KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN TURAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, Kamu Denetçiliği Kurumumuzun Kıymetli Başkanı, kamu kuruluşlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri; öncelikle saygıyla ve sevgiyle hepinizi selamlıyorum.

Bugün burada ülkemiz açısından çok önemli bir yasal düzenlemenin Komisyon görüşmelerindeyiz. İnşallah, bu görüşmelerin hayırlı bir neticeyle sonuçlanmasını, Meclisimizin tam bir konsensüs içerisinde, "ama"sız, "fakat"sız hep birlikte imza altına alarak, bu konuda yaşanan ve yaşanma ihtimali olan bütün problemlerin şimdiden bir daha tartışılmamak üzere gündemden kaldırmasını arzu ediyoruz; bunun için buradayız.

Başörtü yasaklarıyla ilgili -yaklaşık dört beş saattir dinliyorum- burada birbirinden değerli konuşmalar yapıldı; başörtü yasaklarıyla ilgili toplumumuzda çok derin izler bırakan, büyük bir travmaya yol açan tarihî geçmişiyle ilgili konuşmalar yapıldı, örnekler verildi. Başörtü meselesi sadece kadınlara zarar veren bir mesele de değildi; geçmişte benim yaşadığım, gençlik yıllarımda da düşündüğümüzde -başörtü üzerinden- âdeta dindar insanların kamusal alanda yer almasını da engelleyen bir kaldıraç olarak âdeta kullanıldı. Yer yer başörtüsünden dolayı -kamu kuruluşlarında çalışan birçok beyefendi- eşleri cezalandırıldı. Yer yer siyaset alanına müdahalenin bir aracı olarak görüldü; işte 2007'de Cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olması üzerinden partimiz kapatma davasına konu oldu. Siyasetin ve toplumun gündeminden hiç düşmedi. Malum, 28 Şubat kararları 18 maddeden oluşuyor. Özet olarak neyi anlatıyor diye baktığımızda; daha az dindarlık, daha az dinî yaşamı öneren, dinin sadece vicdanlara hapsedilmesini tavsiye eden, dindar insanların kamu alanında yer almasını engellemeye çalışan, her alanda kısıtlamalar getiren bir dizi yasaklar silsilesiydi. Bu yasaklar zorla millî iradenin sonucu olarak seçilmiş bir hükûmete dayatılmaya çalışıldı ve zorla istifaya zorlandı. Başörtü burada bir sembol olarak kullanıldı. Karşı mahallede, karşı cenahta bulunanlar, yasakları savunanlar "Bir semboldü başörtü." dediler. "Neyin sembolüydü?" diye sorduğumuzda "Siyasal İslam'ın sembolüydü." dediler. Esasında, evet, semboldü ama -onların dediği gibi, biraz da oryantalist bir dille- "siyasal İslam" diye tanımladıkları bir şeyin sembolü değil; bu memlekette başörtü üzerinden -dediğim gibi- mütedeyyin kesimlere yapılan zulmün, eziyetin, baskının, dışlanmanın bir sembolü olarak kullanıldı.

Şimdi, burada, bizim arkadaşlarımız, bizim sosyolojimiz, bizim mahallemiz, bizim kesimimiz, hülasa toplumun geniş kesimlerini oluşturan insanlar bunun ne anlama geldiğini, aslında sadece başörtüsüyle de sınırlı olmadığını, bu yasakların her alanda çok boyutlu olarak uygulandığını biliyor ve yaşadılar, biz yaşadık, bizden önceki kuşaklar yaşadı. Bu kuşakların temsilcileri siyaset alanında bulunduklarında her fırsatta bu yasaklarla ilgili tepkilerini ortaya koydu, toplum kesimlerimiz buna karşı direndi ve bu direnişin neticesinde de elhamdülillah kazanıldı ve millet, her alanda kendi inançlarına, kendi değerlerine saygı gösteren insanları baş tacı etti ve onlara yetki verdi. Ve bugün geldiğimiz noktada, bazen arkadaşlarımızın burada tartışmalara hem katkı sunarken hem de "Neden seçime beş kala bu konuda böyle bir düzenleme yapma yoluna gittiniz?" diye soru sormaları ve bu konudan dolayı da bir "acaba" üretmelerinin karşı sorusu aynı şekilde arkadaşlara sorulabilir. Yani "Siz niye seçime beş kala böyle bir öneri getirdiniz? Sizin getirdiğiniz masum oluyor da karşılığında yapmak istediğiniz, sunduğunuz düzenleme, önerme hiçbir şekilde bu problemi ortadan kaldırmıyor, hatta daha da derinleştirme ihtimali var. Mademki bu konuda samimisiniz, hadi gelin hep birlikte bir Anayasa maddesi olarak bunu konsensüsle, hep birlikte bir mutabakatla getirelim ve ülke gündeminden geçirelim, çıkaralım." diye bir teklifte bulunuldu. Dolayısıyla olayın başlangıç noktası zaten hepimizin malumu, dolayısıyla burada bu konuda niyet okumaya gerek yok. Hepimizin ortasında duruyor bu düzenleme şu anda. Hepimiz samimiyetle -dediğim gibi- bu konuda "ama"sız, "fakat"sız, herhangi bir şekilde bir yaklaşımda bulunmadan, bu konuda hem Komisyonda hem de Parlamentoda, Meclisimizde oy birliğiyle bunu geçirelim ve ülke gündeminden çıkaralım. Yoksa bunu "eğer"li "meğer"li sürekli cümleler kurarak tartışırsak bu konunun toplum tarafından tartışılması söz konusu olduğu gibi, toplumun temsilcileri olan bizler tarafından da tartışılmaya devam edecektir. O zaman ben bu konuda buna karşı çıkanların samimiyetini sorgularım. Niye karşı çıkıyorsunuz kardeşim? Mademki teklif getirdiniz, teklifinizin arkasında durun. Sonuçta aynı iş yapılmak isteniyor diye söylerim.

Dediğim gibi, bu bir fırsat. Mademki anayasalar toplumsal sözleşmeyi ifade ediyor, mademki biraz önce Sayın Grup Başkan Vekili, CHP Grup Başkan Vekili de burada "Camdan baktığınızda -ister camdan bakın ister balkondan- aşağıda gördüğünüz insanların, özellikle kadınların birçoğu başörtülü gözüküyorsa bu konuya karşı çıkmak siyasi ve akli bir durum değildir." anlamına gelecek bir cümle kullandı. Mademki o zaman toplumumuz böyleyse toplumumuza deli gömleği giydirmeye -tırnak içerisinde- hiç kimsenin hakkı yoktur. Toplumsal sözleşmeyse anayasalar, her ülkenin anayasası, her devletin anayasası o toplumun beklenti ve ihtiyaçlarını teminat altına almalı ve karşılamalıdır ve bunu da sağlamalıdır. Yani devlet eliyle milleti adam etmekten vazgeçip milletin arzu ve istikameti doğrultusunda milletin inançlarını, inancına göre yaşama hakkını ve hukukunu teminat altına alan bu düzenlemeye hep birlikte onay vermeliyiz ve bu konuda hiçbir şekilde de hiçbir milletvekili geride durmamalıdır. Tam bir turnusol kâğıdıdır bu yasal düzenleme; hepimizin insan hakları, hürriyetleri, özgürlükler konusunda nerede durduğumuzu çok açık ve net bir şekilde gösterecektir. Bu anlamda da tarihî bir fırsattır, bugüne kadar ortaya koyduğumuz -hangi retorikle ifade ederseniz edin- helalleşme, başka bir şey; bunların her birinin de test edildiği bir düzenleme olacaktır çünkü "Ayinesi iştir kişinin." der Ziya Paşa, lafa bakılmaz. Mademki ortaya koyduğumuz iddiada samimiyiz, o zaman bu samimiyetimizi göstermenin tam da fırsatı. Bunu ne niyet okuyarak ne birbirimizi işte "Bu konuda samimi misiniz, değil misiniz?" diyerek ne fırsatçılık yaparak ne de "Başka siyasal sonuçlar elde etmek istiyorsunuz." diyerek, sürekli konuyu dağıtarak, konuyu kendi bağlamından çıkararak, konuyu esas meseleden uzaklaştırarak çözemeyiz; çözemediğimiz gibi ayrıntılara fazla boğulanlar çözüm noktasından uzaklaşanlardır ve meseleyi çözmek istemeyenlerdir. O yüzden çok basit, 2 madde; biri bu konudaki inandığı gibi yaşama hürriyetini teminat altına alıyor, diğeri de aile kurumu toplumun temelidir, milletin temelidir, ülkenin temelidir, onu teminat altına alıyor; bu konunun böyle çok uzun ve günler süren tartışmalara boğulmadan...

BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Toparlayalım Sayın Turan.

HASAN TURAN (İstanbul) - ...burada oy birliğiyle geçmesini, Genel Kurulda da aynı şekilde oy birliğiyle geçmesini arzu ediyorum bu milletin evladı olan bir milletvekili olarak.

Komisyonda katkı veren herkesi tebrik ediyorum, takdirlerimi arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.