| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop, MHP Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, AK PARTİ Grup Başkanı Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, AK PARTİ Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin, AK PARTİ Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, AK PARTİ Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, AK PARTİ Grup Başkanvekili Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, AK PARTİ Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, MHP Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay, MHP Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, BBP Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ve 326 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4779)(Devam) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 24 .01.2023 |
ERHAN USTA (Samsun) - Ben öncelikle çalışmalarınızın hayırlara vesile olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum ve bütün Komisyonu ve bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum.
Aslında geneli üzerine ilk günkü konuşmamızda da özellikle tabii bu 24'üncü madde yani teklifin 1'inci maddesi üzerinde geniş kapsamlı bir değerlendirme yapmıştık, bazı konuları madde geldiği için onları tekrarlama durumum olacak.
Öncelikle şunu ifade edelim: Biz, başörtü meselesinin, daha geniş ifadeyle de kadının kıyafeti meselesinin bir istismar alanı olarak görülmesini istemiyoruz. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı bu meseleyi, Sayın Kılıçdaroğlu'nun kanun teklifi meselesini her ne kadar gollük bir pas olarak değerlendirse de biz meseleyi o şekilde değerlendirmiyoruz yani başörtüsü meselesini bir pasta ve bu pastadan koparılacak bir dilim olarak görmediğimizi ifade etmek isterim. Konunun geniş bir toplumsal mutabakatla ele alınması ve geniş bir toplumsal mutabakatla geçmesini son derece arzu ediyoruz.
Tabii, daha önceden de ifade ettik, bu başörtüsü meselesi aslında kapanmış bir yaradır. AK PARTİ'li arkadaşlarımıza da sorduğumuzda onlar da zaten bunu ifade ediyorlar "Başörtüsü meselesi çözülmüştür." diyorlar, hatta "Biz çözdük meseleyi." şeklinde konuya yaklaşıyorlar. Fakat bu anlamda bakılınca aslında bir düzenleme ihtiyacı belki de yoktu ancak konu bir şekilde siyasetin gündemine geldi. Dolayısıyla bizim de böyle bir konuya, tabii, sırtımızı dönme imkânımız yok.
Konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi şu anda görüştüğümüz bir Anayasa teklifi çerçevesinde ele alıyor, Anayasa değişiklik teklifi çerçevesinde ele alıyor. Tabii, şu soruyu sormak o zaman çok meşru oluyor: Yani yirmi yıllık bir iktidar şu anda Türkiye'yi yönetiyor. 2010 yılında geniş kapsamlı bir Anayasa değişikliği yapıldı, bu konu, başörtüsü meselesi 2010'daki Anayasa değişikliğinde yoktu. 2017 yılında sistemi değiştirecek yine geniş kapsamlı bir değişiklik yapıldı. Hani madem toplumda böyle bir sorun var idiyse veya böyle bir Anayasa değişikliğine ihtiyaç var idiyse niye 2017'de yapılmadı? Yani buralarda bu değişiklikleri yapmayıp şimdi vites yükselterek konunun Anayasa değişikliği meselesine getirilmesi Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle zannediyorum bir gollük pas olarak görülüyor.
Şimdi, biz burada şunu çok net bir şekilde ifade ettik. Biz bu 24'üncü maddeye ilişkin değişikliğe bütün sıkıntılarına rağmen -sıkıntı derken yani yazımdaki eksiklikler, tekrarlar, imla ve efendim işte ifade yanlışlarına rağmen- küçük bir düzeltmeyle destek veriyoruz. Çok net bir şekilde söylüyoruz, İYİ Parti olarak da destek veriyoruz -zaten önergemiz Cumhuriyet Halk Partisi Komisyon üyeleriyle birlikte ortak verilmiş bir önergedir- buna destek vermek istiyoruz. Destek vermek istiyoruz, bu bir defa çok net bir şekilde anlaşılsın fakat geçmiş tecrübelerimiz bize şunu gösterdi: Anayasa değişikliği yaparken eksik bir düzenleme yapmak daha sonra çok daha büyük sorunlara yol açıyor ve ondan sonra -yani bu tecrübeleri yaşadık biz Türkiye'de- daha sonrasında daha fazla değişiklik yaparak daha geniş kapsamlı değişiklikler yapmak durumunda kalınılıyor, bu sefer öyle olmasın istiyoruz. Ve bu meselenin de artık Türkiye'nin gündeminden sonsuza dek çıkmasını arzu ediyoruz. Yani bunu tarihin tozlu sayfalarına gömelim gitsin, bu meseleyle siyaseti de milletin bu meselesinde... Eğer bir mesele varsa ortaya bir teklif geldiğine göre demek ki sorun da hâlâ var, bu sorun artık siyasetin gündeminden de çıksın, siyasetçiler de bu ayıpla artık toplumun huzuruna çıkmasın eğer böyle bir toplumsal talep varsa.
Şimdi, biz burada temel olarak aslında yapmaya çalıştığımız şey mevcut kanun teklifindeki bir sıkıntıyı gidermek. Orada ne diyor, tekliften bakarak söyleyelim. Hiçbir kadının dinî inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı, işte, çeşitli haklarda mahrum edilemeyeceği: Şimdi, bu meseleyi dinî inanca bağladığımız zaman şöyle bir sorunla karşılaşacağız ve bununla en fazla da başını örten kadınlar karşılaşacak, mütedeyyin insanlar karşılaşacak. Yarın birisi sorgulayacak, başörtülü herhangi bir hizmet alan veya hizmet veren tarafta olduğu zaman birisi sorgulayabilir, buna neden olmamamız lazım, işte demeye çalıştığım şey o. Hani geçmişte bir kısım eksik düzenlemeler yaptık, hep sorunlar büyüyerek karşımıza çıktı, burada o olmasın istiyoruz. Şimdi "dinî inancı gereği başını örten" ifadesi kullanılması durumunda birisine bir değerleme imkânı veriyorsun. "Kardeşim, sen dinî inancın gereği mi başını örtüyorsun yoksa başka bir nedenle örtüyorsun?" diyecek. Hâlbuki o kadın başını örtüyor, ya şu nedenle bu nedenle başını örtmesi, temel olarak başörtüsü serbestiyeti veya başı açıkların da yine aynı şekilde özgürlük alanlarının kısıtlanmaması değil mi bizim amacımız? Amaç buysa niye bunu dinî inanca bağlıyoruz?
Bakın, bu değişiklik, bu teklif bize, bana, bizzat şahsıma da hep mütedeyyin kesimlerden geldi. "Aman, AK PARTİ teklifinde bir yanlış yapıyor, burayı düzelttirin." Bunun dinî inanca bağlanması kadar sakat bir şey olamaz yani insanların başını niye örttüğü konusu niye sorgulansın? Kendi çocuklarımdan örnek verdim, ya benim 3 kızım var, 2'si başörtülü, 1'inin başı açık. Ben burada öyle bir düzenleme yapalım ki diyorum benim çocuklarımın başını örtmesini veya örtmemesini kimse sorgulamasın. 2'si de kendi hayat tarzı, yaşam tarzı tercihi neyse o şekilde yaşasın, bir baba olarak da bunu talep ediyorum, bir milletvekili olarak da bunu talep ediyorum; bundan daha tabii ne olabilir?
Şimdi, yani mesele aslında bu kadar sarih bir mesele. Dolayısıyla bir başkasına, bir makama, bir kişiye veya bir makama başörtülü bir kadının başını niye örttüğüyle ilgili sorgulama yapılmasın. Bu kadın başını örtmüş, bitti veya başı açık, zaten onunla ilgili dinî inanca bağlanmış değil. Dolayısıyla kendi tercih ettiği kıyafetiyle hizmet alan tarafta olsun, hizmet veren tarafta olsun, bu toplumda, ülkemizde yaşasın; temelde istediğimiz şey Sayın Başkan bu.
Şimdi şu anda söylemekte mahzur görmüyorum. Perşembe günü akşamleyin Sayın AK PARTİ Grup Başkanı İsmet Yılmaz bizim partimizin Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu'nu arayıp "Ya, bu konuyu bir konuşalım." dedi ve cuma sabahı İsmet Yılmaz Bey'in odasına -biz şundan da çekinmedik yani "Ya, biz niye size gidiyoruz, siz bize gelin." filan da demedik- İsmail Tatlıoğlu Bey'le birlikte gittik; bir de Özlem Hanım, vardı, Özlem Zengin vardı. Buradaki niyetimizin ne olduğunu, bizim bu işe destek vermek istediğimizi, Cumhuriyet Halk Partisiyle de birlikte bu konuda hareket ettiğimizi, hepimizin iyi niyetli olduğunu, bu meselenin çözülmesi gerektiğini kendilerine çok net bir şekilde ifade ettik. Onlar da bizim önerimizin esas itibarıyla çok makul ve mantıklı olduğunu ifade ettiler. Yani bu "dinî inanç" ibaresinin oradan kaldırılmasının çok makul ve mantıklı bir öneri olduğunu da bize ifade ettiler. Biz o günden sonra bugüne kadar şunu bekledik aslında AK PARTİ Grubu tarafından: Ya, muhtemelen bize gelecekler, tamam bizim -tabii, hâlâ bu ihtimal daha kaybolmuş değil elbette, şimdi onu birazdan oylamadan sonra göreceğiz- önergemize destek vereceklerini hakikaten biz umduk çünkü hepimizin İYİ Partinin de, AK PARTİ'nin de, Milliyetçi Hareket Partisinin de, Cumhuriyet Halk Partisinin de -bu süreçte HDP'yle herhangi bir temasımız olmadı doğrudan veya dolaylı olarak- ama en azından bu 4 grup da -buradaki konuşmalardan da anlıyoruz ki- bu sorun çözülsün istiyor. Dolayısıyla, en iyi şekilde çözülmesi için desteğimizi de bu anlamda bu önergemize de Sayın Başkan aslında vermiş oluyoruz.
Dolayısıyla, nasıl söyleyelim yani bu meseleyi toplumun gündeminden çıkartalım. Toplumda yakıcı sorunlar var. Yine, kadınlar bağlamında gidiyorsak yani evdeki kadınların veya çalışan kadınların ciddi sorunları var, yakıcı sorunları var. Yani hayatı onlara zindan eden meseleler var. Ya, siyasetin gündemi bu olsun. Hele seçime giderken bunları çözmek için birbirimizle yarışalım. Bunları nasıl çözeceğimize ilişkin projelerimizi, fikirlerimizi ortaya koyalım, onları yarıştıralım, başka bir şeyi yarıştırmayalım istiyoruz.
Şimdi, tabii, bir de 2'nci maddenin konusu olmakla birlikte 41'inci maddeye ilişkin hususlar var. İlk günkü konuşmamızda da ifade ettik. Orada da yani şu anda toplumsal böyle bir talep yok, toplumda burada böyle bir düzenleme yapılmasına ilişkin bir düzenleme yok, kanunlarda da herhangi bir boşluk yok; Medeni Kanunu'dur, Nüfus Hizmetleri Kanunu'dur, Türk Ceza Kanunu'dur -aslında bu maddeyle, Anayasa'daki maddeyle yapılmaya çalışılan şey- orada zapturapt altına alınmış, herhangi bir sorun yok.
Şimdi, Özlem Zengin'in ilk günkü konuşmasındaki, bakın, şu ifadesini... Zaten elli dakikaya yakın bir konuşma yaptı Özlem Hanım ve orada bir dakika kadar bir süreyi 41'inci maddeye ayırdı yani buranın esas odağı 24'üncü madde. Dolayısıyla, biz şunu istemiyoruz: 24'üncü madde ile 41'inci maddeyi birbiriyle ilişkilendirelim, birbirleriyle ilişkilendirerek bu sorunu çözmeye veya bu, bir pazarlık konusu olsun falan istemiyoruz. Özlem Hanım diyor ki: "Anayasa'nın 24'üncü maddesi, bir tanesi de Anayasa'mızın 41'nci maddesiyle alakalı teklif. 41'inci maddedeki teklifimiz aslında çok sarih bir teklif, o yüzden konuşmamızın ana kısmını ben 24'üncü maddenin oluşturacağını düşünüyorum çünkü Anayasa'mızın 41'inci maddesinde, aslında hukuken zaten Nüfus Kanunu'nda, Medeni Kanun'da çok sarih olarak anlaşılabileceği gibi, Türkiye'de ancak bir kadın ve bir erkek evlilik birliği gerçekleştirebilir. 41'inci maddeye baktığımızda, bu hükmün altının çizildiğini görüyoruz." Yani arkadaşlar, bir hükmün altını çizmek için anayasa değişikliği yapılmaz. Bir yerde bir sorun varsa ve bir toplumsal mutabakatla yapılır. Ya, altını çizmek için... Biz makale mi yazıyoruz? Biz, ne bileyim, bir yerde bir hikâye mi yazıyoruz? Yani anayasa metni yazıyoruz. Yani anayasa metinlerinin nasıl olması gerektiği konusunda bir sürü literatür var. Bu ortadayken bir konunun altını çizmek için Anayasa değişikliği yapılmayacağını takdirlerinize arz ediyorum.
Dolayısıyla, 2 maddeyi birbirinden bağımsız olarak almak durumundayız ve tekraren söylüyorum, çok net bir şekilde anlaşılması için söylüyorum. Biz İYİ Parti Grubu olarak ve -CHP Grubu kendisi de konuşacaktır ama daha önceki görüşmelerimize istinaden- İYİ Parti ve CHP olarak biz bu maddeyi, maddenin birtakım -az önce ifade ettiğim- sıkıntıları giderecek önergemizin kabulü şartıyla biz bu maddeye destek veriyoruz ve bu mesele artık toplumun gündeminden çıksın istiyoruz.
Evet, dolayısıyla, hazırladığımız öneride kadınların başını örtme ya da örtmeme özgürlüğü ve giyim tercihleri anayasal güvence altına alınmaktadır. Başörtüsü üzerinden kadınların hiçbir baskı ya da dayatmayla karşılaşmamalarını bu şekilde sağlamak istiyoruz.
Bir de 24'üncü maddenin ikinci kısmı var, orayı da müsaadenizle çok kısa bir şekilde ifade etmek yani son cümlesinde bir değişiklik yapıyoruz. Orada yapılan değişikliklerde de yapılan görevin gerektirdiği şekilde giyinme konusundaki tereddütler gideriliyor. Toplumda sağlık, askerlik, hosteslik, polislik, adalet ve benzeri hizmetler için öngörülen kıyafetlerle ilgili olarak da başörtüsü tercihiyle ilgili bir engelleme olmaksızın sıkıntı yaşanmaması da yine bu şekilde sağlanmaktadır diyorum. Ben konu tekrar gündeme gelirse söz almak isterim. Bu çerçevede de görüşlerimi bu şekilde ifade etmek istiyorum.
Komisyonu saygıyla selamlıyorum Değerli Başkanım.