| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri (Devam) a) Sağlık Bakanlığı b) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu d) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu e) Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .02.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Divan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar ve değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, tabii, bu, özellikle yönetici olan arkadaşlar içerisindeki kadın oranı sadece sizin Bakanlıkla ilgili değil, birçok bakanlık açısından bu Plan ve Bütçe Komisyonunda gündeme gelmiş bir husus ama takdir edersiniz ki herhâlde personel profili içerisinde en fazla kadın çalışan oranına sahip Bakanlıksızın ya da bakanlıklardan birisiniz diye düşünüyorum. Buradan bakıldığında, herhâlde -şu anda sayısı çok önemli değil ama- 30'a yakın değerli bürokrat arkadaşımız var. Ya, Allah aşkına, iki kadın arkadaş olamaz mıydı? Yani, bu, özellikle ön sırada ve arka sırada oturan arkadaşların isimliklerine bakıyorum, çoğu da hekim. Hiç hekim kadın arkadaş yok mu? Yani, zaten hemşire, diyetisyen, radyoloji teknisyeni, teknikeri, eczacı, birçok arkadaş kadın ve en yüksek orana sahipsiniz. Bu açıdan bir daha düşünmeniz gerektiğini, bu kadar erilliği bu ülkenin hak etmediğini düşünüyorum ben.
Sayın Bakan, bakın, genel sağlık sigortasıyla ilgili, özellikle TV kanallarında endikasyon belirtilerek, ilaç olmadığı hâlde bazı takviye ürünlerin reklamıyla ilgili, özellikle hastanedeki ve evdeki doğum oranlarıyla ilgili, 14 ayrı kalemde alınan katkı paylarıyla ilgili, AMATEM'ler ve Narkotimlerle birlikte yaptığınız operasyonların çok sonuç vermediğini, AMATEM'lerin dengeli dağılmadığıyla ilgili birçok notum var burada Sayın Bakan ve ben gerçekten sunumunuz üzerinden bir konuşma yapmayı düşünüyordum ama Sayın Çam'ın sorusu üzerinden verdiğiniz cevap üzerine ben konuşma akışımı değiştiriyorum.
Bakın, haber kaynağınızı, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş yerlerde, özellikle bu olayların faillerinin önemli bir bölümü olan güvenlik güçlerinden aldığınızı biliyoruz. Siz, güvenlik gücü dışında, çatışmanın olduğu bölgelerde nasıl bir haber kaynağına sahipsiniz? Bizim fail olarak gördüklerimiz yani bir suçun müsebbibi olarak gördüklerimiz sizin haber kaynağınızdır. Kimin, nasıl, kim tarafından, ne zaman öldürüldüğü hususunda orada haber ajansları mı var, sizin mülki amirleriniz mi var? Bir defa şunu kabul etmemiz gerekir ki Sayın Bakan, altı aydır bölgede, Kürt şehirlerinde müesses nizam yok, hiyerarşik devlet yapısı yok. Mülki amirlerinizi dinlemeyen güvenlik güçleriyle bizatihi karşılaşmış bir vekil olarak konuşuyorum; Silvan'da, Dargeçit'te, Derik'te, Nusaybin'de bulunan biri olarak konuşuyorum. Kaymakamlarınız mahcup, mahcup; verdikleri talimatları yerine getirmeyen özel kuvvetlere bağlı asker, polisler ile doldurdunuz oraları. Valiyi dinlemiyorlar, valinin verdiği talimatı dinlemiyorlar. Bakın, bir kaymakam düşünün ki 110 binden fazla nüfusa sahip olan bir ilçede altmış günden fazla sürecek sokağa çıkma yasağı ilan ediyor. Bunu da getirip 5442 sayılı Yasa'nın, İl İdare Kanunu'nun, 32'nci maddesinin (b) bendine bağlıyor: "Güvenlik için tedbir alır." Cunta dönemlerinde olmayan altmış günlük sokağa çıkma yasaklarını bir kaymakam ilan edebilir mi değerli arkadaşlar? Bunun adı demokrasi olabilir mi? Bunun adı hiyerarşik devlet yapısı olabilir mi? Evrensel hak ve hürriyetlerin geçerli olduğunu, hukuk devleti olduğunu söyleyebilir miyiz biz? Altmış günü geçti, ondan sonra da... Evet, birçok rakam var elimde, 24 Eylül günü Beytüşşebap'ta bir patlama ve saldırı oldu. Sayın Bakan, 25 Eylül günü Şehmuz Dursun adlı ambulans şoförü kardeşimiz öldürüldü. Haber kaynağınız ne bilmiyorum ama siz söyleyip çıkıyorsunuz işin içinden: "Teröristler ateş açtı, öldü." Bir de kardeşini dinleyelim, bir de eşini dinleyelim. Yaralıları almaya giderken güvenlik güçleri tarafından engellendiğini, öldürülmeden yirmi sekiz dakika önce telefonla bildiren Şehmuz Dursun'un bildirdiği kişi de kardeşi Şevket Dursun. Çağıralım burada dinleyelim veya araştırma önergesi verelim, komisyon kuralım, gidip kardeşini, ailesini, mesai arkadaşlarını dinleyelim. Hiç öyle söylemiyorlar, bir defa uzun süre engellenen, güvenlik güçleri tarafından oraya sokulmak istenmeyen ama meslek vicdanıyla hareket edip, insani vicdanla hareket edip oraya gitmeye çalışan, gittikten sonra -bakın, güvenlik noktasını geçtikten sonra- arkadan sıkılan kurşunla öldürülen bir ambulans şoförü kardeşimizden söz ediyoruz Sayın Bakan. Bu kadar kolay mı? Bu kadar kişiden, Eyüp kardeşimizden söz ettiniz, Aziz Güral'dan da söz edin. Güvenlik güçlerinin Cizre sokaklarındaki yaralıyı almasını engel olduğu kişi gider gitmez öldürülüyor, keşke Aziz Güral'dan da söz etseydik ama bu iş bu kadar kolay değil. Hukukun askıya alındığı... Bakın, burada birkaç husus var, özellikle pazar günü akşam sizlerle, sizin Bakanlığınız bürokratlarıyla, Osman Bey'le 30 Ocak gününe kadar sıklıkla telefon mesaisi yapmış bir milletvekiliyim ben, kendisi çok iyi bilir. 4 defa görüştüm Osman Bey'le, kriz masasının başındaydı, katkı sunacağına inandık, diyalog yoluyla bu işleri çözebileceğimize inandık. Telekonferans sistemi kurulmuştu, görüşmelerimizin bir kısmı burada, tamamı ise sizin kriz masasında. Telefonun bir ucunda Cizre Kaymakamı var, bir ucuna ara sıra Sayın İçişleri Bakan Yardımcımız Sebahattin Bey bağlanıyordu, zaten bir ucunda ben, bir ucunda Osman Bey var, arada Şırnak Valisi bağlanıyor, arada ise bodrum kattaki yaralıları "112 ekiplerini ben gönderemem." diyen Osman Bey'e karşılık bizim Şırnak'tan ayarladığımız SES üyesi sağlık ekipleri var ama telekonferansta Osman Bey, gitmemeleri konusunda ikna ediyor. "112'yi ben göndermem." diyor. Biz gönüllü sağlık ekipleri ayarladık, onu da gitmemesi için ikna ediyor. Ondan da vazgeçtik Sayın Bakan, ondan da vazgeçtik. Anneleri, oradaki 27 kişiden 5'inin annesi ayarlandı. "Asla bırakmayız." dedi Osman Bey, Kaymakam Bey "Bırakmayız." dedi. Değerli arkadaşlar, değerli Komisyon üyeleri, değerli basın emekçileri; en nihayetinde bizim film 30 Ocak saat 13.00'te koptu. Nasıl koptu? Kısmen, çok az bir kısmını dinlettirdik, basınla paylaştık çünkü insanlık vicdanımız utandı, el vermedi. Çığlıklar, polisler tarafından oraya yapılan saldırıların çığlıklarını dinlettik biz ama tamamı var.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Yalan.
AHMET YILDIRIM (Muş) - "Yalan" mı? Bırakın, Bakan Bey yalanlasın, Bakan Bey'in avukatı mısınız? Bakın, burada size telefon kayıtları var diyorum. Bir dakika, tamamını o zaman dinlettirme çabası içerisinde olacağız çünkü vicdanımız el vermiyor ve on sekiz gün boyunca bir yere gidemeyen bir devlet yapısıyla karşılaştık. En nihayetinde o 5 anneyi "bırakmayız" dediler, bir yolunu buldular sadece 40 metre kalmıştı, 40 metre yakınına anneler evlatlarını almaya gittiklerinde Kaymakam Bey "Anneleri olup olmadığını bilmiyoruz." Ya, iki saat önce Kaymakam Bey, 27 ismin orayla telefon görüşmemiz kesilmeden önce ismini aldım size verdim "Evet, bizde de var." dediniz. Bunlardan 6'sı ölü, 9'u yaralı, diğerleri ise kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir durumdaydı. "Gelebiliyorlarsa kendileri gelsin." dediler. En sonunda ise 5 anne 40 metre kadar yakına gitmişken Sevgili Bakan, gözaltı işlemi yapıldı, oraya ulaşılmasına engel olundu. Ne zamana kadar? Üç gün önce, 6 Ocak günü TRT Haber "60 ölü" dedi ya, "Operasyon yapıldı." dendi ya, Başbakan apar topar sabah yalanlamaya çalıştı ya. TRT Haber, devletin kanalı, eğer yalan haberse kimin hakkında soruşturma başlatıldı, "Haber kaynağınız neydi?" diye soruldu mu? "Siz nasıl devleti töhmet altında bırakabilirsiniz?" dendi mi? Soruşturma başlatılacak mı? Bugüne kadar öldürülenlerle ilgili hiçbir etkin soruşturma yapılmadığı gibi, hiçbiriyle ilgili elimizde savcılık iddianamesi ve mahkeme kararları olmadığı gibi bunda da yapılmayacak, iyi biliyoruz. Ama Başbakan müdahale ettikten sonra Anadolu Ajansı "Sadece 8 ölü var." dendi, o günden bugüne peyderpey farklı yerlerde 8-10 ölü açıklanıyor. İnfaz yapıldı, infaz, iki ayrı binanın bodrum katında 60 kişi infaz edildi Sayın Bakan ve diyalog yoluyla sizinle, Efkan Bey'le, Sebahattin Bey'le, Osman Bey'le diyalog kurarak çözmek istedik biz bu işi.
BAŞKAN - Önce "23" diyordunuz, 60 mı o? Siz burada "23" demiştiniz.
AHMET YILDIRIM (Muş) - TRT'nin haberini söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben sizin haberinizi söyledim, siz daha önce burada "23" demiştiniz de onun için ben şey yaptım.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bir de bir binada yangın...
Sayın Bakan, hani Cizre Devlet Hastanesine gittiğinizi söylediniz ya ne olursunuz koşulları hazırlayın, bu kadar kolaysa siz yürütme organının değerli bir üyesi, ben de yasama organının bir üyesi olarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Muş) - ...hadi biz de gidelim, pazartesi sabah Cizre'de Devlet Hastanesinde neler olacak?
BAŞKAN - Ek süre vereceğim, buyurun.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bakın, Cizre Devlet Hastanesi, gittiğiniz hastane pazartesi sabah güvenlik güçleri gidiyor, o bir haftalık nöbetlerle orada tuttuğunuz değerli sağlık emekçilerinin hepsini odalara kapatıp kilitliyor, tanınmayacak hâldeki ölüler oraya getiriliyor. Açıklayın, kaçı sivil, kaçı örgüt militanı, kaçı güvenlik güçleri, isimleri ne? Sadece isimleri, sayı veriliyor. Ve bu temelde bakın, büyük bir tezvirat var, büyük bir bilgi kirliliği var, büyük bir manipülasyon var.
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Doğru!
AHMET YILDIRIM (Muş) - Siz bir yeri, 100 bin kişilik bir kenti, altmış beş-yetmiş gündür dış dünyaya kapatırsanız, kuş uçmaz derseniz her türlü bilgi kirliliği dolaşabilir. "Aile hekimleriniz arıyor." diyorsunuz Sayın Bakan, o zaman açıklayın: Kaç gebe vardı, bunlar nereye göç etti, hangileri nerede? Ya, insanlar can derdine düşmüş, ne koruyucu sağlık hizmeti? Benim emin olun, bugün buraya gelirken konuşacaklarım bunlar değildi, birçok not aldım.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sebep kim?
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bakın, "sebep" kim söyleyeyim: Bir devlet, evet, kendi kamu düzenini sağlayabilir ama 64'üncü Hükûmet ve ondan önceki geçici Hükûmet, alabileceği en ucuz, en kolay güvenlikçi yönteme başvurmuştur. İnsan hakları yoktur, bu tedbirlerin hiçbirinde demokratik bir devletin önceleyebileceği hususlar yoktur. Biz, kendi güvenliğini tehdit eden tedbirleri geliştirmesin mi dedik?
ALİM TUNÇ (Uşak) - Her tarafa bomba yerleştirdiler...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Beyefendi, söz alırsınız, konuşursunuz.
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin efendim, size de söz vereceğim.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Kılavuzunuz ve bilgi kaynağınız oradaki özel harekâtçılar işte, başka bir bilgi kaynağınız var mı, oradan bir yurttaşla görüşebiliyor musunuz?
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Beyefendi, öyle değil... Her gün oradaki ambulans şoförleri kurşunlanmış.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Ben mülki amirlerinizin bizim karşımızda mahcup olduğunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, ilave süre veriyorum tekrar.
AHMET YILDIRIM (Muş) - O zaman bir müdahale daha edin, dinlesinler Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ettim efendim yani kaç sefer edeceğim.
Arkadaşlar, müdahale etmeyin lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Ya, değilse Sayın Başkan, bunları anlatmaktan hoşnut değiliz. Kendi kamu düzeninin tehdit altına girmiş olan bir devlet yapısının alabileceği en kolay, en ucuz, en naif yöntemi denedi bu 64'üncü Hükûmet. Hiçbir şekilde insan hakları öncelenmedi, güvenlik ile demokrasi arasındaki denge gözetilmedi, "Sivil insanlar korunmalıdır." denmedi.
Ya değilse, mesela bir şey daha sorayım bu kadar söylüyorsunuz ya, ben ilelebet oradaki silahlı güçler orada kalmalıdır diye asla bir şey söylemem. Hendekler olsun diye asla bir şey söylemem, bunu hiçbir zaman savunmam ama şunu da kabul etmek zorundayız. Gerek Silopi, gerek Sur, gerekse Cizre'de, altı yedi aydır orada hendek var, altı yedi aydır orada silahlı örgüt mensupları var ama sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden, hani haberler boy boy gösterdi ya, Cizre'ye 10 bin kişilik güç yığıldı." süreci başlatılmadan önce ölüler yoktu, ne zaman ki özel güçler, özel kuvvetler, gayrinizami harp güçleri oraya yığıldı ölümler ondan sonra başladı ve bugüne kadar bölgede dün itibarıyla toplam 466 sivil öldü. Buna Silvan, Varto, Lice, Derik, Dargeçit, Nusaybin, Cizre, Silopi dâhildir.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Güvenlik güçlerinden kaç kişi öldü, onu niye söylemiyorsunuz, rahatsız mı ediyor?
AHMET YILDIRIM (Muş) - Bakın, sizin söyleyebileceğiniz tek savunma mekanizması bu.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Rahatsız mı ediyor?
AHMET YILDIRIM (Muş) - Üç defa Genel Kurulda şunu söyledim...
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Cumhurbaşkanı "Polis oldular, tabii ölecekler." dedi, değil mi?
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın vekilim, bir dakika...
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin de sayın konuşmacı konuşmasını tamamlasın.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - "Polis mesleğini seçmiş, madem gitsin ölsün." diyor.
AHMET YILDIRIM (Muş) - 20 Temmuzdan sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
AHMET YILDIRIM (Muş) - ...siparişle verilmiş bir kirli savaşta öldürülen sivil, asker, polis, örgüt mensubu, her kim olursa olsun ölümüne sebep olanların tamamını kınıyorum. Siz de ölümler arasında fark koyarak, ölümler arasına büyük bir böyle naiflikle kalkıp hamaset yapmadan kınayabiliyor musunuz? Kınıyoruz işte, her kim ki bunların ölümüne sebep olmuşsa üniforma ayırt etmeksizin, etnik kimlik, din, mezhep ayırt etmeksizin hepsini kınıyorum.
BAŞKAN - "Üniforma ayırt etmeksizin" derken...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Kişinin üzerindeki üniforma ne olursa olsun, ölenlerin hepsi için üzüntü de belirtiyoruz ve ölümlerine sebep olanları da kınıyorum. (Komisyon sıralarından gürültüler)
Teşekkür ederim.