KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Evet, tekrar arkadaşları selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten küresel düzeyde bir iklim krizi yaşadığımız gerçeğini hepimiz görüyoruz, bilim insanları da defaatle görüşlerini açıklayarak bizleri uyarıyor. Dolayısıyla bizim ifade ettiğimiz kapitalist sistemin, vahşi kapitalizmin temel esprisi kâr olduğu için çevreyi kirletmek, çevreyi tahrip etmek, suyu, havayı kirletmek, bir bütün olarak çevreyi kirletmek, ormanları yok etmek, deniz kenarlarını bir ranta çevirme anlayışının varlığından haberdarız ve bunu günübirlik de yaşıyoruz.

Şimdi, burada gemilerin tonajıyla ilgili bir madde var, cezalar hususu söz konusu. 100 binin üzerinde, 100 bin groston olan kapasiteli gemilerden ek bir ücretin alınmaması yani cezalandırma ve fiyatta da ceza fiyatında da bir nokta bilmem kaç kuruşluk bir ekleme yapılarak suç işledikleri durumda yani şu veya bu şekilde boğazları ya da denizlerimizi kirlettiklerinde cezalandırılacağı ilkesi esas alınmıştır. Şimdi, buradan şunu açık söylemek lazım: Yani büyük gemilerin yaratabileceği tahribat küçük olanlara göre daha yüksektir. Yani groston ölçüsü arttıkça kirletebilme oranı da o oranda artıyor ama biz burada bunun ilkesel olarak muaf tutulduğunu görüyoruz. Bu çok ciddi bir eksiklik. İkinci bir eksiklik ise, şöyle bir durum yok yani kirletmeden önce tedbirlerimiz nedir? Yani sadece kirletme üzerinden bir bakış açısı düzenleniyor ve cezalar düşürülerek bir düzenleme var. Yani büyük gemilere âdeta göz kırpma, onların daha çok kirletmesi daha çok ranta dayalı bir işleyişin sağlanmasının esas alındığı görülüyor. Oysaki hem ceza miktarının arttırılması hem cezaya tabi tutulmadan önce tedbir konusunda yapılması gerekenlerin de belirgin bir şekilde dile getirilmesi gerekiyordu.

Şimdi, diğer bir husus; kıyı çevresinin tahribatıyla ilgili bir maddeyi görüyoruz yani yer altı otoparklarının yapılması, bahçe, park vesaire. Dolayısıyla, bu yerleşim alanının da bu maddeyle birlikte daha da artarak su kenarlarında yani deniz kenarlarında, denizin içerisinde yaşamını sürdüren canlıların, üremesini sürdüren canlıların yaşam haklarının tahrip edilmesi anlamına geliyor. Şimdi, otopark meselesi... Yani bilmiyorum, dünyada bir örneği var mıdır deniz kenarlarında otopark yapmanın? Şimdi, tamam "Görünmez olsun." deniliyor ama görünmez olması çevreyi tahrip etmeyeceği anlamına gelmiyor, oradaki ekolojik bütünlüğü bozmayacağı anlamına gelmiyor, oradaki canlıların üreme ve hareket etme kabiliyetlerini bozmayacağı anlamına gelmiyor. Bu, şu anlama geliyor: Biz görüyoruz, mesela, maalesef orman yangınlarında da şunu açık görüyoruz; herhangi bir yer yandığında oranın tekrardan ormana çevrilmesi gerekirken bakıyorsunuz, eğer sahil kenarıysa ölçüsüz oranda otel, motel, bilmem rant alanları, ağaçlar yerine bitivermiş yani dolayısıyla bu da o mantığı barındırıyor. Marmara, Ege, Karadeniz ve diğer boğaz sahillerimiz yani bu maddeyle tamamen bir rant alanına, bir avuç o rantçı dediğimiz kesime talan etme imkânı sağlayacaktır. Yani her ne kadar burada kanun maddeleri geçecek, olacaksa da biz bu yaşadığımız beş yıllık süreçte şunu açık gördük: Kanunlar çoğu zaman kâğıt üzerinde kalıyor, ihtiyaç duyulursa bakılıyor, duyulmazsa görmezlikten geliniyor. O açıdan bu bizi kaygılandırıyor. Mesela Avrupa'ya birkaç kez gittim, adamlar yüz yıl öncesinden, belki iki yüz üç yüz yıl öncesinden bunun önlemini almışlar; bilmem kaç metre herhangi bir nehrin ya da deniz kenarının uzağına bile sizin bırakın garaj yapmanıza, otopark yapmanıza ya da bahçe yapmanıza, hiçbir şeye izin vermiyorlar, tamamen bir dinlenme, bir spor, bir yürüyüş parkı hâline getiriyorlar, kulvarı hâline getiriyorlar. O açıdan bizim bu rantçı zihniyetten kendimizi kurtarmamız, zihniyet değişikliği yaparak çevremizi, kıyılarımızı ve doğal ekolojiyi korumamız gerekiyor.

Şimdi, Adana'da seracılık noktasında bir madde geçiyor. Burada da şeyi göremedik yani kullanılan kimyasal maddelerin... Üretimde mutlaka birçok kimyasal maddenin kullanıldığı ve kanser oranlarının, hastalık türlerinin çoğaldığını çokça duyuyoruz, yaşıyoruz. Dolayısıyla, buna yönelik bir tedbir alınmış madde görünmüyor. Ondan sonra kirlenmeye yönelik, plastik atıklara yönelik bir madde göremiyoruz, bir tedbir göremiyoruz. Dolayısıyla, eksik kalıyor. Tabii, biz seracılığın geliştirilmesine, iş imkânlarının arttırılmasına, yerel üretimin arttırılmasına her zaman taraftarız ama tedbirlerin mutlak anlamda ciddi ciddi değerlendirilerek alınması gerekiyor.

Diğer bir husus belediyelerle ilgili. Değerli arkadaşlar, yani kimse yanlış anlamasın, bizim burada derdimiz bağcıyı dövmek değildir. Yani gerçekten, ben Mecliste de kaç kez dile getirdim; bizim demokrasi anlayışımız, çoğulcu anlayışımız, istişare anlayışımız şeklîdir yani şeklî olduğu için hiçbir konuda da uzlaşamıyoruz, demokrasinin gerçek anlamda gereklerini hayata geçiremiyoruz. Bir şeyle övünüyoruz "Ya, işte, bizde demokrasi var. Bakın, biz yasaları çıkarıyoruz." Doğrudur, görüntüsel olarak öyle bir şey var, şeklî olarak var ama nitelik olarak son derece çürük ve hiçbir şeyi birbirimize anlatamıyoruz, ortak bir akılla ortaya güzel bir şey çıkaramıyoruz.

Şimdi, mesela, belediyelere bakın. Kanunlarda, Anayasa'da "Oyla gelen oyla gitmeli." deniliyor ya da çok net bir suç ortada iken belediyeciliğin... Seçilen şahsiyetleri bu Mecliste olabilir, bu başkan olabilir ya da eş başkan -mahkeme kararıyla olabilir- ama mesela, HDP'nin belediyelerinin 58 tanesine kayyum atandı. Örnek verme açısından, arkadaşların bilincine çıkması açısından; Diyarbakır, Mardin ve Van Belediyeleri daha tezkerelerini almadan yani görev kâğıtlarını almadan İçişleri Bakanı -biz onun belgesini de yayınladık, dile getirdik- diyor ki: "Bunları derhâl görevden alın." Daha ne mahkeme var ne suç var ne göreve başlamış ama hazırlanmış bir suç var, "terörö" ya da "terörist" bilmem sözcüğü "Bunlar oraya yardım ediyorlar, tamam, bizden değil, bize karşı, o hâlde görevde olmamalı." Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, şimdi burada ne yapılıyor? Kayyumlarla... Ee, biz neleri gördük.

Geçen gün, ben, Mecliste dile getirdim, burada da dile getiriyorum, arkadaşlar farkında olsunlar. Diyarbakır büyük bir şehir, geliri de az değildir ama geçen gün haberlere de düştüğü için söylüyorum, belediye binası icralık oldu, niye icralık oldu? Kayyum bütün malları tüketerek, aşırı borçlanarak, bu sefer borçlarını ödemeyerek, var olan bütün servetini peşkeş çekerek...

BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Sayın Özgüneş, toparlarsanız sevinirim.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Evet, izninizle biraz daha belki uzatmaya çalışacağım birkaç konuyu.

BAŞKAN CELALETTİN GÜVENÇ - Çalışma, niye çalışıyorsun? Toparlamaya çalış.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) - Hayır, hayır...

Şimdi, böylelikle, arkadaşlar, yeni maddeyle borçlandırma imkânını arttırıyoruz. Bu şu anlama geliyor: Yani biz, böyle bir gerçekliği yaşadığımız için, kuşku duymakta haklıyız. Giderayak çünkü yeni seçimde HDP tekrar yüzde 70-80, bilmem kaçla o belediyeleri geri alacak ama bütün belediyelerimizde şu gerçeği gördüm: Trilyonlarca -eski parayla söylüyorum- bugünkü parayla milyonlarca borçlandırma yapılmış. Yani yeni gelecek belediye başkanı buradan çıkış yapamasın, borcun altında ezilsin, hizmet edemezsin. Şimdi, bu yeni yasayla da borçlanmanın önünü açarak hem rantın önünü açıyorsunuz hem oradaki belediyelerin ya da farklı belediyelerin işlevsiz hâle gelmesini sağlıyorsunuz. Dolayısıyla bu büyükşehir belediyelerindeki o köy ve kırsal alanlardaki vergiye tabi olabilecek yerlerde deniliyor ki: "Belediyeler kendi işlemlerini tamamlayamadıkları için biz bunlardan vergi alamıyoruz. Bu vergileri nasıl alabiliriz?" biçiminde bir yaklaşım var. Zaten bu ekonomik kaosta şehirler iflas etmişken bir de hayvancılık yapamayan, tarım yapamayan, fabrikası olmayan, hiçbir yan geliri olmayan, küçücük tarım alanıyla ilgilenen alanlardan, siz dükkândan, efendim, yaptığı çalışmalardan, oradan buradan vergi alarak, bunları biraz daha sıkıntıya sokarak göç etmelerini sağlıyorsunuz. Bugüne kadar zaten, üzülerek söylüyoruz yani bizim halkımızın büyük bir çoğunluğu fırsat buldukça Avrupa'ya kaçıyor ve Hükûmet burada göz de yumuyor yani bu kadar yüksek sayıda Avrupa'ya kaçış özellikle gençler oranında çok yüksek, gerçekten ilginç bir durum.

O açıdan, bu hususlar eksik ve yeterince tartışılmamış, değerlendirilmemiş. O açıdan, biz bu yaklaşım tarzını zaten eksik buluyoruz. Uzmanlarla tartışılmamış, geniş anlamda, maddeler sadeleştirilerek bizim daha detaylı üzerinde durma imkânımız sağlanmadığı için birçok maddeye karşı olduğumuzu söyleyebiliriz.