| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri (Devam) a) Sağlık Bakanlığı b) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu d) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu e) Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .02.2016 |
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; yani hakikaten bir anda alevleniyorsun Sayın Beyribey. Ara sıra bir şeker... Arkadaşlar, ben önce şey yapmadan söyleyeyim, bir tatlı verelim -şu kalan şey vardı- şekeri düştü herhâlde Sayın Beyribey'in.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Siz hakkınızı devredince biz konuştuk.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok yani konuşmak zorunda kaldık, ortalık karıştı, benim konuşmam lazım ki biraz...
Sayın Bakanım, Sayın Beyribey'in şekeri düştü herhâlde onun için diyorum.
Bir şey yok, şimdi, bunlar da konuşulur, Sayın Enç de alınmasın, burası Plan ve Bütçe Komisyonu, biz karşılıklı konuşuruz, Sayın Bakanın yaptığı gibi cevap da verilir soru da sorulur ama üslubumuza o anlamda zaten dikkat ederiz burada en yumuşak şekilde en sertini söyleriz ama şahsileşirse fazla.
(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Voltran da hemen geldi sorunu görünce.
BAŞKAN - Bir bakalım, ne oluyor dedik yani, fazla süre vermişler.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sorun olmaz, ben konuşuyorum sıkıntı yok Sayın Başkanım.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Yalnız Sayın Başkan hatırlatayım, sizin yokluğunuzda Sayın Erdoğdu size sataştı sabah, hem de benim üzerimden.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Neyse şimdi onu ben bitireyim de yeni bir şey başlatma İbrahim Bey, dur, ne güzel normale dönmüştük.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bütün eleştirileri ben üzerimde toplayabilirim, sıkıntı yok.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şimdi, ben birkaç cümle edeceğim, çok fazla bir şey yok, sıkıntı etmeyin, tartışacak da bir şey yok ama Sayın Bakan buradayken senede bir sefer ancak yakalıyoruz, bu arada çok seyahati var.
Bakma Sayın Enç, sen de hemen alınıyorsun.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Ben mi alınıyorum?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Geziyor, işi var. Komisyonda yakalayamıyoruz, burada bulmuşken biz yılda bir sefer size de söyleyelim...
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Sataşmıyoruz, dinliyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sataşabilirsiniz de, cevabını veririz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Allah Allah! Böyle bir şey var mı ya?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yılda bir sefer geliyorlar, bütçelerini sunuyorlar, biz de onlara soru soruyoruz.
BAŞKAN - Gökcen Hanım, Antalya hesaplaşmasını Antalya'da yapın.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Evet, yaşa Başkan.
ERHAN USTA (Samsun) - O Antalya değil, MHP hesaplaşması var herhâlde. Tam sataşılmayacak adama sataştı yani, bu olacak iş değil.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Hiç alakası yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Tamam Sayın Usta, ben hallederim, merak etme.
ERHAN USTA (Samsun) - İlk defa sataşmadan söz aldım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Usta, sıkıntı yok.
BAŞKAN - Tecrübelidir Sayın Günal, halleder.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Arkadaşlar, dış politika konuşuyoruz, tabii, arada birtakım şeyler olacak ama burada eğer hassas konular üzerinden konuşulursa Sayın Usta haklıdır ama buradaki üslupta da bozukluk olmadan her şey konuşulabilir, işimize gelmeyebilir, acıtabilir, karşı koyabiliriz, Sayın Bakan da cevabını toplayıp verecek birazdan, hatta eğer acil bir şey olursa arada da veriyor.
Ben kısaca ana konularla birkaç hususa değineceğim. Tabii, burada en önemli şey Orta Doğu'yla ilgili sıkıntının had safhaya gelmiş olması. Ben tek şunu söyleyeceğim Sayın Bakanım, tabii, bugünkü gelinen belli konulardaki noktalar geçmişten bugüne bir ters şey gibi anlaşılır ama biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bugün söylenenlerin bir kısmından memnunuz ama biz söylerken dilimizde tüy bittiği için dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz. Ben bugün en önemli olarak Suriye'de ve Orta Doğu'da yaşanan olayı görüyorum. Siz de hatırlarsınız geçen sene burada -size ısrar etmem üzerine- PYD'nin bir terör örgütü olduğunu söylemiştiniz. Buradan birileri de... Yani biraz o zaman çekingen söyleniyordu, şimdi bakın Amerika dönüyor...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Ben mi çekingen söyledim?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, yok yani o ara söylenmiyordu, siz söyleyince burada bir tartışma yaşandığını hatırlıyorsunuz, ben de somut söylemeniz için sormuş idim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sen sordun, ben söyledim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Çünkü o anda bir algı vardı kamuoyunda. Onu da niye sorduk? Sayın Çavuşoğlu'ndan önce Sayın İçişleri Bakanı geldiğinde sormuştum.
Sayın Beyribey, hem laf atıyorsun, hem dinlemiyorsun bak sana da söylüyoruz yani.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sana laf atmadım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - İşte biraz muhabbeti...
Yusuf Bey de gelmiş, hoş geldin ya. Orada bir... Sayın Başkanım, demin İbrahim Bey müdahale edemedi, orada arkadaşlar kaynatıyor, başı da Şükrü'ydü, kayboldu galiba nereye gitmiş.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Ben buradayım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ben buradan görüyorum kimin kaynattığını.
BAŞKAN - Arkadaşlar, sizi iki dakika bırakmaya gelmiyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Aynen öyle, orada hiç boş durmuyorlar, kaynatıyorlar ve gürültü fazla çıkıyor. Sayın İhsanoğlu nezaketinden bir şey söylemedi ama...
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, Sayın Günal'ı dinleyelim, rica ediyorum, lütfen.
Bakın, sabah 10'da tekrar görüşmemiz var, lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Zamanımın on dakikasını siz yediniz ona göre.
Sayın Bakan, buradaki sorun şu: Eğer bir çizgi koyuyorsak, söylediğimiz gibi, bunun arkasında durmamız lazım, dış politikada konjonktüre göre değiştiğimiz zaman bu sefer karşıya da bir şey izah etmekte zorlanıyoruz ve karşımıza yeni sorun çıkıyor. Yani bir gün "Kardeşim Esad" deyip ertesi gün "Eset" dediğimiz zaman olmuyor, yani önceki de tamamen doğru değil, sonraki de tamamen doğru değil, ben buna "ifrat tefrit" diyorum dış politikada. Şahsa dayalı götürürsek böyle olmuyor. Önce, işte, Putin'le canciğer kuzu sarması oluyoruz, sonra, onun üzerine tabii ki o da o dostluğa güvenerek "Arkamdan vuruldum." diyor, algısı öyle oluyor. Neden? "Benim kişisel dostluğum var." mahiyetinde söylüyor, "Beklemiyordum Sayın Erdoğan'dan." diyor. Ama sizin de dediğiniz gibi, eğer oraya girdiyse -ister Amerikan uçağı girsin ister başka- eğer bir şeyimiz varsa, yapacaksak angajman kuralları değiştiyse, uyarımızı da yaptıysak, düşürürüz, biz onun arkasında dururuz ama bunun nedenini de sorgulamamız lazım, neden o hâle geldik? Dün çok fazla canciğer kuzu sarması olduğumuz kişilerle bugün savaş durumuna geldik. En fazla -Antalya kavgası diyor da, Antalya'da bunda uzlaştık ama- zararı gören de Antalya Sayın Başkan. Yani çıkan krizden ekonomik olarak en fazla zarar gören Antalya. Bir Gökcen Hanım vardı herhâlde, Sayın Bakan yoğundu ama Antalya'da krizle ilgili bir toplantı düzenledi arkadaşlarımız...
MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Ben de vardım Ağabey.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Mustafa seni görmedim, kusura bakma, arkada kalmışsın. Bir gittiydin ya tekrar gelmişsin.
BAŞKAN - Arkadaşlar müdahale etmeyin, bütün Antalya ekibi burada.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ben şunu söyleyeceğim: En fazla mağdur olan il hem turizm açısından hem tarım açısından Antalya ama bunu bir fırsata çevirelim dedik, Enerji Bakanımızı da dün aynısını söyledim. Niye? Enerji diplomasisinden bahsettiniz, enerji arz güvenliğimiz var, dış politikada şu andaki bu kaynamanın da en önemli nedenlerinden birisi. Biz o ana kadar başımıza bir şey gelmeyince sıkıntıyı düşünmüyoruz, krizi fırsata çeviremiyoruz. "Kriz"in Çincedeki anlamının birisi "tehdit" birisi "fırsat"sa, o zaman şimdiye kadar sorgulamadığımız bu bağımlılıktan kurtulmamız lazım hem dış politika olarak hem de ekonomik olarak. O zaman ne yapalım? Çeşitlendirmemiz lazım. "Efendim, işte, enerjide şu..." tamam güzel de hepimiz "Tezekle ısınır mıyız ısınmaz mıyız?"ı tartıştık. Ama öbür taraftan tükettiğimiz elektrik enerjisinin yüzde 50'sini doğal gaz santralinden üretiyoruz, dün onu söyledik Sayın Bakana. Gelin, burada yerli kömür stratejimiz var, eylem planında var, bunlara öncelik verelim, gereksiz tartışmalarla vakit geçirmeyelim diyoruz. Alınması gereken bir şey varsa her türlü... Tezkere geldiği zaman Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunu biliyorsunuz, eleştirimizi yaparız ama devlet adına bir şey olduğu zaman arkasında dururuz. Bu öncelikleri tespit edelim, yani zikzaklar yapmayalım, dün öyle deyip bugün böyle dersek bu sefer de inandırıcılığımız kalmıyor.Şimdi, Sayın İhsanoğlu bu Orta Doğu'da izlediğimiz politikaların sonucu olarak bir iki bir şey söyledi ama ben çok daha somut bir şey söyleyeceğim. Çok şey konuşulabilir ama bir algı açısından ve itibarımız açısından Birleşmiş Milletlerdeki seçim sonuçlarını mukayese ederek dışarının bize bakışını söyledi.
Ben geçen sene kendim yaşadım. Buradaki bazı bürokrat arkadaşlarımızla da ön değerlendirme toplantısına katıldık, bazı yerlerde de beraber olduk, daire başkanı arkadaşlarımız geldiler, bir devlet terbiyesi içerisinde brifing verdiler, Akdeniz Parlamenterler Asamblesinin genel kuruluna katıldık. Çok üzüldüm, yani Vural Bey arkadaşımız da orada başkan yardımcılığı pozisyonuna aday oldu -size de onları kriptoyla arkadaşlarımız bildirdi, Dışişleri Bakanlığı mensuplarımız da oradaydı- 9 tane başkan yardımcılığı varken sadece Arnavutluk oy verdi Sayın Bakanım.
Bir olay oldu, o bir sunum yaparken, Suriye... Tamam, bir objection'u vardı. Bu Orta Doğu ülkelerinden, Arap ülkelerinden Mısır, Ürdün hepsi orada olduğu için Akdeniz Parlamenterler Asamblesinde, vallahi bir baktım, hepsi birden, Filistin temsilcisi dâhil... Tabii, o cepheyle şey farklı olduğu için biliyor, ama oradaki toplantılara, delegasyona öbür taraf katılıyor. Yani Filistin'deki yapıyı bildiğim için söylüyorum, arkadaşlardan da bilgi almıştım neden böyle diye. Ama oradaki şeye bakıyorsunuz, Cezayir, Mısır, Tunus, Fas, kim varsa hepsi birden Türkiye'nin neredeyse üzerine yürüyecek durumda. Bu algıyı da yönetmemiz lazım, bir taraftan da o ikili diplomasiyi çalıştırmamız lazım, bu gibi uluslararası kuruluşlarda da bunlara dikkat etmemiz lazım ki kişiye göre politika izlediğimiz zaman, bunu düzeltmemiz zor oluyor. Onun için, dışişlerinin klasik geleneği olan uzun dönemli ve genel millî çıkarlarımıza uygun politikaların izlenmesi lazım.
Az önce Sayın Paylan "soydaş" lafının çok geçtiğini söyledi, ben az geçtiğini söylüyorum, son olarak o konuda da bir şeyler söyleyeceğim. Tam tersine her seferinde diyorum ki çok büyük bir kitapçık var, ama Türk dünyası kısmı çok fazla olmuyor.
Size geçen yıl da söylemiştim, tekraren yine söylüyorum, önce kendi evimizden, sonra ailemizden, sonra komşularımızdan, akrabalarımızdan, sonra ilçemizden, ilimizden diye gider bu. Onun için, tabii ki biz soydaşlarımızla, sonra dindaşlarımızla, sonra insanlıkla, bu halka böyle gider. Baştan, önce kendisine faydası olmayanın ailesine olmaz, ailesine olmayanın komşusuna olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN - Lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yarısı gitti ama yine uzun konuşmayacağım, merak etmeyin.
Dolayısıyla, Türk dünyasıyla ilgili ilişkilerin ötesinde, ben bu çerçevede, Ekonomik İşbirliği Teşkilatını hassaten ele almanızı istirham ediyorum. Bu kuruluşlarla ilgili arkadaşlarla da daha önce sohbet ettim, çünkü orada ekonomik diplomasi, enerji diplomasisiyle ilgili, her ne kadar İran'la belli konularda sıkıntımız olsa da bütün Türk devletleri orada bulunuyor. Yani tercihli ticaret anlaşmasıyla bir Türk ekonomik topluluğunun altyapısını yapabileceğimiz bir kurum. Bu konularda biraz daha... Sizin söylediğiniz, konuşmanızın içerisinde Türk Konseyiyle ilgili şeyler vardı, ortak dil, ortak tarih, edebiyat toplantıları yapılıyor ama ben ekonomik olanı daha çok önemsiyorum, tercihli ticaret anlaşmalarıyla hatta bir gümrük birliğinin de altyapısını oluşturabileceğimizi... Demin söylediğimiz gibi, efendim, yok Şanghay'da, Avrupa... O ayrı, onlar devam eder, bölgesel entegrasyonlarımız, çok yönlü dış politika çerçevesinde devam eder, ama önce kendimize yakın çevreden başlayarak, bir medeniyet projesi olacaksa, Huntington'un söylediği gibi medeniyetler çatışması değil ama medeniyetler uzlaşması bunu belirleyecekse, önce bizim kendi halkamızdan, coğrafi olarak, tarihî olarak, kültürel olarak, dinî olarak bağlarımız olan, hepsi beraber, oradan başlamamız lazım, sonra da bütün insanlığa barışı getirecek, "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesine uygun bir şekilde Türkiye'nin bölgesinde bir aktör olma rolünü oynaması, hem ekonomik olarak hem siyasi olarak hem de diplomatik olarak bunlara bağlı diye düşünüyorum. Onun için de içeride gücümüzü hep beraber aynı hedefe yoğunlaştırıp ekonomik ve sosyal sorunlarımızı aşmalı, ondan sonra da dünyada önce 2023'te lider ülke, arkasından 2053'e kadar stratejimizi gözden geçirerek bir bölgesel süper güç olma yoluna gitmemiz lazım diyorum. Kısır çatışmaları bırakalım, bu sorunları çözerek bir an önce de ülkemizin potansiyelini bilime, yeniliğe, teknolojiye ve özellikle de diplomasiyle de destekleyerek buraya getirelim diyorum.
Bütçelerinizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.