KOMİSYON KONUŞMASI

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza da şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, hem Komisyonumuzun üyesi hem benim de mevkidaşım olarak Ziraat Odası Başkanlığı yapmış, Adıyaman'da Pazarcık merkezli depremde hayatını kaybeden Yakup Taş kardeşime Allah'tan rahmet diliyorum; gerçekten çok emeği geçen bir arkadaşımızdı, buradan rahmetle anıyorum.

Aynı zamanda, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadınlarımızın da bu gününü yürekten kutluyorum. İnşallah, kadınlarımızın hiçbir alanda, hiçbir şekilde özgürlüklerinin kısıtlanmadığı bir ülkede yaşamaları tek dileğim.

Değerli Başkanım, Tarım Komisyonu olarak Orman Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapacak bir kanun çalışması yapıyoruz; her zaman olduğu gibi yine bir torba kanun teklifi. Bir defa, bu kanun yapma tekniğinin faydalı olmadığını, sorunlara çözüm üretemediğini belirterek sözlerime başlamak istiyorum. Burada özellikle ormanlarımızla ilgili hem ormanlara dökülecek bazı zararlı maddelerin ya da ormanlara zarar verecek fiilî uygulamaların önüne geçilmesi, bununla ilgili cezaların artırılması, müeyyidelerin artırılması söz konusu iken bir de bakıyoruz ki hususi ormanlarda 3 hektarın altındakilerin orman dışına çıkartılmasıyla ilgili bir kanun teklifi de geliyor. Değerli arkadaşlar, zaten iktidarınızda tarihte olmadığı kadar fazla miktarda ormanlarımızı yaktınız yani bunu buradan üzülerek söylüyorum, eğer aksini iddia eden varsa da zaten geçen yıla bakmak yeterli. Burada ben isterdim ki öncelikle orman yangınlarını önleyici tedbirlerin artırılacağı kanun maddeleriyle gelinmeliydi, yangınlara müdahale edecek oradaki alet ekipmanın hangi şartlarda nasıl oluşturulacağıyla ilgili bir kanun teklifiyle gelinmeliydi ama maalesef bunlar olmadığı gibi şimdi, ormanda açılan maden ocaklarının tekrar düzeltilmesiyle alakalı yani ihya edilmesiyle alakalı bir madde getiriyorsunuz, buradaki sorumluluk belediyelerdeyken özel sektöre de burada maden ocaklarının doldurulmasıyla, düzenlenmesiyle ilgili bir teklif getiriyorsunuz. Burada şu çekinceyi koyuyoruz: Değerli arkadaşlar, özellikle yer altı su kaynaklarına zarar verecek herhangi bir maddenin o maden ocaklarının doldurulmasıyla ilgili kullanılmasının sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Burada siz hem bu tip atıklar ormana atıldığında cezayı öngörüyorsunuz ama aynı zamanda bu tür kimyasalları, özellikle deprem bölgesinde hepimizin de şahit olduğu bu yıkılmış binalardaki asbesttir, plastiktir vesair başka kimyasalları içeren malzemelerin de maden ocaklarına doldurularak yer altı sularını ve ekosistemi bozacak bir teklifle geliyorsunuz; bunu kabul etmemiz mümkün değil. Özellikle buradan bir daha söylüyorum, ne 1 metrekare ormanın orman dışına çıkartılması ne de bu maden ocaklarına doldurulacak malzemelerin, nevinin belirlenmeden bu kanunun yapılması bence ormanlarımıza çok büyük zarar verecektir. Vakit erkenken bu teklifi kanun maddesinden çıkartın, oraya ek yapılsın. Maden ocaklarına doldurulacak, dökülecek malzemelerin de hangi özellikte olması gerektiğiyle ilgili bu maddeye bir ek yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Tarımla alakalı... Değerli arkadaşlar, yirmi bir yılın sonunda bizim planlı tarıma geçilmesi gerekir, tarımda havza bazlı desteklerin olması gerekir dediğimiz noktada hep kulaklarınızı tıkadınız; "Tarımda sıkıntı yok." dediniz, "Üretimde sıkıntı yok." dediniz, iktidarınızın son günlerine yaklaştığınız yirmi birinci yılda planlı tarım ve sürdürülebilir üretim iddiasıyla bir kanun getirdiniz. Planlı tarımı burada dillendirmeniz bizi de çok mutlu etti çünkü çok önemli planlı tarım ama bugüne kadar yaptıklarınızla bugün bunun seçime dönük bir aktivasyon olduğunu söylemem gerekiyor. Geçmişte de buna benzer bir takım iddialı söylemlerle tarımdaki üretimi artıracağınızı iddia ettiniz ama maalesef üretimi artırma noktasında çiftçilerimizi zarar ettirecek, çiftçilerimizi tarımdan uzaklaştıracak birtakım uygulamalarla istediğimiz seviyeye gelemediğimizi de burada söylemek isterim.

Değerli arkadaşlar, tarımda öyle bir yapınız var ki tamamen piyasada ihtiyaç duyulduğunda fiyatları artan, arz talebe göre fiyatları artan ürünler olduğunda çiftçiyi mağdur edecek, üretimden uzaklaştıracak, üretimden çekilecek önlemleri alıyorsunuz. Biz yıllarca -haklı olarak- ihracatın artması gerekir ki tarımsal üretimimiz buna paralel olarak artsın iddiasında bulunurken siz hep ithalat sopasıyla iç piyasadaki fiyat artışını baskılayacağınızı düşündünüz, çiftçiyi mağdur ettiniz. Geldiğimiz noktada, geçtiğimiz yıllarda soğanın, patatesin ihracatını yasakladınız. Bugün soğanın, patatesin fiyatlarının talep artınca yine tüketicilerin belki de ulaşamayacağı seviyelere gelmesine de neden oldunuz çünkü üretim azaldı, çiftçilerimiz üretimden uzaklaştı. Limonun ihracatını yasakladınız değerli arkadaşlar. Ben bir çiftçiyim, her zaman da çiftçilikle övünüyorum. Siz belki mevsimsel üretimi yapılan tarla bitkilerinde planlama yaparak sezonluk olarak ihtiyaçları belirleyip bunun üretimini artırabilirsiniz yani bu önemli ama insanlar size niye güvenmiyor biliyor musunuz? Çok yıllık bitkilerin, özellikle limon gibi çeşitlerin hâlâ dalında kaldığı bir dönemi yaşıyoruz. Yani ne demek istiyorum? Siz daha elinizdeki yirmi bir yıldaki verilerle ne kadar üretimi olduğu belli olan ürünlerde çiftçilerimizi mağdur ediyorsunuz. Bugün, üzülerek söylüyorum, Erdemli'de, limonun başkentinde çiftçilerimiz 8,5-9 liraya limonu depoya mal ettiler, bugün 4 liraya limonlarını satamıyorlar. Yani burada şu anda yüzde 60'a yakın limon dalda duruyor, çiftçilerin yüzde 30, yüzde 40 seviyesinde limonu depolarda bekliyor ama alıcı yok. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, siz limonun ihracatını yasakladığınız dönemde de o zamanki Sayın Bakana da rica etmemize rağmen ihracat yasağıyla ilgili ısrar ettiniz, ihracatçılarımız yurt dışındaki pazarları kaybettiler, tekrar o pazarlara girmek mümkün olmadı. Bugün limona talep gelmeyince Erdemli'deki, Mersin'deki, Adana'daki limon üreticilerimiz inim inim inliyor. Bu limonu üretirken çiftçiler Erdemli'de dekara 2 bin lira civarında su parası ödüyorlar, sadece Sulama Birliğine. Dolayısıyla burada geldiğimiz an itibarıyla tarımı getirdiğiniz nokta bu. Domates üreticisi hayatında ilk defa ihracatın yasaklandığı bir süreci yaşadı geçen sene memlekette. Allah'tan, tekrar yasak getirdiniz, gelen tepkiler neticesinde o yasak kararını geriye çekmek zorunda kaldınız. Değerli arkadaşlar, böyle kararsızlıkla, ne yapılacağı belli olmayan tarımsal faaliyetlerle ya da tarımsal üretimi artırma çabasıyla bu işi düzeltemezsiniz. Şunu söylemek zorundayım: İstikrarlı bir tarım politikası oluşturamazsanız biz her zaman ihtiyaç duyacağımız, stratejik öneme sahip ürünleri bile bu ülkede artık üretemeyeceğiz, ürettiremeyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, söylenecek çok şey var. Özellikle, deprem bölgesine hepimiz gittik, Tarım Komisyonu üyesi Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarla da gittik. Değerli arkadaşlar, şimdi, orada öyle şeyler gördük ki özellikle Kahramanmaraş, Gaziantep, ve Hatay'daki üreticilerimizin tamamına yakını taban suyuyla üretim yapmaya çalışıyor, çok derin kuyulardan su çekiyorlar, elektrik paraları başına bela çiftçilerin. Zaten taban suyuyla üretim yapılması -işte, az önce Sayın Bakan Yardımcısı da Konya'daki obruklardan bahsetti- iklim krizi yaşadığımız, kuraklık yaşadığımız bu dönemde akıl alır gibi değil. Değerli arkadaşlar, şimdi, orada depremzede -arkadaşlarım söylediği için söylemiyorum- ekim dikim sezonuna başlayacak ama depremden dolayı derin kuyularının zararının ne boyutta olduğu, su verip vermeyeceğiyle ilgili bir belirsizlik var; elektrik trafoları göçmüş, elektrik borçları var. Sulamayla alakalı, çiftçilerin oradaki tesisleri henüz ekim dikime hazır değil. Dolayısıyla, bu çok önemli.

Aynı zamanda -şimdi, burada kanun teklifinde de var- TÜKAS'a yani Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi'ne geçilmesi de söz konusu. Şimdi, ÇKS'de yapılan bir yanlış var. Değerli arkadaşlar, biz 2 noktada bu konuyu ele almalıyız; tarımsal üretimimizi belirleyecek, kayıt altına alacak bir sistemi, aynı zamanda, şu anda uygulanan ÇKS'yi de, çiftçiyi de, üretimde olan çiftçileri de buna entegre edecek bir kanunu getirmemiz lazım yani uzaktan algılama sistemiyle alanları, boş alanları tespit edebilirsiniz, hangi çeşit ürün ekiliyor dikiliyor, onu tespit edebilirsiniz ama bunun sağlıklı kaydına; kim tarafından, nasıl üretiliyor, bunun kaydına ancak ziraat odalarına kayıt yaptıran çiftçileri entegre ederseniz sağlıklı sonuca ulaşırsınız. Bu anlamda da hem gerçek çiftçi varlığımızı, sayımızı ortaya çıkarmış oluruz hem de ona entegre, uzaktan algılamayla tarımsal üretimimizi belirleyebiliriz, hangi alanlara ne destek verebileceğimizi bu anlamda belirleyebiliriz.

Ben sözümü fazla uzatmayacağım ama şunu da söyleyerek sözümü bitirmek istiyorum: İktidarınızın 21'inci yılında planlı tarımla alakalı bir konuyu gündeme getirdiniz. Bu bile sevindirici diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.