KOMİSYON KONUŞMASI

MEMET BÜLENT KARATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok kıymetli Komisyon üyeleri; 27'nci Dönem milletvekilleri olarak hep beraber İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve alt komisyonlar olarak ülkemize, milletimize, devletimize fayda sağlayacak çalışmalar gerçekleştirdik; bu da Sayın Başkanımız ve üyelerden kaynaklanmıştır. Birlik ve beraberlik içerisinde olununca, hoşgörülü olununca; istek, arzu ve taleplerin de yerine getirilmesi doğrultusunda bir başarıya ulaşılmıştır.

Sayın başkanlarımızla birlikte yurt dışı gezilerinde hem cezaevleri alt komisyonu olarak hem de İslamofobi Alt Komisyonu olarak şahit olduğumuz gerçekler vardır; her siyasi partinin temsilcileri, Meclisimizde bulunan, grubu olan siyasi partilerin milletvekilleriyle birlikte aynı anda gözlemledik, Yaradan'ın vermiş olduğu duygulardan dolayı gözlerimizle gördük, kulaklarımızla işittik ve hislerimizle de hissettik bu coğrafyaya, bu ülkeye, bu devlete olan bakışı.

Biz İsveç'e gittik. Bir kendini bilmezin, alçağın Kur'an-ı Kerim'i yakmasını; onların parlamentosunda da bunun kişisel bir hak olduğunu, suç olmadığını ifade ettiler; Fransa'da, Paris'te de bunun aynısını söylediler, İsveç'te de aynısını söylediler. Veyahut da Türk hukukuna karışmak adına Türk cezasının vermiş olduğu, tabii, bu siyasi görüşe farklı olduğumuz insanlar da var burada... Şimdi, ülkemizde yaşananları biz biliriz, bunun kararını da Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Parlamento verir. Bize parmak sallamak, bize istikamet ve yön belirlemek isteyen alçakça bir zihniyeti gördük orada. Tabii, burada onların ülkesini, milletini, devletini seven kurucu siyasi parti ve temsilcilerinin de onların ağzıyla konuşması gerçekten beni yaraladı. Çok sevdiğim dostlarım da burada, onlar da karşı gelen değerlendirmelerde bulundular tabii orada ama bazılarının da aynı düşüncede olması bizi üzmektedir. Örneğin -tabii, farklı düşüncelere sahibiz- bir ülkede -hangi ülke olursa olsun, o ülkenin bağımsızlığını- o coğrafyada, o topraklarda yaşayan insanlara korkuyu, tereddüdü, vehimi ve tehlikenin var olduğu, güvenlik sorunu yaşadığı bir süreci yaşatanları -herhâlde- oradaki ceza, hukuk, adalet, Türkiye'deki gibi, onları daha da fazlasıyla cezalandırır. Bir ülkenin iç karışıklığına sebebiyet verecek, kavgayla birlikte kaosa ve kargaşaya sebebiyet verip bölünmeye, parçalanmaya ve sınıflara ayrılmaya sebebiyet verecek, uluslararası emperyalist güçlerle birlikte -misyonerlerin- bir ülkenin iç karışıklığına sebebiyet verecek faaliyet gösterenler ajan olarak herhâlde bütün ülkelerde yargılanır; bir teröristler bir de ajanlar bütün hukuklarda yargılanırlar.

Nedense bizim ülkemizde uluslararası emperyalist güçlere hizmet açısından gayret ve misyonerlik yapanları yargıladığınız zaman "hukuka aykırı" deniliyor, "barış, özgürlük ve hukuk" deniliyor. Barış, özgürlük ve hukuk hem insan hem de devlet için gerekli olan bir yaşam tarzıdır. Elbette özgürlüğümüz, barışımız ve huzurumuz için yaşıyoruz. Bizim de görevimiz, siyasilerin görevi de siyaset yapmış olduğu bölgelerde insanlığın istek, arzu ve taleplerini yerine getirmek; toplumunun da huzurunu sağlamak; eğitimde, sağlıkta, güvenlikte sorun yaşamaz hâle getirmektir. Bizim amacımız, gayemiz bunlarsa bunun dışında siyasi bir rant elde etmek adına, depremden bir şey devşirmek, terörden bir şey devşirmek, tribünlerden bir şey devşirmek doğru bir şey değildir. Siyaset, toplumun istek, arzu ve talepleri ve onların gelecekle ilgili düşüncelerine katkıda bulunarak iç huzurunu ve refahını, içte ve dış devletler içerisinde güvenlik sorununu çözecek, sorunlarını, fikir ve düşüncelerini... "Ben seni yıkacağım." demekle olmaz; "Sen bunları yapamadın, ben bunları yapacağım." diyerek siyasetin bu ülkeye fayda sağlayacağına ben inanıyorum. İnsanların elbette... Her fikir, her düşünce topluma fayda sağlar; her düşüncenin de birbirimize katkısı olacağını düşünüyorum çünkü düşünceler insanlara güç kazandırır ve başarıya ulaştırır.

Şimdi, biz 27'nci Dönemde bunları gerçekleştirdiğimizde Türkiye'de çok yaşanan... Tabii, bunlar uluslararası... 11 ilde... Allah elbette yaşatmasın böyle acıları ama bir gerçek, Türkiye bir deprem bölgesi. Bunda yöneticilerin de suçu var, yönetenlerin de suçu var; hatır için bir iş yapılmaz, hukuka göre iş yapılması gerekir, kişiye göre de iş yapılmaması gerekir. Her siyasi partinin orada belediyeleri olduğu için de kalkıp "O belediye, bu belediye..." demeye gerek yok. Yönetim anlayışının ve zihniyetin değişmesi gerekir; siyasi partilerin "Bu, bu başkan; bu, bu partinin başkanı." demesi yanlış olur, oradaki şey budur. Burada da dünya kurulduğundan bugüne kadar -Ali Haydar diyor ki "Konuya gelelim." Bunu neden dedim, neden diyorum?- dinler var olduğundan bu yana ve milliyetler var olduğundan bu yana dünya, dinler savaşıyla ve milliyetlerin savaşıyla bugüne gelmiştir. Biz de Türk ve Müslüman olmamızın bedellerini uzun zamandır ödüyoruz çünkü 22 milyon kilometrekareye hükmetmiş bir coğrafya ve 3 tane büyük imparatorluğun sahipleri yönetirken bazen birilerine herhâlde haksızlık yapmış gibi düşünülerek o düşmanlıkları veya o eziklikleri hâlâ daha bizim üzerimizde düşünebilirler ama biz hiçbir dine ve hiçbir milliyete saygısızlık yapmıyoruz, yapmayacağız; bu, siyasi bir görüşün sonucu değil, bir ulusun ortak değerleridir. Yaratandan ötürü bütün yaratılanlara saygı duyar ve severiz biz.

Sayın Başkanıma ve üyelere -herhâlde niyetimiz, temennimiz değil son toplantı olması ama herhâlde öyle görünmektedir zamanlamadan dolayı- herkese teşekkür ediyorum. Konuşmalarımda kimseyi kırmak açısından değil, fikirlerimi ve düşüncelerimi paylaşmak adına bu değerlendirmeyi yaptım çünkü diğer arkadaşlarımın düşüncelerine de ben saygı duymaktayım.

Teşekkür ederim.