KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, saygıdeğer bürokratlar; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

6 Şubat tarihinde yaşanmış bulunan depremden dolayı öncelikle kaybetmiş olduğumuz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Türk milletine bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum.

Konumuz deprem; depremle ilgili bir fon oluşturulmasıyla ilgili kanun teklifini görüşüyoruz. Ben de depremin hemen ilk gününden itibaren oralarda olan, deprem bölgesinde olan birisi olarak bu konuyla ilgili kendi izlenimlerimi sizlere aktarmak, değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, öncelikle, deprem öncesinde yapılması gereken hususlarla ilgili düşüncem şu: Deprem bölgesinde -özellikle Hatay'da bulunduğum için söylüyorum- Hatay, İskenderun, Arsuz, Kırıkhan, Defne, bütün o bölgelerde yaklaşık sekiz-on gün süreyle oralardaydık. Bazı binaların tümden çöktüğünü, bazı binaların da patladığını, kolonların patladığını, duvarların patladığını, binanın zarar gördüğünü ama yıkılmadığını gördük; bina kullanılmaz vaziyete gelmiş olsa da en azından can kaybının olmadığını gördük yani bu şunu gösterdi bana göre: Binanın öncelikle sağlamlığına ve zeminle ilgili doğru tespitlerin yapılması gerektiğine ve bir de bina yapıldıktan sonra doğru kontrollerin yapılması gerektiğine dair bir sonuç oluştu. Sağlam zeminli bölgelerde, binalarda hasarın ya olmadığı ya da az olduğu görüldü. Demek ki yerleşimlerin sağlam zeminlerde yapılması, bilimsel olarak gerekli araştırmaların teknik anlamda yapılıp yerleşim alanının öyle tespit edilmesi gerekir. Binanın sağlam olması, evet, gerçekten çok önemli ve bir de bina sağlam yapılsa da kullanım aşamasında özellikle ana caddelerde, gördüğümüz gibi büyük iş merkezlerinin, dükkânların olduğu yerlerde kolonların kesilmesi nedeniyle ana caddeye bakan bazı binaların yıkıldığını ama aynı müteahhidin yaptığı arkasındaki binanın zarar görse de tümden yıkılmadığını gördük.

Şimdi, kentsel dönüşümle ilgili şunu söyleyeyim: Kentsel dönüşüme hiç kimse karşı olmaz yani hukuka uygun şekilde, usulüne uygun şekilde yapılması hâlinde kimse karşı olmaz ancak belli bölgelerde zamanında değersiz iken artık günümüzde değerlenmiş ve ciddi anlamda bir rant hâline dönüşmüş alanlara göz dikilir de bu bölgeyi kentsel dönüşüme sokarak "Bölge halkını da mağdur etmişim etmemişim hiç önemli değil, ben orayı kentsel dönüşümle ele geçireyim." mantığı üzerinden bir şeyler yapmaya çalışırsanız oradaki bölge halkı buna karşı çıkar; doğru yapıldığı takdirde kimse kentsel dönüşüme karşı değildir.

Şimdi, Antalya'da -bu salonda defalarca söyledim- bakın, AKP iktidarında ve AKP'li Büyükşehir Belediyesi döneminde yapılan büyük bir kentsel dönüşüm projesi var; insanları rezil ettiniz, hâlâ sokakta binlercesi. Niye? Vatandaşın elinden aldınız arsalarını ve çekilen kuralarda 1'inci katları, kuzey cepheleri, arka cepheleri vatandaşa verdiniz bir taraftan; bakın, bir taraftan 2016'da başlayan proje hâlâ bitirilemedi; şu an en az 3 bin hak sahibine daha binalar teslim edilmedi. Yani "kentsel dönüşüm" diyorsunuz da, işte, vatandaşları mağdur ettiğinizi gören diğer vatandaşlar bölgesel kentsel dönüşümlere de bu anlamda karşı çıktılar. Ama onun ötesinde bir binanın, efendim, miadı dolmuş bir binanın kentsel dönüşüme girerek bir müteahhit tarafından yapılıyor olmasına kimse ses çıkarmıyor, hatta, bırakın, bina üzerinden kentsel dönüşümü, bölgesel olarak yani ada bazlı çalışmaların yapılması, hatta işi biraz daha büyütüp mahalle bazlı çalışmaların yapılması işin daha olması gerekenidir; biz bunları görüp, bilen ve aslında destekleyen kişileriz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, deprem sırasında neleri yaşadık? Bakın, biz ilk gün, ikinci gün o bölgeye hareket ettik, ilk ulaştığımız, işte, ilçe İskenderun oldu. Ortada bir karmaşanın, bir keşmekeşliğin ve neyin yapılacağına dair kimsenin görmediği, bilmediği böyle bir ortamla karşı karşıya kaldık. Ben deprem sırasında şunu gördüm yani kimin ne yapacağını bilmediğini gördüm. İnsanlar akın akın bölgeye yardım etmeye gittiler, maddi manevi destek oldu Türk halkı; bunu hep beraber yaşadık ancak deprem öncesi bölüme tekrar dönüyorum. Bakın, şu yapılmalıydı: Bir deprem olduğunda, örneğin, bir ilde deprem olduğunda o ile hangi illerin müdahale edeceği bugün bu depremle ilgili afetlerle ilgili olan kurum tarafından planlanmış, programlanmış mı acaba; onu soruyorum. Bir ilde, birden fazla ilde bir deprem olduğunda hangi illerin imkânları oraya seferber edilecek, belli mi?

Şimdi, ilk deprem anında neye ihtiyaç var: Bakın, iş makinelerine ihtiyaç var. İş makinelerinin oraya taşınabilmesi için, efendim, hangi iş makineleri gidecek, numarası belli mi; hangi iş makineleri hangi ile gidecek belli mi; hangi kurumun iş makinesi gidecek, hangi özel sektörün depremin büyüklüğüne göre o bölgeye gideceği belli mi? Yani bir seferberlik vaziyeti, durumu oluşturma planlaması yapılmış mı? Öyle olmalı ki, bakın, bir bölgede deprem olduğunda oraya hangi iş makinesinin, hangi kuruma ait, hangi şahsa ait, hangi makine olduğu numarasıyla belli olmalı, o makineyi kullanacak kişinin kim olduğu belli olmalı, o kişiyi o bölgeye götürecek otobüsün dahi kimin olduğuna karar verilmiş olmalı, o bölgeye gidecek insanlara, efendim, görevlilere orada iaşesinin ne şekilde temin edileceği planlanmış, programlanmış olmalı, onların orada nasıl konaklayacağı biliniyor olmalı. Bunlarla ilgili bir çalışma, işte, deprem öncesi çalışmadır yani anında orada olunmalıydı.

Pazartesi sabaha karşı saat dörtte olan bir depremde en azından dört beş saat içerisinde hızlı bir şekilde iş makinesiyle ve yine o betonları kıracak makineleriyle, artı, hem görevli hem gönüllülerin nerelerde nasıl çalışacağı planlanmış olmalıydı ancak bunların hiçbirini, işte, sokakta, o bölgede kimse göremedi. Yoldan geçen yalvar yakar bir iş makinesi bulduysa kendi binasının önüne sokabildi ilk günlerde. Bu kargaşa dördüncü gün yani perşembe gününe kadar orada devam etti, arkadaşlar, siz ne derseniz deyin oradaki tablo buydu. İşte, iz bunun için eleştiriyoruz.

Tabii ki büyük bir deprem yaşandı, tabii ki bu büyük deprem içerisinde mutlaka müdahalelerde zaman zaman eksiklikler yaşanabilir ama zamanında bu programlamalar yapılmış, çalışmalar yapılmış olsaydı bunların zaman dilimi itibarıyla daha hızlı yetişmesi anlamında müdahalenin daha hızlı hareket edilebilirdi.

Şimdi, yol üstünde görüyoruz, iş makineleri duruyor örneğin. Hatay'a giderken bazı yerleşim alanlarından geçiyoruz bunlar özel şahsa ait olabilir. Ama bunların hepsi planlanmış olsaydı orada enkaz altında "Yardım eden yok mu, kurtaran yok mu?" diyenlerin sesine çare olmaya çalışılırdı.

Bakın, bunlarla ilgili bir planlama yapılmadığı için zaten "geç müdahale" diyoruz. Ben ikinci gün yolda iş makinelerini taşıyan tırları gördüm de "Ya, bugün salı olmuş, saat iki olmuş, üç olmuş, arkadaş anca mı gidiyor?" diye kendi kendime serzenişte bulunurken; daha perşembe, cuma günü; altıncı, yedinci günde dahi bir binaya müdahale edilemediğini görmek gerçekten hepimizin yüreklerini dağladı, bunu da unutmayalım.

Şimdi, yine deprem öncesiyle ilgili bir şey daha söyleyeyim yani bu iktidarın hünerlerinden birisini de söylemek zorundayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun, tamamlayın Sayın Arı.

CAVİT ARI (Antalya) - Başkanım, herhâlde benimki de beş dakika mı oldu?

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Beş dakika olmadı, siz rahat olun, üç dakikada da bitirebilirsiniz yani.

CAVİT ARI (Antalya) - Değerli arkadaşlar, bakın, daha öncesinde de konuşuldu. Bu iktidar döneminde kaç tane deprem toplanma alanı satıldı, kaç tane? Yani bir ilde, bir şehirde deprem olduğunda deprem toplanma merkezi olarak veya alanı olarak imar planlarında kabul gören kaç taşınmaz üzerinde şu an gökdelenler dikili, sizler iyi biliyorsunuz. Başta İstanbul'da olmak üzere, İstanbul sahil hattına bakarsanız, dolgu olan neredeyse birçok yerde binaların yapıldığını, birçok parkın, hem de bugün deprem toplanma alanı olarak kullanılacak olan yerin satıldığını siz çok iyi biliyorsunuz, işte bizim eleştirilerimiz buralarda.

Şimdi, bu işlerin olabilmesi için tabii bunu yapacak olan kişilerde de liyakat olmalı diyoruz, temel esas da budur, liyakat. Bakın, depremde en yetkili birimin başkanı AFAD Genel Müdürü diyelim, kimdir; depremle ilgili hangi veya AFAD'la ilgili hangi teknik eğitimi var bu arkadaşın? Onu merak ediyorum yani bu işin başındaki kişinin, bu işleri çözecek liyakati var mı? Onu öncelikle sormak istiyorum.

Şimdi, yine bakın, askerle ilgili çok sayıda görüşler ifade edildi, evet, ben de aynı düşünceleri paylaşıyorum. İlk günlerde gerek askerimiz gerek polisimiz sadece ana yollar üzerinde güvenlik tedbiri amacıyla bulundu yani güvenliği sağlayabilmek amacıyla gerek trafik güvenliği gerekse bir müddet sonra orada mal güvenliğine dönük tedbirleri alabilmeye çalıştılar sayıları ancak ona yetiyordu. Ancak şunu söyleyeyim: Perşembeden sonra -ben gördüğümü söylüyorum- sahada, kurtarmada görev alabilen askerler olduğunu gördük. Keşke bölgede daha hızlı bir hareket yapılmış ve bilhassa da bedenen çalışarak bu enkazların kaldırılmasına katkı koyacak özellikle askerlerimizin sahaya da hızlı müdahale etmelerini sağlayabilmiş olsaydınız.

"Bir keşmekeşlik" dedik, evet, bunların başında gelen en önemli sebeplerden biri de... Bakın, biz, bu cep telefonlarını niye taşıyoruz arkadaşlar? Bu cep telefonları haberleşmeye, hele hele de en çok acil ihtiyacımızın olduğu zamanda haberleşmeye yarar ya. Ya, Hatay'ın girişinden Hatay'daki bir arkadaşımıza telefonla üç günde ulaştık. Eğer bu telefon böyle afette, depremde çalışmayacaksa... Siz iktidar olarak bu telefon şirketlerini niye kontrol etmezsiniz arkadaşlar? Cep telefonları çalışmadı, internet çalışmadı; üç gün, dört gün düzenli bir telefon trafiği yapılamadı ve o yüzden de iletişim kesilince müdahalelerde gecikme oldu. Gecikme en başta iletişimden kaynaklandı; ya, orada en yetkili kişiyi arıyorsunuz telefonu çekmiyor, interneti çekmiyor.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Sayın Arı...

CAVİT ARI (Antalya) - Şimdi, bir sebebi de ne? Siz binalara baz istasyonlarının kurulmasına göz yumarsanız işte, o baz istasyonları da göçer yani bu da bir ders olmalı. İletişimin kesilmesi ne demek ya? Kimse kimseye ulaşamadı üç dört gün boyunca. Yani bütün cep telefonu firmaları deprem sürecinde sınıfta kalmıştır. Yıllar önce, yirmi sene önce de benzer vaka yaşandı, daha hızlı müdahale edildi.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Arı, teşekkür ediyorum.

CAVİT ARI (Antalya) - Şimdi üç gün, dört gün cep telefonları orada çalışmadı arkadaşlar, çalıştıramadınız yani bu da iktidarın sorumluluğudur.

Son söz olarak şunu söyleyeyim, daha sonra diğer görüşlerimi açıklayacağım: Bakın, burada depremle ilgili bir fon oluşturuyoruz. Doğru mu? Doğru, özellikle yardımlarla ilgili. Ancak şunu söyleyeyim: Bakın, bugün iktidarınız sayesinde Türkiye'nin göz bebeği olan ve ülkemizin hayırlarla ayakta kalabilen ancak bugün ticarileştirilen Kızılayın sayenizde ticarethaneye dönüştürüldüğünü, vatandaş orada açıkta kalırken, açıkta kalan vatandaşa bir an evvel çadır teslim etmesi gereken Kızılayın, o vatandaşlarımıza iaşe temin etmesi gereken Kızılayın çadırını da sattığını, konservesini de sattığını bu ülke sizin sayenizde görmüş oldu.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Arı, çok teşekkür ediyorum.

Diğer kalanları maddeler üzerinde söyleyelim.

CAVİT ARI (Antalya) - Son olarak: Bugün basında bir beyan daha geçti, bir bilgi daha var, "3,5 milyon euroluk battaniye parası kayboldu." diye bir yerde bir haber var. Bu da doğruysa, Kızılayla ilgili skandal bitmiyor, bir skandalın da bu olduğunu ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Beni dinlediğiniz için de teşekkür ediyorum.