| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili İffet Polat ve 203 Milletvekilinin, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4989) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 14 .03.2023 |
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, sayın bürokratlar, kamu kurum ve kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; öncelikle, 6 Şubatta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen deprem nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve ülkemize başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Komisyonumuzun bugün 27'nci Yasama Yılı içindeki muhtemelen son toplantısını gerçekleştiriyoruz. 14 Mayıs için seçim kararı alındı, altmış bir gün sonra seçim yapılacak.
Türkiye tarihinin en büyük yıkımına sebep olan bir afeti otuz yedi gün önce yaşadık. Vatandaşlarımızın çözülmesini bekleyen onca derdi, sorunu varken biz, burada OSB'lerle ilgili düzenlemeleri, enerjide yeni rantları ve BOTAŞ'ın bölünmesini ve özelleştirilmesi için atılan adımları konuşuyoruz. Gerçekten merak ediyorum, bu teklifin içinde bu kadar acil olan ne var? Altmış bir gün sonra millet sandık başına gidecek. İktidarınız değişmeden giderayak getirdiğiniz bu teklife bir bakalım hangi düzenlemelerde değişiklik yapılıyor; hangisi acil? Enerjiyle ilgili düzenlemeler var, sanayiyle ilgili düzenlemeler var ancak ilginçtir, vakıflarla ilgili de düzenleme yapılıyor. Hangimizin bu konuda bir uzmanlığı var vakıflarla ilgili? Hangimiz, vakıflar konusunda bir düzenlemeye ilişkin olarak Komisyonumuzun teknik yorum yapma becerisi olduğunu iddia edebilir? Bu torbanın içinde vakıfların ne işi var? Çok acil bir ihtiyaç mı var da bu düzenlemeler alakasız bir Komisyona getiriliyor? Ama siz torba yasaları çorbaya çevirdiğiniz için, İçişleri Komisyonuna gitmesi gereken vakıf düzenlemesi bizim Komisyona gelirken, ne yazık ki geçtiğimiz hafta Çevre torbasına eklenen maddeyle Kahramanmaraş'taki OSB'lerin sınırlarının değiştirilmesine dair düzenleme de İçişleri Komisyonunda görüşülüyor. Biz "Torba yasalarla, tali komisyonları toplamayarak, gece yarısı önergeleriyle, hazırlıksız yapılan tekliflerle, komisyonların ihtisaslarını dikkate almayarak yasamanın niteliğini bozdunuz." dedikçe siz iyice ipin ucunu kaçırdınız; bir hafta arayla getirilen iki ayrı düzenlemede tüm uzmanlıkları göz ardı etmeyi başardınız.
Değerli arkadaşlar, depremin ikinci günü bölgeye ilk giden milletvekillerinden biriyim; yıkımı ve müdahalelerin nasıl yetersiz kaldığını yerinde görüp şahit olan arkadaşlarınızdan biriyim. Bizim bugün burada böyle bir teklif değil, Komisyonumuzun da uzmanlık alanını ilgilendiren konularda bölgeye dair durumu tespit ve çözüm önerilerini görüşmemiz, olası diğer depremlerde benzer şekilde enkaz altında kalınmaması için alınacak tedbirleri değerlendirmemiz gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, OHAL bölgesindeki illerin toplam millî gelirden aldığı pay yüzde 9 civarında. Bölgenin ekonomiye katkısı ve ekonomiye katkı sunan ana unsurlarının oranı ise yüzde 15 civarında. OHAL bölgesinde yer alan iller toplam ihracatımızın yaklaşık yüzde 9'unu gerçekleştiriyor; 20 milyar dolarlık bir ihracattan bahsediyoruz. Mücbir sebep ve afet bölgesi ilan edilen 11 ilde 320 bine yakın esnaf ve sanatkâr, yaklaşık 200 bin tacir ve sanayici bulunuyordu. Şehir merkezlerinin büyük hasar aldığı iller olan Hatay'da, Adıyaman'da, Malatya'da, Kahramanmaraş'ta ve Gaziantep'in İslahiye ve Nurdağı ilçelerinde canlı kurtulan esnafların büyük çoğunluğu, özellikle cadde esnafı ekmek teknesini kaybetti. Elbistan Ticaret ve Sanayi Odası tespitlerine göre, Elbistan'da bulunan 2 bin iş yerinden sadece 50'si ayakta kalabildi. Antakya Ticaret ve Sanayi Odasına göre, küçük sanayi sitesinde bulunan 2 bin esnafın 1.700'ünün dükkânı tamamen kullanılmaz hâle gelmiş. Kahramanmaraş'ta esnafların üçte 2'ye yakınının dükkânları göçük altında kaldı. Adıyaman merkezindeki dükkânlar ilk üç gün ya yağmalandı ya kapandı ya da göçük altında kaldı. Yerinde yaptığımız incelemelerde gördük ki bölgede üretime faal olarak devam edecek olan 35 OSB'nin depremden sonra 12'sinin üretimi tamamen durdu, 10 OSB tesisinde ise ağır hasar bulunmakla birlikte göç eden iş gücü nedeniyle üretim kısıtlı kapasiteyle sürdürülüyor.
Kanunda aranan şartları karşılayarak kurulan OSB'lerde genel olarak üretim tesisleri ve altyapı yatırımları çok büyük hasar görmemiş durumda yani kanunla kurduğumuz OSB'lerde aslında çok fazla sorun yok ancak fay hattı üzerinde kurulmuş Kahramanmaraş'taki Türkoğlu OSB'nin yüzde 94'ü hasar almış, Türkoğlu OSB'de ve Adıyaman'da üretim durmuş. Düşük kapasitede çalıştığı söylenen OSB'lerde üretim neredeyse durma noktasına gelmiş.
Değerli arkadaşlar, dikkat çekici olan ne, biliyor musunuz? Şehir merkezinde hasar almamış bina neredeyse kalmayan Hatay'da, OSB yer seçimi sonucunda -yani ovaya değil, dağın yamacına kurulduğu için- çok fazla etkilenmemiş; yüzde 10, yüzde 20 gibi bir yıkım oluşmuş. Bu hasarlar göstermektedir ki OSB Kanunu'ndaki gerekliliklere uygun olarak planlanan veya yapılandırılan OSB'lerde yıkım çok sınırlıyken hâlihazırda üretim tesisi olan ve OSB Kanunu'na ek düzenlemelerle OSB ilan edilenlerde ise yıkım daha büyük oldu.
Şimdi, siz bu teklifle OSB'lere yer seçimini âdeta işlevsiz hâle getiren düzenlemeler getirerek "OSB kurulmasına hız kazandıracak tedbirler alıyoruz." diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, gerçekten bu yaklaşımı anlamak mümkün değil, sizi şaşkınlıkla, hayretle izliyorum, böyle bir zamanda bu teklifle gelmenizi anlayamıyorum. Böylesi bir felaketten hiç mi ders alınmaz "Biz nerede yanlış yaptık da bu yıkım ortaya çıktı?" nasıl denilmez? Ve aynı yanlışlarda ısrar edilmesine şaşırıyorum.
Bölgede depremden etkilenen OSB'lerde çalışan sayısı yaklaşık 500 bin. Özellikle Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş illerinde OSB'lerde çalışan işçilerin kendileri hayatta kalabilseler dahi ailelerinden kayıplar yaşadıklarını tespit ettik. Ailelerinde kayıp yaşayan ya da evi zarar gören işçilerin iş yerlerine dönme ihtimalleri çok düşük olup evlerini kaybeden işçiler aileleriyle daha güvenli kentlere büyük oranda göç etmiş durumda. Sanayicilerin beklentileri var. Bizim bu bölgeyi cazip hâle getirmemiz gerekiyor insanların dönmesi için. Bir sanayicim Kahramanmaraş'ta bize şunu söyledi: "Oturduğum sitenin kapıcısını aradım 'Neredesin?' diye, 'Ben İstanbul'a göç ettim.' dedi. Dedim ki: 'Gel, eşyaların filan burada.' 'Eşyalarımı atın, istemiyorum, bir daha dönmeyeceğim.' diyor." Ama sanayici şunu söylüyor: "Biz bir yere gidemeyiz. Burada çalışan insanların sorumluluğunu taşıyoruz. Onun için, bize sahip çıkın. Çalışan emekçilerimiz geri dönsün. Biz destek istemiyoruz, biz sadece o işçilerin geri dönmesi için mücadele ediyoruz." Bölgede üretimin devam etmesini sağlamak için, bu işçilerin aileleriyle birlikte bölgeye, sağlıklı bir yaşam ortamına güvenle dönmesi için yapılması gerekenleri de bizim konuşmamız uygun olur ama biz bugün burada vakıf mallarının kime devredileceğini konuşacağız; ne acı.
Bölgede 73 küçük sanayi sitesi bulunuyordu; gittik, yerinde inceledik, küçük sanayi sitelerinin büyük bir bölümü kullanılmaz hâle gelmiştir. Başta Hatay olmak üzere, depremden birincil olarak etkilenen bölgelerde artık ayakta kalan tek bir küçük sanayi sitesi yok. Oysa bölgede yeniden hayatın kurulması ve üretimin sağlanması için bunlar büyük önem taşıyor çünkü buradaki kuruluşlar büyük sanayi sitelerinin âdeta alt kolu gibi görev yapmaktadır. Daha ötesi, bölgede görev yapacak iş makinelerinin işler hâlde olması için de küçük sanayi sitelerinde esnafların varlığı önemli. İş makinelerinin lastiği patlasa Hatay'da tamir edecek bir usta bulmakta zorlanılıyor.
Bölgede 5 endüstri bölgesi, 12 teknoloji geliştirme bölgesi, 2 serbest bölge, 54 AR-GE merkezi, 11 tasarım merkezi bulunuyordu. Sanayi açısından çok önem taşıyan bu bölge ve merkezlerin depremden nasıl etkilendiğini Komisyonda analiz etmemiz gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin 4'üncü büyük limanı İskenderun Limanı'nda deprem esnasında konteynerlerin birçoğu şiddetli sarsıntıyla devrilip yan yattı veya kaydı. Depremin tetiklemesi sonucu çıkan yangın ise yedi gün boyunca sürdü, havadan ve karadan yapılan müdahaleyle 7'nci günde yangın ancak söndürülebildi. Havadan yapılan müdahalelerde iktidarın "hurda" dediği THK uçakları da vardı.
Size "Limanlar kamunundur, devletin güvenliğiyle ilgili." dediğimizde bizleri dinlemiyorsunuz ama yaşananlar hep bizleri haklı çıkarıyor. İnsan haklı çıktığına üzülür mü? İnanın, ben üzülüyorum. Çünkü bölgede yaptığımız görüşmelerde, İskenderun Limanı'nda görev yapan bir gümrük çalışanı, "IMO'lu" denilen tehlikeli yabancı maddelerin olduğu konteynerlerin altyapısı olmadan ve gerekli güvenlik önlemi alınmadan boşaltıldığını, söz konusu konteynerlerin hiçbir liman tarafından kabul edilmediğini ve Suriye ile Irak'a gönderilmek üzere geldiğini söyledi. Bu iddia önemlidir ve yine, incelememiz, değerlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Liman işleten firmanın yetkilileri, limanda gemi tahliye ve yükleme operasyonlarının üç ay içinde başlamasının planlandığını açıkladılar. Bir kez daha uyarıyoruz, haklı çıkmayı istemeyerek uyarıyoruz: Limanı kullanan firmalar bu sürecin bir yıldan önce tamamlanmayacağını söylüyorlar. Üstelik İskenderun'un elleçleme yükü Mersin Limanı'na kaydı. Bu limanda büyük bir yoğunluğun ve aksaklıkların yaşanmaya başladığı söyleniyor ancak siz, bu sorunların hepsine gözlerinizi, kulaklarınızı kapatıyorsunuz. Ülkemiz ekonomisinde büyük ve önemli bir yeri olan deprem bölgesini bir kenara bırakıp âdeta kaptıkaçtı mantığıyla son dakikada Meclis gündemine getirilen tekliflerle son dakika vurgunları yapmaya çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, teklifin 1'inci maddesiyle, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunda denetim ve inceleme faaliyetleri için en fazla 5 TENMAK denetçisi pozisyonuna genel bütçe ve özel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin müfettiş, denetçi ve kontrolör kadro veya pozisyonlarında görev yapmış olanlardan atama yapılabilmesine imkân tanınması amacıyla istisnai bir düzenleme yapılıyor. Bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu? TENMAK oluşturulurken denetçiye ihtiyaç duyulacağı bilinen bir gerçek, bu gerçek neden ihmal edildi? Şimdi Cumhurbaşkanı kararıyla kadrolarına dair düzenleme yapılan kuruma kanunla bir istisna getirilmeye çalışılıyor.
Teklifin 4'üncü maddesiyle "Yeşil OSB" tanımı getiriliyor. Bunu olumlu buluyoruz. Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini en yoğun hisseden ülkelerden biriyiz. Bu kapsamda ülkemizin yeşil dönüşümü bizim iktidarımızda da en önemli hedeflerden biri. Yeşil enerji, yeşil üretim, yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi gibi ana başlıklarda biz de politikalarımız ve yol haritamızı belirlemiş durumdayız.
Teklifin en sorunlu maddelerinden biri 5'inci madde. Size daha önce de sözünü ettim; bu düzenlemeyle, imar planında sanayi alanı gözüken yerlerde OSB yer seçimi işlemi süreci işletilmeden OSB alanları kesinleştirilecek, daha da ötesi OSB sınırları kesinleştirilen yerlerde acele kamulaştırma yapılabilecek, OSB tarafından yatırımların gecikmemesi için altyapı inşaatı ve tahsisler yapılabilecek, yatırım için ruhsat ve izin verilebilecek. Bu düzenleme 2 ayrı yönden Anayasa'ya aykırı. Öncelikle OSB yer seçimi işleminin kaldırılması Anayasa'nın 44, 45, 56 ve 169'uncu maddelerine aykırı.
Teklif, yer seçimi sürecini aşarak, çevrenin, ormanların, meraların vesaire korunmasına ilişkin Anayasa hükümlerini göz ardı ederek, doğrudan OSB alanının kesinleştirilmesini hızlandıracak olup çevreye telafisi güç zararların doğmasına neden olacaktır. Bu çoğunluğunuzla geçse de Anayasa Mahkemesinden döner. Teklif düzenlemesi bu itibarla Anayasa'nın devlete toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek görevini yükleyen 44'üncü maddesine, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek ödevini yükleyen 45'inci maddesine, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını öngören 56'ncı maddesine ve ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyma ve tedbirleri alma görevini yükleyen 169'uncu maddesine aykırıdır. Teklifin bu maddesi aynı zamanda acele kamulaştırmanın olağanlaştırılması yönünden de Anayasa'nın 13, 35 ve 46'ncı maddelerine aykırıdır. Eminim ki -buradaki tecrübelerime dayanarak söylüyorum- bu maddeyi biz acele kamulaştırma olarak bu Komisyondan OSB'lerde geçirelim, arkasından her alanda acele kamulaştırma gelecek yani yeri gelecek TOKİ gelecek, yeri gelecek farklı farklı kanunları getirmek için bunun önünü açıyorsunuz.
Yatırımların gecikmemesi gerekçesinin anayasal bir hakkın sınırlanması için öngörülebilecek olağanüstü bir durum olarak kabulünde kamu yararı bulunamaz. Teklifin 5'inci maddesinin dördüncü fıkrası Anayasa'nın 46'ncı maddesinin birinci fıkrası ve 35'inci maddesinin ikinci fıkrasındaki kamu yararı ölçütüne aykırı olduğu gibi, mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale öngörüldüğü için yine, Anayasa'nın 35'inci ve 13'üncü maddelerine de aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, biz yanlış bilmiyorsak ülkemiz hâlen bir hukuk devleti. Vatandaşlarımızın idarenin verdiği kararlara karşı da yargı yoluna başvurması hâlâ mümkün. Şimdi, siz bu teklifle öyle bir düzenleme getiriyorsunuz ki yargı yolunu işlevsizleştiriyorsunuz. Vatandaş kamulaştırmaya karşı yargı yoluna başvursa, kesin kamulaştırmaya dayanarak OSB'ler yatırım yapmaya başlayacak, mahkeme iptal kararları verse OSB'nin yaptığı yatırım ne olacak merak ediyoruz. Bunun örnekleri var; Amasya Taşova Çambükü köylüleri tarım arazilerinin yakınında kurulmak istenen OSB'ye karşı yürütmenin durdurulması kararı aldırdılar. Şimdi, bu düzenleme, onların aldırdığı bu mahkeme kararını işlevsizleştirecek. Mahkeme kararlarına karşı bir kanun maddesiyle bu işi kapatmaya çalışıyorsunuz.
Yine, aynı şekilde, 10'uncu maddesiyse İzmir Kemalpaşa Ansızca, Kuyucak ve Yenmiş köylerinin tarım yaptığı topraklarında da OSB olarak kamulaştırılması için düzenleme getiriliyor. Şimdi, bu teklifle, OSB'ler, burada yaşayan ve tarımla uğraşan köylülerimizin aldırdıkları mahkeme kararlarının da arkasından dolanmış olacak. Sanayiyi desteleyelim ama tarımı da yok etmeyelim, hukuka, kanuna ve yargı kararlarına da uyalım değerli arkadaşlar. Kanunlara uymak, mahkeme kararlarını uygulamak nedir, sonucunu gördük, 11 ilimizde 50 bin canımızı kaybettik. Bu teklifle getirmek istediğiniz düzenlemelerle, bir durum kanuna uymuyorsa o durumu kanuna uygun hâle getirmek yerine kanunu duruma uygun hâle getiriyorsunuz. Bu nedir biliyor musunuz? Kanuna uymak istemeyenlerin, mahkeme kararlarını uygulamaktan kaçınanların "Yasalar, kararlar bizim isteğimize uysun." zihniyetidir. 11 ilimizi enkaz altında bırakan da 50 bin insanımızın ölümüne yol açan da bu zihniyetin ta kendisidir.
Değerli arkadaşlar, yer seçimi işleminin önemini 11 ilimizi etkileyen depremde gördük demiştim. Bu düzenlemenin o nedenle yeniden ele alınması gerektiğine dair önergemiz var. Uyarılarımızı yeni acılar yaşamamak için dikkate alın. İsterseniz örnek vereyim: Bölgede kanunla kurulan OSB'lere gezip baktığımız zaman yüzde 10, yüzde 20 hasar var. Son olarak burada, Sanayi Komisyonunda, Kahramanmaraş'ta 2 tane sanayi alanını OSB alanı ilan ettik, biz o kanunla geçirdik, o alanı OSB alanı ettik, bu 2 OSB'de de büyük hasar var yani daha önce sanayileşmiş, altyapısı planlanmamış OSB'lerde büyük zarar var.
Bakın, burada, 7'nci maddede kanun tekniği açısından bir eksikliğin giderilmesi yönünde bir önergemiz var. 4562 sayılı Kanun'un bazı maddelerinde müteşebbis heyet aşamasında müteşebbis heyetin ve genel kurul aşamasında genel kurulun yetkili olduğu durumlarda "yetki düzenlemesi müteşebbis heyetin veya genel kurulun" ibaresi şeklinde birlikte kullanılmıştır. Örneğin, kanunun 5'inci ve 18'inci maddelerinde böyledir. Kanunda kavramsal birlik sağlanması yönünde bu önergemizi dikkatinize sunuyoruz, önergelerimizi dikkatle incelemenizi öneriyoruz.
Teklifin 8'inci maddesiyle, OSB'lere kamulaştırma ve altyapı için kaynak sağlamak üzere imardan önce ön tahsis yapılabilme olanağı sağlanıyor. Bu olumludur ancak ikinci fıkrada getirilen OSB'lerin üretim şartıyla üstyapılı parsel kiralayabilecek ya da satabilecek olması OSB'lerin kuruluş amacından yani sanayi üretimini gerçekleştirecek altyapıyı oluşturma amacından uzaklaştırılmalarına ve hatta kendi katılımcısıyla rakip olmalarına sebep olabilecektir. Ne olur bunu düzeltin yani OSB'lerin işi arsa satmak, kiraya vermek değil; bunu dikkatle okuyun ve düzeltin.
Teklifin 13'üncü maddesinde, EPDK'nin iletim tarifesini hazırlarken artık ihraç edilecek doğal gazın naklinde firmalar arasında farklı fiyat, hüküm ve tarifeler belirleyeceği yönünde bir düzenleme getiriliyor. Ayrıca, EPDK'nin transit iletim tarifelerini yurt içi tarifelerinden farklı kurallarla belirlerken Bakanlık görüşü de alınması öngörülüyor. Bu düzenleme daha önce Komisyonunuza bir önergeyle sabaha karşı gelmişti ve biz bir açıklama istemiştik. Sayın Elitaş'ın da Komisyonumuzda yoğun bir ilgi gösterdiği, ek borçlanma önergesinin de görüşüldüğü toplantımızda EPDK temsilcileri Komisyondan ayrıldıkları için de önerge geri çekilmişti. Bizim bu düzenlemeye dair açıklama talebimizi yinelemek istiyorum: Teklifin 14'üncü maddesinde doğal gaz ithalatında serbestlik getiriliyor ancak EPDK'nin doğal gaz ithalatına izin vermesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının onayına bağlanıyor. Maddenin gerekçesinde, düzenlemeyle yerli ve yabancı ticaret şirketlerin güven duyacağı rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturulmasının hedeflendiği ifade ediliyor. Ancak EPDK'nin ithalat izni için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının onayını almak zorunda olması özerkliğini de zedeleyeceğinden piyasada rekabet ortamının oluşmasını bozan bir etki oluşturacaktır diye sizi uyarmak istiyorum.
Teklifin 15'inci maddesiyle, BOTAŞ'ın doğal gaz alım sözleşmelerini 2019 yılına kadar devretmesi ve BOTAŞ'ın farklı şirketlere bölünmesini öngören ve yirmi iki yıldır uygulanmayan geçici madde kaldırılıyor ancak BOTAŞ'ın yeni şirketlere bölünmesi için Cumhurbaşkanına geniş yetkiler veriliyor.
Değerli arkadaşlar, siz öyle düzenlemeler getiriyorsunuz ki sanki sonsuza kadar tek adam bu ülkeyi yönetecek. Seçim ve sandık sizin için hiç önemli değil, milletin iradesini de yok sayıyorsunuz; bu düzenleme tam da bunu gösteriyor seçime iki ay kalmışken.
BOTAŞ Varlık Fonuna devredilmeden önce kâr eden bir şirketti, Varlık Fonuna geçtiğinden beri sürekli zararda. Varlık Fonunun başında kim var? Cumhurbaşkanı. Sistematik bir biçimde yanlış politikalarla her gün zarar ettirilen BOTAŞ'ı küçük parçalara bölüp özelleştirmek için Cumhurbaşkanına yetki veriliyor "Tek adam her şeye karar versin." Deniyor.
Değerli arkadaşlar, neyse ki altmış bir gün sonra, milletin iradesiyle milletin cumhurbaşkanı göreve gelecek, tek adam sisteminin tüm bu ben merkezli yapısını sona erdirecek.
Teklifin 16'ncı maddesiyle, pompaj depolamalı HES'lerin YEKDEM desteklerinden faydalandırılması imkânı getiriliyor. Bu düzenlemeyle yatırım riski kamuya yüklenirken YEKDEM yerli katkı fiyat desteğiyle ayrıca kâr oranlarını da artıracaktır. Bu uygulama elektrik fiyatlarının artmasına neden olacaktır; bugün burada uyarıyoruz çünkü su basarken oluşacak maliyeti de faturalara yansıtacaktır, yaygınlaşmasıyla enerjinin birim maliyeti yükselmiş olacak, tüketicinin enerjiye erişimi kısıtlanacaktır. Bu HES'lerin dereden alındığı andan depolanan suyun tekrar dere yatağına bırakıldığı ana kadar olan süre artacak, bu durum dere yataklarındaki kuraklıkları artıracaktır. O nedenle biz, bu düzenlemenin teklif metninden çıkarılmasını talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, teklifin 17'nci ve 18'inci maddeleri vakıflara ilişkin düzenlemeler içeriyor. Bir kez daha soruyorum: Bu düzenlemelerin bizim Komisyonumuzda görüşülmesinin gerekçesi nedir? 18'inci maddede, vakıf yoluyla meydana gelip de her sene, her ne surette olursa olsun başka tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıklarının mazbut vakfına devrolacağına ilişkin hükmün kapsamı genişletilmektedir. Kimleri kapsama alıyor bu düzenleme diye bakıyoruz; her kanunda var, büyükşehir belediyelerini görüyoruz, yine, bir belediye düzenlemesi. Ya, bir tane kanunda da büyükşehirlere ait bir madde olmasın. Büyükşehirleri kaybettiğiniz günden beri burada çıkardığımız kanunlara baktığımız zaman, her kanun taslağında büyükşehirle ilgili bir madde var. İnanın bu nasıl bir kuyruk acısı ki her fırsatta büyükşehir belediyelerine dair bir düzenleme getirilmesine neden oluyor. Üstelik bu konuya dair İstanbul Büyükşehir Belediyemizle görüştük, yine bir mahkeme sürecini kanun yoluyla dolanma maddesi getiriyorsunuz; Hidiv Kasrı, Gezi Parkı, Galata Kulesi gibi varlıkları devralabilmek için düzenleme getiriliyor, bu çok acı. Biz, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu ve düzenleme kapsamında hangi vakıfların, kültür varlıklarının Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetiminde olan mazbut vakıflara devredileceğinin öngörüldüğünü öğrenmek istiyoruz. Burada bize bir açıklama yapılsın.
Teklifin 22'nci maddesinde, TEDAŞ tarafından genel aydınlatmaya ilişkin tüketim miktarı ve bedellerin gerçek durumu gösterip göstermediğine ilişkin yürütülen denetim faaliyetlerinden kaynaklı tüm masraflarının Bakanlık bütçesine konulacak ödenekten karşılanması amaçlanıyor. Bir açıklama talebimiz var, bu yapılan denetimlerin sonuçlarını öğrenmek istiyoruz. Ayrıca, yapılan denetimler Bakanlık ödeneğine nasıl bir yük getirecek? Bunu da açıklamanızı talep ediyoruz.
Maddeler üzerindeki önergelerimizde daha kapsamlı değerlendirmelerde bulunmak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.