| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven ve Tokat Milletvekili Mustafa Arslan ile 119 Milletvekilinin; İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4997) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 15 .03.2023 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli misafirler, kıymetli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27'nci Döneminde Adalet Komisyonunda gerçekten çok yoğun bir mesai harcadık. Yani bu yedinci yargı paketidir önümüze gelen ama bununla birlikte belki sayısız defa tartışmalarımız oldu ve çeşitli kanun maddelerinde burada istişarelerde bulunduk ve eleştirilerde bulunduk. Fakat ben hemen şunu belirteyim: Şimdi, bu dönemin özelikle 27'nci Yasama Döneminde bu Komisyonun önüne gelen kanun tekliflerinin hemen hemen hepsi torba yasa teklifleri. Bu hangi sakıncaları beraberinde getirdi? Bu, kanun yapma tekniği açısından çok ciddi sorunları beraberinde getirdi. 2018 yılında çıkan kanunlar şimdi neredeyse kadük kalmış durumda ve yürürlük hâli olmayan kanun maddeleri. Şimdi bütünlük yok. Nasıl bütünlük yok? Şimdi, tabii, bu Komisyon birden çok defa mesela Avukatlık Kanunu'nda değişiklikler yaptı. Avukatlık Kanunu'yla ilgili değişiklik yapılırken avukatların ve baroların fikirleri alınmadı ve bölük pörçük bir şekilde, birbirinden kesinlikle bağımsız ve aynı zamanda avukatlık mesleğini etkileyecek nitelikte kanun teklifleri geldi. Şimdi Avukatlık Kanunu'yla ilgili örnek vermek gerekirse baroların bölünmesi ve avukatlıklarla ilgili olan kanun teklifi getirilirken bugün yine aynı şekilde bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız ve torba yasayla geliyor. Bu hangi sakıncayı doğuruyor? Bu. meslek kuruluşlarının fikirlerinin alınmadığı gibi, bilim insanlarının fikirleri alınmadığı gibi ve sivil toplum kuruluşlarının isteklerinin dikkate alınmadığı gibi kanunlar arasındaki o bütünlük ilkesini de bozan ve birbiriyle çelişen bir kanun yapma tekniği oluşuyor. Aynı şekilde yine Noterlik Kanunu'yla ilgili birden fazla yasa değişikliği geldi. Hâlbuki bir bütün olarak eğer bu Komisyon ele almış olsaydı belki kanun yapma tekniği açısından da ciddi bir bütünlük sağlanabilirdi ve aynı zamanda meslek kuruluşlarının da fikirleri alınabilirdi. Bir diğer husus, yine ara buluculukla ilgili birçok kanun geldi ve parçalı olarak torba kanun hâlinde önümüze geldi. Çocuk Koruma Kanunu'yla ilgili yine birden fazla kanun önümüze geldi. İcra ve İflas Yasası'yla ilgili daha önceki yargı paketlerinde olduğu gibi bu yedinci yargı paketinde de yine değişik zamanlarda ve birbiriyle çelişen ve birbirini tamamlamayan kanun teklifleri var. Ticaret Yasası'nda, İnfaz Yasası'nda yani o kadar çok farklı zamanlarda ve birbirinden bağımsız bir torba yasa teklifiyle önemli, temel kanunlarda değişiklik teklifi geliyor ki bunlar arasındaki bu bütünlüğü sağlamak ve aradaki o çelişkileri gidermek de mümkün olmuyor. Şimdi, bunlar işin, bu dönemin gerçekten büyük arızaları. Bu dönemin kanun yapma tekniği açısından en önemli sorun teşkil edebilecek olan tarafları.
Bir diğer alan ise Sayın Başkan, şimdi, Türkiye yakın bir tarihte çok ciddi bir doğal olayla karşı karşıya kaldı. Bu 6 Şubat depremiyle birlikte Türkiye'nin cumhuriyet tarihinden bu yana süregelen bütün yaşam alanlarını ve hukuki düzenini, hukuk yaşamını da alabora eden ve ne yazık ki insanların çok ciddi bir şekilde bu yaşanan deprem nedeniyle çaresiz kaldığı ve uzatılan ellere ellerin uzamadığı bir süreci biz geride bıraktık ve hâlâ da devam ediyor. Bununla birlikte, yine, 15 Mart tarihinde sabah kalkarken bu depremin yaşandığı bölgede çok ciddi bir sel felaketiyle karşı karşıya kaldık ve bu felaketin de yine çok ciddi ihmaller ve maalesef şehirleşmenin ve yapılaşmanın ne kadar kötü olduğunun sonucu olarak karşımıza çıktı. Bırakın bunu, şimdi yıllardan beri sadece bu iktidarın bir kusuru değil elbette bu şehirleşmenin bu kadar kötü yapılması, su yataklarının önünde yapılması ve aynı zamanda dere yataklarının üzerinde, tarım alanlarında bu şehirleşmenin bu şekilde yoğun yapılması, elbette sadece bu iktidarın bir kusuru değil. Daha önce devam edip sıra olarak da bugüne kadar devam eden bir mesele. Fakat işin acı tarafı şu ki, şimdi bu deprem nedeniyle oluşturulan konteyner kentler ve çadır kentlerin de ne yazık ki yine bu dere yatakları ve aynı zamanda su yollarının önünde kurulmuş olması nedeniyle -bugün ortaya çıkan sel nedeniyle- insanların canlarıyla... Bu olayla karşı karşıya kalmaları. Bunlar gerçekten hazin olaylar, bunlar gerçekten idari anlamda çok ciddi kusurlar; bunları görmezden gelerek bu değişik alanlarda bir kanun teklifini görüşmenin gerçekten doğru olmadığını belirtmek istiyoruz. Dolayısıyla Türkiye'nin şu anda neredeyse bir çağın kapanıp bir çağın açıldığı bir süreçte yapılması gereken çok acil alanlarda hukuki düzenlemeler olması gerekirken işte bu birçok alanda Avukatlık Yasası, Arabuluculuk Yasası, Noterlik Yasası, İcra ve İflas Yasası'ndaki bu değişikliğe gidilmiş olması kabul edilebilir bir durum değil. Peki, işin gerçeği nedir? İşin gerçeği şu Sayın Başkan: Şimdi, ülkenin büyük bir coğrafyası 11 ili kapsayan bir alanda hukuki bir boşluk yaşıyor şu anda. Nedir hukuki boşluk? Şimdi, meri olan ceza hukuku orada uygulanmıyor yani orada Ceza Yasası'na aykırı ve suç teşkil edebilecek birçok olay oldu, depremin yaşandığı andan itibaren buna ilişkin hiçbir soruşturma yok. Nedir bu hukuka olan aykırılıklar? Nedir bu suçlar, kusurlar? Bunların başında öncelikle arama kurtarma faaliyetine gitmeyen, yetmiş iki saat o insanlara el uzatmayan bir idarenin sorumluluğu söz konusu yani görevini ihmal etme suçu var; bu birden fazla kişiyi ilgilendiren bir mesele, müteselsil ve birden fazla kişiyi ilgilendirecek olan bir cezai yükümlülük olmasına rağmen daha henüz bir soruşturma açılmış değil. Bunun yanında, o yapıların yapı stokunda çok ciddi sorumluluğu olan, sadece müteahhitlerle sınırlı olmayan, aynı zamanda kamu görevlileri, aynı zamanda bu kanunların uygulanmasını engelleyen ve ranta bulaşan kamu görevlileri hakkında nitelikli bir soruşturmanın açılmadığını görüyoruz. Bir diğer tarafta, aslında benim de avukatlık yaparken ve baro bünyesinde zaman zaman seminerlere katıldığım arama kurtarma faaliyetlerinde işlenen suçlar. Bununla ilgili yaşamış olduğum bir olayı özellikle depremin 3'üncü gününde -ilk günden itibaren Adıyaman'daydım- arama kurtarma çalışmasının yapılması gerekirken iş makinelerinin enkazlara girmesi ve enkazlarda insan bedeninin parçalanmasına ilişkin yapılan bu faaliyetin de cezai soruşturma gerektirdiğini ve buna ilişkin olan taleplerimizin cevapsız kaldığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Yani ezcümleyle şunu belirtmek istiyorum: Deprem faciasının yaşandığı bölgede hükûmet boşluğunun yanında, hukuki bir boşluk oluşmuştur. Şimdi düşünsenize ilk günlerden itibaren bizzat kendim bölgede bulundum, yüzlerce kişinin, binlerce kişinin cansız bedeniyle karşı karşıya kaldım ve hastane salonlarına dizilmiş hâlde olan cansız bedenlerin ve o ölen insanların hangi saatte vefat ettiğine, kim olduğuna ve ne şekilde enkaz altından çıkarıldığına ilişkin kayıtlar yok. Bu ne demek Sayın Başkan? Bu, şu demek: Şimdi, elbette ki o insanları geri getirmek mümkün değil. Üzüntümüz büyüktür fakat şu var: Bir özel hukuk açısından baktığınız zaman, miras hukuku açısından çok ciddi sorunlar ortaya çıkacak. Yaşamını yitirmiş olmasına rağmen hâlâ kayıtları alınmamış olan insanlar var. Annesini, babasını, çocuklarını kaybetmiş olan insanlar resmî işlemleri yapma, yapmama gibi bir sorunla karşı karşıya. Enkazlar kaldırılırken insanların özel hayatları, özel eşyaları, ziynet eşyalarıyla ilgili bir özen gösterilmedi ve bununla ilgili çok ciddi bir şekilde hak kaybı söz konusu. Ne yapılıyor? Enkazlar kaldırılırken hiç gözetilmeksizin hangi binaya ait olduğu, hangi sokağa ait olduğuna dair kayıt tutulmaksızın enkaz alanlarına enkazlar iş makineleriyle aktarılıyor ve iş makineleriyle birbirine karıştırılmak suretiyle deliller yok ediliyor. Dolayısıyla çok büyük bir hukuki boşluk söz konusu yani devletin meri hukuk düzeni maalesef şu anda deprem bölgesinde yok, yok hükmünde. Dolayısıyla buraya özgü, buraya dönük olarak istisnai bir düzenlemenin yapılması gerektiğini biz belirtmek istiyoruz. Nedir istisnai düzenleme? Çünkü şu anda ceza hukuku işlenmiyor, hukuk alanındaki davalarla ilgili, insan haklarıyla ilgili, şahıs hukukuyla ilgili, medeni hukukla ilgili, çocuk haklarıyla ilgili, kadın haklarıyla ilgili mevcut olan meri hukukun hükümleri işlenmiyor; miras hukukuyla ilgili keza yine aynı sorun söz konusu. Barolar şu anda dağılmış durumda, sağlık kurumları şu anda işlevsiz hâlde, her ne kadar şu anda çadır kentler oluşturuluyorsa, her ne kadar şu anda konteynerler yapılıyor olsa da insanların büyük bir kısmı haklarına kavuşmadan, hukuki yollara müracaat etmeden bölgeyi terk etmiş durumda. Dolayısıyla parti olarak ve bu Komisyonun üyesi olarak bizim önerimiz şudur, yapılması gereken şuydu: Bölgeye dayalı olarak, hukukun askıda olduğu da gözetilerek istisnai bir düzenlemenin getirilmesi, hukuk genel ilkelerinin haricinde, bu yaşanan deprem nedeniyle daha sonra ortaya çıkabilecek olan mevcut olan davalar ve hukukun mahkemelerin önündeki olabilecek olan bu dava silsilelerinde ve hak arama özgürlüğü açısından genel ilkelerden bağımsız ve mevcut olan meri hukukun dışında istisnai bir yasal düzenlemenin olması gerektiği. Peki, bu istisnai düzenlemeler bu iktidar tarafından yapılabilecek durumda mı? Biz parti olarak da ben şahsen de artık bir seçim sathımailine girdiğimiz ve meşruiyet anlamında da çok ciddi tartışmaya konu olan bu iktidarın bu kanunları artık yapma yetisine sahip olmadığını belirtiyoruz. Çünkü bu iktidardan beklenen, özellikle bu Adalet Komisyonundan beklenen bu kanun teklifi olmadığına göre, 13 milyon insanın hak gasbına uğradığı, haklarının ihlal edildiği gerçeğine rağmen sadece torba yasalarla ve toplumun isteği, sivil toplum örgütlerinin ve meslek kuruluşlarının isteklerine rağmen, isteklerine aykırı şekilde bu torba yasayla yedinci yargı paketi olarak karşımıza çıkmış olmanız bizim kabul edebileceğimiz bir durum değil. Biz, dolayısıyla bir iki düzenleme hariç, o özellikle hasta çocukların ebeveynleri açısından tek madde hâlinde belki getirildiği zaman kabul edebileceğimiz, onun haricinde... Özellikle hasta tutsakların çünkü ölümle burun buruna olan insanların derhâl tahliye edilmesi gerektiğini, mahpusların tahliye edilmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Buna ilişkin olan hususlar... Bizim buna karşı bir diyeceğimizin olmamasıyla birlikte, bu kanun teklifinin geri çekilmesi ve özellikle hukukçuların vicdanına seslenerek de sözlerime son vermek istiyorum.
Bu kadar acının yaşandığı, bu kadar halkın elini uzattığı, yardım talep ettiği, canlarını günlerce enkaz altında bıraktığı ve ne yazık ki kaybettiği bir ortamda bunlara dönük bir düzenlemenin olmaması, bu alana yönelik bir düzenlemenin olmaması nedeniyle bunun doğru olmayacağı, bunun adaletli olmayacağı ve her şeyden önce bu halka ve bu topluma bir şey kazandırmayacağı düşüncesiyle bu kanun teklifinin geri çekilmesini talep ediyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.