KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, ben sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Bu bir sistem sorunu. Yani yargı reform paketi yürütmeden ve yasamadan ayrılamaz yani ayrılması mümkün değil. Sistemi değiştirmedikten sonra siz yargı bağımsızlığını, yargı tarafsızlığını, yürütmeye vermiş olduğunuz bu saray yetkileriyle ya da yasamanın etkinliğini azaltmanızla ilişkilendirilen Anayasa maddeleriyle siz reform yapamazsınız. Yasama, yargı saraya bağlanmış, açık ve net; yasamada bizim ellerimiz kollarımız bağlanmış. Başta ne dendi, 2018 yılında? "Milletvekilleri gelecek, kanun teklifi yapacak." Nerede kanun teklifi yapacak? Sarayda hazırlanıyor, yukarıda hazırlanıyor, geliyor buraya; burada bir iki kelime değiştirmeye kalkıyoruz, virgül değiştirmeye kalkıyoruz, bizim arkadaşlarımız, beraber çalıştığımız, Adalet Komisyonunda bulunan AK PARTİ'li, MHP'li arkadaşlarımız "Tamam." diyor, "Böyle bir şey olmaz." diyor. Ondan sonra bakıyoruz, "Düzeltme yapacağız." deniyor, Genel Kurula gidiyoruz, bir cümle değişmiyor. Bir örnek mi vereyim size? Vereyim; Noterlik Kanunu, taşınmaz alım satımları. Ne dedik? Bir taşınmaz satımı tapu dairesinde yapıldığı zaman ne sorumluluğu var arkadaşlar? Kusursuz sorumluluk mu var? Noter yaparsa ne var? Kusurlu sorumluluk yukarıda var, kusursuz sorumluluk noterde var. Ya, dedik ki: Arkadaşlar, noter yaparsa kusursuz sorumluluk arıyorsunuz, tapu dairesi yaparsa ayrı, kusurlu sorumluluk arıyorsunuz. Noter yanlış bir şey yaparsa bütün mal varlığıyla sorumlu ama tapu dairesindeki vatandaş yanlış yaparsa kusur arıyorsun. "Tamam." dediniz, ne oldu, ne çıktı? Cumhuriyet Halk Partisine Anayasa Mahkemesine gitme yolu açıldı. Ya, arkadaş, burada "Tamam." dediklerinizi, "Haklısınız." dediklerinizi virgülüne kadar değiştiremiyorsanız bu bir sistem sorunu, sistem. Her şey saraydaki kurullarda hazırlanıyor; Eğitim Kurulu, Hukuk Kurulu, diğer kurullarda hazırlanıyor, buraya geliyor; biz konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz. Avukatlık mesleğimde yaptığım konuşmadan daha fazla konuşma yapmaya başladım burada. Onun için bu sistem sorununu halletmedikten sonra buna çözüm bulamayız.

Şimdi, bakıyoruz, noterlikle ilgili 61'inci madde değişikliği. Şimdi Anayasa'ya aykırı mı, değil mi? Şimdi, bu tartışma konusu. Şimdi, bakıyorum ben 61'inci maddeye, aynen duruyor. 61'inci maddede ne yazıyor? "Noterler bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklini, kıymetini, ilgili şahısların kimlik ve ifadelerini tespit ederler." Buna eklenen maddede ne deniyor? Yani "Burada delil tespiti yapılabilir, keşif yapılabilir, tanık ifadesi dinlenir." diyor. Şimdi, bakıyorum, 1'inci madde ile 2'inci madde arasında ne var, farklılık var mı? Yok, açık da yok ama burada bir sorun var. Sorun ne? Siz noterlere veraset belgesini yaptırıyorsunuz ama burada getirdiğiniz delil tespiti işlemini ise noter stajyeri ya da hukuk fakültesi mezunu görevliye yaptırıyorsunuz. Böyle şey olabilir mi ya? Noterin yaptığı veraset ilamını noterden başka başkâtip yapamıyorsa siz burada, bu delil tespitini, bu getirdiğiniz maddeyle noter stajyerine ya da hukuk fakültesi mezunu çalışana yaptırıyorsanız demek ki siz, yasama kalitesinde getirdiğiniz kanunlardaki maddeler arasındaki bağlantıyı kuramamışsınız. Noterlik Kanunu'nun bir maddesi ayrı, bir maddesi ayrı. Taşınmaz alım satımını kim yapıyor? Noterler yapıyor. Burada siz noter stajyerine yetki veriyorsunuz. Bu, az bir şey mi? Bu madde, bu yetki az bir şey mi? O nedenle Noterlik Kanunu bir bütün hâlinde değerlendirmeli.

Şimdi, Cemil Çiçek var -saygı duyuyorum kendisine, çok faydası olmuştur Adalet Bakanlığı zamanında- açıkça Noterlik Kanunu'nda değişiklik taslağını hazırladı, getirdi. Orada ne vardı? Noter yardımcıları vardı. Arkadaşlar, noter yardımcıları kim olacaktı? Onlar hukuk fakültesi mezunu, avukat sıfatını almış olanlar, noter yardımcıları olarak noterlere bağlı çalışacaklardı. Ne oldu, neden getirmiyorsunuz? Şu anda noterlerin başkâtiplerinden avukat var mı? Hukuk fakültesi mezunu var mı? Yani bir işi yapacaksanız, yasama faaliyetini temel kanunla getireceksiniz. Torba kanunun içine bir madde değiştirip, bir madde değiştirip getirmeyeceksiniz. O açıdan yani Noterlik Kanunu'na bakıyorum, taşınmaz alım satımını noterler yapıyor, ondan sonra -biraz önce söylediğim gibi- veraset ilamlarını noterler yapıyor ama delil tespitini ise noterle birlikte noter stajyeri yapıyor, orada çalışan hukuk fakültesi mezunu varsa yapıyor. Ya, geçiniz ya, kanun teklifini getirin, toptan düzenleyelim; kanun teklifini getirin. Yani avukat arkadaşlara, avukatların sosyal, ekonomik haklarını alabilmesi için başka mesleklerle çatıştırmayalım arkadaşlar. Bakınız, Türkiye'de yirmi yıldan beri hukuk mesleğinde bulunan hâkim, savcı bağımsızlığı, tarafsızlığı... Hâkim, savcıların artık özgürce karar vermeleri mümkün mü? Değil. Bütün meslekleri aşağıya indirdiniz. On yıl önceki noterlerin durumu ile şimdiki noterlerin durumu aynı mı? Değil. Bu taşınmaz alım satımları başladığı zaman, yönetmelik değişiklikleri yapıldığı zaman hangi noter taşınmaz alım satımını yapmaya çalışacak? Kaçacak, kaçacak, kaçacak arkadaşlar. Bir hata yaptığı zaman bütün malını mülkünü götürecek. Yani bir şeye toptan bakacaksınız, sistem olarak bakacaksınız. Hâkim, savcı... Şimdi, bakıyoruz, yargı yedinci paketi. Neyin paketi bu ya? Yargı yedinci paketi. Coğrafi teminat var mı burada arkadaşlar? Hâkim ve savcıların coğrafi teminatı nerede? Yok. Ne var? Burada bakıyoruz, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığıyla ilgili uygulamada birçok farklılık kapatılmamış. Hâkimler, savcılar yukarıdan aldıkları siyasi kararlarla kararlar veriyorlar. Ondan sonra çıkıyoruz, biz, burada, "Yargı paketi yedi." diyoruz. Arkadaşlar, şu elimdeki ne biliyor musunuz? Türkiye istatistikleri. Bunlara pek güvenmiyorsunuz ama ben size bir iki tane nokta anlatacağım. Şimdi, örnek vereyim, OECD'nin Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi'ne uyumunu ölçen 2022 İlerleme Raporu var. Ne diyor bu raporda biliyor musunuz? Yolsuzluğun ihracıyla ilgili bir rapor yayınladı: "Türkiye bu yıl, 2022'de sözleşmeyle ilgili yasaları az uygulayan-hiç uygulamayan kategorisinde yer aldı." Bakın, OECD'nin raporu bu. Neden? Hâkim ve savcılar, yolsuzlukla mücadele konusunda savcı soruşturma yapmaktan korkuyor arkadaşlar, korkuyor. "Acaba soruşturma yaparsam hangi siyasiye değecek." diye korkuyor. Ne yapıyor? Takipsizlik kararı veriyor. Hâkim iki üç tane gelen dosyaya da "Başım belaya girmesin." diye beraat kararı veriyor. Hiç uygulama yok. Siz sistemi değiştirmezseniz, demokratik özgürlüklerin uygulandığı, anayasal hak ve özgürlüklerin kullanıldığı bir ülke, demokrasinin geldiği bir ülke olmazsa, hukuk devleti olmayan bir ülke olursa hâkim ve savcılar da korkar. Yani diğer verecekleri kararlardan dolayı kararlar veremez. Örnek veriyorum size, isim veriyorum, açık açık veriyorum; burada Adalet Bakanlığı mensupları da var, Akın Gürlek kim kardeşim, kim? Hasan Yılmaz kim, Hasan Yılmaz kimdir arkadaşlar? Suç duyurusunda bulundum, HSK'ye de bulundum, cumhuriyet başsavcılığına da bulundum. SBK'yi biliyorsunuz, SBK'yi; olmayan MASAK raporuna dayanarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı vekiliyken Hasan Yılmaz, SBK'nin üzerindeki mal varlığı tedbirini kaldırma talebinde bulunan savcı, başsavcı ya. Şimdi nerede biliyor musunuz, nerede? Gitti adam, uçtu; paraları kaçırdı. Şimdi nerede? Adalet Bakan Yardımcısı oldu Hasan Yılmaz. Suç duyurusunda bulundum, yok, HSK'den yazı geldi; kanıt oluşturabilecek somut belge sunamadığımdan dolayı reddettiler, itiraz ettim. Ya, olmayan MASAK raporuna dayanarak talepte bulunuyor başsavcı vekili, ona göre de karar veriliyor; olmayan somut belge yokmuş. Akın Gürlek, Çağlayan Adliyesinde gezici hâkim, heyetbaşı; girmediği dava yok, yapmadığı karar yok. Sonucu söyleyeyim mi? ÇHD davası, Canan Kaftancıoğlu davası, Demirtaş davası, Enis Berberoğlu davası. Enis Berberoğlu davasında "Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum." diyen reis değil mi bu? Nerede şimdi? Nerede? Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan reis şu anda Bakan Yardımcısı. Ya yapmayın eylemeyin. Bu tür uygulayıcılarla siz yargı bağımsızlığını, yargı tarafsızlığını sağlayamazsınız. Saraya bağlı yargıyla, saraya bağlı oluşturulmak istenen meslek teşekkülleriyle siz hukuku kuramazsınız. Ne yaptık? Bu dönemde Adalet Komisyonunda çoklu baro. Ne yaptınız? Baroları böldünüz, Ankara'da baro kurabildiniz mi? İstanbul'da baro kurdunuz, arkasından, paraları yok diye adli yardım paralarını, gittiniz, 20 milyon lira oraya verdiniz, kaç bin üyeli baroya. Gittiniz, öbür tarafta az üyeli baroya 5 milyon lira para verdiniz; tartıştık burada, tartıştık burada. Ne oldu? Haksız, hukuksuz, kendi barolarınıza rant sağlamaya kalktınız. Ya, arkadaşlar, getirdiğiniz yasa teklifleri, açıkça -şu uygulanmayan Anayasa var ya, uygulanmayan- Anayasa'ya aykırı, aykırı.

Şimdi bakıyoruz, 36'ncı madde, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı. Ya arkadaşlar, "alternatif çözüm yolları" diye bir şey getirdiniz, ara buluculuk. İlk önce uzlaşmacılıkla başladınız, ilk önce "Hukukçular yapacak." dediniz, sonra hukukçulardan aldınız, söz verdiğiniz hâlde, genel müdürler söz verdiği hâlde ne oldu? Şimdi, toplumun her kesimi uzlaşmacı oldu. Adliyede cumhuriyet savcısı karar verecek, cumhuriyet savcısının yanında çalışan kâtibe hanım uzlaşmacı oldu, emniyetteki polis arkadaş uzlaşmacı oldu, her yerde oldu yani o kurumun içini bitirdiniz.

Şimdi, ara buluculuk. Biz dedik ki ihtiyari ara buluculuk olsun. Zorunlu ara buluculuk da yani avukatlık mesleği yine hukukçuları ilgilendirsin diye düşündük, bu konuda çalışma yapılsın dedik. Bir baktık, bütün iş hukuku davaları, ticari davalar, şimdi getirdiğiniz izaleişûyu davaları... Ya, izaleişûyu davalarına hiç girmediniz mi arkadaşlar siz ya? Ortaklığın giderilmesi davalarına girmediniz mi ya? Biz taraflığı sağlayamıyoruz orada, hâkimle beraber tarafı sağlayamıyoruz; ara bulucu nasıl sağlayacak ya? Alternatif çözüm yollarında hâkimlere yani 36'ncı maddeye aykırı olarak ne diyor? "Herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle...

BAŞKAN ABDULLAH GÜLER - İbrahim Bey, bunları not alıyorsunuz, cevap hakkı vereceğiz size, en sonunda toplu cevap hakkı vereceğiz.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - ...yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma adil yargılanma hakkına sahiptir." diyor. Ya, ulaşamıyor ki mahkemeye, mahkemeye erişim hakkı yok, ulaşamıyor ya, ulaşamıyor. Bir ulaşanlar kimler? Hükûmete muhalif olan yani ifade özgürlüğünü kullanan muhalifler ulaşıyor. Nereye ulaşıyor? Hemen ulaştırıyorsunuz savcılığa, hemen ulaştırıyorsunuz mahkemeye; ceza veriyorsunuz, siyasi yasaklı hâline getiriyorsunuz ama vatandaş ulaşamıyor, siz "vatandaşın alternatif çözüm yolları" adı altında avukatlara özgür avukatlığı bıraktırıp, avukatların -o tabiri kullanmak istemiyorum- ekonomik özgürlüğünü bir kenara itip Hükûmetin kararlarına bağlamak yoluna gittiniz. Bunu yaptınız, şu anda bakıyoruz, defalarca söyledik, hukuk fakültelerini doçentlik ve profesörlükle ilgili olarak sayısı olmayan yerlerde kapatın, öğrencileri verin başka yerlere, sınav düzenlemelerini yapın; yapmadınız, yapmadınız, şu anda avukatlara, artık genç avukatlara "Aidatlarını ödemesin." diyebilecek kadar kanun teklifi getirme durumuna geldiniz. Burada da farklı bir şey yapıyorsunuz. Bu beş yıllık dönemde, yasada yarı var aidatları, onu da kaldırırsanız barolar ekonomik anlamda sıkıntıya girsinler; artık çevre davalarıyla ilgilenmesinler, artık insan haklarıyla, insan hakları çözümleriyle ilgilenmesinler, otursunlar ekonomik olarak kendi dertleriyle uğraşsınlar diye istiyorsunuz; derdiniz o. STK'leri bir yere sokmak, şekillendirmek, demokratiklik kitle örgütlerini bir yere şekillendirmek ve Anayasa'da yer alan kamu tüzel kişiliğine sahipse Tabipler Birliğinden tutun barolara kadar, TMMOB'a kadar, bütün, muhalif değil, özgürce meslek haklarını savunanları, haklarını savunanları ise bir yere kategorize etmek. Neden? Korku iklimi, suskun toplum istiyorsunuz, sussun toplum istiyorsunuz, susturmak istiyorsunuz; özgürlükler bir yana, demokrasi bir yana, "Tek ses çıksın." diyorsunuz; tek ses çıktı. "Tek karar veren olsun." diyorsunuz, işte depremde gördük tek karar vereni. Üç şey yapılacaktı; seferberlik emri, asker girecekti, iş makinelerine el konulacaktı. Ne oldu? Üç gün asker girmedi, üç gün yoktu. Adıyaman'da 3'üncü gün akşama gelen asker benim yanımda hüngür hüngür ağladı. Malatya 2'nci Ordu, saat dört buçukta bekliyordu, girmedi; İslâhiye'deki Komando Alayı girmedi yani bu yönetim sistemiyle siz ekonomiyi bu hâle getirdiniz, hukuku bu hâle getirdiniz, eğitimi bu hâle getirdiniz, afetle mücadeleyi de bu hâle getirdiniz. Ya, arkadaşlar, millet bağırıyor, adalet çığlıkları atıyor, hukuk çığlıkları atıyor. Bir memlekette bu sistemin getirdiği durum, hâl buyken yargı reformu yediyi getirdiniz. İşte, bağırıyor, telefonlara geliyor. Ne geliyor telefona? "Ya, ben Adalet Bakanlığına bağlı diş hekimi olarak 17-18 bin lira para alıyorum ama Sağlık Bakanlığında olan diş hekimi 40 bin lira para alıyor. Bu işimizi çözün." deniliyor. Ya, arkadaş, öyle bir hâle getirdiniz ki, kamu avukatları, hazine avukatları eskiden hâkimlerle, savcılarla aynı durumdaydı, şimdi üçte 1'i maaş alan duruma getirdiniz. Daha önce... Yani diş hekimlerinin sorunlarını çözdük, hadi, diğerlerinin sorunlarını çözdük, hangisinin sorununu çözeceğiz arkadaşlar ya? Bütün kamu yerlerinde çalışan aynı nitelikteki meslek grupları arasında bu kadar özlük hakkı farkı olur mu? Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde aynı işi yapan farklı kategoride kaç meslek grubu var biliyor musunuz, aynı meslek grupları içinde özlük hakları farklı olan? Biz kendi Türkiye Büyük Millet Meclisindeki işi çözmedik aynı işi yapan, aynı meslekte olanları; dışarıdaki işleri nasıl çözeceğiz?

Arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum -uzun söyledim- Türkiye'de değişim şart. Türkiye'de demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin kullanıldığı hukuk devleti şart. Hukuk devletinin olmadığı yerde yargı da bağımsız olmaz, tarafsız da olmaz, insanlar, aynı nitelikteki insanlar, aynı konumdaki insanlar haklarını aramaz, hak arama özgürlüğünü kullanamaz. Bakıyorum, Türkiye'de "Şu anayasal hak ve özgürlükleri kullandım." diyen hangi meslek mensupları var arkadaşlar ya? Siz yargıda güveni bir kenara itmişsiniz, hukukta güveni bir kenara itmişsiniz, demokrasiyi bir kenara itmişsiniz; çıkmışsınız farklı farklı maddelerle "Yargı reformu yedi." diyorsunuz. Yargı reformu, yürütme ve yasama reformu dışında düşünülemez, sistem dışında düşünülemez.

Hayırlısıyla -hepinize çok teşekkür ediyorum- burada -iktidar mensubu milletvekili arkadaşlar büyük bir ihtimalle, gelecek dönem, kendilerinin gelmelerini isteriz de pek gelemeyecekler- işi biz çözeceğiz, biz, biz. Bakın, biz çözeceğiz, bunu da çözeceğiz. Bakın, Ortak Politikalar Mutabakat Metni'yle çözeceğiz. Açacağız vermiş olduğumuz sözleri, yargı reformuna bakacağız. Açacağız "Birinci sınıfa ayrılan, birinci sınıf olan hâkim ve savcılar bakımından coğrafi teminat güvencesi getireceğiz." diyeceğiz. Açacağız, "Avukatlık mesleğini, savunma mesleğini anayasal güvenceye kavuşturacağız." diyeceğiz. Açacağız, "Avukatlık mesleğini sosyal ekonomik olarak belirli seviyeye getireceğiz." diyeceğiz. Açacağız, "Soruşturmalarda gizlilik kararlarının istisnai uygulamasını sağlayacağız." diyeceğiz. Yargılamada hedef süreleri getireceğiz, hedef süreleri. Nerede kaldı Sayın Adalet Bakanlığı mensupları? Nerede bu süreler yargılamadaki hedef süreler? Neden getirmiyorsunuz? Neden coğrafi teminatı getirmiyorsunuz? Elinizde bulunsun değil mi? Yargıç ve savcılar hazır olsun, istediğiniz gibi karar verdirin; yok öyle bir şey, yok öyle bir şey. Bakın, açık ve net söylüyorum, önümüzdeki dönemde biz geliyoruz; yanlış yapan, suç işleyen, Anayasa'ya aykırı davranan da bu işin hesabını verecek.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar.