| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven ve Tokat Milletvekili Mustafa Arslan ile 119 Milletvekilinin; İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4997) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 15 .03.2023 |
ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Başkan, öncelikle bana geç söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Niçin teşekkür ediyorum? Başından bu yana izlediğimde Adalet Komisyonunda çok önemli konuları ve çok önemli konularda arkadaşlarımızın görüşlerini izleme fırsatı buldum. Yararlandığım çok konu oldu ve özellikle ülkede adaletin ne kadar önemli olduğunu, hukukun, hakkın nasıl tecelli etmesi gerektiği noktasındaki arkadaşlarımızın görüşlerini ben de dinlemekten çok mutlu oldum.
Öncelikle ben de depremle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum ve deprem bölgesine ulaşan ilk milletvekillerinden birisiyim. Özgür Özel'in bize verdiği talimatla pazartesi günü akşam Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesine girdiğimizde tam büyük bir felaketin içinde olduğumuzu o zaman anladım, gördüğümde anladım fakat Maraş'ın içine gittiğimde şok oldum, insanlar enkazların altında bağırıyorlardı. Geçmişteki depremlerde yukarıda olanlar aşağıya seslenirlerdi "Sesimi duyan var mı?" diye, ne yazık ki enkazlardan ses yükseldi "Sesimizi duyan var mı?" diye. Çok insanı o inanılmaz soğuk ve inanılmaz organizasyon bozukluğu içerisinde çok genç yaşta, çok zamansız toprağa vermek zorunda kaldık. Aslında deprem bilinen bir doğa gerçeği yani Hatay tam 7 kez yıkılmış tarihinde ve o bölgede sürekli depremler olmuş ve tarih boyunca da var olan depremlerde pek çok canı kaybetmişiz.
Arkadaşlarımız uzun uzun anlattı ama ben bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Okuyan, yazan bir toplum olmadığımız ve bizi yönetenlerin de okumadığının gerçeği şurada ortaya çıkıyor: Mustafa Kemal Üniversitesinde Jeofizik Mühendisliği, Yer Fiziği Bölümünde Profesör Doktor Semir Över, 2015 yılında, makalesinin dışında çıktığı NTV kanalında 23 Şubat 2015 günü, Hatay'da 7 üzeri şiddetinde deprem beklendiğini söylemiş ve bu depremin 90 kat büyüklüğünde olacağının altını çizmiş ve Hatay'da yerleşim planı açısından yüzde 90'ının göçeceğini vurgulamış. Biz bilime önem vermediğimiz için ve bilim adamlarının sözlerine kulak asmadığımız için o dönemden bu yana gerekli tedbirleri alamadığımız gibi, deprem bölgesine yönelik paydaş iller oluşturup bir yardımlaşma, bir koordinasyon oluşturamamış bir yapıyla karşı karşıya kaldık. Şimdi de o yapı ne yazık ki daha deprem artçıları sürerken oralarda ihale yapıp bir yıl içerisinde konutların bitirilmesinden, 200 bin konutun yapılmasından söz ediyor. Ben İzmir'de, iki sene önce büyük felaketi yaşayan İzmir'de Bayraklı'daki depremden çıkmış bir arkadaşınızım. Yaklaşık 3.654 konutu iki yıl içerisinde teslim edemedi AKP iktidarı. Şu anda 1.800 konut boş tutuluyor ve depremzedelere, kime verildiği, verileceği belli değil. Ayrıca, orada 452 yurttaşın barındığı konteyner kent dün polis zoruyla boşaltıldı ve vatandaşlar dışarıya atıldı. Neyse ki belediyelerimiz var, o depremzedeleri aldılar, belli yerlere yerleştirdiler.
Bu felaketler sürerken Şanlıurfa'da daha büyük bir felaket, sel felaketinde de ölen 10 yurttaşımız var ve Şanlıurfa Belediyesinin yaptığı alt geçitte sıkışarak ölen yurttaşların olduğu, bir suyu boşaltacak tedbirin dahi alınamadığı bir Şanlıurfa'nın yerel yönetimi var. Bütün bunları biz yaşamak zorunda değiliz ve Türkiye olarak bunları hak etmiyoruz. Ama asıl hak etmediğimiz noktaları da söylemek istiyorum. Ben KİT Komisyonunun CHP sözcüsüyüm, Adalet Komisyonunu 26'ncı Dönemde sıklıkla izleyen milletvekillerinden biriydim ama bu dönemde ne yazık ki bu komisyona gelemedim ve buradaki tartışmalara katılamadım, onun eksikliğini bugün çok hissettim. Gerçekten demokratik bir ortamda düşüncelerini özgürce söyleyebilen arkadaşlarımı gördüm ve her birinin de Türkiye'nin yararına ne kadar güzel fikirler, ne kadar güzel teklifler getirdiğinin de tanığı oldum. Şimdi ben de size bir teklif getiriyorum: Bu maddeler içerisinde infaz koruma memurlarının ve cezaevi personelinin özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili 29'uncu maddede taslakta bir düzenleme var idi ve bu, sanıyorum, deprem gerekçe gösterilerek bu taslaktan çıkarıldı. Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ'ın bu konuda bir sözü var: "Benim borcumdur, ben infaz koruma memurlarının, cezaevi personelinin özlük haklarını, maaş düzenlemesini yapacağım ve bu konuda kendileri merak etmesin demiştir. Şunu söylüyorum Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım: Bir infaz koruma memuru ortalama 11.800 lira maaş alıyor, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 9.204 lira olduğu; kira, fatura, ulaşım, eğitim, sağlık, giyim gibi aylık harcamayı da kattığınızda 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 31 bin lira seviyesine yükseldiği bir ülkede yaşıyoruz. Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Yardımcılarının, bakanların, bakan yardımcılarının, diğer bürokratların 2 maaş almasının önüne bir set çekti, 15 Aralık 2023 itibarıyla da bu hayata geçecek ama o tarihe kadar KİT'lerde gördüğümüz çift maaş, 3 maaş, başka yerlerden para alanlar gibi değil, infaz koruma memurları yaşamının çok önemli bölümünü cezaevinin içerisinde mahkûm gibi geçiren ve sadece bir maaşla evine helal ekmek götürmek isteyen bir kesim. Onlarla ilgili 2018'de bir yasa teklifi vermiştim. O yasa teklifinde şunu söylemiştim: Bu arkadaşlar bir güvenlik işi yapmaktadır, infazın korunması işini yapmaktadır ve uyuşturucu suçundan tutun birçok konuda çok tehlikeli mahkûmların korunması noktasında ve onların yaşama döndürülürken ıslah edilmesi noktasında görev görmektedirler. Bu kişilerin güvenlik sınıfına geçmesini istemiştim. Ben Atila Sertel olarak 3 kanun teklifi üzerinde geçtiğimiz dönemde çok durdum. İnfaz koruma memurlarının güvenlik sınıfına geçmesi, itfaiyeciliğin meslek olarak sayılması, tulumbacılardan bu yana meslek olan itfaiyeciliğin meslek yüksekokulu, meslek lisesi olan ve adı üstünde tabelasında olan itfaiyeciliğin hâlâ meslek olmamasının getirdiği sıkıntıyı anlatan ve onu aşmaya çalışan bir arkadaşınız oldum; zabıtaların da meslek olmasını istedim, onlar da sokakta mücadele eden ve can güvenliği içerisinde çalışan gruptu. Bunların hiçbiri olmadı. Benim şimdi sizden bir ricam var. Bekir Bozdağ'a mutlaka ulaşırsınız, "İnfaz koruma memurlarının durumunu iyileştirmek benim borcum." demişti. Bu borcunu ödemesini hatta infaz koruma memurlarıyla yetinerek değil, adli personelin tamamını kapsayan -arkadaşlarımın da söz ettiği gibi- orada çalışan doktorların, orada çalışan aşçıların, orada çalışan şoförlerin, orada çalışan psikologların, sosyologların, cezaevi personelinin tamamının özlük haklarını düzenleyen bir kanun teklifini torba kanun teklifi içerisinde çıkarmak gerekir düşüncesindeyim. Ha, "Deprem nedeniyle bu çıkarıldı." deniliyorsa bu da bizi çok üzüyor. Neden? Çünkü deprem oldu ama saraya Hollanda'dan 70 bin avroya at satın almak ne kadar doğru ve ata gelince para olması, cezaevi personeline gelince para olmaması çok ağır bir sıkıntıdır. İnfaz koruma memurlarının onurları kırılmıştır, cezaevindeki şoförlerin, psikologların, sosyologların, doktorların, denetimli serbestlikte çalışan uzmanların, teknisyenlerin hepsinin durumlarının düzeltilmesi gerekmektedir. Cezaevlerini çok gezen bir insanım. Ergenekon davalarından bu yana cezaevlerinde bulundum, orada bulunduğum sırada tabii ki cezaevinde yaşayan mahkûmların da ve orada tutuklu olanların da uğradıkları haksızlıkları biliyorum. Kitap sıkıntısı çektiklerini, kendilerine görüş yasağı getirildiğini, açıkta görüş alanlarının kısıtlandığını, havalandırmaya çıkmada kısıtlamaların olduğunu, bütün bunları da bilen bir insanım. Yani hâlâ cezaevlerini de ziyaret eden insanım, gittiğim zaman inanın infaz koruma memurları ve bütün arkadaşlarımız bizlerden şunu talep ediyor: "Bizim sesimiz olun, bizim sesimizi duyurun, biz hakkımızı istiyoruz." İnanın, pandemi döneminde bu arkadaşlar on beş-yirmi gün evlerine gidemediler. On beş-yirmi gün gidemedikleri gibi cezaevinden çıktıklarında evlerine yine gitmediler, belli tesislerde bir arada bulunmak zorunda kaldılar, çok büyük mağduriyetler yaşadılar. İnfaz koruma memurlarıyla ilgili önerim şudur, Cezaevleri Genel Müdürü Enis Bey'le de görüştüm, cezaevlerinde yaşanan durumu, ekonomik durumları gerçekten her şeyi bilen çok kıymetli bir bürokrat. Kendisiyle uzunca süre yaptığım konuşmada bütün bunların hallolacağını ve Bekir Bozdağ'ın da bu konuda duyarlı olduğunu bana söylemişti ama infaz koruma memurlarının ve cezaevi personelinin durumu ne yazık ki başka bahara kaldı. İnşallah, Cumhuriyet Halk Partisinin, Millet İttifakı'nın iktidarında bu sorunları çözeceğiz ve onların da yüzünü güldüreceğiz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.