| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Kuzey Atlantik Antlaşmasına Finlandiya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/5005) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 6 |
| Tarih | : | 23 .03.2023 |
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) -Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Akçapar, görevinizde başarılar diliyorum, hayırlı olsun.
Yani benden önceki konuşan sayın vekillerin sorularına ben de katılıyorum, o soruların yanıtı gerekli çünkü bizim takip edebildiğimiz kadarıyla Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılım talebinin askıya alınması Türkiye tarafından gerekçe olarak sunduğunuz şeyler bu soruların yanıtında yatmakta. Ve ayrıca da şunu eklemek istiyorum: Bugün, Türkiye'den Avrupa Birliği üyesi ülkelere giden çok sayıda insan var, hani "siyasi mülteciler" dediğimiz; bu geçmişte de vardı, şimdi de var. Çünkü ne yazık ki Türkiye, dönem dönem özgürlüklerin çok yoğun kısıtlandığı bir ülkeyiz. Darbeler yaşandı bu ülkede. Mesela, 80 dönemini hatırlayacak olursak -benim yaşım yetmez ama okuduklarımızdan edinebildiğim bilgilere göre- çok sayıda insan gitmişti o dönemlerde burada yargılandığı için ve hukuksuzca yargılandığı için. Çünkü yargı her dönemin siyasi erkinin ne yazık ki egemenliğine giriyor ve yargı Türkiye'de bir türlü bağımsızlaşamamıştır. Bu geçmişte de böyleydi, şimdi ise şu an özellikle 15 Temmuz askerî darbe girişiminden sonra Türkiye'de bir rejim değişikliği olduğunu düşünüyoruz ve bu rejim değişikliğiyle birlikte yargı... Yani yapılan anketlerde de -sizlere de ulaşmıştır bu anketler, siz de izlediyseniz bilirsiniz- toplumun yargıya olan güveni oldukça düşük seviyelerdedir. Bugün insanlar bir "tweet" attığı için artık yargılanabiliyor, Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanmayan yurttaş neredeyse kalmadı, ülke açık bir cezaevine dönüştü ve dolayısıyla buradan insanlar havadan sudan gerekçelerle, insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili yani bu ülkede insan hakları ve özgürlükleri gerçekten -üzülerek ifade ediyorum- ayaklar altına alınmış ve burada herkes hakkında dava açıldığı için gidebilen gidiyor. Avrupa da bunları bir standarda göre de kabul ediyor, bir hukuk çerçevesinde kabul ediyor, keyfî değildir bu. Tabii, bunların önemli bir kısmı düşüncelerinden dolayı yargılanan insanlar.
En nihayetinde, Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya alınması için sunulan gerekçe: Bazı iadeler. Ön plana çıkan nedenler bunlardı. Bu iadeler... Yani NATO meselesi bambaşka bir mesele, bambaşka tartışılması gereken bir mesele. Yani en nihayetinde, biz bu tarz paktların dünya geneline -buna, Avrasya Paktı da dâhildir- faydalar sağladığı kanaatinde değiliz; tam tersi. Emperyalist güçlerin kendi güç savaşlarında bazı ülkeleri de yanlarına alarak yaşadığımız sonuçlar var. Bugün Rusya ve Ukrayna savaşını bile değerlendirdiğimizde, savaş, burada NATO'nun sınırlarını genişletmeyi -aslında küresel ölçekte emperyalist güçlerin yaşadıkları güç savaşlarının neticesinde bu savaş ortaya çıktı- talep etmesi, öte yandan da Çin'in kendi tahakkümünü dünya ölçeğinde ve müttefikleriyle beraber kurmasının bir sonucu. Bu ayrı bir tartışma konusu belki şu anda, şimdi konuştuğumuz konunun doğrudan gündemi değil, o nedenle buranın üstünde çok durmayacağım. Ama hani şunun altını yeniden çizmek istiyorum: NATO'yu şayet siz bu kadar önemsiyorsanız, Finlandiya ve İsveç'e sunduğunuz bu gerekçeler makul müdür? Bu iadelere indirgenecek kadar mıdır NATO değerlendirmeniz? Bu çok ilginç bir şey. Yani bence kamuoyuna bunu... Tatmin edici şeyler değildir bunlar yani kaç kişilik liste -işte sordu sayın vekiller- ben de soruyorum: Kaç kişilik listenin iadesi talep edildi? Yani NATO'ya bu kadar değer veriyorsanız bu mudur yani engelleyen ve bekleten? Bu akılcıl gelmiyor; birincisi bu.
İkinci bir şey, politikada özellikle dış siyasette AKP iktidarının iktidara geldiği günlerde izlediği siyasetten çok farklı bir siyasete savrulduğunu hepimiz görüyoruz, bunu eminim bu alanda çalışma yürüten sizler bizden daha iyi görebiliyorsunuz. Yani "ülkenin itibarı" dediğimiz işte "ülkenin ciddiyeti" dediğimiz birçok konu ters yüz edilmiş durumdadır. Yine, biraz önceki konuşmacılar ifade etti, neredeyse her ülkeyle yani sıfır sorun politikasından buraya kadar savrulduk ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere Batı dâhil her şeyde "Ey Amerika", "Ey Arabistan", "Ey... Ey... Ey..." diye devam eden yani bir devletin ciddiyetiyle uzlaşmayacak, bağdaşmayacak, yakışmayacak bir yaklaşımla siyaset yürütülüyor. Yine, aynı şeyi Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılımında da bu kadar açık ve net gördük. "Asla kabul etmeyiz." deyip deyip sonra yeniden bu U dönüşleriyle artık ünlendi. "AKP'nin son yıllardaki dış siyasetini nasıl tanımlarsınız?" sorusuna sürekli U dönüşü yapan bir partidir ve bu parti bu iktidarı yürüttüğü için ülkenin politikası buna dönüştü; bunu kabul etmemiz mümkün değil. Tutarlı bir siyaset Türkiye'nin ihtiyacıdır, özellikle içinden geçtiğimiz süreçte gerek bölgesel düzeyde gerek küresel ölçekte yaşanan savaşların, çatışmaların bu şekilde yönetilemeyeceğini ve Türkiye'nin sadece yani itibar meselesi değil, ekonomik ilişkileri, kültürel ilişkileri, sosyal ilişkileri ve hatta Suriye savaşını da göz önünde bulundurduğumuzda güvenlik politikaları bağlamında bu iktidar ülkeyi gittikçe geriye çeken bir tarzısiyaset izlemiştir, bunun bedelini de biz ülke olarak ne yazık ki en ağır biçimde, özellikle Suriye savaşından hareket edecek olursak... Burada bulunan mültecilerin pozisyonundan tutalım da daha da önemlisi bunlardan, işte IŞİD ve benzeri örgütlerin uzantılarının Türkiye'de hücresel örgütlenmeler içinde olduğu da artık aşikâr, bilinen bir şey. Yani ülkemiz güvenli değil ve bu güvensiz ortam tırnak içinde "Terörle mücadele edeceğiz." dedikçe güvensizliğin daha da arttığı bir tarzısiyaset izleniyor, bunu kabul etmemiz de mümkün değil, hiç kabul etmedik, bugün de kabul etmiyoruz diye sözlerimi tamamlamış olayım Başkan.
Teşekkür ederim.