KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sağlık Bakanlığında özellikle çok konuşulacak konu var. Yaşamını yitiren bütün yurttaşlara başsağlığı dilerken sağlık çalışanlarına, emekçilerine de başsağlığı dilememiz lazım.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Siz de bir hekimsiniz zaten.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Evet.

Tabii "sağlık" deyince aklımıza hemen hastane geliyor, hasta geliyor. Sağlık aslında bir taraftan da önleme, koruma, hasta olmama hâli; bu çerçevede çalışan bir kurum. Şimdi, baktığımızda, tabii, bir yığın çalışma arkadaşımız yaşamını yitirdi ve bir taraftan -az önce Gökhan Bey'in de söylediği gibi- gönüllü olarak birçok kişi de koşuşturmaya çalıştı. Nasıl ki Hakkâri'den Edirne'sine kadar herkes gıda yardımı yapmak istediyse, kıyafet yardımı yapmak istediyse veya destek sunmak istediyse sağlık çalışanları da sağlık emekçileri de bu durumdaydı, herkes sahadaydı. Ama şimdi bizim bir durumla yüzleşmemiz lazım. Eksikliğimiz neydi? Yanlışlarımız ne? Bir daha olmaması için neler yapabiliriz? Bir, tam anlamıyla yeterli bir hizmet veremedik. Neden veremedik? Çünkü kendi sağlık örgütlenmemiz son dönemde sadece hastane ağırlıklı, özellikle birinci basamak kurumlar merdiven altında, apartman altında oldu. Türkiye'de şimdi ASM'lerle ilgili bir çalışma yürütsek son dönemdeki yerlerin çoğunun aslında deprem açısından ele alınması lazım. Şimdi, hastanelerle ilgili arkadaşlarımız bilgi veriyor ama deprem anından sonra asıl hizmeti vermesi gereken birinci basamak hizmetleriyle ilgili bir çalışma var mı, yok mu? Varsa onu bize sunmanız lazım. Kaçı ne aşamada? Bu 11 ilde, ilçelerde kaçı çalışıyor, çalışmıyor; hafif mi, orta mı, ağır mı hasarlı ve kaçı apartman dibindeydi? Çünkü aile hekimleri ve aile sağlığı merkezinde çalışan emekçiler bu konuda çok şikâyetçiler. Bir, bu mesele.

Bir diğeri şu: "Sağlık" dediğimizde hâlâ devam ediyor, sadece ilk yirmi dört saatteki değil. Şu anda milyonlarca insan etkilenmiş, yaşamını yitirenler var, yalnız kalanlar var, kronik hastalığı olanlar var, gebeler var, yeni doğum yapmış olanlar var; ailesini, yakınını yitirmiş yalnız başına kalanlar var, kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek engelliler var; mesela, bunlarla ilgili bir açıklamanın olması lazım yani sadece bina konuşuyoruz, bizim söz ettiğimiz insandır. Bunlarla ilgili neler yapılıyor? Bunlara değinmek lazım. Az önce Kızılay da "Şu kadar kişiyi gördük, psikososyal destek verdik..." Bir "merhaba" psikososyal destek değildir. Hemen de çıkmaz, sonradan çıkar; bununla ilgili iyi bir çalışma yürütmek lazım. Bunlarla ilgili ne yapıldı, ne yapılmadı? Meçhul.

Şimdi, asıl problem, organizasyon, koordinasyon yoktu; bir kaos ortamı vardı, herkes telaşla bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Neden bunu söylüyorum? Ben Adıyaman'a gittim, 2'nci ya da 3'üncü gün oradaydım. 1'inci gün saat altıda ben Diyarbakır'da hastanedeydim ve orada acilde çalışan arkadaşlarımız... "Galeria" denilen binada 3 doktor yaşamını yitirdi ve 1'isi de acilde çalışıyordu; bir haftada değil, 10-11'inci günde enkazdan çıkartıldı cenazesi. Böyle bir problemle karşı karşıyaydık. Şimdi, sağlık hizmetini verebilmek için zaten multidisipliner diğer ekiplerin çalışması lazım ki sağlık hizmetini verebilesin. Şimdi neydi? Adıyaman'a gittiğimde, Ankara Sağlık Müdürlüğünün 112 sorumlusu oradaydı, Hacettepe Üniversitesinden ekip oradaydı; sorumlularla, hocalarla konuştum. 3'üncü günde kartonların üzerindeydiler. AFAD bir taraftan böyle "box" yataklar çıkarmış, depolarda tutuyorlardı, vermiyorlardı; bir organizasyon yoktu. Ben Halil Bey'le görüştüm, sonra Bakan Bey'i aradım. Yani niçin onları oraya vermiyorsunuz? AFAD'ın şeyini vermiyorsunuz oradaki insanlara ya. İnsanlar nereden besleneceklerini bilmiyorlardı. Şimdi, bunları konuşmadığımız sürece afet döneminde bir şey olmuyor, başarılı olamıyoruz.

Bir diğeri, hekimlere, hemşirelere, acil tıp teknisyenlerine veya diğer arkadaşlara "Hadi, gidin, yirmi dört saatte gidin." deniliyor. Yani nerede barınacak, nerede beslenecek, günlük ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak; hiçbir yanıt yok. Şimdi, bir şeyi siz gönüllülük ilkesiyle yapmadığınızda; bir işte çalışacak, emek verecek insanları 2'nci gün, 3'üncü gün tüketecekseniz o da başka bir afete dönüşüyor. Yani böyle durumlarla karşılaştık, hâlâ da bu devam ediyor. Kimi meslek örgütleri, kimi sendikalar şunu söyledi: "Biz gönüllü elemanları göndermek istiyoruz, gönüllü üyelerimizi göndermek istiyoruz." Hiçbir sağlık müdürlüğü ve Bakanlık bu işte koordinasyonu sağlayamadı.

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Biz sağladık.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Osmaniye'de yapılmışsa iyi, sevindim, teşekkürler. Ama Halepçe'de, Halepçe katliamında, Körfez krizinde Bakanlık -o zaman Yıldırım Aktuna dönemiydi- bir protokol geliştirmişti, ne biçim hizmet verildi yani gönüllülük hizmeti çok çok önemli. Bu hâlâ oturtulmuş değil, bu rotasyonların da -yirmi dört saat öncesinden değil, bundan sonra daha farklı bir sürece girdik- planlamasının yapılması lazım. Yani insanların sosyal yaşamı var. Siz bir hekime "Yarın gidin..." Ama onu bir hafta önceden söyleseniz, kendi düzenini, kendi şeyini sağlaması ayrı... Bu mecburi hizmetlerle ilgili çalışmada insanlar tekrar kuraya sokuluyor, gittiklerinde kurumu yok; ASM'ye gitmiş, bina yok veya herhangi bir yere gitmiş, yeri yok; ne yapacağını bilmiyor. Velev ki gitti, kiralık ev yok, nerede kalacak, ne yapacak yani? Çadır yok, konteyner yok. Bu, tümüyle Bakanlığın "İşi yerine getireyim, birileri sorduğunda ben yanıt vereyim şu kadar kişiyi gönderdik diye." hâli. Sorun göndermek değil; sorun, onun hizmet verebileceği ortamı oluşturabilmek, enerjisini tüketmeden hizmet verebilmesini sağlamak.

İlaç mevzusunda çok iyi bir şey yapıldı, raporlar uzatıldı; almış mı, almamış mı...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - O iyi oldu aslında.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ben Bakanla da konuştum, teşekkür ettim ama şunu da yapmak lazımdı: Eskisi gibi, iki üç yıl önceki ilaç reçetesi ile şu andaki ilaç fiyatları aynı değil. Yani bu döviz kurundan sonra bir reçetede -şimdi ortalama 200, 250, 300 lira; bazen milyara varabiliyor- 150-200 lira fark çıkabiliyor ve birçok kişi bana "Bu farkı biz veremiyoruz." dedi. Bakanlık bir konuşsaydı. Bizim de önermemiz lazım Komisyonda, bu 11 ilde ilaç fark ücretlerinin alınmaması... Yani gidiyorsunuz eczaneye; hekim ilacı yazmış, raporlu ama rapor dışında çocuğuna antibiyotik alacak. Ben tanık oldum "Pahalı olanları vermeyin." demişler. Ama bir taraftan da binlerce ilaç depolarda, gelen binlerce yardım var, organizasyon var. İşte, bu, koordinasyonun ve organizasyonun yetersizliğini gösteriyor, tasnifin yetersizliğini gösteriyor. Bir taraftan eczaneye gidip para veren var, bir taraftan da ilaçlar başka yerlerde, depolarda veya çeşitli lojistik yerlerde bekliyor. Bunu özellikle söyleyeyim.

Mesela, hâlâ çadırda kalanlarla, konteynerda kalanlarla ilgili ciddi sağlık problemleri gündemde; içme sularıyla ilgili, toplu kaldıkları için cilt hastalıklarıyla ilgili, beslenmeleriyle ilgili. İyi bir birinci basamak hizmeti sadece muayene etmek üzerine değil, önlemek üzerine olması lazım, bu konuda çalışma yürütülmesi lazım -selde de gördük bunu, çeşitli cilt hastalıklarının artışında da gördük- bunlarla ilgili bir çalışma tam oturmuş değil. Yani sizin sunumunuz sadece binalar oldu bize ve hastaneleri yapıyoruz, işte, acil ambulans hizmetleriAma şu anda problemin kendisi, hâlâ devasa problem devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü olağan dışı durumlarda çadır kentlerin nasıl kurulacağıyla ilgili -sayıya göre, seçilecek yöre göre, çadırlar arası mesafeye göre- bayağı açıklama yapmış. Bizim Kocaeli'de, Marmara'da deneyimimiz var ama şu anda hepsi bitişik bitişik yani ufacık bir felakette... İklim değişiyor şimdi, daha önce kıştı, şimdi tekrar bir kar geliyor gerçi ama ondan sonra sıcak olacak; bunlar nasıl barınacak yani? Çünkü geniş bir coğrafya, bir kısmı da sıcaktan çok çok etkilenen bir bölge. Sıcak artı bulaşıcı hastalık davetiyedir. Yani bunlarla ilgili hiçbir şey yok.

Bir de siz sadece kamu hastanelerini anlatıyorsunuz. Peki, özel hastaneler... Şimdi, diyeceksiniz ki: "Bizim ilişkimiz yok, başka kurumlar denetliyor." Başka kurumlar denetliyor ama ruhsatını da siz veriyorsunuz. Bir yangın merdiveninden dolayı, odasının metrekaresinden dolayı ruhsatı iptal edebiliyorsunuz. Otoparkı olmayan birçok hastane biliyorsunuz kentlerde veya direkleri kesip otoparkın nerelere dönüştürüldüğünü gördük.

Sayın Bakan Yardımcısı, siz yoktunuz, ilk gün ben söyledim; Urfa'daki Eyyübiye Devlet Hastanesinin otoparkını pandemide yoğun bakıma dönüştürmüşler, pandemi hafifleyince tekrar devam etmişler, demişler ki: "Burası yoğun bakım olarak kullanılabiliyorsa çocuk yoğun bakımı olsun." ve sel olduğunda çocuklar orada perişan oldu, çocukları tekrar taşımayı düşündüler. Bunlar olmayınca sunumda arkadaşımızın şurada şu kadar yapıldı, burada bu kadar yapıldı, bunlar hedeflendi... Bunlar çözüm değil.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Toparlayalım Vekilim. Siz hekim olduğunuz için size daha fazla süre verdim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bunlar niçin önemli? Herkes "Hekimler, sağlık emekçileri gittiğinde bu sorun çözülüyor, sağlık çalışanları..." Yani bütün Sağlık Bakanlığı orada olsa çözülemez çünkü siz tuvalet sorununu çözemezseniz, içme suyu sorununu çözemezseniz bunlar çözülemez. Önemli olan, bu birinci basamağı çok güçlendirmek, gönüllülüğü artırmak, gidebilecek arkadaşların bütün koşullarını sağlamak ve yaşamını yitirmiş veya yalnız kalmış, depremde yakınını kaybetmiş insanlara da özellikle birinci basamakta koşulları çok iyi sağlamak lazım. Ben bir kısmını konuştum, hâlâ müfettişler veya sorumlular şu kadar yeri ziyaret etmemişsin, şunu yapmamışsın, bunu yapmamışsın gibi problemlerle karşı karşıya kalıyorlar. Özel hastanelerin tümüyle denetlenmesi lazım, yoksa bir özendirme gibi olup sanki bir problemleri yokmuş... Adana'da Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinden bizi arıyorlar yatak bulmak için, yatmak için yer arıyorlar. Evet, 11 il... Depremden sonra İstanbul'daki hastaneler boşaltıldı, kapatıldı. Birçok yerde bu bize ders olması gerekirken... Sadece şu cihaz var, yok değil, bütün hastane binalarının elden geçirilmesi lazım ve ona göre tekrar temininin yapılması lazım. Bu kamu-özel iş birliğiyle değil, kamunun kendisinin bu hizmeti vermesi lazım, kamunun ağırlıklı vermesi lazım, yapılmadığı zaman bir yığın problemlerle karşı karşıya kalmış oluyoruz.

Söyleyeceklerim şu anda bunlar. Özellikle Sağlık Bakanlığının sahada tümüyle insanlara psikososyal destek, bulaşıcı hastalıkları önlemek ve insanların diğer teminleri konusunda özel çalışma yürütmesi lazım. Bu çalışma yürütülmediği zaman problemler daha da artıyor.

Bir de son olarak soru soracağım, arkadaşımız da söyledi: Ambulansta yaşamını yitiren kaç kişi var? Böyle bir veri elinizde var mı yok mu? Depremin ilk on saatinde yaşamını yitiren kaç kişi var ve nakillerinde kaç saat zaman geçmiş? Çünkü ben Adıyaman'dan Batman'a gelen hasta olduğunu biliyorum, 1'inci günü, Adıyaman'dan Batman'a gelen hasta olduğunu biliyorum. Yani böyle bir çalışma var mı, yok mu? Bunların ortaya çıkması lazım.

Son olarak da kayıplarla ilgili bir şey var. İnsanlar arıyor, diyor ki: "Ambulansa teslim ettik -yanılmıyorsam İskenderun'da- kendimiz bindirdik ama sonrasını bilmiyoruz." Hatta Dörtyol'da bir hemşirenin babasıyla konuştum, kendisi de sağlık çalışanı; hemşireyi ambulansa bindiriyorlar, ondan sonra haber yok nerede olduğuna dair, muhtemelen şimdi çıkmıştır ortaya ama benim dediğim 10-15'inci gün.