KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ya, aslında, tabii, böyle konu dağılınca, biraz böyle yasadan...

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Uzaklaşılınca.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani uzak... Aslında belki de yasa teklifinin kendisi de bu ama böyle, birçok problemi bir seferde çözmek olanaksız oluyor. Bir nedeni de aslında Komisyonun daha sık toplanmaması, yan yana gelmemesi. Keşke Komisyon sık toplansa ve bazı konuşulacak kısımları tüketse ama yapamadık. Bu artık kasıtlı mı, bilinçli mi, bunu takdire bırakıyorum.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Elbette ki kasıtlı, bilinçli bir şey yok, evet.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Takdire bırakıyorum.

Şimdi, bir: Bütün her şeye rağmen burada emek harcayan ve fedakârca çalışan sağlık çalışanlarına bir kere bizim, hepimiz adına bir saygılarımızı sunmamız lazım, şükranlarımızı sunmamız lazım, gerek pandemide gerek bu dönemde yaşamını yitirenlere başsağlığı dilememiz lazım. Ve biraz önce konuştuk, işte muayenehane, geçmiş dönem, siz Nusret Fişek'ten alıntılar yaptınız. Şu anda bir çalışma yürütülse gerek siyasi partiler gerek muhalefet "Sağlıkta kim mutlu?", çıksak sokakta sorsak "Kim mutlu?" Şimdi, hikâyenin başlangıcında, işte, anlattığınız şeyler var, olabilir ama şu an gerçek durum, çıktığımızda hekimler mutlu değil, diş hekimleri mutlu değil, eczacılar mutlu değil, ebeler mutlu değil, hemşireler mutlu değil, acil tıp teknisyenleri mutlu değil. Aynı kurumda çalışanlar, cerrahi branşlar, dâhilî branşlar, birinci basamak hizmetinde çalışanlar, hiç kimse mutlu değil. Eğer "Mutlu." diyorsanız bilemiyorum ama evet, özel hastane sahipleri mutlu olabilir. Özel hastane sahipleri zaten sadece hekim de değil, orada çıktı çünkü hekimler giderek özel hastanelerde çalışmaya mahkûm edildi ve giderek bir köle sistemine dönüştü.

Bakın, biz burada konuşacağız. Özeli teşvik ettiniz "Sağlıkta Dönüşüm" dediğiniz süreçte ve bu süreçte ne oldu? Birçok hekim özele gitti, özelden başka kurumlara gittiler; muayenehane şimdi, tekrar rağbet görüyor ama hekimlerin, BAĞ-KUR emeklisi, Sigorta emeklisi ve Emekli Sandığındaki emeklilerin aldığı maaşlar arasında ciddi bir fark var. Birinde 7 bin, birinde 10 bin, birinde 20 bin; gelin, bunu düzeltelim. Mademki bu kadar herkes bir şeyi konuşuyor, gelin düzeltelim.

Aile sağlığı merkezlerinin birçok problemi var, daha önce de konuştuk. Ya, hepimizin ayıbı ya! Oraya, aile sağlığı merkezine elektrik faturası gittiğinde "ticari merkez" yazıyor. Gelin, bunu düzeltelim. Şimdi, arkadaşlarımız kanun teklifinin gerekçesinde yazmışlar: "Ekip hizmeti için yaşlılara bakılacak, geriatri uzmanları çalışacak, terapistler çalışacak, sosyal hizmet uzmanları çalışacak." Ya, merdiven altında, apartmanın altında bir aile sağlığı merkezi açmış; A, B, C diye bir sistem koymuşsunuz, performansı dayatmışsınız. Hekim "A" mı olayım, "B" mi olayım, "C" mi olayım? Şimdi, diş hekimi arkadaş gidecek oraya, diş ünitesi lazım, ona da ekip lazım. Diş hekimi tek başına çalışamaz mı? Küçücük bir mekânda çalışmaya zorlanacak. Kâğıt üzerinde yapılan düzenlemeler anlamlı olabilir ama pratikte hiçbir karşılığı yok ve biz geldiğimizde -bakın, burada hekim ve sağlık çalışanlarından gelen arkadaşlarımız var- ya, bize ilk öğretilen kural neydi? Önce, zarar verme. Ama şu anda sağlıkta yapılan her düzenleme zarar verme boyutuna geldi; tümüyle problemleri çözmüyor, problemler karmaşık bir hâle dönüşüyor. Çok büyük bir tıkanma yaşandığında Komisyon toplantısında "Bir düzenleme yapalım, yasal düzenleme yapalım." Sonradan ne oluyor? Bir daha ortaya çıkmış oluyor.

Başta da ben üslup konusunda konuştuğumda tekrar değindim. Yasa hazırlamak; önceden toplanmak, danışmak, ilgili demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum örgütlerini, hukukçuları dinlemek, beraber bir sürece getirmektir; bunların hiçbirini yapmıyoruz, yapmadığımız zaman da kalkıp, tümüyle sorumluları gündeme getirip "Çözeriz." diyoruz, "Bitiririz." diyoruz.

Şimdi, aile hekimliğinden gelen arkadaşlar var, birçok kuruluşlar var aile sağlığı merkezleriyle ilgili. Ya, aile sağlığı merkezlerinde herkes şikâyetçi. Yani ben hekimim, her konuştuğum arkadaş şikâyetçi. Sorun bir de para değil, bazen bizim Türkiye'de, baktığımızda, birçok şeye parayla bakıyoruz; işte para verirsek düzelir gibilerinden, para verirsek mutludur gibi. Önemli olan değer vermektir; siz, bir mesleğe, emek harcayan bir insana değer vermediğinizde, parayla ölçmeye kalktığınızda zaten siz, sınıfsal açıdan köle gibi bakmış oluyorsunuz "Parayla satın alırım ve satarım." gibi bakıyorsunuz. Önemli olan değer vermektir ve bu değeri verdiğinizde de en çok onların örgütlenme alanlarını açmak lazım. Şimdi, biz, burada getirilen şeye baktığımızda, bir gerekçe sıralanmış; acil olması gereken, seçime giderken hemen çıkması gereken bir tabloyla karşı karşıya değiliz. Mesela, yasayı hazırlayan arkadaşlar "Bunun mutlaka çıkması lazım, çıkmadığı zaman önümüzdeki elli günde büyük bir felaket olacak." gibi bir şey söyleseler anlarız, öyle bir şey yok. Ve hazırlık aşamasında getirdikleri bir kısım düzenlemeleri tekrar geri çektiler ama o geri çekmeyle beraber -birazdan maddelere de geçeceğiz- birbirini etkileyen kesimler var; siz bir maddeyi çıkarıyorsunuz, diğerlerini de etkileyecek ve hukuksal boşluklar çıkartıyorsunuz, tekrar onu düzeltmeye kalkışılacak.

Aslında bizim bugün en çok konuşmamız gereken konu şu olmalıydı: Sağlıkta yaşanan problemlerin çözümünde, gelecekte kurulacak veya gelecek Meclisin hangi görevlerin üstlenmesi lazım, nelere dikkat çekmesi lazım, biz bu dönem neleri beceremedik, neleri yanlış yaptık, niye toplanamadık, niye hep torbaya gitti, niye Plan Bütçeye gitti ve nelerin olması lazım? Çünkü hepimizin sorumluluğu, seçilmişsek, sonuçta hangi parti olursa olsun insanların daha sağlıklı yaşaması için yola çıkmamız lazım. Daha sağlıklı çıkmak için ne demek lazım? Sizler de ders anlatmışsınız yani sağlık dediğiniz hastane değildir.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Elbette.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Değildir. Sağlık dediğiniz sadece Sağlık Bakanlığının, hekimlerin, hemşirelerin, ebelerin işi de değildir, sadece onların da görevi değildir. Bir ülkede açlık varsa, yoksulluk varsa, eşitsizlik varsa siz sağlığı nasıl arayacaksınız? İnsanlar, ülkenin yarısı yoksulluk sınırının altındaysa nasıl sağlayacaksınız? Parası olan her zaman sağlığa uğraşabiliyor, parası olmayanla ilgili ne yapacaksınız?

Peki, "kamucu" diyorsunuz, kamu daha iyidir; gelin, yasa çıkaralım, sağlık hizmeti tümüyle kamusal olsun ve ücretsiz olsun; nokta. Eşit, erişilebilir, ulaşılabilir, ücretsiz, ana dilinde sağlık hizmeti. Kim buna itiraz edebilir? Yani normalde bunun olması için bir engel mi var? Çıkaralım. Burada kim özel sahibidir, değildir girmeyelim. Özeller de diyor ki : "Biz kamu hizmeti veriyoruz." Sonuçta, bu ülkede toplanan vergiler varsa sağlıkta gördük, pandemide gördük, depremde gördük, daha çok kamuya gidiyor insanlar, kamuyu tercih ediyor ama şimdi, giderek biz tükettiğimizde, kamuyu işletmeye dönüştürdük.

Bir de dönüşümden söz edildiğinde, Sayın Başkan, hekimlerin çalıştığı, sağlık emekçilerinin çalıştığı yerde huzur kalmadı; "performans" dediğiniz bir şey getirdiniz ve bu performans diye getirdiğiniz şey, boyuna tetkik istemeye, müdahale etme ama sonucuna kimse bakmıyor; mortaliteye mi bakılıyor, morbitide oranına mı bakılıyor? Yok. Kriterleriniz, şu anda bile ya, getirilen düzenlemelerde, aile hekimleriyle ilgili yapılan düzenlemelerde performansla ilgili düzenlemeler getiriliyor. Ya, birinci basamakta nasıl bir başarı yapılabilir, neler yapılabilir?

Siz Nusret Fişek Hoca'dan söz ettiniz yani Sağlık Bakanlığında da oturdunuz. Orada yazar "Yusuf Azizoğlu" ve "Nusret Fişek." Ama Muş'ta trahomla ilgili çalışan var, sıtmayla ilgili çalışan var, sağlık evleri var, ebeler var. Geçmiş geçmiş, daha yeni ebelerle ilgili düzenleme yapıyoruz. O dönem Muş'a giden hekim, bir milletvekilinden 3 kat daha fazla maaş alıyor gidiyormuş ama biz buraya gelmişiz, hâlâ "Eleman temininde güçlük çekinen yerler. Eleman temininde zorlandığımız yerler." Bu ülkede, eleman temininde zorlanan yer varsa ülkenin başka problemi de var. Bunlarla ilgili niye konuşulmuyor? Niçin insanlar Silopi'ye gitmekte çekiniyor, Kurtalan'a gitmekte çekiniyor, Trabzon'un ilçesine gitmekte çekiniyor, Afyon'un ilçesine gitmekte çekiniyor? Demek ki bir problem var. Bunları konuşmayıp işi mecburi, zorunlu tanımladığımızda sağlıkta ilerleme olmaz.

Sağlıkta, baktığınızda, ülkenin yarısı şu anda aslında birçok problemi, sağlıksızlığı yaşıyor. Bunlarla ilgili bir düzenleme var mı? Yok. Sağlık Bakanlığı oraya oturtulmuş sadece hastaneleri yönetmek üzere; şehir hastanesi gibi bir şeyden söz ediliyor, başka bir şeyden söz edilmiyor. Bunların hiçbirinin bir karşılığı olmadı.

Sayın Bakan, şimdi Sabahattin Bey de burada, Beyaz Kod şu anda ne kadardır? Bir telefon açsanız, bürokratlar bize dönse, ilk başladığı andan şimdiye kadar sayı ne kadar artmış? Yani benim bildiğim, 7binlerden 100 binleri geçti. Yani siz çocuk hekimisiniz; bir yerde bir oran artıyorsa bu oranı araştırmak lazım, gerekçesi nedir? Yani yirmi yıllık iktidar eğer diyorsa ki: "Benim başarımdır." Beyaz Kod'la beraber şiddet artıyorsa veya Beyaz Kod'un çağrısı artmışsa burada herkesin kendi kendine dönmesi lazım aslında. Başarısızsınız. Sorun yasa çıkartmak değildir, sorun uygulanabilir, yaşanabilir bir düzeni getirebilmektir. Bunlarla ilgili bir şey yok.

Ya, eczacılarla ilgili... Ya, eczaneleri bir tüketim şeyine dönüştürdünüz, bir şirkete dönüştünüz sağlıktaki gibi. Şu anda vatandaş, Batman'da eczaneye gittiğinde, reçeteyi uzattığında -ben eczanede oturduğumda tanık olmuşum, burada birlik yöneticileri var, temsilciler de var, Burhanettin Bey de burada- diyor ki: "Hangisi pahalı, hangisini acil almam gerekir? Bunu tekrar düşer misin?." Bu duruma geldik; ilk geldiğinde "Herkes ilaç alabilir." dendi, şimdi denecek ki "Burada düzenleme yapılıyor." Fiyat şeyini çıkartalım gerekçesinde. Demek ki bu ülkede siz kurla "yerli, millî" dediğiniz şeyin hikâye olduğu, dışa bağımlılığın olduğu, ham maddede bağımlılık olduğu, ilacın giderek bu ülkede bir dövizle, kurla beraber ilişkili olduğunu söylüyorsunuz ve şubat ayında "Sabitlerim." dediğiniz şeyin tutmadığı ortada ve "Enflasyon yok, faizle bu işi çözdük, bitti." dediğiniz şey, vatandaşın Batmanlının cebine yansıyor, ilacını alamıyor, 5 kalem reçeteden diyor ki: "Bana en ucuzunu verin. En acil olanını ver." Şimdi, bunları konuşmayacak mıyız, bunları dile getirmeyecek miyiz?

Kimi zaman şöyle deniyor iktidardan: "Biz, iktidarımız döneminde yoksulluğu şöyle bir çözdük, işte, bizim bakanlığımız boyuna yardım ediyor, yardım sayısı arttı, yoksullara yardım sayısı arttı, acile başvuru sayısı arttı, hastanelerde polikliniklere başvuru sayısı arttı." Bir ülkede yardım sayısı alan hane sayısı artıyorsa oradaki iktidarın, hükûmetin istifa etmesi lazım. Normalde düşürmesi lazım, normalde sosyal desteği alacak insanların sayısının giderek azalması lazım ama yok. Şimdi ,ülkede herkes acile gidiyor. Niçin acile gidiyor? Sıra bulamıyor.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, siz ders anlatırken öğrencilerinize bir hekimin, muayene etmesi için kaç dakika zaman düşünüyordunuz? Nasıl anlatıyordunuz? Yani bütün arkadaşlar burada...

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Bunu daha önce de konuştuk, yirmi dakika iyi bir zamandır.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, performansı koymuşsunuz, insanlar tetkik istiyor, görmüyor, kendini izah edemiyor. Şimdi, branşlar var; kadın doğuma gelecek, beş dakikada on dakikada derdini anlatacak, o hekim on dakikada onu çıkartacak diğer randevu gidecek. Hepimizi arıyorlar, diyorlar ki: "Ara, randevu bulun." Şimdi bunları niye konuşmuyoruz Sayın Bakan? Bakın, Komisyon Başkanısınız, siz diyorsunuz ki: "Yirmi dakika olması lazım ideali." Niçin hekimleri bu performansa, bu şeye mahkûm edelim? Düzeltelim bunu.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Soruyorsunuz, ben cevap vereceğim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) -Teşekkür ediyorum.

Hayır, bunu düzeltelim yani. Keşke teklif verelim, siz de destekleyin Komisyon Başkanı olarak, düzeltelim. Ya, ondan sonra, işte Beyaz Kod artıyor, şiddet artıyor dediğimizde, ekip... Burada da yazılmışlar ki yasayı hazırlayan arkadaşlar "Ekip hizmetini alıştıralım." Ya, siz ekip denen bir şeyi yok ettiniz; hekim hekimle artık neredeyse performans yüzünden birbirine düşecek. Eskiden bir kurumda ekip hizmeti dediğinizde, herkes beraber bir iş yapmaya çalışıyordu. Bu getirilen düzenlemelerle ekip denilen bir şey kalmadı, çalışma barışı denilen bir şey kalmadı. Bunlarla ilgili ne düşünüyoruz? Yok. Yani sahaya çıkıp bunu araştırmamız lazım ama yapılan şey "Biz biliriz, biz belirleriz."

Ya, bu ülkede hekimler, sağlık emekçileri pandemi döneminde yaşamını yitirdiler Covid-19'dan. Defalarca dedik ki: "bunu meslek hastalığı olarak tanımlayalım." Sağlık Bakanı Sayın Koca da dedi ki: "Bu doğrudur." Bu Komisyon öneri getirdi mi? Hayır. Parlamento bu konuda bir düzenleme yaptı mı? Hayır. Ama şimdi paldır küldür, seçime bir ay kalmış, kalkmışız asıl konuşulması gereken konuları daha konuşmadan diğerine geçiyoruz.

Arkadaşlar, bu ülkede, bir de muhalefet etmek, hele sağlık alanında muhalefet etmek giderek bir eziyete dönüştü. Kim iktidarın hesabına gelmeyen herhangi bir şeyi söylediğinde "Teröristsin, hainsin, vatan hainisin." Bunu meslek birliği mi söyledi, dernek mi söyledi, kişi mi söyledi? Ankara'da şehir hastanesi açılmış, şehir hastanesiyle beraber birçok hastane kapatılıyor, bunu da hepiniz biliyoruz, tarihî binalar kapatılıyor ve oranın öyküsüne baktığınızda neler neler çıkacak, sağlık alanında ne adımlar çıkacak, cumhuriyetle beraber, zorluklar döneminde neler neler yapmış? Bu binalar kapatılıyor, bu binaların kapatılmaması için itiraz edenler, eski Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı, bir arkadaşımız -ismini vereyim- Doktor Beyaz, itiraz etmiş, 2 sefer hakkında soruşturma açmışlar, ceza veriyorlar. Yani şimdi, Tabipler Birliği bir açıklama yapıyor, engelliyorlar; Eczacılar Birliği bir açıklama yapıyor, engelliyorlar, Diş Hekimleri Birliği bir açıklama yapıyorlar, engelliyorlar. Siz, böyle mi belirleyeceksiniz?

Bir de yasayı hazırlarken arkadaşlarımız görüş almıyor. Yani sonuçta bir şeyi uygulayan bir kesimden görüş almadığınızda tepkiler gelince "Sosyal medyadan tepki var, geri çekelim; şu var, geri çekelim." Önemli olan taslak dediğimiz şeyi gerçekten iyi çalışmak. Çalışılmadığı zaman hem çalışanlar açısından hem yasayı ilgilendiren kişiler açısından... Ve sağlık dediğimiz, sadece çalışanları değil, hepimizi ilgilendiriyor; onlar açısından bir yığın sıkıntıya neden oluyor. Ama bir taraftan özgürlükler denirken cezalar konusunda çok da beceriklisiniz. Yani neredeyse, hekime "Dur." hemşireye "Dur." "Elini kolunu kapat, benim belirlediğim şekilde olursa çalışabilirsin, olmazsa çalışma." 36'ncı maddeyi şimdi geri çektiniz yani gerçekten bunu kimseye izah edemezsiniz; izah edemezsiniz. Ve hekimler artık sadece şiddete uğramıyor, yaşamını yitirenler var. Birçok tabip odasının sayfasını açtığınızda siyah beyaz fotoğraflar var; yaşamını yitirenler. Yani bunlar sayıca artmışsa sıkıntı.

"Gidiyorlarsa gitsinler." Hekimler, sağlık emekçileri nereye gittiler biliyor musunuz? Pandemide çocuklarını bıraktılar, hastanelerde kaldılar. Depremde herkes koşuşturdu; oraya gittiler, çadırı olmayan yerlerde aç susuz hizmet vermeye çalıştılar. Çünkü meslek gereği, etik gereği bunu yapması gerekiyordu ama bununla ilgili bir düzenleme de yok. Benim bildiğim deprem döneminde -Sayın Bakan Yardımcısı da burada- gerek Tabipler Birliği gerek birçok tabip odası "Biz gönüllüyüz, biz organize olalım, sağlık müdürlükleriyle beraber gidelim, çalışalım." dedi. Adıyaman'a mı gidelim Diyarbakır'dan, Batman'dan Adıyaman'a mı gidelim, Hatay'a mı gidelim, Malatya'ya mı gidelim? Hiçbir düzenleme yapılmadı ama geçmişte Halepçe katliamı döneminde, Sayın Aktuna döneminde Tabipler Birliği bir protokol geliştirmişti; orada eğitimli bir yığın hizmet verildi, çok da zor değil. Ama şimdi arkadaşlarımız da söyledi "Hekimler yurt dışına gitsin, burada da benim belirlediğim alanda olsun, yirmi dört saat telefon açayım, rotasyona gitsin." Nereye? Adıyaman'a. Peki, nerede kalacaksın? Belli değil. Peki, nereden besleneceksin? Belli değil. Mecburi hizmet kurallarını oraya koyuyorlar, orada konutlar yok, insanların bulacak evi yok, zaten ev kalmamış; "Git oraya." Çünkü burada "verdiğimiz değer" dediğim kısım bu; değer denilen bir şey yok. Bunlarla ilgili bir düzenleme var mı? Yok.

Şimdi, eşitsizlikler giderek artmış; eşitsizlikler giderek arttığı gibi bununla beraber nitelikli bir hizmet de verilemiyor. Yani siz biraz önce muayene şeyini söylediniz; muayene dışında Sayın Bakan, velev ki muayene oldunuz, bir tane tetkik istendi, hadi, ona da randevu al. Velev ki ameliyat olacaksınız, malzeme yok, malzemeyi dışarıdan getir, ilaç yok. Yani sonuçta bu dönüşüm neye dönüştü? Ya "Acile gel muayene ol yeşil banttan." -reçete alırsan ilacını bulur musun, bulamaz mısın- ya da "Hadi, özele git, hadi özele git." Yani o zaman da kalkıp "Biz başardık, başarıyoruz." denilen bir şey yok.

Sayın Bakan, bakın, buradaki hekim arkadaşlar ve hekimler dışındaki sağlık emekçileri; sağlığın olmazsa olmazlarından biri sevk sistemidir. Yirmi yıldır bu sevk sistemini oturtamadınız çünkü üstünüzde baskı var, özelin baskısı var. Öyle bir yaptınız ki elini kolunu sallayan, tıp fakültesine gidiyor veya üçüncü basamağa gidiyor; hekimliği, sağlık çalışmalarını tümüyle yok ettiniz ve birinci basamak denilen şey merdiven altında, apartman altında bir aile sağlığı merkezine dönüştü. Yani diyorsunuz ki: "Bu aile sağlığı merkezinde çok başarılıyız, geçmişte böyle değildi." İnanın, 1960'larda at sırtında gidip sıtma tahlili yapanlar daha başarılıydı. Verem şu anda artmış Sayın Bakan.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Yok.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Artmış, oranlar var; Diyarbakır'dan biliyorum, gelin gezelim.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Hayır, kesinlikle değil; bilgilerinizi kontrol edin.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Ben çok iyi biliyorum, Avrupa'da en iyi durumda olan ülkelerden biriyiz.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bir de şunu söyleyeyim size: "Koruyucu sağlıkta başarılıyız." diyorsunuz, birinci basamak giderek Türkiye'de yok oldu; birinci basamak angarya, sevk ve performansa dayalı bir sisteme dönüştü. Aile hekimliği dediğiniz sistemde hekimlerin artık başını kaşıyacak zamanları olmadı; her seferinde de o arkadaşları ve yanındaki çalışanları tüketmeye çalıştınız, hâlâ da tüketiyorsunuz.

Tabii, burada, bir diğerine, tıp eğitimine falan girsek zaten... Yani ona hiç girmeyeyim; özel tıp fakültelerinden, özel hemşirelik okullarından, meslek yüksekokullarından tutun birçok yere kadar... Ve sonra da geliyorsunuz, yasayı hazırlayan arkadaşlar gerekçesinde diyorlar ki: "Sertifika veren kurumlar, evet, onay almışlar ama sertifikaları yeterli değildir veya da yetenekli bulunmadığı zaman başka bir eğitime tabi tutalım." Ya, bunu siz yarattınız; bunu siz yarattınız. Bu ülkede 60'larda da 70'lerde de insanlar yetişiyordu. Ama kendi kendinizin sistemini itiraf ediyorsunuz ve dolaylı yoldan çıkıyorsunuz "Ben sertifika alanın yetkisini yok ederim." Ama gidin, yine, katılım belgesi denilen bir şey var; hacamattan tut, akupunkturdan tut, rüyadan tut; katılım belgesi... Deniz kenarına gidip asıyor onu muayenehaneye ve vatandaşlar etkileniyor. Sonra ne diyorsunuz? "Ceza vereceğiz." Kimi hastaneler ceza vermeye razı.

Şimdi, burada gemilerle ilgili de düzenleme var... Ceza vereceksiniz. İnsanlar, çeşitli hastane grupları, tekeller artık reklam verirken ne yapıyor? "Bundan şu kadar ceza alırsam zaten buna razıyım; reklam bana daha fazla gelir getirecek." Bunu siz de biliyorsunuz Sayın Bakan ve burada getirdiğiniz cezalar çözmeyecek; neden çözmeyecek? Çünkü vatandaş cezayı öderken diyor ki "Ben bunun karşılığını çıkartacağım." Nasıl ki olaya parayla bakıyorsunuz, o da para kazanmanın yöntemine bakıyor. Diyor ki: "Ben buradan 1 milyon ceza mı alacağım? Ben 5 milyon kazanıyorsam..." Bile bile ve faturasını keserken, reklam şirketiyle anlaşırken şunu diyor: "Bunda 1 milyon ceza var, ben cumartesi, pazar, kırk sekiz saat senin ilanlarını her yerde asarım, bu kadar ceza gelecek; buna göre de bana para ver." O da diyor ki: "Tamam." Televizyona verecek, ceza kesilecek; siz böyle mi yöneteceksiniz? Bunları acilen düzeltmeniz lazım. Bir de ayıp değil mi yani? İşte, ehliyet şeyi gibi "Yolda yakalandı, hadi, git, psikodinamik testlerine gir; ben ona yetenek testi vereceğim." Kimin yeteneğini kim belirliyor, nasıl belirliyor, nasıl bu şey oluyor? Bütün yaptığınız her şeyi birden yok ediyorsunuz.

Şimdi, bazı şeyleri tanımlarken... Mesela, yaşlılıkla ilgili geriatri demişsiniz, çok güzel; gerçekten de bir taraftan ülkenin nüfusu artıyor. Çok önemli bir şey ama bunu hazırlarken gerçekten bir aile sağlığı merkezine beraber gidelim, gezelim.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Bunları biliyoruz zaten Sayın Vekilim, sahadan gelen bir vekilim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Biliyorsunuz ama orada şöyle demiş: "Geriatri uzmanı, hekim, fizyoterapist, psikolog, iş ve uğraşı terapisti, hemşire, beslenme ve diyet uzmanı, sosyal hizmet uzmanı" Ya, bir ASM'de...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Bunlar yok.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ama şimdi...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Bunların olması için...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - İşte, o yüzden...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Öncelikle burada çerçeve kanun çiziliyor.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Olması için bizim mevcut ASM'lerin şartlarını düzeltmemiz lazım. Şimdi, diş hekimi... Şimdi, genelde tarz neye dönüşüyor? Şuna dönüşüyor: "Ben yapayım, sıkıntı çıkarsa yavaş yavaş olur."

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Sayın Vekilim, gerçekten, bakın, samimiyetle söylüyorum; bu çerçeve kanun ve aile hekimlerinin de durumlarını bir sonraki maddede düzelteceğimize dair Bakanlık "Gerekirse her türlü teçhizatı yaparız." dedi.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Şimdi, keşke bizim Komisyon -ben size inanıyorum- Türkiye'deki aile sağlığı merkezlerinden 10 il seçip pilot gezi yapsaydı; Başkanla beraber gezseydik -hangileri uygundur, hangileri uygun değildir- 10 ile gitseydik.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - İl müdürlerimiz bunu denetliyor zaten.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ben bize diyorum, Komisyona diyorum; il müdürleri... Zaten sundunuz ama şimdi, Sağlık Bakanı diyor ki: "Dört dörtlük sağlık hizmeti veriyorum." Zaten il müdürleri dediğinizde liyakat yok, atamışsınız, görünce önünü ilikliyor; tek yaptığı şey hemşireye, doktora, orada çalışanlara baskı yapmak, tayinini çıkarmak, mobbing uygulamak yani hangi müdür bir halk sağlığı nosyonunu almış. Pandemide gördük; ilk yirmi dört saatte, ilk kırk sekiz saatte, ilk bir haftada hiç halk sağlığı, toplum sağlığı görüşü almadılar; bol bol ilaç... Ya, bunu bizim kendi kendimize itiraf etmemiz lazım. Ya, arkadaşlar, şimdi, ben burada anlatırken herhangi bir şeyi değil, bu gelecekle ilgili... Gerçeği gördüğümüzde geleceği kurgulamamız lazım, geleceği tekrar ona göre düzenlememiz lazım. Bunları görmediğimiz zaman "Ben yaptım, ben bitirdim; oluyor." dediğimizde, gerçek yaşamda Batmanlısı, Antalyalısı, Afyonlusu aile sağlığı merkezine gittiğinde, hastaneye gittiğinde aynı şartla karşılaşmıyor, problemle karşılaşıyor. Yani Sayın Bakan, bakın, eski Bakan "Yirmi dakika olması lazım." diyor; siz, orada, performansa "on dakika" demişsiniz. Kürtçe bilen birisi on dakika da nasıl derdini anlatacak? "Ara muayene" diyorsunuz ya; bu, gerçekle bağdaşıyor mu, merkezî düzeyde her şey bağdaşıyor mu? Yok, bunların hiçbirisi burada yok.

Bir diğeri, yani böyle gemilerle ilgili bir düzenleme getirmişsiniz. Şimdi, ben onu anlamadım, birileri anlatsın maddeye geldiğimizde. Toplum sağlığı açısından, sağlık açısından problem...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Tabii, her maddede yetkili arkadaşlar da var, biz de...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani sağlık açısından sıkıntı getirdiğini, onların cezalarıyla ilgili bir düzenleme düşünüyorsunuz.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Evet.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ya, zaten sağlık açısından sıkıntılı olan bir geminin gelmemesi lazım.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Öyle büyük sorunlar değil bunlar, şimdi...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Gelmemesi lazım.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Arkadaşlar detayları size...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Şimdi, zaten, orada da konuşacağız. Sorun...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Öyle büyük sorunlar değil.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tekrar parayla bakılıyor, parayı artıralım, kimi yerde artırma var, kimi yerde düşürme var bu gerekçede. Ya, sorun para değil; sorun, sorunu çözmektir. Türkiye'de para cezası satılıyor artı; az önce söyledim.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - İzin verirseniz maddelerde bunları tek tek açıklayacağız.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ama şimdi açıklayan da zaten hazırlanmış olsaydı, bu taslak olmuş olsaydı bir kısmı geri çekilmezdi.

Bakın, şu anda biz 36'yı çektik değil mi?

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Burada getirilenler...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - 2'nci madde, 4'üncü madde, 7'nci madde de sağlık meslek birlikleriyle ilgili değil mi?

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Evet ama orada Sağlık Meslek Kurulunun yetkileriyle Yüksek Disiplin Kurulunun yetkileri birbirinden farklı.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Şimdi, siz bir hekim olarak... Hukukçular bunu daha farklı yorumlayabilir; birazdan hukukçulardan görüş alacağız çünkü bir ayağı eksik oluyor. Siz oradan tümüyle geri çekiyorsunuz.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Sağlık Bakanlığımızın Genel Müdürü de burada.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Zaten Genel Müdürlük iyi çalışmış olsa bu teklifi getirmezdi çünkü o Bakanlığı bir işletme gibi düşünüyor, patron gibi düşünüyor, diyor ki "Ben burada hekimin önünü nasıl kapatırım?" Eğer Sağlık Bakanlığı hukukçusu çalışsaydı, bu konudaki üniversitelerdeki sağlık alanında çalışan kişileri çağırırdı, artı, meslek birliklerini çağırırdı, iş kolundaki çalışanları çağırırdı, onlardan görüş alınmıyor. Yani Recep Bey'den biz rica ettik, dedik ki: Kendim iki gün...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Bakın, söylüyorum, bu maddeyle ilgili sizin endişe ettiğiniz konuyu ben tek tek sordum, bütün derneklerden fikir aldıklarını söylediler.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Hocam, Tabipler Birliğinden görüş aldınız mı?

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Tabipler Birliğinin bu gemilerle ilgisi yok ki.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ben gemiyi demiyorum. Yani bu yasaları hazırlarken...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Hayır.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani gemiden görüş alıyorsunuz, aile hekimleriyle ilgili görüş almıyorsunuz, diş hekimleriyle ilgili görüş almıyorsunuz, eczacılarla ilgili almıyorsunuz.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Ama şimdi Genel Müdürümüz bizzat kontrol etti.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ama bakın, işte, zaten problem Türkiye'de bu. Genel müdür, bürokratlar bilirse her şey güzel; o zaman bizim Parlamentonun da oturmasına gerek yok. Aile hekimleri yanında çalışacağı kişiyi belirlerdi, şimdi diyor ki: "Görüş ister." değil mi Sayın Bakanım?

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Evet, bu güzel bir madde.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Milletvekilleri de o zaman görüş istesinler. Niye milletvekili 3 danışmanını kendisi belirliyor? Hadi, gelin, biz başlayalım, Meclis Başkanı bize desin ki "Şununla belirleyelim." Bu, bu kadar basit ama biz ekip çalışması diyorsak...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Karşılıklı konuşma gibi olacak ama...

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bakın, biz ekip çalışması diyorsak...

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Görüş belirtir ama uymak zorunda değil.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani diyor ki: "Görüşünü isterim." Ben buraya, Parlamentoya geliyorum, seçilmişim, siz seçilmişsiniz, birisini getirmişler size "Bununla beraber çalış." görüşünü alıyorlar, diyorsun ki uygun değil. "Ben belirlemişim çalış." Yani bazı şeyleri önce empatiyle kendimize sormamız lazım. Hayır, Bakanlık da diyor ki: "Ben aile hekimini etkisiz, performansa dayalı, korkak, korkan, çalışmayan... Mobbing uygulayayım, her zaman bir bıçak gibi sırtında durayım. Hizmet versin, düşünmesin, çalışmasın, sadece bana bağlı bir hizmet versin, beni gördüğünde önünü iliklesin." Böyle mi sağlık hizmeti verilir? Sağlık hizmeti dediğiniz zaten özgürlükle olur. Yani kendinizin yapmayacağı şeyi... Yani bir bürokrat bize sorsa ben derim ki: O zaman milletvekili danışanlarına da... Bu hesabınıza gelir mi? Veya Sayın Bakan, siz kendi danışanlarınızı Bakan veya birisi atadığında kabul eder misiniz? Siz bir ekibin liderinin görüşünü alacaksın, sonra uygulayacaksın, sonra ikide bir çekişmeler... Sonra diyorsunuz ki: "Ekip hizmeti." Çalışma barışını da bozuyoruz dediğimizde "Hayır, haksızsınız." diyorsunuz. Böyle bir düzenleme yapılması doğru değil.

Bu sertifikaları söyledim, yan dal meselesini söyledim. Bu sigorta meselesi... Sigorta meselesi, şimdi... Geleceğiz, maddeye de gireceğiz. Ya, her şeyi... Trafik sigortası var ama herkes kasko yapıyor. Türkiye'de şimdi bir taraftan da herkes sağlıkla ilgili bir hekimlere zorunlu mesleki sorumluluk sigortası getirdiniz ama özel firmalar kazanıyor, özel sigortalar kazanıyor. Burada deniyor ki: "İşte, biz bu parayı toplayalım." Gelin, fon kuralım, bir fon kuralım. Yani maşallah, zaten fon kurulduğunda da biraz tehlike oluyor; İşsizlik Fonu kurdunuz, işverene gidiyor, o da ayrı bir şey ama bir fon kuralım kamu da kâr etsin, hekimler de rahatsın, kamu hastanede rahatlasın ama öyle çalışmıyor kafa, kafa şirket gibi çalışıyor. Zaten söylüyor "Her şeyi şirket gibi yöneteyim ve benim yandaşım kazansın." Özel sigortalar niye kazansın? Bir fon kuralım, bu fon, kamuda çalışan hekimlerin de birçok şeyini düzenlesin ve bu konuda çalışan kurumlar da var, arkadaşlar da var. Gelin, burada önerge verelim, çok rahat çıkartalım. Bunlarla ilgili bir düzenleme yok.

Diş hekimleriyle ilgili... Yani diş hekimliğinin mesela... Keşke sadece bir gün diş hekimliğiyle ilgili konuşsaydım dedim, sadece bir gün diş hekimleriyle ilgili konuşsaydım. Yani bütün sorunlarını dile getirdiklerinde eğitim aşamasından çalışmasına kadar bütün her şeye gelsek bize binlerce sorunlarını aktarabilirler ve hiç bunlarla ilgili bir şey yok. İlaçla ilgili de tekrar böyle cezaların artırılması, düzeltilmesi deniliyor; her şey ceza artırmak veya azaltmak da değil, daha çok büyük teklifler yapmak lazım, getirmek lazım.

Ben sertifikalara geldiğimizde de tekrar getireceğim, burada sertifikalarını nasıl verdiğini, katılım belgesini nasıl verdiğini...

Sonuçta, aslında, bizden beklenen, Parlamentodan beklenen seçime giderken böyle alelacele getirilmiş bir yasanın değil, tümüyle acil olan... Şu anda mesela büyük bir felaket bölgesinde yaşayanların, onların sağlık sorunlarıyla ilgili... Yani Sayın Bakan, mesela ben sizi aradım, Sayın Fahrettin Bey'i de aradım, ilaç farklı alınmasın, bu 11 ilde ilaç farkı alınmasın, ilaç farkı alınmasın 11 ilde.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Hiç alınmıyor.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yo, şu anda fark alınıyor, rapor alınmıyor...

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - İlk on beş günde reçete bile istenmeden... Ben kendim Malatya'daydım, bütün ilaçlar ücretsiz olarak dağıtıldı.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bakın, şimdi, ben reçeteden söz ediyorum.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) - Herkesin T.C.'si alınarak not edildi.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bakın, karşılıklı oldu ama reçeteden söz ediyorum, rutin muayeneden söz ediyorum, felaketten değil; felakette şunu da söyleyebilirim, Eczacılar Birliğine çadır satan bir Kızılaydan da söz edebilirim; öyle olursa daha da birbirimizi şey yapabiliriz. Kızılay Başkanı da diyor ki: "Ben istifa edersem..." Eczacılar Birliği ücretsiz ilaç dağıtacak, ona çadır satan bir Kızılay var ve Başkan diyor ki: "İstifa etmiyorum." Ve burada da hekimlere, sağlık emekçilerine bir yığın baskı geliyor. "Ben elini kolunu kapatayım, bunu da söylediğinde hakkında soruşturma açayım, mobbing uygulayayım." Bizim söylediğimiz: İlaç Batman'da nasılsa, diyelim ki Malatya'da, Adıyaman'da, Pazarcık'ta, Elbistan'da insanlar eczaneye gittiğinde fark vermesin; bu kadar. Yani yapılamaz mı? Yapılabilir. Demirören Grubunun bankadaki borcunun yüzde 3'ü alınmış, yüzde 3'ü alınmış o yoksulun cebinden, bu depremzedenin, afetzedenin cebinden.

Söyleyeceğimiz birçok konu var, maddelere geldiğimizde konuşacağız fakat bunların hazırlanma şekli de... Gerek demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, muhalif siyasi partilerin hiçbir görüşü alınmamış, görüşü alınmış olsa yani siz çok iyi niyetli olabilirsiniz ama keşke bunları tartışmasaydık, parmak kaldırıp indirseydik, deseydik ki: Bu acildir, yapalım.

Teşekkür ediyorum.