KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Teşekkür ederiz.

Teklif sahiplerinden var mı ilave edeceğiniz bir husus efendim?

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - İsmail Bey, buyurun.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN RECEP AKDAĞ - Başka söz yok zannediyorum.

Arkadaşlar, müsaade ederseniz çok küçük bir iki cümle de ben ifade edeceğim. Şimdi, özellikle aile hekimliğiyle ilgili tartışmalar bence çok yararlı oldu. Bu bir pilot kanunla yapılmış bir uygulamadır. Aile hekimliğinin kurucu Bakanı benim, kurulmasında büyük emeği olan diğer arkadaşım da şu andaki Bakan Yardımcısı Sabahattin Aydın'dır. Tabii, bütün arkadaşlarımızın emeği vardı ama burada bulunanları söylemiş oluyorum. Daha sonra bu kanun üzerinde bazı küçük değişikliklerle 5228 numaralı Kanun olarak şu anda yürürlükte ama ben bütün bu tartışmalardan şunu çıkarıyorum: Bakın, burada Türk Tabipleri Birliği de konuştu, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu da konuştu; "Artık aile hekimliğinden bu ülkede geri dönülsün." diye hiç kimse söylemiyor. Gelinen nokta çok iyi bir noktadır çünkü baştan buna çok karşı çıkılmıştı, bazı çevreler karşı çıktılar ama belli ki bu konunun bütün paydaşlarla birlikte yeniden ele alınarak geldiğimiz noktada derli toplu, her şeyiyle derli toplu bir kanun olarak yeniden düzenlenmesinde fayda var. Yani bunu Sağlık Komisyonu Başkanı olarak ifade etmeyi ve kayıtlara geçirmeyi çok önemli buluyorum, bu sistemin kurucusu olarak tekrarlayayım.

Bu arada tartışılan bazı şeyler oldu. Mesela, performans konusu çok tartışıldı. Performans konusunun nasıl ele alındığını tartışabiliriz, tartışalım, doğru ele alınıp alınmadığını da tartışalım. Adına performans demeyip verimlilik diyebiliriz, etkinlik diyebiliriz, yabancı dillerden başka bir karşılık bulup dünya literatüründen başka bir şey söyleyebiliriz ama gerçekten çalışanların verimliliğinin, etkinliğinin, performansının ölçülmediği bir sistem, sistem olmaz. Tabii ki ekip olarak ölçülmeli, tabii ki bugüne kadar nasıl ölçmüşsek... Eğer şu andaki sistem iyi ölçemiyorsa iyi ölçecek, hakkaniyetli bir ölçüm sistemine dönüşmeli. Hiçbir zaman bu ölçüm sistemleri çalışanları bir zorluğun içerisine sokan usulde olmamalı ama gerçekten, elbette ölçmek zorundasınız yani doğruya gitmek için, iyiye gitmek için ölçmek zorundasınız. Biz hep 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu -nasıl söyleyeyim- devletin personel rejiminin böyle değişmez bir omurgası gibi görüyoruz, görelim, mahzuru yok. Öyle görmek de yanlış yani 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu bundan kaç sene önce yapılmış? Belki elli sene önce, bilmiyorum tarihini o da yanlış ama öyle görsek bile 657'ye baktığınız zaman orada da performans var, orada da performansla ilgili hükümler var ama zaman içerisinde bunlar göz ardı edilmiş, kullanılmamış. Biz her nedense kendi hayatımızda, ailemizin hayatında, kariyerle ilgili işlerimizde, toplumda, her yerde, siyasette, partide, performansı çok önemsiyoruz ama iş buralara sıra gelince -bazen yani bu niyetle söylendiğini zannetmiyorum da- "Olmasın, buna ne lüzum var?" anlamına gelecek ya da oraya çekilebilecek şeyler de söylüyoruz.

Tekrar söylüyorum, uygulamalar verimliliği, performansı ya da etkinliği çok iyi ölçmüyor olabilir ama benim inancım, mükemmele gitmek açısından bunun ölçülmesi gerektiğidir ve bu kanunun da mutlaka derli toplu olarak yeniden yazılması gerektiğidir bütün tarafların iş birliğiyle ve geniş bir çalışmayla; bir yere kadar geldi, tabii ki bundan daha iyisi de yapılır. Bugünkü tartışmaların başında da ifade etmiştim, sağlık sistemleri lineer bir hat gibi gitmez; bir döngüdür, o döngü bir yere gelir; bunu en iyi de hekimler bilir aslında, sağlık çalışanları bilir. Biz hastalarımızı takip ederken bir yerden teşhis yapıyoruz, sonra bir tedavi biçimi geliştiriyoruz, onu uyguluyoruz, takip ediyoruz, sonra geldiğimiz yere göre bir daha bakıyoruz hastaya; bazen tedaviyi değiştiririz, bazen protokolü değiştiririz, bazen yanlış yapmışızdır, komplikasyon çıkmıştır, yeniden onu tedavi etmeye çalışırız.

Ama kanaatimce, Sağlık Komisyonunun bu dönemdeki son toplantısı olarak verimli, herkesin katkı verdiği, yerine göre muhalefetimizin katkısıyla da toparlanan bir metin hâline geldi. Ben bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum ve teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanunların hazırlanmasında uygulanan esas ve usuller çerçevesinde teklifin anlatımının açıklığa kavuşturulması, atıflar ve kanun tekniğine uygunluğun sağlanması amacıyla Komisyon Başkanlığına redaksiyon yetkisi verilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İç Tüzük'ün 45'inci maddesi hükmü uyarınca, teklifin Komisyon raporu hakkında İsmail Tamer'in özel sözcü olarak seçilmesini teklif ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Sayın Başkanım...

SAĞLIK BAKAN YARDIMCISI SABAHATTİN AYDIN - Sayın Başkanım...

BAŞKAN RECEP AKDAĞ- Son sözü Fikret Bey'e verelim.

Bir de birbirimize biraz... Burada birçok arkadaşın son dönemi arkadaşlar. Mesela benim son dönemim, ben bir daha aday olmayacağım; aynı niyette olanlar var -biliyoruz çünkü o niyette olanların kendileri ifade ettiği için- bu arada da birtakım kişiler de istese de zaten bir daha milletvekili olmuyorlar, bu da hayatın bir gerçeği; dolayısıyla, son sözlerimizde birbirimize güzel sözler söyleyerek kapatalım diye de arzu ediyorum. Bunları Fikret Bey söyleyecek zannediyorum.

Sabahattin Bey, Fikret Bey'e son sözü vereceğim; size şimdi söz veriyorum, buyurun.