KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi bir şey rica edeceğim ben sizden; şu hassas alanlara ilişkin verilerinizi Komisyonumuzla paylaşırsanız çok sevinirim çünkü özellikle iç sular söz konusu olduğunda ben Çevre Bakanlığından da Tarım Bakanlığından da iç sulardaki durumun ne olduğuna ilişkin veri bulamadım bir türlü yani "Veririz." diyenler oldu, bir türlü biz bunlara ulaşamadık.

Şimdi, normalde azotlu ya da fosforlu bir girdi söz konusu olduğunda sudaki oksijen ne yapıyor? Bunu oksitlendiriyor; dolayısıyla, sudaki oksijen miktarı azalmış oluyor. Bunun sadece azot ya da fosfor olmasına gerek yok yani bir metal parçası düştü, içeride oksitlendi. Oksitlenirken neye bağlıyor? Oksijene bağlıyor. Böylece, sudaki oksijen miktarı oradaki biyoçeşitliliği riske edecek ölçüde düşmeye başlıyor. Çevre Bakanlığının Atıksu Yönetmeliği'nde -yanlış hatırlamıyorsam- yüzde 90'nın altına inmesidir referans değer yani bu, mesela şu anlama geliyor: Biyolojik ve kimyasal oksijen ihtiyacı açısından bakıldığında el kadar atık su atamazsınız Marmara Denizi'ne, Marmara Denizi'nin istiap haddi doldu. Zannediyorum akarsuların bir kısmında da bu var. Dolayısıyla, şimdi, şöyle bir hesaplama yapılıyor: Bu özümseme kapasitesi doğrusu bana biraz antipatik geliyor, aslında özümseme kapasitesi falan kalmamış durumda. Tam tersine, oradaki biyoçeşitliliği azaltacak durumda oksijen ihtiyacının iyice düştüğü, bazı yerlerde ise ötrofikasyon sürecinin başladığını görüyoruz. Örneğin, bir suda tek girdi ve kirletici, besicilik sebebiyle oradaki azot ve fosfor yükü olsa, eyvallah, baş tacı, bu tolere edilebilir bir şeydir fakat şimdi endüstriyel atıklar geliyor, tarımsal atıklar geliyor; bunlarda da azot, fosfor var. Evsel atıkların -yani kullandığımız Cif'ten bilmem ne deterjanına kadar- hepsi azotlu ve fosforlu bileşikler, bunlar da ekstra bir yük oluşturuyor. Dolayısıyla, bence bu çok limitli bir hesap meselesi yani balıkçılığın bu sularda sağlanabilmesi için o suların diğer yüklerden arındırılması lazım. Ya, ben çok kabaca hesap ediyorum aklımdan ama buna ilişkin biz mesela müsilajda da konuştuk; şimdi tarımsal yük açısından Marmara Denizi'nin en fazla yük sebebi Balıkesir Ovası'nda yani -Uluabat havzası mı deniliyordu, o- Balıkesir ve Bursa'nın olduğu bölgedeki tarımsal faaliyetlerdir, en fazla tarımsal yük oradan geliyor. İstanbul'dan başlı başına, İzmit'ten, Ergene derin deşarj sebebiyle Ergene'den gelen yükler var, ekstra meteorojik kirlenme var, ekstra lojistik problemler var. Yani şimdi bunu üst üste koyduğunuzda, balıkçılık meselesini hesaplayacaksak yani bütün bu yüklerin üzerine bir de balıkçılığın sağlamış olduğu yük yüklendiğinde o sularda canlının yaşama ihtimali gerçekten çok zor. Şimdi, besici arkadaşlar bozulmasınlar bana, besicilik olmasın diye demiyorum bunu, tam tersine besiciliğin olabilmesi için bu suların diğer yüklerinden arındırılması lazım ama bizim Tarım Bakanlığında -ben Tarım Komisyonu üyesiyim aynı zamanda- bir sürü şey konuştuk, mesela atılan gübrenin denize ulaşması hangi yol ve yöntemlerle... İşte kuşaklamaları falan konuştuk ama pratikte bunları göremiyoruz, göremediğimiz zaman da elimizde planlar oluyor ama günün sonunda bu planların pratiğe aksettiği ve biyolojik çeşitliliğin sürmesini sağlayacak bir ortam oluşturamıyoruz. Biz hep hesaplamalarda mesela balıkçılık dışındaki faktörleri koyarak durum kötü diyorduk, şimdi de balıkçılıktan kaynaklanan, besicilikten kaynaklanan ekstra yük bindi, durum bir kez daha kötüleşti. O yüzden, bence burada başka türden bir master plana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Sizden ricam, o şeyleri Komisyona ulaştırırsanız, biz inceleriz.