KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, konuşmanızda siyaset insanı nasıl olunur, siyaset insanlığından devlet adamlığına nasıl geçilir çok güzel bir şekilde anlattınız ama konuşmanın sonuna doğru o çizgileri siz geçtiniz, çok öfkelendiniz, çok suçladınız, insanlara "sen" diye hitap ettiniz, gerçekten çelişkiye düştünüz, onu ifade edeyim.

Bakın, Sayın Bakanım, millete hizmet etmek için buradayız. Siz iktidardasınız, hizmetler yapıyorsunuz, biz de muhalefetiz, biz de sizin yaptığınız hizmetleri denetliyoruz. Demokrasi böyle bir şey. Hepimiz insanız, hepimiz de öleceğiz. Öyle, hiçbir eksikliğimiz yok, hiçbir şekilde hata yapmayız... Ya, bu, büyüklenmedir Sayın Bakanım. Büyüklenerek hiç kimse göklere eremez, yere sert basarak da yerleri delemez. Bu sözün nereden alındığını siz bilirsiniz, arkadaşlarınız söylerler.

Sayın Bakanım, gerçekten, bu ülkede yaşayanlar bir biziz; yani Türk, Kürt, AKP'lisi, CHP'lisi, Alevi'si, Sünni'si, biziz yani. Bu barışı bizim tesis etmemiz gerekiyor ve buradaki insanlarla yapacağız. Dolayısıyla, iki sene evvel, üç sene evvel şöyle hitap edilen insanlara bugün tamamen ters bir şekilde hitap edilmesi yarın işleri iyice zora düşürür. Neticede, bu ülkede bir iç barış tesis edilecek, etmek zorundayız ve bu iç barış... Terörle mücadeleye ben bir şey demiyorum. Defalarca ifade ettim, hiçbir egemen ülkede bir insan, çıkar, ya da bir grup silahla hak talep edemez, böyle bir şey olamaz. Böyle bir ülkede, demokrasi de, o devletin egemen güçleri onları yakalar adalete teslim eder. Yani, bu konuda bir şey söylemiyorum ama bu iç barış hiçbir zaman öldüre öldüre tesis edilmeyecek. Bu barış buradaki insanlarla yapılacak dolayısıyla bizim çok dikkatli olmamız gerekiyor. "Bizim" derken özellikle siz Sayın Bakanım. Niye "siz" diyorum? Çünkü siz devletsiniz. Her yerde söylediğiniz şu meşhur Edebali'nin Osman Bey'e söylediklerini size hatırlatıyorum. Siz daha sabırlı olmak durumundasınız, siz daha çok dinlemek durumundasınız. İktidar partisi milletvekilleri, siz parmak sallamayacaksınız sayın milletvekilleri, bunu hatırlatırım.

Şimdi, bütçenize gelince, dinledim baştan sona. Ben bir konuyla ilgiliyim, Cumhuriyet Halk Partisi İş Sağlığı, Meslek Hastalıkları ve Bu Konuda Yüksek Risk Taşıyan İş Yerlerini İnceleme ve İzleme Komisyonunun üyesiyim dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili sizi daha çok dinlemeye çalıştım fakat bir türlü oraya gelmediniz, gelince de geçiştirdiniz. Bizim Temel, bilirsiniz Temeli, Rizeli, Trabzonlu bir yerden. Neyse, İstanbul'da bir olaya karışır, cinayet işler, yakalanır, çıkar yargıcın karşına. "Temel anlat." Temel başlar "Rize'den yola çıktık, falan vapura bindik, Arsin'e kadar geldik, bir hava koydu aşağıya, döndük gene Rize'ye, ya bir daha, bir hava koydu aşağıya, gene döndük Rize'ye." Bir türlü gelmez. "Temel İstanbul'a gel." Gelmez. "Niye?" "Çünkü İstanbul'a gelirsem beni asarsın." der. Siz de, Sayın Bakanım, bu konuyla ilgili hiçbir şey söylemediniz. İş kazalarıyla ilgili "iş cinayetleri" de diyoruz biz bunlara... Niye "iş cinayetleri" diyoruz? Çünkü, bu kazaların hemen hemen tamamı, hemen hemen tamamı yani "yüzde 95'i" falan demiyorum, önlenebilir, önlenebilir. Yani, ufak tefek para harcayarak, denetimleri zamanında, yerinde yaparak bu kazaların -ya da biz "cinayetler" diyelim- hepsi önlenebilir. Bu konuda verdiğiniz rakamlar... Zaten 2015 yılında ne kadar iş kazası oldu, ne kadar insan öldü, kim bunlar, nasıl, bunlara hiç girmediniz Sayın Bakanım. O konuyla ilgili verdiğiniz rakamlar, işte, A sınıfı, B sınıfı, C sınıfı güvenlik uzmanları, iş yeri hekimlerinin sayısıyla ilgili rakamları verdiniz, başka bir şey vermediniz. "Çıkardığımız yasayla iş sağlığı ve güvenliğine verdiğimiz önemi gösterdik." dediniz, bu kadar ama bu yasa nedir, nasıl işliyor, ne oluyor hiçbir şey söylemediniz.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar, bakın, 2016 yılının Ocak ayında 110 işçi iş kazalarında öldü. Şubat da önümde, haberler var: "Devrilen vinçte öldü.", "Yüksekten düştü, öldü.", "Makineye sıkıştı.", "Halatı kopan asansör ezdi.", "Yüksek gerilim hattına kapıldı.", "İş makinesinin altında can verdi." onlarca örnek. En vahimi de Kilimli'de -Zonguldaklı arkadaşımız burada- Gelik'te mühürlenmiş olan, daha evvel bir iş kazası dolayısıyla, yani yanlış patlama dolayısıyla 1 işçi ölmüş, o sebepten dolayı mühürlenmiş olan bir ocakta faaliyet yapıyormuş ve 2 tane işçi metan gazından zehirlenerek öldü. Yani, iki tane, üç tane, beş tane, on tane haber olmuyor değerli arkadaşlarım. Yüz tane falan olunca haber oluyor ancak, o zaman biz uyanıyoruz, Hükûmet olarak, millet olarak oraya gidiyoruz. Esenyurt'ta, çok acıdır, İstanbul'da daha bu olaydan bir sene evvel çok acı bir asansör kazası olmuş olmasına rağmen bir kaza oluyor, 3 işçi öldü. Bakın, 3 işçi diye geçiyoruz, istatistik... İnsan bunlar, insan. Ağrı'nın Diyadin ilçesinden gelmişler, biri 17, biri 19 biri 21 yaşında. 17 yaşındaki çocuk Anadolu lisesi öğrencisi, ara tatilde harçlık edinmek için geliyor oraya. Öldü, fakir, gariban çocuğu öldü. Ağrılı Kürt çocuğu geldi, fakir gariban öldü. O hendeklerde, barikatların başında ölenler de, onlar da gariban, fakir çocukları, onlarla çatışarak ölen şehitlerimiz, uzman çavuşlar, sözleşmeli erler, bunlar da gariban, fakir çocukları değerli arkadaşlar. Öldü bunlar.

Enteresandır, öyle bir şekilde ölüyor ki Sayın Bakanım yani sizin bire bir sorumluğunuz var, onu anlatmaya çalışıyorum. Burada da Fi Yapı diye bir firma, ad veriyorum -dava açarsa açsın, İş Kanunu'ndan birkaç kere yargılandım, ticareti zorlaştırma diye bir kanun var, bundan yargılandım, yine veriyorum isim- adam Esenyurt'ta ruhsat alıyor 10 katlı binalar yapacağım diye. Ofisinde, 30 katlı binaları varmış gibi daireleri pazarlıyor değerli arkadaşlarım. O arada davalar çıkıyor, işte, mahkemeler oluyor, 30 kat ruhsatını da alıyor ama yine de yürütemiyor işi, kayyuma kalıyor. Denetim yapıyorsunuz Sayın Bakanım, sizin elemanlarınız gidiyor denetim yapıyor, bu binalardan bir kısmını mühürlüyor, sizin Bakanlığınız açıkladı. Ama, burada kayyumda olan bu binalardan birinde çalışma yapılıyor, üç sene hiç bakım yapılmamış, denetim yapılmamış asansörde bir cıvata -cıvata kaç lira, belki de 10 liradır, 20 liradır- kırılıyor, 24'üncü kattan insanlar yere çakılıyor. Bunlar insan arkadaşlar, empati yapın, 17 yaşındaki çocuğunuzu gözünüzün önüne getirin, 25 yaşındaki kardeşinizi gözünüzün önüne getirin.

Sayın Bakanım, 2015 yılında -sizin rakamlarınız farklı olabilir- bizim Komisyonumuzun ve benzer şeyde çalışan sivil toplum örgütlerinin yapmış olduğu çalışmalarda 1.730 işçi iş kazalarında, ben diyeyim cinayetlerinde, hayatını kaybetti. Bunların burada Bakanımız hesabını vermeliydi, vermek zorundadır aslında. O, aylara göre, işte, 128, 167, 172, 174, gidiyor. En son aralık ayında 137 kişi iş kazalarında ya da iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. 2013'te 1.235, 2015'te 1.730, işte, çoğu erkek; yaşları, değişik yaşlarda insanlar var ama bunların bir kısmı çocuk, 15-17 yaşında Sayın Bakanım.

Değişik iş kollarında iş kazaları oluyor ama en çok inşaat, yol, tarım, orman, taşımacılık, enerji, gıda, madencilik, belediye hizmetleri, büro, bütün iş kollarında hemen hemen kaza oluyor. Siz de bu iş kollarını, işte, çok riskli, orta ve az riskli diye sınıflandırıyorsunuz.

Sayın Bakanım, biraz evvel ifade ettim, evet, bu konuyla ilgili bir şeyler yaptınız, bir yasa çıkardınız, 6331 sayılı Yasa ama, nasıl işliyor bu yasa? Aksaklıkları nelerdir? Bunları dinlemek isterdik sizden Sayın Bakanım. Gerçekten işliyor mu? Göndermiş olduğunuz bu iş güvenliği uzmanları gerçekten yeterli mi, görevini yapıyor mu?

Değerli arkadaşlarım, şu işe bakın: Siz bir işverensiniz, bir iş güvenliği uzmanı istihdam ediyorsunuz, maaşını siz veriyorsunuz. Bu insan sizi nasıl denetleyecek değerli arkadaşlarım? Böyle bir şey olabilir mi? Daha öteye gittiler, işte, biliyorsunuz, iş güvenliği ve iş sağlığıyla ilgili firmalar var, buradan hizmet alıyorlar. Kimdir bunlar Sayın Bakanım? Kaç tanedir bu firmalar? Gerçekten yeterli elemanları var mıdır? Bu konuyla ilgili bir çalışma var mı? İki sene, üç sene oldu. 2012'den, dört sene oldu. Bu süre içinde nasıl uygulandı bu yasa, ne oldu? Bunlarla ilgili bir şey söylemeniz gerekirdi Sayın Bakanım.

Şimdi, meslek hastalıkları... Aynı şekilde, bu meslek hastalıklarıyla ilgili denetim yapanlar kimler?

Sayın Bakanım, çok iyi biliyorsunuz, bir iş yerinde meslek hastalıklarıyla ilgili, iş sağlığıyla ilgili iş yeri hekimleri var, iş güvenliğiyle ilgili iş güvenliği uzmanları var ya da bir firmadan hizmet alıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, ek süre veriyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Lütfen.

Herhangi bir kaza olduğu o zaman -mahkemelerden görüyoruz, takip ediyoruz- sürekli olarak orada bire bir görevli olan insanlar sorumlu oluyor. İşte, kamuoyu tepkisi varsa Soma gibi, Ermenek gibi, işte, İstanbul'daki büyük asansör kazası gibi ya da Davutpaşa, OSTİM gibi büyük kazalarda birkaç kişi gözaltına alınıyor falan, bir süre sonra, zamanla unutuluyor, gidiliyor ve sorumlu olarak 1 kişi, 2 kişi, orada çalışanlar bulunuyor, işveren çok az ceza alıyor. En önemlisi, bu işin denetimini yapmayan, Sayın Bakan, siz yani siz derken size bağlı olan kurumların, kuruluşların sorumlu olduklarına dair çok bir şey göremiyoruz.

Sayın Bakanım, evet, yasada belli, bir iş güvenliği uzmanı çalıştırıyor olması işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz, bunlar yazıyor ama pratik olarak görüyoruz.

Sayın Bakanım, öyle sanıyorum, Soma kazasını, Soma davasını izliyorsunuz, sizin avukatlarınız da uzmanlarınız da izliyordur ama buraya sadece devlet gözüyle bakmayın. İşte, sizde çalışan insanları... Devlet hep böyle davranır. Devletin karıştığı dünya kadar suç olur, olay olur, devlet, sanki o devlet görevlisi suçlu bulunup yargılanır, ceza alırsa devletimiz, kutsal devletimiz çok büyük zarar görecek gibi böyle bir refleksle davranır. Bu, hem insan hakları ihlallerinde böyle olur hem iş kazaları, iş cinayetlerinde de böyle olur. Öyle bir şey yok değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri, sayın bürokratlar, öyle bir şey yok, kutsal olan insandır. Biz varız diye -öyle değil mi Sayın Selim Bağlı- devlet var, kurum var, siz varsınız, Bakanlık var, diğerleri bizim için, insan içindir ama bunda devlet öncelikli bakılır, davranılır.

Sayın Bakanım, bakın, bir "Katildir.", "Değildir." tartışması yapıldı. Tabii, Cumhurbaşkanına, bakanlara "katil" denilmesini filan, bunları tasvip etmedik, bunu söyledik baştan beri, Sayın Genel Başkanımız da yerinde, orada söyledi ama bir şeyi ifade ediyorum, bakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sürenizi tekrar uzatıyorum Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum şu anda.

...ısrarla bir kaza oluyor, tedbirler alınmıyor, tekrar tekrar oluyor. Bakın, İstanbul'da, -işte, binlerce daire- Esenyurt'ta 30 katlı binalar da gözümüzün önünde Sayın Bakanım. Yani, bunu siz bilmeyecekseniz kim bilecek? Şimdi, orada o gün işe başlamış iş güvenliği uzmanı gözaltına alındı. O çocuk da 17 yaşındaki çocuk da o gün sigortalı yapılmış belki de kazadan sonra, onları sorumlu tutacaksınız. Siz bileceksiniz Sayın Bakan. Fırat'ın kenarında koyun... Bunu kim bilecek Sayın Bakanım? Ama, bugüne kadar hiç... Demokratik ülkelerde böyledir, hukuk devleti vardır, hukuk işler, çok ağır yaptırımları vardır, caydırıcıdır ve bir de siyasi sorumluluğu vardır. Gelir, siyasi sorumluluğu vardır.

Şimdi, bakın, bu kadar asansör kazası oluyor, insanlar ölmeye devam ediyorsa ve bu denetimi yapmıyorsanız Sayın Bakanım, bunun sorumlusu kimdir, bunlar nedir? Yani, şu anda Esenyurt'taki kaza -o 3 kişinin öldüğü- kaza mı, cinayet mi? Ben diyorum cinayet. Benzerleri çok sayıda var, çok sayıda olunca da katliam diyoruz. Bunun sorumlusu kim? Bu tedbiri almayanlar, burayı denetlemeyenler yani sizsiniz Sayın Bakanım, sizsiniz, siyasi sorumlusunuz. Türkiye'de görülmüş mü böyle bir şey? Mesela, Esenyurt kazasından dolayı size soru önergesi verdim -size gelmemiştir, zaten soru önergelerine cevap filan da vermiyorsunuz- "İstifa edecek misiniz?" diye sordum, tekrar soruyorum. Çıkın -çok büyük devlet adamı gibi konuştunuz, öylesiniz de mutlaka- bir örneklik daha ortaya koyun, "Bu kazalardan, bu ölümlerden, bu katliamlardan ben sorumluyum, yeteri kadar tedbir alamadım, istifa ediyorum." deyin. Deyin ki ondan sonra bunlar olmasın.

Bitiriyorum son cümlelerim.

Değerli arkadaşlarım, yani gerçekten üzücü. Sayın Bakanımız Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini sundu, önemli şeyler söyledi, rakamlara bizi boğdu fakat bir tane iş kazasına değinmedi "Şu kadar insanımız da öldü, şu sebeplerden dolayı öldü." diye. Niye? Çünkü orada açık var, orayı göstermek istemiyor, örtüyor. Bu deve kuşu şeyiyle başımızı kuma gömerek hiçbir yere gidemiyoruz. Belki de bizim burada konuştuğumuz anlarda Türkiye'de başka bir yerde siz denetim yapmadığınızdan dolayı, ilgililerin görevini yapmadığından dolayı, aç gözlü patronların gözü doymadığından dolayı...

Sayın Bakanım, yıllar önce Tuzla'da 100 dolara alınan, işte, gaz detektörünü -neyse, ismini tam bilmiyorum- almadığından dolayı, eski bir siyasetçinin iş yerinde 2 çocuk, genç yanarak öldü. 100 dolar Sayın Bakanım. Bunları siz denetleyeceksiniz Sayın Bakanım, Hükûmet denetleyecek bunları. Çünkü, insan için varız, devlet insan için var, diğerleri boş değerli arkadaşlarım.

Teşekkür ederim.