KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hoş geldiniz sizler de.

Ben de usulle ilgili olarak bir şey ifade etmek istiyorum, farklı bir konu benimki.

Geçen yıllardaki bütçelerde zaman zaman biz burada bazı Sayın Bakanlarla veya Cumhurbaşkanı Yardımcısıyla gerginlikler yaşadık. Bunların temelinde de özellikle Fuat Oktay -şu anda kendisi milletvekili, ne düşünüyor bilmiyorum, herhâlde pişman oluyordur- böyle, Parlamentoya karşı, milletin vekillerine karşı çok üstten bakan bir tavırla davranıyordu. Biz de zaman zaman ona kendisinin atanmış olduğunu, buradaki insanların seçilmiş olduğunu hatırlattık. Şimdi, bugün, zannediyorum 3’üncü gün yani bir genelini konuştuk, TBMM bütçesini konuştuk, bir de şimdi sizin Bakanlığınız. Bugüne kadar son iki şeyde böyle bir şey olmadı. Zaten Cevdet Bey gayet mütevazı bir şekilde meselelerini anlattı, biz de kendisini çok eleştirdik, ağır eleştirilerde bulunduk ama hiçbir, bu tür “Sen atanmışsın, sen şöylesin, sen böylesin.” tavrı filan olmadı. Bunu niçin söylüyorum? Çünkü kendisinin tepeden bakan öyle bir hâli, hareketi yoktu. Zaten diğeri Meclis Başkanı, öyle bir şey olamaz. Ben bundan sonra sizinle ilgili olacağını filan düşünmüyorum ama bu mevzuyu niye açtım? Çünkü Orhan Bey dedi ki en son görüşmede: “Yani muhalefet biraz olgunlaşmış, bir kemalat gelmiş muhalefete. Geçen yıllarda 'atanmışlar matanmışlar' diye bakanlara sataşıyorlardı.” filan. Yani şundan emin olun: Aynı tavrı biz bakanlardan gördüğümüz zaman onların atanmış olduğunu hatırlatacağız, atanmışsınız çünkü yani bu kötü bir şey de değil, bu farklı bir şey. Ama atanmış birisi yani Cumhurbaşkanının bir tane, bir satırlık kararnamesiyle göreve gelen ve görevden azledilen, affı istenen bir kişinin burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Parlamentoda hiç kimseye böyle üstten bakma, kafa tutma falan filan gibi bir tavrı olamaz, bunu bir defa kayıtlara bir geçirelim Orhan Bey.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bizim de onlara üstten bakma, kafa tutma hakkımız olamaz.

ERHAN USTA (Samsun) - Elbette olmaz. Sayın Bakan, hoş geldiniz diyoruz, daha ne diyeceğiz ya? Bak, bütün kameraları onun hizmetine sunuyoruz Meclis olarak. Git bakalım Gençlik ve Spor Bakanlığına, sen geldiğinde senin konuşmanın tamamını kameralara çekiyorlar mı? Bak, görüyor musun, şimdi, birazdan bu kameralar biz konuşurken kesilecek, siz bundan rahatsız olmuyorsunuz ama sayın bakanların konuşmalarını böyle boy boy çekeceğiz, televizyonlar canlı verecek, bilmem ne yapacak, tamam mı.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Osman Bakanın bize Mecliste yaptığının biz de aynısını yapacağız birazdan, merak etmeyin.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Şimdi, tabii, ona bir şey diyemem, milletvekiline ne yaptıysa onu bulacak yani.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi şu, mesela, arkadaşlar, biz ne dedik bir de? Bir, atanmış meselesi; ikincisi, hesap vereceksiniz. Şimdi, bunu arkadaşlar herhâlde bilmiyor. Ya, bu çağdaş bir norm, biliyor musunuz? Çağdaş yönetim sistemlerinde, şu anda, açın bütün modern kitapları, hesap verebilirlik, hesap vermek “...”(*) der gâvurlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - “Hesap vereceksin.” diyor. Şimdi, biz bunu arkadaşlara, Bakanlığa hatırlattığımızda “Hesap vereceksiniz burada.” filan dendiğinde, arkadaşlar “Ya, ne demek hesap vermek!" Bilmem ne… Arkadaş yani sana nereden örnek verelim? Çağdaş sistemler bunu söylüyor. Evrensel bir normdur hesap vermek, hesap verebilirlik. Çünkü bu milletin parasını harcıyorsa bir makam, bu millet adına onun temsilcileri ona denetim sorumluluğu gereği bu hesabı soracak. Yani buna argoda “Bunun hesabını verirsin.” falan filan; bu, mafya ağzı filan değil; o, ayrı bir şey; bu, tam tersine, çağdaş bir yönetim anlayışının bir gereği aynı zamanda. Dediğim gibi “...”(*) dediğimiz şeyden bahsediyoruz, hesap verme. Dolayısıyla, burada, herkes harcadığı paranın, kullandığı kaynağın elbette… Zaten hesap vermek için geliyorlar, niye gelsinler başka türlü? Şimdi, ama bazı arkadaşlar, özellikle AK PARTİ’li arkadaşlar bu meseleleri yanlış anladığı için böyle bir şey oluyor.

Dolayısıyla, özetle şunu söylüyorum: Bir sayın bakan buraya gelip Meclisi küçük gören, milletvekilini küçük gören bir tavır içerisinde olduğu anda biz onun atanmış olduğunu kendisine hatırlatırız ve buradaki esas meselenin de kullandığı kaynağının hesap vermek olduğunu da herkes farkında olacak, iktidar milletvekilleri de bunun farkında olacak, yürütme adına gelen sayın bakanlar da bunun farkında olacak.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

Sayın Usta, burada, tabii “...”(*) ifadesi kayıtlarımıza “Türkçe dışında bir dil” olarak geçecektir.

ERHAN USTA (Samsun) - Olsun, Türkçesini de söyleyeyim.