KOMİSYON KONUŞMASI

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Evet teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Komisyon üyeleri, Sayın Ök, değerli hazırun; herkesi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde görüştüğümüz yasa teklifi bu sürecin ilk yasa teklifi. Sayın Ök, çok emek vermişsiniz ama keşke böyle bir yasa teklifiyle Meclis tarihine geçmeseydiniz çünkü bu yasa teklifi her şeyden önce bir bütçe ihlali barındırıyor. Gerçi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başlı başına bütçe hakkının gasbıyla oluşmuş bir sistem. Dolayısıyla, sizin de böyle bir ihlali yapmakta bir sakınca görmemiş olmanız doğal olabilir ama bütçe hakkı ihlali yapmaya devam ede ede nasıl bir ekonomiye sürüklendik, belki de biraz bunu konuşmak gerekebilir. Şu anda ekonomiye baktığımızda hatta ülkeye baktığımızda, büyük bir adaletsizliğin içindeyiz, âdeta bir adaletsizlik girdabının içinde boğuluyoruz. Yaşamın her alanında bu adaletsizlik var. Tabii, en can yakıcı mesele ekonomide yaşanıyor. Dolayısıyla, ekonomide bunun, adaletsizliğin karşılığı nedir? İşte, en önemli göstergelerinden biri enflasyondur. Bir ülkede yüksek enflasyon varsa bu bir adalet çarkı çalıştırıcısıdır yani öğütür. Kimi öğütür? Emekçileri öğütür, işçileri öğütür, işsizleri öğütür, kadınları öğütür, halkı öğütür yani bir yoksulluk üreticisidir enflasyon ama görüyoruz ki bu teklifiniz enflasyonisttir. Evet, belki şaşıracaksınız ama enflasyonisttir çünkü enflasyonu meydana getiren esas nedenler üzerinden yapılandırılmış bir yasa teklifi yok. Ha, deprem gerekçesi var. Deprem 6 Şubatta oldu, şu anda temmuzdayız. Eğer depremle ilgili bir yasa çıkaracaksak biz niye şubatta çıkarmadık? Şubatta Meclis açıktı, martta açıktı değil mi, nisanın ortasına kadar Meclis açıktı, çalışıp çıkarabilirdik. Kaldı ki geçmişte "deprem vergileri" diye bir çalışma yapılmış ve Anayasa'nın da kabulüyle zaten kesinleşmiş. Yani deprem nedeniyle bir vergi zaten alıyoruz, 1999 depreminden beri aslında "özel tüketim vergisi" olarak yasaya koyduğumuz. Ama bugünkü Bakanımız ne dedi? 2011 yılında "Deprem vergileri nereye gitti?" diye kendisine soru sorulduğunda gayet rasyonel bir şekilde "Yol yaptık." dedi. Dolayısıyla, Sayın Bakan kendinden önceki Sayın Nebati'yi irrasyonel olarak sürekli suçluyor ama kendi rasyonalitesinin de neye dayandığını biliyoruz. Yani deprem vergilerini nereye harcandığını açıklarken vallahi hepimizin gıpta ettiği bir rasyonellikle konuştu. Hatta biraz önce bir açıklama daha yapmış. Siz yasa teklifinde kur korumalı mevduatla ilgili bir şeyler yazmışsınız ama bakın, ne demiş: "Kur korumalı mevduat hataydı. Bu hatadan döneceğiz. İnat etmeyeceğiz." demiş. Yani düşünebiliyor musunuz "Bir önceki dönemde yapılan işler irrasyonel, artı inat üzerine dayalı yani gerçeklikle, toplumun, halkın gerçekliğiyle ilgisi yok." demeye getiriyor ve bizim burada görüştüğümüz yasa teklifi her şeyden önce bütün bu yaşananları hâlâ doğru tespit edemediğimizi bize gösteriyor. Şimdi, deprem vergisi var ama bir de deprem bağışları var. Mesela bu yasa teklifini hazırlarken bu bağışların nerede, nasıl kullanıldığına dair acaba bir inceleme yaptınız mı? Çünkü, hatırlayın, televizyonlarda inanılmaz bir şov izledik, depremzedelere yönelik, depremin o yıkıcılığını telafi etmeye yönelik dünya kadar bağış toplandı. Ama nerede bu paralar? Eğer bu paralar depremzedelere yönelik harcandıysa şimdi bu yasa teklifiyle biz neden karşı karşıyayız, neden hâlâ böyle bir ihtiyaç doğuyor? Bir de bir rakamdan bahsettiniz, 104 milyar dolar... Şimdi, buraya yazılmış biraz önceki rakamda hata var, evet, hatalı yazılmış ama ben garipsemedim, böyle bir İstatistik Kurumu olan bir ülkede böyle hatalar çok doğal yapılır yani. İstatistik Kurumu...

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ne hatası?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - 2 trilyonluk rakam...

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hatalı değil.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Değilmiş o, maalesef gerçekmiş.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Gerçek miymiş?

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Evet.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Evet.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Aman ya Rabb'im! Durum daha da vahim demek ki. Yüzde 300 yani 3 kat artacak.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - 3,5 kat.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - 3,5 kat artacak yani vahameti düşünebiliyor musunuz? Yani bu kadar borçlanma yetkisi vermek...

Şimdi, dolayısıyla, biz bütçe hakkını neden ihlal etmemeliyiz? İşte bu nedenle. Yani Sayın Başkan, biz aslında ek bütçe yapmalıydık. Ek bütçe yapabilseydik doğru bir vergilemeyle belki de bu sorunları aşabilecek tespitleri hep beraber tartışabilirdik. Oysa ek bütçe yapmıyoruz, örtülü, böyle kendinden menkul bir yasayı hızla geçirip aslında biraz önce bahsettiğim enflasyonist süreci belki daha da içinden çıkılmaz bir yere sürükleyeceğiz.

Yine, konuşmanızda, sunumda dediniz ki: "Eser ve hizmetler üretiyoruz." Ama bu eser ve hizmetleri hep halkın sırtına basarak üretiyorsunuz. Dolayısıyla, halkın şu anki tepkisi "Yeter!" diyor yani "..." Yani sürekli böyle bir şeyle mi üreteceksiniz siz eserleri, yolları? Mesela, şu anda hani deprem vergilerinin harcandığı yollar var ya, köprüler var ya, sürekli zarar ediyor. Şimdi, böyle eser üretecekseniz, bu vergileri toplayıp bu türden eserler üretecekseniz buna bir son vermemiz gerekiyor.

Bakın, bu yasa teklifi bütçe hak ihlali yarattığı kadar içinde boğulduğumuz adaletsizliği de derinleştirmeye devam ediyor çünkü şöyle bir bakış açısı var, geçmiş yıllarda da bunu çok yaşadık, toptancı bir bakış açısı var. Geçmişte hani "baş vergisi" diye bir kelle vergisi var aslında Osmanlı'da uygulanan, bütün sisteme böyle bakıyorsunuz yani vergi saldığınızda insanların öznel durumlarını, onların nasıl yaşadıklarını dikkate almaksızın bir vergi salıyorsunuz. Zaten bizim vergi sistemimiz bu anlamıyla büyük bir adaletsizlik barındırıyor; hiçbir OECD ülkesinde, hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde göremeyeceğiniz kadar çarpık bir vergi sistemimiz var. Bir ülkede vergi adaleti yoksa zaten hiçbir alanda kolay kolay bir adalet tesis etmeniz de mümkün değil; bunca adaletsizliğin bir nedeni de vergi sistemimizin adaletsizliği. O kadar çok dolaylı vergi var ki dolaylı vergilerin bütçedeki payı neredeyse yüzde 70'lerde. Şimdi, bu kadar dolaylı vergi varsa yani vergiyi doğrudan almıyorsanız ve siz hâlâ dolaylı vergiler üzerinden bu krizi aşmaya çalışıyorsanız bu mümkün değil, dünyada benzeri yok. Yüzde 55'lere kadar çıkmış Latin Amerika ülkelerinin deneyimi var, Latin Amerika ülkeleri bu sıkıntıdan kendilerini daha sonra hızla kurtardılar. Dolayısıyla da biz vergide adaleti sağlayacak bir yöntemle bu çoklu krizlerle mücadele edebiliriz. Fakat Sayın Bakan yine dün bir "tweet" attı yani bunca enflasyona, bunca krize rağmen finansal istikrardan bahsetti. Ha, buradan şunu anlıyoruz biz: Bütün yük halka, parası olana istikrar yani bankacılara istikrar, sermaye piyasasındaki aktörlere istikrar. Nedir istikrar? İstikrardan anladığı ne? Ortodoks politikaların... Tabii, siz geçen dönem heterodokstunuz, şimdi ortodoks; bu epistemolojik kopuşlar, bağlantılar, ha bire sizin bayağı meşgul olduğunuz bir alan. Şimdi, ortodoks politikalara göre istikrar nedir? Sermaye piyasası için, finansal piyasalar için öngörülebilirliktir yani belirsizliğin azalmasıdır. Belirsizlik hâlinin çok büyük sıkıntıları var, biliyoruz ama halk da büyük bir belirsizlik içinde, biraz da halka istikrar. Neden sürekli yoksullara kaos, işçilere, emekçilere kaos da finans piyasalarına yani sermayeye, zenginlere istikrar? Dolayısıyla, bu istikrar meselesini de artık doğru dürüst bir yere oturtmamız lazım. Çoklu açık var, büyük bir kriz var. Gerçekten biz bu dönemde sağlıklı bir bütçe yaparak bunları aşabiliriz. Bu konuda samimi duygularımızı dile getiriyoruz ama siz bütçe yapmak istemiyorsunuz yani geçen yıl da gördük bütçe görüşmelerinde; muhalefetin hiçbir teklifini, önerisini dikkate almayan bir anlayışla bütçeye yaklaşımınız var. Oysa hepimiz aynı cenderenin içindeyiz, bir avuç zengin için bu zulme hep birlikte katlanıyoruz; bütün emekçiler, bütün kadınlar, topyekûn tüm Türkiye'nin vatandaşları bu zulme katlanıyor. Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun yüzde 80'i yoksul; işte, rakamlar açıklanıyor, açlık sınırı açıklanıyor. Bakın "Asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkardık." dediniz, "1 Temmuzdan geçerli." dediniz. İşçiler maaşlarını ay sonunda alacaklar. O gün 480 dolar olarak açıkladığınız asgari ücret şu anda 435 dolar yani 1.200 lira kaybettiler yani satın alma gücü olarak 10.200 liraya gerilediler, açlık sınırı şu anda 10.400 yani ücretliler daha ücretini almadan açlık sınırının altına zaten düştüler. İşte, enflasyonun tahrip ediciliği bu, yıkıcılığı bu. Dolayısıyla ücretleri belirlerken, zam yaparken bu adalet anlayışını mutlaka korumalıyız. Ücrette adalet, aslında çalışma barışı için de toplumsal barış için de çok çok önemli bir faktördür. Bu, bu kadar netken en büyük adaletsizliklerden biri de ücret alanında. İşte, seyyanen ücret mesela. Seyyanen ücret, aynı vergideki dolaylı vergilerin adaletsizlik karakteri gibi çalışma barışı içinde de müthiş bir adaletsizlik yaratır yani bir yerde tersine artan oranlılık yaratır. Altı ay sonra göreceksiniz, ocak zamları geldiğinde bu seyyanen alınmış ücretlerin hiçbir anlamı kalmayacak ve yine ücret skalası, ücretler arasındaki fark derinleşecek açılmaya başlayacak. O zaman bir daha mı seyyanen zam yapacaksınız? Neden bu yan yollar, bu baypaslarla biz uğraşıyoruz? Çalışma barışını sağlayacak adaletli bir ücreti neden var edemiyoruz? Bu çok mümkün ama bunu var etmenin yolu motorlu taşıtlar vergisini böyle almaktan geçmiyor. Bunu var etmenin yolu, kur korumalı mevduatın bu yöntemle hayata geçirilmesi ya da böyle bir borçlanmadan geçmiyor. Adaletli vergi alarak bunu topluma adaletli bir şekilde dağıtmaktan geçiyor. Bütçenin en önemli fonksiyonu bu aslında. O yüzden bütçe hakkı önemli, o yüzden ihlal edilmemeli. Bugün baktığımızda motorlu taşıtlar vergisi... Sanıyorsunuz ki herkesin Maserati'si var, Maserati'miz yok bizim, çoğu insanın, aracı olan insanların çoğunun... Maserati'yi biliyorsunuz değil mi? Kimler biniyor, okumuşsunuzdur. Biz bindiğimiz araçların vergilerini öderken zorlanıyoruz, halkın büyük bir kısmı zorlanıyor, aracını muayeneye götüremiyor insanlar. Neden? Çünkü parası yok. Aracını bakıma götüremiyor, parası yok, siz bir vergi daha salıyorsunuz. Neden? Herkesi aynı görüyorsunuz. Aynı değiliz, biz emekçiyiz, yoksuluz, halkız. Dolayısıyla herkes zengin değil, siz hep zenginlerin penceresinden bakıp vergi salıyorsunuz tıpkı Osmanlı'daki, biraz önce söylediğim, baş vergisi gibi. Böyle bir vergilemeyle dolayısıyla bir ücret adaleti olmayacağı gibi vergi adaleti de olmayacak.

Kur korumalı mevduatın nerelere sürüklendiğinin farkında olarak şimdi Merkez Bankasına aktarıldı değil mi? Şimdi, ne yapacak Merkez Bankası? Bakın, başka bir vergi daha geliyor, zaten var, daha da büyüyecek.

Bu biraz iktisat dersi gibi oldu Başkan ama kusura bakmayın yani bilmiyorum takip edebiliyor mu herkes.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yani ben, tabii, hatiplerin konuşmalarına müdahale etmiyorum Tüzük'e uygun olduğu müddetçe.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Başka bir vergi daha geliyor. Şimdi, Merkez Bankası nasıl yapacak, ödeyecek bunu? Para basarak. Para basmak demek, enflasyon vergisi demek. Enflasyon vergisi kimin üzerine yıkılır? Yine emekçilerin, yoksulların üzerine yıkılır çünkü yetişemez. Dolayısıyla sizin enflasyon rakamı olarak aldığınız şey, aslında hayat pahalılığı değildir, manşettir o. Hele hele bu manşeti TÜİK veriyorsa hiç inanmayın ama sokakta, pazarda yani alışveriş yaparken sepetinizi bir ay önce kaça dolduruyordunuz, bir ay sonra kaça dolduruyorsunuz; aradaki farktır esas bizi yakan enflasyon. Şimdi, kur korumalı mevduatla zenginliğine zenginlik katanlara aslında o zenginliği nereden ürettiğinizin cevabı işte Merkez Bankasının basacağı paralardır.

Dolayısıyla bu yasa teklifinin gerekçesi deprem de olsa -ki bu bunun bir kamuflajı- aslında bu yasa teklifi enflasyonisttir. Bu yasa teklifi adaletsizliği derinleştirir, bu yasa teklifi burada kanunlaştığında göreceksiniz ki çalışma barışına da ücret adaletine de -ki olmayan şeye de- önemli olumsuzlukları getirmeye devam edecektir. Dolayısıyla, umarım, Komisyon çalışmalarında bunları dikkate alarak, daha adaletli bir vergiyi önüne koyarak düzenlemelere gidebilir. Bu, motorlu taşıtlar vergisinin bir daha alınmasından değil ya da kurumlar vergisinin bu şekilde düzenlenmesinden değil, şundan geçer: Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almaktan geçer, antienflasyonist politikalardan geçer.

Kurumlar vergisindeki gelişmeyle ilgili kısa bir şey söyleyip bitireyim. Mesela, bu yasa teklifini hazırlarken tam da belki de aynı günlerde 500 büyük firmanın rakamları açıklandı, bilmiyorum baktınız mı? 500 büyük firmanın rakamlarına baktığınızda devasa kârlar var oysa bu firmaların kurumlar vergisi yükü yüzde 9'un altında yani "yüzde 20" diye aldığınız vergi istisnalarla yüzde 9'a düşüyor ama kârlarındaki artış devasa. O zaman kurumlar vergisini artırmak değil, kârları vergilendirmek gerekirken biz yine geliyoruz, kurumlar vergisini artırıyoruz. Peki, kurumlar vergisi neden böyle düşük kalıyor? Çünkü siz vergiyi kurumlara saldığınızda yine bütün kurumları aynı görüp saldığınızda kurumlar ne yapıyor? Ürünlerinin fiyatına bunu yansıtıyor ve siz çarşı pazara gittiğinizde o vergiyi de ödemiş oluyorsunuz.

Dolayısıyla her boyutuyla bir adaletsizliği barındıran ve bu anlamıyla da önümüzdeki süreçte, bırakın bir istikrar sağlamayı, enflasyonist etkileri artıracağı belli olan bu yasa teklifini kabul etmek mümkün değil diye tamamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.