KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, bürokratlar, basın temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk önce, Sayın Ök'ün konuşmasından başlamak istiyorum. Dedi ki: "Vatandaşın ekonomik kaygılarını azaltan bir yaklaşımla bu torba yasayı hazırladık." Ben vatandaşın burada ekonomik kaygılarının hiç de azalacağını düşünmüyorum. Neredeyse bütün harcama kalemlerinde, özellikle şehirlerde yaşayan orta direk, orta üst sınıf vatandaşın bütün harcama kalemlerinde ekstradan bir vergi artışı var. Dolayısıyla bu bizim orta direğimizin, emeklimizin ekonomik kaygılarını nasıl azaltıyor? Ben bu torba yasada bunu maalesef göremiyorum.

İkincisi, Sayın Ök dedi ki: "Dünya ekonomisi oldukça sorunlu bir dönemden geçiyor ve bir sürü problemlerle boğuşuyor, bunlardan bir tanesi de enflasyon." Şimdi, bütün dünya ekonomisine baktığınız zaman bu ülkeler izledikleri politikalarla para politikasıyla maliye politikasıyla enflasyonu dizginlediler. Önümüzdeki sene biz bu enflasyonun bu gelişmiş ülkelerde ya da Türkiye'nin de yer aldığı gelişmekte olan ülkelerde düştüğünü görüyoruz. Peki, şimdi, karşımıza gelen bu torba yasa enflasyonu düşürücü bir etki yapacak mı? Hiç sanmıyorum. Neden? Çünkü her tarafta vergi artışı var. Vergilerin arttığı bir ekonomide enflasyonu nasıl düşüreceksiniz ben bunu merak ediyorum.

Üçüncüsü, biraz önce değerli konuşmacıların da bahsettiği gibi, kur korumalı mevduat sisteminde yaklaşık 100 milyar Türk lirası Merkez Bankasına aktarılacak. Şimdi, Merkez Bankası bu 100 milyar TL'yi para basarak karşılayacak. Bu, enflasyon olarak yani en bildiğimiz anlamda bir vergi olarak tekrardan karşımıza çıkacak. Yani dünya ekonomisinin sorunlarıyla dünya ekonomisindeki başarılı ülkeler para politikasıyla maliye politikasıyla bir şekilde başarıyla mücadele ederken, enflasyonu düşürürken karşımızdaki bu torba yasa, koyduğu ekstra vergiler ve Merkez Bankasına kur korumalı mevduat sisteminin getirdiği bütün maliyeti yükleme yoluyla ekstradan enflasyon yaratacak. O yüzden, ben bu torba yasanın Türkiye'nin şu andaki en büyük problemi olan hayat pahalılığıyla mücadele etmeyi kolaylaştıran değil, tam tersine onu zorlaştıran bir karakterde olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, baktığımız zaman bütçe tarafına, hepimizin bildiği gibi, bütçenin bir gelir kalemi vardır, bir de harcama tarafı vardır. İnanın, birçok IMF programını akademik geçmişinden dolayı incelemiş birisi olarak size söyleyeyim, IMF bile gelirler politikasında daha insaflı davranırdı, bu vergi kalemlerini koymazdı. Bu kadar alım gücünün düştüğü, ekonominin bu kadar darboğazda olduğu bir yerde eğer sizler IMF'ye gitseydiniz, inanın, IMF size daha insaflı bir gelir politikası önerirdi. Onlar daha insaflı bir politika yolunda ilerlerken karşımızdaki bu gelirler politikası, dediğim gibi, şehirlerde özellikle orta gelirli ve orta ve üst gelirli vatandaşların alım gücünü çok daha azaltan bir karakterde.

Şimdi, burada motorlu taşıtlar vergisi var. Türkiye orta üst gelirli bir ülke; öyle değil mi? Dünyanın bütün orta ve orta üst gelirli ülkelerine baktığınız zaman araba kullanmak bu kadar pahalı olmamıştır. Benzindeki vergilere bakarsanız -ki burada Sayın Cumhurbaşkanına bu vergileri de 5 katına kadar çıkarma yetkisi veriliyor- motorlu taşıtlar vergisindeki artışa bakacak olursanız, araba kullanmadaki bütün o özel tüketim vergilerindeki artışa bakacak olursanız Türkiye maalesef bir orta ya da orta üst gelirli bir ülke gibi davranmıyor. Türkiye'de araba fiyatları ve arabayı kullanma hiçbir orta ve orta üst gelirli ülkede olmadığı kadar pahalı hâle geldi ve bizler başımız sıkıştığı zaman hep aynı vergi kalemlerine yükleniyoruz ve vatandaşımızın, orta direğin, orta üst gelirli vatandaşın bütün alım gücünü daha da kısıtlamaktan geri kalmıyoruz. Dolayısıyla gelir tarafına baktığımız zaman karşımızda hakikaten insafsız bir IMF programı var. Harcama tarafına baktığımız zamansa üzülerek söylüyorum ki bir başıbozukluk var. Şöyle söyleyeyim size: İç borçlanma limitini 3 katına çıkarıyormuşuz. Arkadaşlar, iç borçlanma limitini 3 katına çıkarmak Sayın Cumhurbaşkanımıza ekstradan bir bütçe vermek demek. Peki, niye? Nasıl harcayacak bu parayı, nerede harcayacak, hangi kalemlerde harcayacak? İnanın, iç borçlanma limitine ben ilk baktığım zaman Sayın Ök, orada bir yanlış hesaplama olduğunu, sadece o yetki artışının yüzde 10'dan yüzde 30'a çıkaracağını düşündüm ama görüyorum ki iç borçlanma limitini yüzde 330 artırıyorsunuz. Peki, siz gelirler tarafında bu kadar insafsız davranırken bu kadar büyük bir iç borçlanma limitini nasıl Sayın Cumhurbaşkanına verebiliyorsunuz? Madem bir istikrar programı uygulanacak, o zaman bu istikrar programının gelir olduğu tarafı ve harcama tarafı var. Harcama tarafında korkunç bir başıbozuklukla siz 100 milyar TL'yi merkezi yönetim bütçesinden, kur korumalı mevduattan alıyorsunuz, Merkez Bankasına aktarıyorsunuz. Ekstradan bir sürü vergi getiriyorsunuz, o da yetmiyor, Sayın Cumhurbaşkanına iç borçlanma limitini 3 katına kadar arttırma yetkisi veriyorsunuz. Bu, hiçbir bütçe disiplinine, hiçbir istikrar programının ruhuna sığmaz, aykırıdır. Eğer bugün burada herkes depremden dolayı etkilenen ülkemizde bir sorumluluk yüklenecekse, herkes taşın altına elini sokacaksa burada harcama programına baktığınız zaman bu kadar büyük bir müsriflik, bu kadar büyük bir başıbozukluk olmaz.

Etki analizine gelmek istiyorum. Etki analizinde siz burada hep bahsetmişsiniz "Buradan şu kadar gelir sağlanacaktır." diye; bu, eksik bir yaklaşımdır. Bu sağlanacak olan parayla depremden etkilenen bölgelerin hangi problemlerine çözüm oluşturacaksınız? Bizim karşımızda yani bu torba yasanın bize gelişinde hep şu var: Depremin doğurduğu olumsuz sonuçları telafi etmek için ekstradan bir gelirler politikası öneriliyor. Peki, ne yapacağız burada? Bizim bir deprem acil eylem planımız var mı? Sayın Cumhurbaşkanına 3 katı kadar borçlanma limitini verdikten, vatandaşın sırtına bütün vergileri bindirdikten sonra biz depremle nasıl mücadele edeceğimizi görebiliyor muyuz? Burada korkunç bir başıbozukluk var, şeffaflıktan bahsetmek mümkün değil. O yüzden, bu etki analizlerini yaparken sadece ne kadar gelir sağlanacağını değil de bu gelirlerle hangi harcamaları yapacağımızı, ülkemizin hangi büyüyen sorunlarına nasıl çözüm üreteceğimizi de orada görmemiz gerekiyor.

Bir başka nokta da şu: Personel maaşları, biraz önce değerli konuşmacılar da bahsetti, seyyanen yapılan zamlar. Arkadaşlar, bunlar iş huzurunu bozar. Bakın, özel sektörde bugün işe yeni başlayan birisi asgari ücret alıyor, on on beş sene tecrübeli birisi de asgari ücretin çok az üstünde alıyor. Bugün Türkiye'de özel sektörde çalışanların yüzde 65-70'i asgari ücretin 1,5 katından daha az maaş alıyor. Neden? Çünkü uygulanan yanlış politikalardan dolayı maalesef başlangıç seviyesinde asgari ücret alan birisi ile tecrübeli bir çalışan arasındaki makas iyice daralıyor. Ben üzülerek bunu kamuda da görmeye başladım. Seyyanen yapılan zamlarla beraber sizin yaptığınız şey şu: Başlangıç seviyesindeki bir memur ile on beş yirmi sene tecrübe kazanmış, liyakat sahibi bir çalışan arasındaki makası giderek daraltıyorsunuz. İşin özlük haklarına, emeklilik haklarına hiç girmiyorum ama bu, iş huzurunu bozar. İzlenen yanlış politikalarla beraber özel sektörde bozduğu gibi kamuda da bozar, hem de iki şekilde bozar. Şunu söyleyeyim: Bugün asgari ücret 11 bin lira, öyle değil mi? En düşük memur maaşı 22 bin lira, çarpı 2. Bugün Türkiye'de kayıtlı çalışanların yarısı asgari ücret alıyor. Devlet memurlarında en düşük maaş alan, asgari ücretin 2 katı kadar alıyor. Biz özel sektör marifetiyle istihdam sağlamak isteyen bir ülke değil miyiz? Bizim bugün istihdamı sağlamak için özel sektöre gerekli teşvikleri sağlamamız gerekmiyor mu? AK PARTİ her seferinde istihdamın özel sektör marifetiyle yaratılması gerektiğini savunmuyor mu? Şimdi, buraya baktığımız zaman, siz bunun, bu ilkenin burada sağlandığını görebiliyor musunuz? En düşük devlet memuru maaşı asgari ücretin 2 katı kadar, bu ülkede kayıtlı çalışanların yarısı asgari ücret alıyor. Bakın, dün bir haber vardı, bence çok önemli bir haberdi: Üniversite mezunu banka çalışanları bugün işlerinden istifa edip devlette bekçi olarak çalışmak istiyorlar. Bu, iş huzurunu bozmaz mı? Bakın, piyasa dengelerini son dört beş senedir büyük bir keyfîlikle bozduğunuz için Türkiye'de, ücretlerden tutunuz bütçeye kadar her yerde çok büyük bir dengesizlik, çok büyük bir başıbozukluk kendini gösteriyor. Ben bu torba yasaya baktığım zaman da aynı şeyi görüyorum; gelirler tarafında insafsız bir IMF politikası, harcama tarafında çok büyük bir başıbozukluk. Devlet memurlarına yapılan artışlarda iş huzurunu maalesef olumsuz etkileyecek bir yaklaşım var, özel sektörün istihdam yaratmasını arka plana atan, özel sektör çalışanlarının devlette çalışmasını özendirecek ve bizim hiç istemediğimiz bir yaklaşım var. O yüzden ben bu torba yasanın birçok maddesini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - O yüzden, ben bu torba yasanın birbirinden farklı olan maddelerinin hepsini Türkiye'nin sorunlarını çözmekten uzak, tam tersi, Türkiye'nin sorunlarını daha da derinleştirecek maddeler olarak görüyorum ve o yüzden şiddetle itiraz ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler.