| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1264) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 07 .07.2023 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; ben de sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Yeni dönemin hayırlı olmasını diliyorum. Komisyon üyesi tüm arkadaşlarımıza yeni dönemde başarılar diliyorum.
Kanun teklifi için teşekkür ediyorum öncelikle. Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim öncesinde de seçim sürecinde de deprem afetinden sonra depremin yaralarının sarılmasının parti olarak öncelikli hedefimiz olduğunu hep söyledik. Dolayısıyla, bu anlamda getirilen, millî dayanışma anlayışıyla getirilen bu teklifin yararlı olacağını düşünüyoruz.
Teklifin bir diğer ana unsuru da yine çalışanlara verilen sözlerin yerine getirilmesi anlamında yapılan düzenlemedir ki bu da desteklediğimiz konulardan bir tanesidir.
Tabii, burada çeşitli değerlendirmeler yapıldı Türkiye ekonomisiyle ilgili. Biraz haksız değerlendirmeler de yapıldı bize göre. Yapılan değerlendirmeleri ya da gelişmeleri dünyadaki gelişmelerden, küresel ekonomide yaşanan sıkıntılardan bağımsız düşünmek mümkün de değildir, doğru da değildir. Dolayısıyla, öncelikle, tüm dünya gibi pandemiyle başlayan, devamında Ukrayna-Rusya savaşıyla süren ama bütün bunların dışında bize özgü bazı gelişmeleri ve yaşanan bazı hadiseleri de göz ardı edemeyeceğimiz bir süreçten geçiyoruz hep beraber.
Evet, 2022 yılı pandemi sonrası dünyada üretim daraldı, sonra enerji ve gıda kriziyle beraber tüm dünyada âdeta 2022 bir enflasyon yılı hâline geldi, Türkiye de kuşkusuz bundan etkilendi. Diğer ülkeler farklı politikalar uygulamış olabilirler ama Türkiye, yatırımı, üretimi, istihdamı destekleyici bir politikayla birlikte eş zamanlı olarak enflasyonla da mücadele yöntemini seçti ve bunun sonuçlarını da aslında dünyada... Burada, büyüme ve istihdamda başarılı olunamadığı gibi bir söz de sarf edildi, hâlbuki pandemi döneminde bile dünyada büyüyen 2 ülkeden 1'i oldu Türkiye, Çin'le beraber. 2021 yılında yüzde 11'in üzerinde, 2022'de yüzde 5,6 ve 2023 yılı ilk çeyreğinde de yüzde 4 oranında büyümeyi başardı. Peki, bu büyümenin şeyi neydi, neye dayanarak büyüyordu Türkiye; gerçek, sürdürülebilir bir büyüme miydi, ona bakmak lazım. Buna bakıldığı vakit de ciddi oranda istihdam yarattığını ve dış satıma dayalı olan bir büyüme olarak gerçekleştiğini de söylememiz gerekiyor.
Bakın, Türkiye'de 2019 yılının Şubat ayında yani pandemi öncesi dönem olarak kabul edilen ayda 27 milyon 355 bin imiş istihdam, 2023'ün Ocak ayında ise 31 milyon 837 bine çıkmış. Dolayısıyla 4 milyon 482 bin ilave istihdam artışı olmuş pandemiden bu yana yani bunu dünyada başka yapabilen bir ülke var mı, ona da bakmak lazım.
Tüm bu gelişmelerle beraber yani küresel çaptaki bu gelişmelerle birlikte Türkiye'nin kendine özgü bazı meseleleri de var. Türkiye terörle mücadele ediyor; bu, bizim için hayati bir mesele ve ne pahasına olursa olsun terörün kökü kazınana kadar da devam edecek.
Bir başka mesele de işte bu teklifin ana gerekçesi olan mesele de çağın afeti bir depremle karşılaştık. Yani Strateji ve Bütçe Başkanlığının yaptığı araştırmaya göre 104 milyar dolar gibi bir maliyet çıkarmışlar. Gördüğüm kadarıyla, raporu incelediğim kadarıyla da bunu asgari bir maliyet olarak değerlendirmek gerekir; kuşkusuz gelişmelere göre bunun üzerinde de olabilecektir. Türkiye bu süreçte neyi başarmış? İstihdamda başarılı olmuş ama aynı zamanda mesela borçlanmada AB tanımlı borç ortalaması, Avrupa Birliği ortalaması gayrisafi yurt içi hasılaya göre yüzde 86 iken Türkiye'ninki yüzde 32, hatta 31,7 olmuş 2022 yılında. 2023 yılında da yüzde 40 civarında, yüzde 41 civarında bir beklenti var.
E, peki,, bir başka parametre, bütçe dengesi açısından bakıldığı vakit, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1'i kadar açık vermişiz, Maastricht Kriterlerinin oldukça altında bir oran bu. AB ortalaması neymiş aynı dönemde? Yüzde 3,3 imiş. Dolayısıyla evet, enflasyonla ilgili sıkıntımız kuşkusuz var ama Avrupa Birliği ülkelerinde yahut Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan uygulama gibi daraltıcı politikaları Türkiye'nin uygulaması da çok mümkün değil. Neden? Çünkü biz, her yıl 1 milyon gencimize istihdam yaratmak, iş bulmak zorundayız aynı zamanda. Türkiye enflasyonla mücadeleyi yürütürken bir yandan da gelir artırıcı politikaları uygulayarak vatandaşlarımızın enflasyona ezdirilmemesi için de büyük bir gayret sarf etti. İşte bugün yapılan bu düzenleme de yine bunlardan bir tanesi.
Yine, konuşmalar sırasında bazı şeyler sisteme bağlandı, denildi ki: "Cumhurbaşkanlığı hûkümet sistemiyle beraber bütçe adil olmaktan çıktı, bütçe hakkı Meclisin elinden alındı." Bunu geçen dönemlerde de çok tartıştık, artık bir klişe hâline geldi bu açıkçası ama bunun doğru olmadığını mevzuatla, yapılan düzenlemelerle ve gerçeklerle görmemiz gerekir. Şöyle: Anayasa'da yapılan değişiklikle aslında yeni dönemde bütçeleme süreci daha demokratik hâle getirildi. Bunun en bariz ve en tipik örneği de bu içinde bulunduğumuz Komisyon. Anayasa'ya göre Plan Bütçe Komisyonu bir iktidar Komisyonuydu ve 40 kişilik Komisyonun 25'i, yarıdan fazlası iktidara ait olurdu Anayasa gereği otomatik olarak. Anayasa değişikliğiyle yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmiş olmakla beraber tamamen partilerin milletvekili sayısına göre Bütçe Komisyonu teşekkül eder hâle geldi. Dolayısıyla bütçe hakkının ihyası anlamında, daha demokratik bir sürece girme anlamında oldukça önemli bir gelişme olarak bu hakkı teslim etmemiz lazım.
Bir başka mesele, ücret adaletinin ve çalışma barışının seyyanen yapılan zamlarla bozulduğu yönünde bir söylem dile getirildi. Buna da katılmak mümkün değil. Bizim ücret adaleti anlamında yıllarca Türkiye'de, kamuda tartışılan bir şey vardı; en düşük memur ile en yüksek memur arasındaki ücret farkının, oranın, makasın oldukça yüksek olduğu, bunun zaman zaman 13 katlara, 15 katlara çıktığı yönünde geçmişte -bunları 90'lı yıllarda, 2000'li yıllarda- oldukça tartıştığımız dönemler oldu. Dolayısıyla burada, aslında, bu makası kapatmanın en basit yolu seyyanen zam vermektir. O zaman düşük ücret alana yüksek yansıyacak, yüksek ücret alana da oransal olarak, otomatik olarak düşük yansıyacaktır. Dolayısıyla da ücret adaletini sağlama, çalışma barışını tesis etme anlamında bu sebeple önemli bir katkı da sunulmuş, sağlanmış olunacaktır diye düşünüyorum.
Tabii, maddelere geçildiği zaman bizim de söyleyeceğimiz hususlar var. Son olarak şunu da söylemek istiyorum: Türkiye son beş yılda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiği dönemde çok önemli atılımlar yaptı, önemli fiziki yatırımlar yaptı; enerjide, ulaştırmada, her şeye rağmen, küresel konjonktüre rağmen savunma sanayisinde çok ciddi atılımlar yaptı. Devamında tarihî nitelikteki asgari ücretin vergi dışı bırakılması gibi, ek gösterge düzenlemesi yapılması gibi, çalışan ve emeklilere dönük bazı atılımlar gibi önemli sosyal faaliyetler de gerçekleştirildi. Önümüzdeki dönemde de bu tarz çalışmaların devam etmesini, çalışanımızın, emeklimizin, asgari ücretlimizin, çiftçimizin, tüm esnafımızın, tüm toplum kesimlerinin, aynı zamanda Türkiye'nin büyüme hedeflerinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda önemli politikaları icra edeceği bir dönem olacağına inanıyoruz önümüzdeki dönemin, 28'inci Dönemin.
Ben tekrar tüm hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.