Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 11 .07.2023 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli Komisyon üyeleri, değerli hazırun; evet, ek bütçeyi görüşüyoruz.
Sayın Yılmaz, sizi çok dikkatli dinledim, bir an için başka bir ülkede olduğumu hissettirdiniz bana, teşekkür ederim. O kadar güzel bir tablo var ki ortada, dolayısıyla bu tabloyu dinlediğinizde, aslında neden ek bütçeye ihtiyacımız var diyorsunuz. Eğer ekonominin böyle bir performansı varsa o zaman ek bütçeye ihtiyaç olmazdı. Ek bütçe yapıyorsak demek ki ekonomide ciddi sıkıntılar var. Gerçi, biz, geçen gün, burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda torba yasa... Gerçi, biz onu bir çuvala da çevirdik, artık torba demeyelim çünkü içine katmadığımız şey kalmadı, askerî okul öğrencilerinin eğitim durumunu bile görüştü Plan ve Bütçe; düşünün torbanın hâlini.
Dolayısıyla, baktığımızda, bu bütçe meselesinde önemli başlıklar var. Sizin sunumunuzu da dikkatlice dinledim. Tabii ki oradaki konuşmalarımızda da ana gerekçe hep depremdi. Tamam, deprem oldu; büyük bir felaket, inanılmaz şeyler yaşadık ve bunu hep birlikte telafi etmeliyiz. Bunun için bütçe yapılmalı, buna kimsenin itirazı olamaz. Ek bütçe yapılmalı ama şubatın başında olan depremin ek bütçesini temmuz başında yapamazsınız, hemen şubatın içinde yapmamız gerekiyordu. Dolayısıyla, aslında, ek bütçenin nereden, ne amaçla kaynaklandığını rakamlara biraz daha yakından baktığımızda anlamamız daha da kolaylaşacak.
Şimdi, evet, depremin yüksek maliyetleri var. Çok büyük bir yıkım ve bunun ne kadar yüksek maliyeti olduğunu 104 milyar dolar gibi bir rakamla açıklıyorsunuz ama bütçe bize bunu söylemiyor. Bütçeye baktığımızda, yapılacak işlere baktığımızda, yıllara yaydığımızda bunun hepsini bir kerede halletmeyeceğimiz ortada. Peki, bütçeyle ne kadarı, nasıl hallediliyor, o da rakamlarda gözüküyor ve baktığımızda, ortaya çıkan şu anki hem ek bütçe gerekçeleri hem de bütçedeki harcamalar ve önümüzdeki projeksiyonlara baktığımızda, bunun sadece bir kısmı depremden kaynaklanıyor ama büyük bir kısmı depremden kaynaklanmıyor, büyük bir kısmı seçimden kaynaklanıyor. Neden mi? Siz de söylediniz, "Geçen yıl bütçe açığı yüzde 1." dediniz. Bu yıl yüzde 3,5 öngörmüşsünüz. Depremin olacağını öngöremediğinize göre, bu bütçe açığını öngörmenizin nedeni seçim. Yani ilave yüzde 2,5'luk bütçe açığını seçim yatırımı olarak gördüğünüz için -yani yüzde 52'ye yüzde 48 bitti seçimler- o 2 puanın puan başı maliyeti 300 milyar lira Türkiye'ye; öngördüğünüz bu aslında. Deprem hesapta yoktu, deprem geldi; şimdi, depremle beraber, tabii, evdeki hesap hiç artık çarşıya uymuyor, yeni kaynağa ihtiyacınız var ve kaynak arıyorsunuz. Şu anda zaten sık sık seyahat etmenizin nedeni "çalışma programı" diye ifade ediyorsunuz ama bunu Sayın Bakan biraz önce açıklamış "Kaynak arıyorum. diye; evet, kaynak arayışınız devam ediyor.
Şimdi, burada da şunu anlıyoruz: Bütçe performansınız iyi değil ama bu, bu sene mi iyi değil? Geriye doğru baktığımız yirmi bir sene boyunca bütçe performansınız hiç iyi olmadı, ek bütçe yaptığınız seneler çok daha kötü oldu. Neye dayanarak söylüyorum bunu? Çünkü Türkiye'nin, hem ekonomi hem siyasi anlamda baktığımızda, hiçbir yapısal sorunu çözüme kavuşmamış, hepsi duruyor, siz de zikrettiniz; cari açık duruyor, bütçe açığı büyüyor, tasarruf açığı zaten ciddi boyutlarda. Tabii, bu açıkları kapatabilmek adına sadece vermiş olduğunuz Maastricht Kriterleri yeterli değil çünkü siyaset ve ekonominin birlikte hareket ettiği bir dünyada -ki böyledir dünya- eğer Kopenhag Kriterleri'nden yoksun bırakırsanız bir ekonomiyi, dolayısıyla ne o ekonomi düzelir ne o siyaset düzelir ne de ülkenin bütçesi düzelir. Bütçe düzelmediği için sürekli olarak bütçe hakkını ihlal ediyoruz, aslında hukuk devletini ihlal ediyoruz, Anayasa'yı ihlal ediyoruz ve günü kurtarmak adına belki de ülkenin geleceğini ciddi anlamda heba ediyoruz.
Bakın, verdiğiniz rakamlar aslında ciddi anlamda ne büyük sorunların içinde olduğumuzu gösteriyor. Büyümeden bahsettiniz, büyümeyle çok övünüyorsunuz, büyüme ortalamasından bahsediyorsunuz, o zaman şunu sormak gerekiyor: Her büyüme iyi bir şey midir Sayın Yılmaz? Eğer iyi bir şey olsaydı bu yapısal sorunlar niye devam ediyor? Eğer iyi bir şey olsaydı biz niye her sene ek bütçe yapıyoruz? Demek ki her büyüme iyi bir büyüme değil. Kaynakları ülkenin, toplumun, halkın öncelikli beklentilerine ve rasyonel olarak değerlendirdiğinizde ortaya çıkacak olan büyüme iyi bir büyümedir, yoksa büyümek için büyümek yaratmış olduğu obeziteyle çok daha büyük sorunlar karşımıza çıkartır. Nitekim de öyle oluyor, çok ciddi sorunlarla boğuşuyoruz ve bu sorunları bir türlü aşamıyoruz.
Peki, bu ortaya çıkan açıkların arkasında ne yatıyor? Bakın, ek bütçede bile bunu görmeniz mümkün. Ek bütçenin rakamlarında, deprem için istenen ek bütçede en önemli rakamlardan biri yaklaşık 40 milyar lira yine savunma ve güvenliğe gidiyor çünkü bütün bütçeleriniz militarist, çünkü bir güvenlik sorununa yaklaşımınız aslında barışçıl değil. Kürt meselesini demokratik ve barışçıl bir çözümün zeminine oturtmadığımız için biz kaynaklarımızı israf etmeye ve her kıymetli kaynağı savaşa, militarist politikalara aktarmaya devam ediyoruz. Sayın Canikli'nin kulakları çınlasın, diyordu ya: "Bir top mermisi kaç para? 5 bin dolar." Şimdi, bir top mermisine siz 5 bin dolar harcarsanız, İHA'ya, SİHA'ya bu kadar harcarsanız, güvenlik politikalarını bir paranoyayla ele alırsanız, Kürt meselesini çözmezseniz o bütçe yama tutmaz; tutmuyor da. Son sekiz yıla baktığınızda zaten tablo çok net ortada; ülkede adalet yok, ülkede toplumsal barış yok, ülkede ciddi çatışmalar ve huzursuzluklar söz konusu.
İkinci büyük meselemiz yoksulluk meselesi. Türkiye'nin gelir dağılımını düzeltecek hiçbir hamle yapmıyorsunuz ne vergi alırken ne harcama yaparken. Oysa maliye politikasının öncelikli amaçlarından biri gelir dağılımını ve servet dağılımını adaletli bir ölçüye kavuşturmaktır. Yanlış anlamayın, bunu sosyalist bir ülke adına söylemiyorum, kapitalist ülkelerde bile böyle. Bakın OECD ülkelerine, bakın Avrupa Birliği ülkelerine, hangi ülkede bizim kadar çarpık bir gelir dağılımı görebilirsiniz, çarpık bir servet dağılımı görebilirsiniz? Göremezsiniz. "Peki, o ülkelerin sonuçları neden farklı?" dediğinizde, tam da bundan dolayı farklıdır Sayın Yılmaz. Yani mesela, enflasyon TÜİK eliyle yüzde 38'e düşürüldü, gerçek enflasyon böyle olsaydı, sizin bize burada sunduğunuz yüzde 107'lerin üzerinde uçuşan rakamlar olmazdı. Demek ki TÜİK'in zorlama rakamı bu yüzde 38. OECD ortalaması kaç? Yüzde 7,7. Avrupa Birliği ortalaması kaç? Yüzde 7. Sıkı para politikası uyguladıkları için buraya düştü. Evet, sıkı para politikası uyguluyorlar ama sıkı para politikası uygularken de kimsenin ümüğünü, boğazını sıkmıyorlar. Yani "sıkı para politikası" dediğiniz şey, IMF'nin illaki yoksulları, emekçileri böyle bir cendereye alması anlamına gelmez ve gelir dağılımı düzgün olan ülkelerde para ve maliye politikasının belki de istikrar politikaları çerçevesindeki etkileri de tabii ki yıkıcı olmaz ama bizde ciddi anlamda gelir dağılımı bozukluğu var, bizde çok ciddi anlamda bir servet dağılımı orantısızlığı var. Şimdi, bunlar üzerinden vergi almak yerine ek bütçenin de vergilerinin... Ki kurumlar vergisini de ben akademik anlamda değil ama siyasi anlamda dolaylı vergiler olarak nitelendiriyorum. Neden derseniz, çünkü Türkiye'deki şirketlerin yapısını siz de çok iyi biliyorsunuz ki onlardan vergi aldıkça onlar bunu ürünlerinin üzerine koyup yansıtacaklar. Nitekim de öyle oluyor yani enflasyonun temel nedenlerinden biri bu olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi, bu ek bütçeye bu hesapla baktığımda zaten dolaylı vergilerin oranı yüzde 80, gelir vergisi yüzde 20'de kalıyor neredeyse, yuvarlak olarak söylüyorum. Şimdi, gelir dağılımı bu denli adaletsiz olan bir ülkede bu kadar çok dolaylı vergi artışı olur mu? Olmaz. Ama mesele şu: Yoksulluğu, Kürt meselesinin çözümünü ve yapısal sorunları çözmek adına bir ekonomi politikası üretemediğiniz için bunun için de siz de dolaşık kalıyorsunuz, buradan çıkamıyorsunuz yani adaletli bir gelir vergisi salamıyorsunuz, adaletli bir vergi düzenlemesi yapamıyorsunuz. Kolayı nedir? Dolaylı vergidir yani fiyatlar yoluyla vergilemedir, siz de onu tercih ediyorsunuz. Gelir ve servet dağılımı bu kadar bozuksa bu vergileri aldığınızda insanların, yoksulların canı çok daha fazla acıyacaktır.
Kamu-özel iş birliği, kur korumalı mevduat...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika, süre ilave edelim.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bunlar mesela örtülü yapısal sorunlarımız, giderek arttı. Mesela bir rakam verdiniz, dediniz ki "Dolarizasyonu yüzde 40'a indirdik." Çünkü kur korumalı mevduat yüzde 25'ini şu an için aklıyor, örtüyor. Bir an kur korumalı mevduatı kaldırsanız dolarizasyon yüzde kaça çıkacak? Peki, dolarizasyonu bu yöntemle düşürmek sağlıklı bir yöntem mi? Hayır. Ne yapıyor? Rant aktarıyor. Kime? Zenginlere. E, gelir dağılımı bozuk, yoksulluk bu kadar, siz hâlâ zenginlere rant aktarıyorsunuz vergi alırken de finansmanı yönetirken de.
Sayın Şimşek diyor ki "Finansal istikrar sağlayacağım." Harika. "Makroekonomik istikrar sağlayacağım." Harika. E, böyle mi? Böyle sağlanması mümkün mü? "Enerji fiyatlarının düşmesini bekliyoruz." işte "Gabar'da petrol çıkacak." Gabar'a barış gelmeden petrol çıkar mı?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Çıktı.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Çıksa ne olur? Bir şey olmuyor, ne kadar kaynak bulsak hepsi heba olup gidiyor ama gelin önce şu meseleyi çözelim. Bu meselenin çözülmesi demek aslında hepimizin geleceği adına umutvar bir ülkede yaşaması demek ama biz ne yapıyoruz? Oradan, Gabar'dan petrol gelecek, Karadeniz'den gaz gelecek... Geliyor, gelse de bir şey fark etmeyecek çünkü maliyetleriniz de bulduğunuzdan çok daha hızlı artıyor. Çünkü neden? Mesela, gazı bulduğunuzda dolar ne kadardı? 11 liraydı, sonra 18 oldu, şimdi 26 lira. Siz ek bütçeyi hazırlarken belki de dolar 24 liraydı, hesaplarınız şu anda bozulmuş olabilir. Peki, ilave bulduğunuz gaz dolardan dolayı katlanılan maliyeti telafi edecek büyüklükte mi? Hayır. O zaman enerji maliyetleriniz artmaya devam eder Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. İşsizlik, yoksulluk çok belirgin. Şimdi, bunları bir ücret politikasıyla telafi etmek mümkün mü? Mümkün olabilir fiyatlar artmazsa. Mesela kiralarda fiyat kontrolü yapıyorsunuz, yüzde 25'le sınırlıyorsunuz. Bu konuda da toplumda çok ciddi çatışmalar, gerilimler oluyor. Bunun da bir şekliyle aslında kalıcı bir hâle dönüştürülmesi gerekir fakat hep palyatif çözüm. Çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki "Kiralar yüzde 25 artacak, daha fazla artmasın." Bütün fiyatlar artarken bir tane fiyatı tutmaya çalışıyorsunuz; bu, mümkün değil. O yüzden kavga, o yüzden örtülü anlaşmalar yapılıyor. Oysa şöyle bir karar alınabilir: Emlak vergisi beyanlarına bağlı olarak emlak fiyatları ve kira fiyatları düzenlemesi getirilebilir ve vergiyle bir kontrol sağlanabilir. Bunu yapmak yerine işin kolayı kiralar dursun. Niye? Kiracıların vereceği oyların hesabı bu. Bu ne oluyor? Yürümüyor, tutmuyor. Şimdi, ücretlerde de böyle, ücret artışı yapıyorsunuz ki geçen gün burada Komisyonda belirttik, emeklilere yapılan ücret artışı, en az ücret alan emeklilere yansımayacak dedik, burada diğer Komisyon üyeleri, iktidar mensubu Komisyon üyeleri oradaki sözlerimizi dikkate alıp gerekli düzenlemeyi yapmadığı için şu anda tartışmalar var. 7.500 lira maaş alan, 5.500 kök ücretine zam yapılan emeklinin hayatında hiçbir şey değişmeyecek; oysa, TÜİK'e göre bile enflasyon yüzde 20 artmış. En azından 1.500 lira, enflasyonu telafi etmek için 7.500'ü yukarı çekmek gerekirken onu bile yapmamışız. Dolayısıyla, ne oluyor? Ücret politikanız da fiyatları hep arkadan takip ediyor. Bir an için eşitleseniz yine fiyatlar önden gidecek çünkü siz altı ayda bir artırırken fiyatlar her gün artıyor. Dolayısıyla, ne yapmak lazım? Fiyat kontrolü yapmak lazım. En iyi fiyat kontrolü vergi düzenidir, adaletli bir vergi düzeni. Peki, buraya baktığımızda bunu görmemiz mümkün mü? Görmüyoruz.
İstihdam... Çok artıyor mu? Bununla ilgili yüzde 9,5'a düştüğünü söylediniz. Şimdi, bu büyüme etkisiyle bir istihdam artıyor ama bu nasıl bir istihdam, onun da içine bakalım. Geniş tanımlı işsizlik hiç de 9,5 rakamını vermiyor bize. Peki, çalışanların durumu? Tam bir nöbetleşe yoksulluk hâlidir; stajyerler, part-time çalışmalar, güvencesiz çalışmalar gibi... Bu istihdam dünyasının içine baktığınızda sorunların ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla, bizim şu anda ek bütçeyle, birkaç gün önce de Plan ve Bütçe Komisyonundaki torba yasayla depremzedelerin yaşadıkları sorunları aşmaya yönelik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bitiriyorum.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen toparlayalım.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...bir adım atma ya da bir şey yapma sözlerimiz çok da gerçeği yansıtmıyor.
Gerçek şu ki ekonomi politikalarınız başarısız, gerçek şu ki seçim yatırımları o denli sınırları aşmış ki bunu toparlamak çok mümkün değil ve gerçek şu ki önünüzde yerel seçimler var, bugünden yerel seçim yatırımlarını tasarlıyorsunuz. Bunu nereden mi çıkarıyorum? 660 milyar liralık bütçe açığı varken, Cumhurbaşkanının borçlanma yetkisini yüzde 5, yüzde 5, yüzde 10 da artırma yetkisi varken 2,2 trilyon liraya çıkardınız. Neden? Oysa, burada getirmiş olduğunuz ek bütçede bile böyle bir tasavvur yok yani böyle bir bütçe açığı vermek ya da bunu finanse etmek gibi bir kaygı burada bile yok ama siz borçlanma yetkisini o denli artırıyorsunuz ki demek ki önümüzdeki süreçte aslında hem borçlanmaya devam edeceksiniz hem o "istikrar, istikrar" dediğiniz şeyin karşılığını yaratamayacaksınız, enflasyon devam edecek hem de Türkiye'nin yaşadığı yapısal sorunların hiçbirine çözüm getiremeyeceksiniz. İster Katar'a gidin ister Stockholm'e gidin, bu meseleyi burada çözmediğiniz sürece bunlar sadece turistik seyahat olarak kalır Sayın Yılmaz.
Teşekkür ederim.