KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Yani şimdi, Türkiye'deki en büyük sorunlardan bir tanesi, kabul edin veya etmeyin, veri güvenliği. Maalesef kamu kurumlarının verilerine araştırmacıların büyük bir bölümü güvenmiyor. 3 tane veriye bakmak yeterli. Enflasyonla ilgili İstanbul Ticaret Odasının, ENAG'ın verileri ile TÜİK'in verileri arasında neredeyse uçurum var; defalarca söylendi, ben bir kez daha hatırlatayım. Artık şirketler de ENAG'ın verilerini esas alarak sözleşme imzalıyorlar, kimse TÜİK'in verilerini falan esas almıyor. Hükûmet açısından da gerçekçi olmadığını kabul etmek lazım. Bunu niye söylüyoruz? İdare bu bir haftadır özellikle kamu görevlilerinin ücretlerinde iyileştirme yaptığını söylüyor, emeklilerin maaş artışlarını öne sürerek enflasyona ezdirmediğini söylüyor ama bu gerçek değil. Gerçek anlamda, emekçiler, emeğiyle geçinenler, emin olun, ay başını getirmekte güçlük çekiyorlar. İnsanlar sadece şu anda yaşam mücadelesi veriyorlar. Kabul edin veya etmeyin, toplumun büyük bir bölümünün durumu böyle.

Şimdi, bu ek bütçenin temel nedeninin depremin zararlarını gidermek olduğunu söylüyorsunuz, 100 küsur milyar dolarlık bir zarar ortaya çıktığını söylüyorsunuz. Sanırım bu yıl bu bütçeyle en azından bu 100 milyar dolarlık zararın yaklaşık 20 milyar dolarlık kısmını gidermeyi önümüze koymuş durumdasınız. Umarım gerçekten söylediğiniz gibi olur; 527,3 milyar lirayı gerçekten depremin zararlarını ortadan kaldırmak için kullanırsınız. Fakat 1 trilyon 119 milyar liranın tamamının deprem zararlarını ortadan kaldırmak için kullanılmayacağı çok açık. Devasa rakamlar var, bir tanesi şu: Zorunlu harcamalar için 103 milyar liralık bir kaynak aktarmışsınız. Yani bu zorunlu harcamalar ne, tam olarak biz bilmiyoruz gerçekten ama bu rakamlar çok büyük rakamlar. Bakın, her bir kalem için "1 milyar, 4 milyar, 7 milyar, 8 milyar, 8,4 milyar, 26 milyar" diye ayrıntılı açıklama yapmışsınız doğrudan nereye harcayacağınızı belirtirken ama "103,4 milyar lirasını diğer zorunlu harcamalar için ayırıyoruz." diyorsunuz, keşke bunu ayrıntılandırabilseniz.

Şimdi, iki şeye daha temas etmek istiyorum. Bir tanesi şu: "Kişi başına millî gelir 10 bin doların üzerine çıktı tekrar." diyorsunuz, ben gerçekten bayılıyorum bu rakama. Kim kazanıyor bu 10 bin doları? Ben, mesela, birkaç tanesini söylüyorum. Bunlar gerçekten kazanıyor mu? 4 kişilik bir ailenin aylık gelirinin yaklaşık olarak 1 milyon 150 bin TL olması gerekir. Kişi başı millî gelirden alacağı pay 10 bin dolarsa, 4 kişilik bir ailenin 40 bin dolar yani 1 milyon 150 bin TL civarında gelirinin olması gerekir. Bu ülkede böyle bir geliri olan kaç kişi var, biz bilmiyoruz yani ben ülkenin yüzde 10'unun bile böyle bir gelire sahip olmadığını düşünüyorum. Bakın, en az 3,5 milyon işsiz var. Bunların ayda 10 bin dolarlık bir gelirleri var mı? Kişi başına düşen gelirleri yok. 15,3 milyon emekli var. Var mı bunların ayda 10 bin dolarlık bir gelirleri? Yok. 5 milyon kamu emekçisi memur var, ayda 10 bin dolar kazanan var mı? Yok. 13 milyon, ücretiyle geçinen insan var -kişi başı için diyorum, 4 kişilik bir aile üzerinden değil- böyle bir geliri olan kimse yok. Ben size daha dramatiğini söyleyeyim, bir milletvekilinin bile geliri bu değil. Bakın, bir milletvekilinin geliri bile bu değil, 10 bin dolar değil. Dolayısıyla bu rakam gerçekçi bir rakam değil. Gerçekçi rakam şu: 905 milyar doları 85 milyona bölüyorsunuz, sonuçta, diyorsunuz ki: "10.650 dolar." Rakam bu ama bu 10 bin doları kim kazanıyor bu ülkede. 85 milyon kazanmıyor. Bırakın, 85 milyonu, 15 milyon kişi bile kazanmıyor, böyle bir gelir yok. Neden? Çünkü bu ülkede gerçek anlamda büyük bir gelir adaletsizliği var. Belki de ülkede mücadele edilmesi gereken temel konulardan bir tanesi de en az enflasyon kadar gelir adaletsizliğini önlemek.

Şimdi, bir diğer konu şu: Hepimiz biliyoruz ki aslında demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile ekonomi arasında ciddi bir bağ var. Demokratik değerlerin görece yüksek olduğu ülkelerin ekonomik olarak da güçlü olması bu yüzden tesadüf değil. Bakın, Türkiye'nin demokrasi standartları hiçbir zaman çok yüksek olmadı, Türkiye, böyle, hukukun her zaman üstün olduğu bir ülke olmadı, sizden önce de, AKP'den önce de Türkiye'de hukukun üstünlüğü, endekslerin de çok üst sıralarda olduğu, demokrasi endekslerinin de çok üst sıralarda olduğu bir ülke değildi ama her geçen gün Türkiye'nin geriye gittiğini herkes biliyor. Demokratik değerlerden uzaklaştıkça ülkelerin aynı zamanda ekonomileri de kötüye gidiyor ve ülkelerin ekonomileri kötüye gittikçe aynı zamanda demokratik değerlerden ve hukukun üstünlüğünden de uzaklaşıyorlar. Bakın, 2012 yılı, döneminizde ekonominin görece iyi olduğu, millî gelirin yüksek olduğu yıllardan bir tanesiydi. Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 58'inci sıradaydı 2012 yılında; on yıl sonra, Türkiye şu anda 116'ncı sırada. Neden? Çünkü demokratik değerlerden, hukukun üstünlüğünden de her geçen gün uzaklaşıyor durumda. Dolayısıyla, Türkiye'nin demokratik değerlere, hukukun üstünlüğüne geri dönmesi gerekiyor. Türkiye, artık Freedom House'a göre "özgür ülkeler" kategorisinde değil yani özgür değiliz.

Mali Eylem Görev Gücü tarafından, kara para aklamada ve terörizmin finansmanının engellenmesinde yetersiz kaldığı için kara listeye alındı Türkiye yani dünya tarafından kara listeye alınmış bir ülke konumunda. Bununla nasıl mücadele ediyor, ona bakmak lazım. Hükûmet diyor ki: "Biz bununla mücadele ediyoruz." Ben sizi 2 tane örnek vereyim. Kara parayla mücadele ediyor bu siyasi iktidar güya, dünyada ne kadar çete lideri varsa, uyuşturucu baronu varsa bir biçimde Türkiye'ye sığınıyor, krallar gibi yaşıyor Türkiye'de ve ölünce haberdar oluyoruz biz bunların Türkiye'ye geldiklerini, Türkiye'ye yerleştiklerini. Ya da başka bir örnek... Böyle mi mücadele edeceksiniz kara para aklanmasıyla? Mesela "Terörün finansmanıyla mücadele ediyoruz." diyor Hükûmet. Terörün finansmanıyla nasıl mücadele ediyor, biliyor musunuz? Bakın, eşi, kız kardeşi, oğlu, kızı cezaevinde olan insanlar; çocuğuna, eşine, kardeşine para yatırdığı için terörün finansmandan soruşturma başlatıyorsunuz. "Terörün finansmanıyla mücadele" deyince Hükûmetin anladığı şey bu mu? Bir kişinin eşine, kardeşine, çocuğuna, cezaevindeki kardeşine resmî yollarla, kurum aracılığıyla para yatırmasını engelleyerek veya onun hakkında soruşturma başlatarak mı terörizmin finansmanını engelleyeceksiniz? Dolayısıyla Türkiye, genel olarak hukukun üstünlüğü açısından da geriye giden bir ülke durumunda, demokrasi endeksinde de her geçen gün geriye giden bir ülke durumunda. Bu nedenle Türkiye, ekonomik sorunlarının önemli bir bölümünü çözemiyor. Bir kez daha altını çizmekte yarar var; demokratik değerlere dönülmesi, hukukun üstün kılınması için bir dizi adımlar atması gerekiyor. Aksi takdirde bu sorunların çözülebileceğini düşünmüyoruz, ülkenin ekonomik sorunlarının çözülebileceğini düşünmüyoruz.

Bir kez daha altını çizmekte yarar var; en son getirdiğiniz torba yasada 2 önemli konu vardı. Bir tanesi seyyanen zam meselesiydi. Seyyanen zam uygulamasından hâlâ vazgeçebilirsiniz, geç kalmış değilsiniz. Emin olun kamu emekçileri de emekliler de bu miktarın düşürülmesi fakat taban aylığa yansıtılmasını kabul edebilirler diye düşünüyorum. Eğer bunu yapmazsanız işte yüzde 25 zam yaptığınız hâlde bir emekli tekrar 7.500 TL almaya devam eder çünkü eğer taban aylığında bir iyileştirme yapmazsanız, taban aylığına gerçek anlamda bir zam yapmazsanız bu yapacağınız zamların hiçbirisi derdine deva olmayacak. Önümüzdeki yıl veya ondan sonraki yıl bu 8.077 TL'lik seyyanen yaptığınız zammın bir kamu çalışanı için hiçbir anlamı olmayacak ve maalesef emeklileri de bundan yararlandırmıyorsunuz. Yüzde 25'lik zamma rağmen hâlâ 7.500 TL emekli aylığı almaya devam edecek milyonlar olacak. Umarım bunun çözülmesi için de bir adım atarsınız diyorum.

Teşekkür ediyorum.