| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı d) Avrupa Birliği Bakanlığı e) Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .02.2016 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Divan, Sayın Bakanım, değerli Komisyonumuzun değerli üyeleri, Bakanlığımızın ve diğer kamu kuruluşlarının saygıdeğer temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, görevinizin devamını ben de tebrik ediyorum. Bakanlığınızın bütçesinin hem ülkemize hem halkımıza hayırlı olmasını şimdiden temenni ediyorum.
Az önce Sayın Çam da söyledi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bugüne kadar, sizin konuşmanızda bahsettiğiniz o, işte, mevzuat ki yaklaşık 2 bine yakın düzenleme yapıldı, bunların çoğunda destekçi olduk. O yüzden bizim Avrupa Birliği sürecinde "Şunu yapmadık." ya da "Şunu yapmadınız." denecek bir konumuz yok, tam tersine her konuda desteğiz. En son Sayın Genel Başkanımızın Sayın Başbakanla yaptığı görüşmede de gelecek olan Avrupa Birliğine ilişkin yeni yasaları da destekleyeceğimizi açıkça ifade etmiş, kamuoyuyla da paylaşmıştık.
Gelinen noktada, hem sizin sunumunuzla ilgili hem de Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize ilişkin bazı kanaatlerimi paylaşmak isterim. Siz de ifade ettiniz, kamuoyunda da böyle bir algı var, Avrupa Birliğiyle ilişkilerde bir canlanma algısı diyeyim ya da gözlemi hep konuşuluyor, sizin konuşmanıza da konu oldu. Tabii ki Avrupa Birliğiyle ilişkilerin arzu ettiğimiz tam üyelik hedefine bizi götürmesi bizim en büyük arzumuz ama burada şöyle bir kaygıyı, sıkıntıyı ifade etmek gerekiyor çünkü hem bahsettiğiniz zirve hem de son dönemdeki yakınlaşma ana eksen olarak Suriyeli sığınmacılara nasıl bir yer bulunacağı konusuyla ilgili. Nitekim kasım zirvesinin aslında önemli bir bölümü de -ki ondan önceki hazırlıklar ve sonrası da- hep bu konuya eğilmiş durumda. Burada benim hatırlatmak istediğim ya da dikkat çekmek istediğim konu şu: Avrupa Birliği -ki bunu en iyi bilenlerden birisiniz siz de- Türkiye'nin müzakere sürecini her seferinde tarihsel olarak yeni koşullara bağlamıştır, şimdi de bağlamaktadır. Bence, mülteciler konusu, sığınmacılar konusu Türkiye önünde hem Avrupa Birliği üyeliği, tam üyeliği açısından hem de önem verdiğiniz, hepimizin önem verdiği vize serbestisi açısından, aslında yeni bir kriter hâline getirilmiş durumda. Her iki konu da -yani hem tam üyelik sürecimiz hem de vize serbestimiz- yapılan toplantılar ve açıklanan bildiriler sonrasında aslında mültecilerin, Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de tutulması koşuluna bağlanmış durumda. Avrupa Birliğinin askıya aldığı fasılların yanı sıra, şimdi de müzakereler, aslında, tamamen sığınmacılar paketine bağlanmış durumda. Nitekim dikkat ederseniz, Avrupa Birliğinden gelen, başta Sayın Almanya Başbakanı Merkel olmak üzere, artık tüm açıklamalar buradan yani Türkiye'den Avrupa'ya yönelik sığınmacı trafiğinin artıp azalmasına göre, işte, açıklamalar olumlu ya da olumsuz şekilde gelişmekte.
Türkiye'nin AB'yle müzakerelerinin koşulları bellidir. Yeni koşulların dayatılması aslında kabul edilmemeliydi ancak, anladığım kadarıyla, Hükûmetiniz bu sığınmacılar konusunu bir şekilde Avrupa Birliğiyle, içinde bulunduğu zor dönemde, dış dünyayla ilişkilerde, özellikle Suriye krizi nedeniyle zor dönemde AB'yle ilişkilerin geliştirilmesini bir fırsata çevirmek istedi. Eğer bu fırsat AB'yle ilişkilerimizin tam üyelik sürecine ilerlemesine katkı sağlarsa biz bundan memnun oluruz. Ancak bu konuda birkaç hususu vurgulamakta fayda var.
AB tam üyeliğini biz vatandaşlarımızın her birinin tamamen eksiksiz yararlanacağı bir değerler manzumesi olarak görüyoruz. Bu değerleri unutanlar için yeniden hatırlatmakta fayda var: Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, can ve mal güvenliği, ifade, basın ve inanç özgürlüğü. Bu konuda hep arkadaşlarım da bahsetti, az önce bahsettiğim, benim de vurguladığım mülteci bunalımı bizleri yanıltmamalı. Avrupa Birliği kurumsal ve AB ülkeleri tek tek bugün insan hakları ve demokratikleşme konularını ve bu alanlardaki vahim ihlalleri dile getirmiyor olabilirler, bazı fasılları açarak bizim mültecileri tutmamız için taviz veriyor olabilirler ama tam üyelik hedefimizin gerçekleşebilmesi için Kopenhag Kriterlerini tam ve eksiksiz yerine getirmemiz gerekiyor. Esasen bu kriterlerin yerine getirilmesi -sizinle de inanıyorum aynı şekilde düşünüyoruz- bir AB projesinden çok modern ve çağdaş Türkiye projesi olarak kabul edilmeli ve bir an önce gerçek bir demokratikleşme süreci başlatılmalıdır. Ama -az önce de bahsettik- son ilerleme raporundaki hususlar ki hatta ve hatta ilerleme raporunun bizzat ertelenmesi dahi ülkemizin bu konudaki durumunu gözler önüne sermektedir. İlerleme raporu, biliyorsunuz, bugüne kadar hep bir Türkiye'nin demokratikleşmedeki durumunu gösteren bir teknik rapor niteliğindeydi, o yüzden de tüm taraflar buna aynı gözle, objektif bir gözle gördü.
Ancak bu sene ilk kez, son günlerde yalanlanmayan diyaloglarla da ortaya çıktı ki siyasi gerekçelerle bu rapor ertelendi ve bu rapor aslında bizzat artık siyasi bir nitelik kazandı. Eskiden olduğu gibi, yani bir OECD raporu gibi, bir Dünya Bankası raporu gibi hepimize ışık tutacak bir rapor olmaktan maalesef çıktı. Bu raporda, son raporda, ertelenerek açıklanan son raporda, az önce bahsettiğim temel hak ve özgürlüklere ilişkin önemli tespitler var Sayın Bakanım. Bunları sizler de biliyorsunuz ama hukuk devleti, ifade ve gösteri özgürlüğü alanında çıkan yasaların AB standartlarının tersine işlediği, yasal çerçevedeki eksiklerin başında yüzde 10 seçim barajının geldiği, istikrarsızlık ve Türk demokrasisini hedef alan Ankara saldırısı sonrasında hızlı, şeffaf soruşturma yürütülmesinin gerekliliği, sivil toplunum gösteri özgürlüğü alanındaki sınırlamaların endişe kaynağı olduğu, özellikle yargının bağımsızlığı ve güçler ayrılığı ilkelerinin sarsıldığı, yolsuzlukla mücadeleyle Türkiye'nin karnesinin yetersiz olduğu, yolsuzluğun yaygın olduğu, yürütmenin yüksek profilli yolsuzluk soruşturma ve yargılamalarına -ki burada ad verilerek Deniz Feneri ve Aralık soruşturmalarından bahsediliyor- müdahalelerin temel kaygı olduğu, finansal soruşturmalarda önleyici maksatlı mal varlığı dondurmalarının çok nadir uygulandığı, ifade özgürlüğü ve gösteri özgürlüğünde belirgin geri gidiş olduğu, polise ve jandarmaya yeterli denetim olmaksızın çok geniş keyfî yetkiler verildiği ve özellikle İnternet yasasındaki değişikliklerin hükûmete mahkeme kararı olmadan çok geniş engelleme yetkisi verdiği gibi çok önemli tespitler var.
Az önce sizler konuşmanızda çok da önemsediğim iletişim stratejisinden bahsettiniz, çok önemsiyorum. Ancak tabii ki iletişim stratejimiz önemli Avrupa kamuoyuna kendimizi anlatmak için ama bu iletişim stratejisinin aynı zamanda, örneğin Sayın Cumhurbaşkanıyla, Sayın Hükûmet üyeleriyle koordineli olması lazım. Eğer -yalanlanmadığı için söylüyorum- gerçekten biz AB ile ilişkilerimizi "Otobüsle göndeririz, uçakla göndeririz, açarız kapıyı gelirler." gibi bir seviyede tutarsak iletişim stratejimiz ne olursa olsun Avrupa kamuoylarını biz ikna edemeyiz.
O yüzden örneğin gazeteciler konusunda az önce Sayın Çam söyledi raporda tespit edilen eksiklikleri. O raporun üstüne, biliyorsunuz, Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı, üç aya yakın bir zamandı cezaevindeler. Avrupa'dan çok büyük bu konuda kaygı duyduklarını belirten açıklamalar var. İçeride de öyle, meslek örgütleri öyle, gazeteciler öyle. İfade özgürlüğü alanında geri gidiş devam ediyor. Yani bir iletişim stratejisinin başarılı olması için evimizin de düzenli olması lazım, evin içinin. Bu konuda neler yapılmakta olduğunu da bizimle paylaşırsanız çok sevinirim.
Birkaç konuya daha iletişim stratejisinin yanı sıra sizin bahsettiğiniz mali yardımlar konusunda belki... İzleme ve değerlendirmeye nasıl bir öncelik verecek? Yani bahsettiğiniz -sanırım 4,6 milyar euro dediniz- bu Avrupa Birliği paraları nereye harcanıyor? Etki sonucu nedir? Bu konuda belki projelendirme ya da bunun kamuoyuyla paylaşılmasında fayda var diye düşünüyorum.
Bir de Gümrük Birliği konusunda bir vurgunuz oldu Sayın Bakan. Gümrük Birliğinin revizyonu kapsamında tarım, hizmetler ve kamu alımları alanında Gümrük Birliğine dâhil olmasının söz konusu olmasını söylediniz. Tabii bu alanlar, bahsettiğiniz alanlar Türkiye'de milyonlarca kişiyi yakından ilgilendiriyor. Kamu alımlarının AB pazarlarına açılmasıyla birlikte firmalarımız ve girişimcilerimiz bir anda Avrupalı firmalarla karşı karşıya gelecek. Yerli firmalarımızı koruyacak bir mekanizma getirilmezse sıkıntılı sonuçlar oluşabilir kanaatindeyiz. Aynı durum tarım alanı için de geçerli.
BAŞKAN - Sayın Çakırözer, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum, buyurun efendim.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aynı durum tarım alanı için de geçerli. Tüm dünyada tarım ülkelerin en öncelikli gördüğü, en önem verdikleri, taviz vermedikleri sektörlerin başında geliyor. Gümrük Birliği alanının genişlemesi, çiftçilikle geçinen binlerce ailenin de zorlanması anlamına gelebilecektir. Bu alanlarda üreticilerimizi mağdur etmeyecek bir düzenleme yapılmazsa yerli üreticilerimize, firmalarımıza ve çiftçilerimize belki de en büyük zararı devlet eliyle vermiş olma riskiyle karşı karşıyayız.
Son olarak vurgulamak istediğim husus hem sizin de bahsettiğiniz konuşmanızda yine, Avrupa Birliğiyle Amerika Birleşik Devletleri arasında Serbest Ticaret Anlaşması müzakereleri yapılmakta. Bizim tabii ki Gümrük Birliğinin revizyonundan bahsettiniz ama aynı zamanda bizim bu anlaşmanın mutlaka içinde yer almamız gerekiyor. Ama dün sizin yerinizde oturan Sayın Ekonomi Bakanına da aynı çağrıyı yapmıştık. Bu konuyu çok çok yakından izlememizde fayda olduğu kanaatindeyiz. Yoksa araştırmalar, uzmanların tanıklığı şunu ortaya koyuyor: Bu ortaklığın dışında kalmak yani Avrupa Birliği-ABD ortaklığının dışında kalmanın Türkiye'ye 20 milyar dolarlık bir kayba mal olabileceği uyarısında bulunuyorlar. Bu konuya sizin de Bakanlığınızın da belki içinde yer almamızın özel katkısı olabilir diye düşünüyorum.
Bir kere daha AB tam üyelik sürecini partimizin desteklediğini, bundan sonra Meclise gelecek her türlü bu süreçte bizi ileriye götürecek adıma destek vermeye hazır olduğumuzu belirterek Bakanlığınızın bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.