| Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye'nin dijital dönüşümüne ve 28'inci Yasama Dönemi'nde Komisyonun yapacağı çalışmalara, izleyeceği yol haritasının belirlenmesine ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .07.2023 |
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Genel Kurul gece iki buçuğa kadar çalıştı, biz toplantı saatimizi normal akışa göre düzenlemiştik fakat tabii geç saate kadar çalışıp da sabah da ondaki toplantı biraz erken oldu ama ben zaman ayırıp geldiğiniz için nezaketinize çok çok teşekkür ediyorum.
Bu, yeni çalışma dönemimizin ilk toplantısı; bir anlamda bir istişare, değerlendirme toplantısı, sizleri dinlemek istiyoruz. Geçen hafta zaten kendi aramızda bir kahvaltı programında buluşmuştuk ve en azından şifahi olarak yeni dönemde ne yapacağımızı, neler konuşacağımızı, nasıl bir yol haritası izleyeceğimizi kısmen de olsa değerlendirmiştik.
Tabii -bunun Komisyonumuzun ilk toplantısı olması bağlamında- 6 Şubat depreminde Türkiye'de biz çok sayıda canımızı kaybettik. Depremde hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize bir kez daha Allah'tan rahmet diliyoruz. Ben de Hatay'ın bir çocuğu olarak, evladı olarak, gerçekten bu depremi yaşayan bir kardeşiniz, arkadaşınız olarak bunun bir deprem değil, bir kıyamet olduğunu söylemek isterim. 11 ili kapsayan, yaklaşık 15 milyon vatandaşımızı ilgilendiren ve tabiri caizse taş üstünde taşın kalmadığı ve deprem bilimcilerin söylediği kadarıyla, bilim insanlarının ifadesiyle yerkürede gözüken, karalarda gözüken dünyanın en büyük depremini yaşadık. Dağlar yarıldı, evler yıkıldı ve gerçekten sadece Hatay'ımızda 23 bin insanımızı kaybettik. Tabii, vefat edenlere bir kez daha Allah'tan rahmet diliyoruz; kalbimiz deprem bölgesinde. Deprem bölgesindeki insanların bir talebi var; "Bizi deprem değil, unutulmak öldürecek, öldürür." diyorlar. Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altından onları, depremzedeleri, deprem bölgesini asla unutmadığımızı, unutmayacağımızı ifade etmek isteriz.
Değerli milletvekillerim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dijital Mecralar Komisyonu çağdaş dünya örneklerinde olduğu gibi, 28 Temmuz 2020 tarihinde kabul edilen Dijital Mecralar Kanunu'yla, 7252 sayılı Kanun'la kabul edildi ve Komisyonumuz da Ekim 2020'de ilk çalışmalarına başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Anayasa Komisyonu gibi, Adalet Komisyonu gibi ana komisyonlar yanında Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok çalışan, en çok toplantı yapan komisyonlardan bir tanesi oldu. Komisyonumuz kurulur kurulmaz önce Whatsapp'ın sözleşme dayatması kriziyle karşı karşıya kaldı. Burada önceki dönemde beraber çalıştığımız çok değerli büyüğümüz Yüksel Bey var ve yine, bugün de cenazesi olan Tuncay Özkan Bey, biz daha önce beraber çalıştık annesi vefat etti. Değerli Vekilimize de bir kez daha kaybı için başsağlığı diliyoruz, Allah rahmet eylesin, acısını paylaşıyoruz. Ve bizim ilk gündemimiz Whatsapp'ın sözleşme dayatmasıydı. Whatsapp'ın Avrupa Birliği ülkelerinde farklı, Türkiye'de farklı uygulamasına karşı iktidar, muhalefet hep beraber yan yana geldik ve Meclis çatısı altında böyle bir uzlaşma gerçekten takdire şayandı ve bu mesele siyasetüstü bir meseledir. Parti rozetlerimizin üstünde bir meseledir diyerek bu meselede ortak tavır ve eylem birliği içinde olduk. Daha sonra temsilciliklerin Türkiye'de açılması konusunda gerçekten çok önemli mesafeler aldık. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Facebook, Instagram, Google, Youtube, Linkedin, Tiktok temsilcilerini dinledik ve Meclisimize, Komisyonumuza gelip bilgi verdiler, bir durum değerlendirmesi yaptık. Diğer taraftan, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Ulaştırma Bakan Yardımcısı, Dijital Dönüşüm Ofisi ve uzmanlar dâhil olmak üzere pek çok insanı dinledik. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, Konfederasyon Başkanı ve sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcilerini Meclisimizde uzun uzadıya dinledik ve onların değerlendirmelerini aldık.
Değerli milletvekillerim, çok değerli basın mensupları; hemen her toplantımızda dile getirdiğimiz gibi, teknolojide yaşanan değişiklikler, iletişimde yaşanan devrim ve corona salgını dijital çağı çok öne çekti. Dolayısıyla biz, Covid döneminde eğitimin sadece sınıflarda değil dijital alanda yapılacağını gördük. E-ticaret konusu başta olmak üzere e-sağlık ve hayatın aslında her alanının dijitalleştiğini, dijitalleşeceğini hep beraber gördük ve günümüz dünyasının en büyük sermaye şirketlerinin dijital şirketler olduğunu gördük. Dijital dönüşüm hayatımızı önemli ölçüde kolaylaştırırken, ulusaşırı dijital ağların bir anlamda ulus devletleri, parlamentoları, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı bir anlamda baskı altına aldığını, baskı altına almak istediğini hep beraber yaşadık ve yaşıyoruz da. Tabiri caizse, ulusaşırı dijital ağlar demokrasileri rehin almak istemektedirler. Ulusaşırı dijital ağlar kendilerini yasama, yürütme, yargı erkinin üstünde görmek suretiyle bir anlamda bir sosyal medya mahkemesi kurmak suretiyle farklı bir tavır içerisine girmişlerdir.
Tabii, burada şu hususu dile getirmek istiyoruz: Bizim Komisyonumuz hem özgürlüklerin korunmasını hem kamu düzeninin sağlanmasını hem mahremiyetin sağlanmasını hem dezenformasyonla mücadeleyi önceleyen komisyonlardan bir tanesidir ve Komisyonumuzun bir anlamda varlık sebebidir. Yola çıktığımızda, tüm üyelerimizle ve paydaşlarımızla kamuoyuna duyurduğumuz bir kavram seti olduğumuzu ifade ettik. Bu kavram setimizin içinde çocuk istismarının engellenmesi, uyuşturucu, şiddet, ırkçılık, ergen mobbingi gibi dijital ağlarda yaygın bir biçimde gördüğümüz tavırlara karşı olduğumuzu ve günümüzün en büyük problemlerinden birinin bu ötekileştirme ve özellikle dijital bağımlılık olduğunu ifade ettik. Bunun "dijital faşizm" olarak da ifade edebileceğimiz bir kavramsallaştırmanın olduğunu ifade ettik. Siber vatan, veri mahremiyetinin sağlanması, dijital ticaret, özel hayatın gizliliği, toplumsal barışın korunması, dezenformasyonla mücadele, İslamofobiya, dine hakaret ve ırkçılık, şiddet gibi konularda çok yaygın bir biçimde dijital ağlarda büyük kampanyaların olduğunu, büyük bir ötekileştirmenin ve tabiri caizse bir siber faşizmin olduğunu dile getirerek, bunlarla mücadelenin bizim kırmızı çizgimiz olduğunu ifade ettik.
Komisyonumuz bu dönemde Dezenformasyon Yasası'nı çıkardı. Voltaire'in çok güzel bir sözü vardır -aslında bütün siyasetçilerin çok sıklıkla kullandığı, hepimizin de böyle sığındığı bir tabirdir- "Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum ama söz söyleme hakkınızı sonuna kadar savunuyorum." sözü bizim prensibimiz oldu, Muhalefet partilerimiz haklı olarak eleştirilerini dile getirdiler, biz de bu eleştirilerie bildiğimiz kadarıyla cevap vermeye çalıştık ve dezenformasyonla mücadele konusunun siyasetüstü bir konu olduğunu, bunun siyaseti, demokrasiyi rehin almaya çalışan yalan haberle mücadelenin hepimizin meselesi olduğunu sıklıkla dile getirdik, bugün de aynı noktadayız. "Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurumaz." diye çok meşhur bir söz vardır. Dünkü tartışmalara dönecek değiliz fakat Dezenformasyonla Mücadele Yasası hakkında kopartılan fırtınaların aslında doğru olmadığını, özellikle 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri sürecinde bir kez daha bu gerçeği gördük.
Vekilim hoş geldiniz.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Hoş bulduk.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sizi şöyle alalım hem Sözcümüz olarak hem de bir kadın.... Değil mi Ahmet Bey? Bizim geçen dönem Komisyonumuzda bu konular çok gündeme geldi, kulakları çınlasın arkadaşların, ağızlarından çıkan her sözcüğü basın habere yaptı, öyle olunca şimdi "Kadınlara farklı davranılıyor, ötekileştirme oluyor." denmesin.
Tabii, burada, özellikle kanunun çıkmasıyla beraber dile getirilen, işte "Türkiye ekonomisi kötüye gidecek.' demek yasak olacak.", "Türkiye'de işler olumsuza dönüyor." ya da "Türkiye'de depremle ilgili bir yorum yapıldığında bu bir suç sebep olacak." şeklindeki değerlendirmelerin doğru olmadığını hep beraber yaşadık, gördük arkadaşlar.
Tekrar dile getirmek isterim: Gerçekten dezenformasyon kanunu düzenlemesi, demokrasiyi, siyaseti koruma amaçlı bir düzenlemedir. Burada kararı verecek olan yargıdır ve bağımsız mahkemeler kendilerine iletilen talepleri değerlendireceklerdir. Örneğin, geçen dönemde, benim şahsımla ilgili asla kabul edilemeyecek, hakaretamiz ve dezenformasyon içerikli bir paylaşım vardı. Benim çok tavrım ve tarzım değildir hani mahkemeye gitmek ama artık o kadar bıçak kemiğe dayanmıştı ki dava açtık. Beş ay sonunda mahkeme bunun bir hakaret suçu içermediğini, bir eleştiri olduğunu ve siyasetçilerin siyasete girmesi hasebiyle bu eleştirilere karşı tahammüllü olmaları gerektiği şeklinde bir yorumda bulundu. Yani dolayısıyla, bu konuda kopartılan fırtınanın aslında pratikte çok karşılığının olmadığını ve gerçekten bunun çok karşılığı olan bir düzenleme olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Geçen dönem içerisinde, iktidardan muhalefetine -toplumsal muhalefetin tüm kesimleri- bizim Komisyonumuza gelip konuştuklarında herkesin bu sosyal medyanın düzenlenmesi konusunda ortak bir talebi, bir isteği oldu çünkü özellikle taşrada Facebook üzerinden yapılan paylaşımlarla hem siyasetçilerin hem yöneticilerin hem kanaat önderlerinin bir itibar suikastına, yargısız infaza kurban edildiklerini, kendilerini asla koruyamadıklarını, mahkemeye başvurduklarında asla bir sonuç alamadıklarını dile getirdiler. Bugün de aslında bu yasa çıkmasına rağmen bu talepler devam ediyor. Dolayısıyla, biz, önceki dönemde Komisyonumuz, olabildiği kadar yapıcı, pozitif bir gündemle toplandı, bu dönemde de inşallah pozitif bir gündemle yol almaya devam edeceğiz fakat burada şu hususu özellikle belirtmek isteriz: Dezenformasyonla Mücadele Yasası'nın çıkmasıyla beraber seçimlerde dezenformasyon paylaşımlarında çok ciddi bir azalmanın olduğunu dile getirmek isterim. Bu, aslında bizim doğru bir iş yaptığımızın da kanıtı oldu.
Değerli milletvekillerim, sözlerime son vermeden önce, hepimizin ortak yarası olan bu dijital bağımlılık ve sosyal medya kullanımıyla ilgili çok ciddi bir talep var. Özellikle çocukların sosyal ağlarda geçirdiği zamanlar, özellikle çocukların buradan korunması ve sosyal medya kullanımının ki ağların kendi filtreleri, yaş düzenlemesi olmasına rağmen farklı uygulamalarla bunların aşılması aslında başta bireylerimiz olmak üzere, aile kurumumuzun ve toplumumuzun ne kadar büyük bir tehdit altında olduğunu göstermektedir. Çocuklarımızın muhakkak daha bilinçli bir biçimde dijital ağları kullanılması gerekmektedir.
Hepimizin bildiği bu dijital okuryazarlık meselesi Türkiye'nin en önemli konularından bir tanesidir. İnşallah önümüzdeki dönemde el birliğiyle ortak akılla bu konuda mesafe alacağımızı düşünüyoruz. Geçen dönem biz Millî Eğitim Bakanımızı davet etmek istemiştik, programlar çok yoğun oldu, davet edemedik ama muhakkak Millî Eğitim Bakanlığımızla iş birliği yaparak bu dijital okuryazarlık konusunda bir farkındalık oluşturmamız gerekiyor.
Diğer taraftan, vatandaşlarımızın dijital ağlarda geçirdikleri süreler artık çok ciddi bir sinyal vermektedir, tehlike çanlarının çaldığına işaret etmektedir. Farklı ölçümlemelerde, kimi ölçümlemelerde sekiz saat kimi ölçümlemelerde on-on bir saate varan zaman geçirmeler aslında ne kadar büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığımızı ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bizim yeni dönemdeki en önemli gündemimiz dijital bağımlılık, özellikle çocuklarımızın dijital ağlarda nitelikli zaman geçirmesi, dijital ağlarda geçirilen sürelerin daha kontrollü hâle gelmesi ve Türkiye'de kurulan temsilciliklerin sözde değil, özde olması. Ahmet Vekilimle Zeynep Vekilimle geçen dönem de bunları uzun uzun hep konuştuk, tartıştık.
Tüm ağlar geldi fakat Twitter gelmedi. Onlar kendilerini kainatın ve evrenin üstünde görüyorlar galiba yani Amerikan Kongresinde gidip faaliyetlerini anlatırken, başka ülkelerde, Kıta Avrupa'sında gidip faaliyetlerini anlatırken Türkiye konusunda çok mesafeli bir tavırlarının olduğunu belirtmem lazım. Buradan çağrımız şudur: Birkaç defa planlama yaptık, Covid salgını nedeniyle maalesef birkaç defa uçak biletleri alındı ama gelinmedi. Ama ilk gündemlerimizden bir tanesi de Twitter'ın artık Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip burada gerçekten faaliyetleriyle ilgili bilgilendirme yapmasıdır.
Ulus aşırı dijital ağların siyaseti doğrudan etkileme gücünün Cambridge Analytica Raporu'yla ortaya çıktığını görmekteyiz. Özellikle Amerikan seçimlerinde Facebook üzerinden yapılan paylaşımların, sosyal ağlar üzerinden yapılan paylaşımların çok ciddi bir küresel tartışmaya yol açtığını, Amerikan Başkanı Trump'ın hesabının engellendiğini ve bunun gerçekten siyasette, demokraside bir sansür tartışmasını beraberinde getirdiğini ifade etmek lazım. Türkiye'de de benzer uygulamalar oldu; Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ve önceki dönem İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'nun hesaplarının askıya alınması; diğer taraftan, beyaz kadın ticareti, çocuk istismarı, terör örgütlerine destek ve her türlü radikalizmin, ekstremizmin karşılık bulması ve onların hesaplarının hiçbir şekilde engellenmemesi aslında dijital ağlar konusundaki paradoksu ortaya koymaktadır.
Ben, tekrar hepinize teşekkür ediyorum.
İlk sözümüz şudur: Pozitif bir gündemle yol alacağız, her konuyu konuşacağız. Müsademeyiefkârdan barikayıhakikat doğar. Birbirimizin hakkını hukukunu gözeterek ve Türkiye Büyük Milet Meclisinin bir üyesi olarak topluma örnek olmamız gereken şahsiyetler olduğunu... Asla unutulmaz zaten, ben üyelerimizin çok yetkin insanlar olduğunu ve beraber çalışmaktan çok gurur duyduğumu arz etmek isterim hepinize.
Biraz uzattım, kusura bakmayın, zamanımız var.
Şimdi, ayrılacak olan arkadaşlar var. Bugün Tuncay Özkan Bey'in taziyesi var, oraya gidecek olanlar var, başka programı olanlar var. Bugün, tabii, biz saat 10'da programımızı başlattık. Gece, Şebnem Hanım'la -saat yarımdı- bir konuştuk "Toplantımızı erteleyelim mi, devam edelim mi?" diye. Devam edelim dedik ve ben Meclisin bu yoğun temposunda ve yoğun misafirlerinizin arasında zaman ayırıp geldiğiniz için şükranlarımı sunuyorum.
Geçen dönem planlamıştık, yapamamıştık ama bu dönemde inşallah bir yurt dışına gidip yurt dışında bu faaliyetlerin nasıl yürütüldüğü konusunda... Zaten çok yoğun davetler var ama Covid nedeniyle gidemedik.
Yine, geçen dönemin gündeminde olan, bu dönemde takibini yapacağımız hususlardan bir tanesi: Bu sosyal medya fenomenlerini dinleme ve dijital bağımlılık konusunda bir alt komisyon kurularak bu çalışmaların internet kullanımı ve sosyal medya kullanımı konusunda muhakkak bir alt komisyonun çalışması noktasında bir gündemimiz var.
Ben bu sözlerle konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Yeni dönemimiz hayırlı uğurlu olsun, Allah yâr ve yardımcımız olsun diyorum. Tekrar, bir önceki dönemden beraber çalıştığımız arkadaşlara yeni dönemin hayırlı olmasını, ilk defa Parlamentoya gelen milletvekili arkadaşlarımıza -hayırlı uğurlu olması gerektiğini çok söyledik ama bu toplantılarda usuldür, bir kez daha söylenir- hayırlı uğurlu olsun, Allah yâr ve yardımcımız olsun.
Dijital gündemle beraberiz, buyurun arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum, söz sizin.
Şimdi, Okan Konuralp, ilk söz sizin.
Teşekkür ederim.