Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1669) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 12 .10.2023 |
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli komisyon üyeleri, hazırun; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Önümüzde turizm sektörüyle ilgili olduğu söylenen bir kanun teklifi var ama bu sadece turizm sektörüyle ilgili değil, birazdan bahsedeceğim üzere ve tabii ki turizm bizim için çok kritik sektörlerden bir tanesi ve bununla ilgili mevzuatlar da geliştirilmeli ama bu mevzuatları biz geliştirirken küresel eğilimlerle uyumlu olarak ve özellikle küçük girişimciyi, aile girişimcisini destekler şekilde bu mevzuatları geliştirmeliyiz. Şimdi, burada bütün dünyaya baktığınız zaman son dönemlerde paylaşım ekonomisi -ki birazdan Adana Milletvekilimiz Sayın Ayyüce Türkeş Taş bununla ilgili zaten detaylı bir şekilde bir sunum yapacak- bütün dünyada çok önem kazandı ve burada hem kiralayanın hem de ev sahibinin, kazandığı bir ekonomi var. Bu paylaşım ekonomisi ve platform modellerinden biz neden son on sene içerisinde kaçıyoruz, bunu anlamak gerçekten mümkün değil. Aynı zamanda hem kanun teklifinde belirtildiği üzere hem de farklı kaynaklardan gördüğümüz kadarıyla böyle, evini kiraya veren, kısa süreli kiraya veren 30 bin kişiden bahsediyoruz. Burada çok önemli bir sektör var. Şimdi, biz bu sektörü -biraz önceki dernek temsilcilerinden biri de yeni nesil turizmcileri temsil ettiğini söylemişti- geliştirmek mi istiyoruz çünkü bütün dünyada gelişiyor yoksa biz bu sektörü bitirmek mi istiyoruz? Önümüzdeki kanun teklifi maalesef bu sektörü geliştirmek, denetleyerek, iyileştirerek geliştirmek üzerine değil, bu sektörü bitirmek üzere verilmiş bir kanun teklifi. Şimdi, birazdan detaylarından bahsedebiliriz.
İlk önce yani nasıl bitirmek üzere verilmiş bir kanun teklifi olduğunu şöyle anlıyoruz: Tabii ki belge almalı, gerekli kamu kurumlarından belgeyi almalı fakat aynı zamanda oturduğu apartmandaki bütün ev sahiplerinden o evi kullanacağına dair bir olur çıkması gerekiyor. Şimdi, 10 katlı, 20 katlı bir apartman düşünün 40 daireden oluşan. Öyle bir şey yapıyorsunuz ki kısa dönemli evini kiralamak isteyen kişi 39 tane dairenin de onayını almak zorunda. "Oy birliği." diyor, "Oy çokluğu da demiyor." Bu başlı başına turizm sektörünü yani bu sektörü bitirmek ya da sektörün dışına atmak demek. Ben çevremde özellikle şehrin içerisinde bütün kat maliklerinden bunu alabilecek küçük bir girişimci tanımıyorum. Dolayısıyla siz bu sektörü bitirmek istiyorsanız oraya oy birliğini koyarsınız ve 30 bin girişimciden yüzde 80'i, 85'i zaten sektör dışına itilir. Aynı zamanda hakkaniyet ilkesi de gözetilmiyor. Neden? Şundan dolayı: Diyelim ki sitenin içerisinde müstakil bir villanız var, bunu kısa süreliğine kiralayabiliyorsunuz, herhangi birisinin onayına ihtiyacınız yok ama eğer apartman dairenizi kiralamak istiyorsanız o zaman oy birliğine ihtiyaç var yani dolayısıyla eğer hâliniz vaktiniz iyiyse ve sitenin içerisinde müstakil bir villa varsa kimsenin onayını almak zorunda kalmıyorsunuz ama apartman dairesini bir haftalığına, on günlüğüne kiralamak istiyorsanız o zaman bütün kiracıların onayını almak zorundasınız, bu da aynı zamanda küçük girişimci ile büyük girişimci arasında bir fark yaratıyor küçük girişimcinin aleyhine olan.
Şimdi, kanun teklifine baktığımız zaman sorunlu bir kanun teklifi görüyoruz hem hukuki açıdan hem de iktisadi açıdan sorunlu çünkü bunu, bu yeni gelişen sektörü turizm sektörünün içerisinde değerlendirmiyorsunuz ve "kira sözleşmesi" diyorsunuz. Bakın, kira sözleşmesi Borçlar Kanunu'na girer ve ev sahibi ile kiracı arasında doğabilecek olan ihtilaflarla ilgili de bir kanundur. Şimdi, burada siz bunu Borçlar Kanunu'na sokarsanız eğer yaptığınız tanımlamalarla beraber, ben bu evi üç günlüğüne kiraladıktan sonra diyelim ki evden çıkmak istemesem, o zaman direkt olarak ev sahibi ile kiracı arasında bir ihtilafmış gibi bir muamele görecektir ve sizin karşınıza gelecek olan yani yargının karşısına gelecek olan davaların sayısını ben bu açıdan düşünemiyorum bile. Yani o yüzden baktığınız zaman, ilk önce bizim bunun bir tanımlamasını yapmamız lazım. Bu kira sözleşmesi ve kiralama tanımı sıkıntılı. Neden? Çünkü siz bir tatile gittiğiniz zaman "Bir odayı bir haftalığına kiraladım." mı diyorsunuz? "Tuttum." diyorsunuz. Evet, bu bir kullanma hakkıdır. O yüzden baktığınız zaman, burada kira sözleşmesi, kiralama terimleri yerine başka bir terim kullanabilirsiniz ve burada, mesela, konutların turizm amaçlı kullanımı diyebilirsiniz. Böylelikle hukuki açıdan, en azından olayların bir kısmını çözebilirsiniz. Mesela, intifa hakkını kaldırıyorsunuz. Bütün dünyada şöyledir: Eğer siz iki aylığına, üç aylığına başka bir yere giderseniz kiracı da olsanız iki aylığına evinizi bir öğrenciye verirsiniz ev sahibinin izniyle, bu bazen kira sözleşmelerinde de yer alır fakat sizin kanun teklifinizde böyle bir esnekliğe de yer yok. Ya, dediğim gibi, hakikaten bu sektörü bitirmek isteseniz ancak böyle bir kanun teklifiyle gelebilirsiniz.
Şimdi bir yüz gün maddesi var. Ben bunu muğlak buldum biraz, belirsiz buldum. Yani bir kişiye yüz günden fazla mı kiralamıyorsunuz yoksa aynı evi bir yıl içerisinde yüz günden fazla mı kiralamıyorsunuz? 1'incisi mi? O zaman bu da anlamsız çünkü 2 kişi tuttuğunuz zaman 2 tane doksan dokuzar günlük kira sözleşmesi yapabilirsiniz yani bu yüz günün orada bir anlamı yok eğer 1'incisiyse. Sonrasında cevap verebilirsiniz Sayın Bakanım.
Şimdi bir denetleme meselesi var; bakın, burası da çok önemli. Tabii ki buralar denetlenmeli mutlaka yani güvenlik açısından denetlenmeli fakat 5'inci maddenin (ç) fıkrasında "güvenlik ve genel ahlaka aykırı durumlar" demişsiniz ve burada "yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından denetlenecek" demişsiniz. Yetkili kamu kurum ve kuruluşu kimdir? Bakın, bir eve girerken hâkim kararıyla girebilirsiniz. En iyi ihtimalle 30 bin tane evden bahsediyoruz. Kim denetleyecek bunu, nasıl denetleyecek? Bir tane daha, çok önemli bir problem daha var burada. Demişsiniz ki: "Genel ahlaka aykırı durumlar..." Genel ahlaka aykırı durumu tam olarak tanımlayabilir misiniz? O eve giren kişi, o yetkili kamu kurum ve kuruluşunu temsil eden kişi orada genel ahlaka aykırı bir durum olup olmadığını nasıl tespit edecek, ne yapacak? Ya, burada çok basit bir şey: "Konusu suç teşkil eden durumlar" dersiniz, bunun bir tanımlaması yapılabilir ama "genel ahlaka aykırı" dediğiniz zaman burada çok büyük bir belirsizlik çıkıyor. Kim denetleyecek? Hâkim kararıyla mı girilecek bu evlere? Girildikten sonra orda genel ahlakı nasıl tanımlayacağız biz? Ama en azından "konusu suç teşkil eden" derseniz o zaman onun bir tanımlaması mutlaka yapılabilir. Böyle yaparak bir sektörü hem küçültürsünüz hem de kayıt dışılığa itersiniz.
Bakın, bu platform modelleri önemli. İstanbul'un taksi problemine baktığınız zaman orada bir platform modeline izin verilmemesinden dolayı İstanbullu vatandaşlarımız bir problemle karşı karşıya. Bunu denetleyip düzenlersiniz ama bu, bizim çağımızın bir gereği. Bu sektörü büyütmek istiyorsanız bütün dünyada, büyüyen bu sektörü burada da büyütmek istiyorsanız o zaman biraz daha esnek bir mevzuatla getirebilirsiniz. Böyle yaparsanız ancak aynen İstanbul'da, Ankara'da, başka yerlerde, Antalya'da olduğu gibi kayıt dışına özendirirsiniz. Korsan taksi benzeri burada tekrardan uygulamalar oldu.
Bakın, yine devam ediyorum. Diyorsunuz ki: "Genel ahlaka aykırı bir durum tespit edilirse o ev sahibi hakkında da cezai işlem uygulanacak." Bu da şu anlama geliyor: Siz diyelim ki birisine o evi bir haftalığına kiraladınız, o evde genel ahlaka aykırı bir durum tespit edildi. Ev sahibinin suçu ne burada? Ev sahibi devamlı kapıyı mı dinleyecek, orada ne yapıldığını nasıl tespit edebilecek? Hangi ev sahibi böyle bir riskin altına girebilir? Dolayısıyla hakikaten bu sektörü bitirmek isteseniz, bütün dünyada yükselen bu sektörü bitirmek isteseniz ancak bu kadar kısıtlayıcı bir hükümle gelebilirsiniz.
Tabii, son olarak bir de bence özensiz yazılmış bir kanun teklifi var. 2 tane örnekle bitireceğim izninizle. 7'nci madde, okuyorum: Şimdi bu maddeyle daha önce yürürlükte unutularak başka bir düzenleme yapılmış olan madde yürürlükten kaldırılmak isteniyor. 5 Aralık 2019 tarihli, 7194 sayılı Kanun'la Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı kurulmuş ve yönetim kurulunu belirleme yöntemi mevzuata girmiştir. Ancak sonrasında çıkarılan 3 Kasım 2022 tarihli, 7420 sayılı Kanun'la bu Ajansın yönetim kurulunu belirleme yöntemi eski kanun maddesi yürürlükten kaldırılmadan başka bir kanun maddesiyle yeniden düzenlenmiş yani Ajansın yönetim kurulunun belirlenmesi için aynı anda mevzuatta farklı yöntemler yürürlükte kalmış. 2022 yılında kabul edilen 7420 sayılı Kanun'un yapım sürecinde 2019 yılında kabul edilen Ajansın yönetim kurulunun belirlenmesi için gösterilen yöntemin yürürlükte unutulması zaten bu kanun teklifinin çok alelacele olduğunu gösteriyor.
Bir de bir nokta daha var, o da biliyorsunuz, toplumda çok büyük hassasiyet yaratan bir konu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - O da şu: Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansını destekliyoruz, istihdam artışını destekliyoruz, her ne kadar istihdamdaki 4 katı artış sadece Sayın Cumhurbaşkanının yetkisine verilse de destekliyoruz fakat burada, bak, bu fıkranın 4'üncü cümlesinde personel alımı için şöyle bir şey koyuluyor: "Yazılı ve/veya sözlü sınavda başarılı olmak şarttır." demişsiniz yani yazılı ve/veya... Bakın, bu toplumun kanayan yaralarından bir tanesi mülakat ve AK PARTİ ve Sayın Cumhurbaşkanımız seçim beyannamesinde mülakatın kaldırılacağını söyledi. Bu maddeyi buraya koyduğunuz zaman siz tekrardan mülakatla işe alımın önünü açıyorsunuz. O bakımdan, bu maddeyi de mülakata imkân vermeyecek şekilde, yazılı sınavda başarı şartı aranması şeklinde değiştirebilirseniz o zaman toplumda haklı bir itiraz gören bu mülakat konusuna da en azından bu kanun teklifinde bir açıklık getirmiş olursunuz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler.