KOMİSYON KONUŞMASI

CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Dışişlerinden gelen arkadaşlara hoş geldiniz diyorum, Ahmet Bey başta olmak üzere diğer arkadaşlarla, bazılarıyla geçmişte beraber çalıştık. Sunum çok güzeldi, Ahmet Bey'e de Sayın Bakanımıza da bu arada teşekkür ediyorum.

Ben Filistin'den başlamak istiyorum, Filistin konusuyla girdi kendisi de. Şöyle söyleyeyim, Hamas özelinden başlayarak kamuoyunun bir kesiminde şöyle bir anlayış var: "Ya, her şey -sanki- güllük gülistanlıktı, her şey iyi gidiyordu. Bu beyinsizler tuttu, İsrail'i kışkırttı ve üzerlerine saldırttı." Şimdi, arkadaşlar, yetmiş beş yıldır bir işgal var. Bunun son kırk altı yılında... İlk başta, belli bir miktarda toprak işgal edilmiş, devlet kurulmuş; sonrasında, kırk altı yılda da kalan topraklar işgal edilmiş Birleşmiş Milletlerin bütün rezolüsyonlarına rağmen. Devamında, Oslo'da kendilerinin imza attıkları anlaşmaları kendileri uygulamamışlar, Batı Şeria'da ısrarla "yerleşimci" dedikleri toprak işgallerine devam etmişler. Sadece şuraya geleyim: Ben son iki yıldır Hamas'ın hiçbir saldırısını hatırlamıyorum. Peki, son iki yıldır İsrail barışa yönelik bir şey mi yapmıştı? Hayır. Hiçbir şey yapmadı, yapmadığı gibi, İsrail 200'ün üzerinde sivil insanı Batı Şeria'da öldürdü; Kimsenin gıkı çıkmadı çünkü her gün 1 kişi, 2 kişi; 1 kişi, 2 kişi. Bu düşük yoğunluklu savaşa devam ettiler. "Yerleşimci" dediğiniz adamlar omuzlarında Kaleşnikof'la gezen aslında milis kuvvetleridir. Devamını söyleyeyim, son iki yıl içinde, bütün bunlar olurken "Ya, Filistin'de artık çatışma yok, tamam; bari barış yapalım." diyen kimse de yoktu. Yetmedi, Arap ülkelerinin hepsi Filistin'le ilgili en ufak bir şart koşmadan, Filistin'in adını ağızlarına almadan İsrail'le normalleşmek için sıraya girdiler. Sonuçta, orada yaşayan insanların "desperation"ını, çaresizliğini de anlamak gerekiyor. Sivil ölümlerine yüzde 100 karşıyım, terörist saldırıya da muhatap olmuş bir insan olarak konuşuyorum. Yani, elbette ki terör saldırısı yanlıştır, sivil ölümleri yanlıştır ama oradaki direnişin de psikolojisini anlamak gerekiyor.

Devamında olanlara gelince... İsrail bu bahaneyle... Bildiğiniz gibi şu anda 3 bini geçti sivil ölümü. Son hastane bombalanması zaten kabul edilemez bir şey. Burada Amerika'nın başta olmak üzere Batı dünyasının iki yüzlülüğünü de konuşmamız gerekiyor. Amerika, kendisi yıllarca Afganistan'da ve Irak'ta yüz binlerce sivil öldürmüş ve bunlara "colleteral damage" demiş yani sadece kâğıt üzerinde "colleteral damage" deyip geçmiş; şimdi, orada İsrail'de Hamas'ın öldürdüğü -sayı önemli değil- siviller üzerinden hastane saldırısını bile meşrulaştırabiliyor. Yani, şu anda İsrail'in her yaptığı kendini savunma sayılıyor, bu kabul edilemez. Dünyanın en asimetrik savaşı sürüyor bugün o topraklarda. Dünyanın tek süper gücünü arkasına almış bir askerî devlet. Askerî bir devlet her şeyiyle, son yıllarda gitgide de aşırı derecede ırkçı, faşist, aşırı dinci özelliğe sahip -şunu söyleyeyim- su borularından füze imal etmeye çalışan bu yapı, öbür taraftan da "concentration camp" hâline gelmiş bir Gazze. Bunlara bakınca bu konularda biraz daha empati yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ve özellikle burada, tekrar Batı ülkelerinin Filistin'e yönelik bu tavrı... Çok basitçe, diyelim, Kur'an yakma, Müslümanların kutsallarına yönelik hareketi fikir hürriyeti çerçevesinde görenler Filistin bayrağı taşımayı suç ilan ediyorlar. Bu, kabul edilemez bir şey.

Buradan, özellikle, Batı'da başlayan İslamofobi konusuna geçeceğim. Evet, İslamofobi Batı'da başlamış bir şeydir ancak son zamanlarda bu aşırı sağ görüşlüler, maalesef, Türkiye içinde de alan bulmaya başladı. Burada alan bulduğu konu antisemitizmden çok göçmen ve mülteci düşmanlığı üzerinden, Türkiye'de bir yabancı düşmanlığı geliştiriliyor, Mecliste temsil edilmeyen bir ırkçı parti tarafından kışkırtılıyor bu. Türkiye'de bu kadar sayıda mültecinin olması elbette ki sıkıntı, bunun bir yumuşak karın olduğunu ve devletin de bu kışkırtmalar konusunda daha uyanık davranması gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar açık, net bir şekilde yabancı düşmanlığı yapıp nefret suçu işlemenin hukuki bir karşılığının olması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Bakanımız Balkanlarla ilgili konuşmada Yunanistan'daki Türk azınlığın durumundan bahsetti. Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Kosova'da ve Makedonya'da yaşayan Türklerin birtakım hakları -işte, Türkçeyi kullanma, Türkçe eğitim vesaire konularındaki hakları- konusunda titiz olunmasını gayet takdirle karşılıyorum. Ben bu konuda Hükûmetimizin, özellikle, bu ülkede azınlık olmayan, ülkenin kurucu unsurlarından biri olan Kürt halkının hakları konusunda da daha dikkatli olmalarını, özellikle ana dil konusunda ve Kürtlerin kendini birinci sınıf vatandaş saymasını sağlayacak adımlar atılması... Bir dönem bunlar çok yapılmıştı bu Hükûmet tarafından, bu konular biraz tavsadı, bu konuda da yeniden bir inisiyatif alınmasının iyi olacağını düşünüyorum kendi insanımızın, kendi vatandaşlarımızın da mutlu olması için.

Son olarak, Avrupa Konseyiyle ilgili alınan karar... Aslında, Avrupa Konseyinin aldığı karar gerçekten Türkiye için sıkıntı. Eğer yıl sonuna kadar bir gelişme olmazsa Kavala davasında, muhtemelen Türkiye'nin Avrupa Konseyinden çıkarılması söz konusu. Ben ödeyeceğimiz bedelin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin önüne gelen kararda daha dikkatli davranması ve Türkiye'nin bu bedeli ödememesi diliyorum. Çünkü bu sadece Avrupa Konseyinden çıkarılma olmayacak, Türkiye'yi ekonomik anlamda ve uluslararası anlamda sıkıntıya sokabilecek, özellikle uluslararası fonlar vesaireler... Yani parayla alakalı konularda da biliyorsunuz, Avrupa Konseyi ile Batı'daki kurumlarla olan ilişkiler önemli. Bu açıdan, bu bedelin ödenmemesi açısından Anayasa Mahkemesinin daha makul bir karar almasını ümit ediyorum.

Teşekkür ediyorum.