KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli bürokratları, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, On İkinci Kalkınma Planı'nı konuşuyoruz. Planlar önemlidir, önemli dokümanlardır. Her ne kadar zaman içinde planların, planlı kalkınmanın bir biçimde, özellikle yirmi bir yıldır süren AKP iktidarlarında önemini kaybettiğini düşünürsek de planların her şeye rağmen, sonuçta bugün neredeyiz, nereye gideceğiz noktasında önemli olduğunu düşünüyorum. Ben, sizin de bildiğiniz üzere, sizin gibi Devlet Planlama Teşkilatında yetiştim fakat bu konuda çok büyük üzüntü duyuyorum. Devlet Planlama Teşkilatı gibi çok güzide bir kurum bugün artık yok. Önce 2011 yılında Kalkınma Bakanlığına dönüştürüldü bir kanun hükmünde kararnameyle. O dönemde de karşı çıktık, dedik ki: "Farklı bir konum, planlama çok önemli bir kaynak tahsis mekanizması." 1960'tan itibaren Türkiye ölçeğinde makro planlamaları yapmış bir kurum. Böyle bir kurumun Başbakanlığa bağlı olması da özel yapacağı görevler itibarıyla da ancak mümkün olabileceği için böyle bir statü içinde, kamu bürokrasisi içinde bu şekilde şekillendirilmiştir. Başbakanlığa bağlı... Çünkü yaptığı işlerin bütün hepsi, diğer bakanlıkların işlerini yatay olarak kesen plan, program süreçleri; hükûmete müşavirlik, kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyon yapma gibi çok önemli görevleri var. Bu anlamda klasik bir hizmet bakanlığına dönüşmesinin ne kadar yanlış olduğunu söyledik ama devam etti, Kalkınma Bakanlığı oldu fakat daha da vahimi ondan sonra, bu 2018'de geçilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte tamamen ortadan kalktı. Sonuç itibarıyla hâlâ birtakım işler yapılıyor ama Devlet Planlama Teşkilatı gibi Türkiye'ye, Türkiye'nin sorunlarına makro bakan, çalışma usulleri, yatay çalışma, hiyerarşinin yatay bir hiyerarşi içinde olduğu, çok ciddi bir hafızanın biriktiği bir kurum bugün artık yok. Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Strateji ve Bütçe Başkanlığının Devlet Planlama Teşkilatının yerini tutması mümkün değil; hepimiz bunu biliyoruz. 2018'de bu değişiklik yapılırken de... Şunu da biliyoruz ki: Bakın, bu planda da hep beşerî sermaye üzerine vurgular var ama ne yazık ki Devlet Planlama Teşkilatının çok iyi yetişmiş bürokratları, uzmanları, yaklaşık 120 civarında arkadaşımız Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına gitmedi, bir havuza alındı; Devlet Personel Başkanlığına ve diğer kurumlara dağıtıldı. Bugün artık o eski Devlet Planlama Teşkilatı, o çalışma usulleriyle yok. Planlama değişir, planlama anlayışınız değişebilir, farklı, geleceğe göre 21'inci yüzyılda daha farklı bir planlama olur. Elbette, önemli olan, 60-70'lerin planlamasını yapmak değil ama böyle bir kuruma ihtiyaç vardır. Bu anlamda da böyle bir kurumun yeniden kurulmasına ilişkin parti olarak da görüşlerimiz çok açık ve nettir. Çünkü Türkiye'nin gerçekten bir think-tank... Gerektiği zaman bürokrasi içinde, gerektiği zaman think-tank'vari bir kuruma ihtiyacı var. Bu anlamda ama -dediğim gibi- bugün Devlet Planlama Teşkilatının Türkiye'de olmaması son derece yanlıştır; böyle bir kurum olmalıydı.

Şimdi Uzun Vadeli Gelişmenin Stratejisi 2053'e gelmek istiyorum. Şimdi, biraz önce söyledim stratejinin varsayımlarını. Teşekkür ederim, siz de dediniz ki: "Önceki bir büyüme üzerinden..." "Daha çok, önce, hızlı bir büyüme, belli bir eşiğe gelip ondan sonra daha olgun ekonomi..." gibi. Ama bakın, otuz yıl çok uzun bir süre; otuz yıllık bir uzun vadeli strateji olmaz. Hatırlarsanız, birinci, ilk planlama deneyimi başladığı zaman, ilk üç3 plan on beş yıllık bir perspektif plan çerçevesinde hazırlanmıştır ve her plan Birinci, İkinci ve Üçüncü Planlar bu on beş yıllık perspektif planın, stratejinin bir parçasını oluşturmuştur. Şimdi, gene, aynı şekilde 2008'deki kalkınma planında 2001-2023 hedefleri vardır, gene uzun bir dönemdi ama cumhuriyetin 100'üncü yılı anlamında 2023 büyük önem arz ediyordu. Bugün, baktığımız zaman da aslında o hedeflere de ulaşılamadığından biraz sonra bahsedeceğim. Yani, bu kadar uzun bir süre, uzun vadeli bir strateji için çok anlamlı değil çünkü altı plan dönemi olacak yani planla olan ilişkisi kopacak, daha kısa vadeli bir stratejiye ihtiyaç vardı. Orada, gene 2053'e ilişkin "Şunu böyle düşünüyoruz." diye zikredebilirdiniz ama yani bu otuz yıllık dönem çok uzun bir dönem.

Diğer taraftan, buradaki analizlere bakıyorum yani şunu anlamış değilim: Yani statik bir dünyada yaşamıyoruz "İlk 10 ekonomi arasına gireceğiz." İyi de, bu, sadece bize bağlı bir şey değil ki, sonuçta orada ilk 10'un içinde başka birtakım... Yani şu andaki sıralamamız 19'uncu sıra. İşte, IMF "17'nci sıraya gelecek." diyor. Onun içinde başka ülkeler de var yani bu ülkelerin ne yapacağını, nasıl bir yol izleyeceklerini nereden biliyoruz? İlk 10'a girmek, ilk 5'e girmek, ne bileyim işte, ilk 100 firma içinde 5 firmanın ilk 10'un içine girmesi... Ya, bunun gibi birtakım sıralamaların bir anlamı yok çünkü -dediğim gibi- sadece bize bağlı bir iş değil. Yani biz arabayla gidiyoruz, 100'le gidiyoruz ama 110'la gidenlerin hepsi bizi geçer. Yani nasıl bir varsayım, biraz onu merak ettiğim için de yazdım. Ne düşünülüyor, nasıl bir varsayım var altında? Hangi ülkelerin yavaşlayacağı düşünülüyor? Biz nasıl öne çıkacağız, nasıl geçeceğiz onları? Çünkü baktığımız zaman arada ciddi farklar var. Biz ilk 20'nin içindeyiz ama önümüzdeki ilk 10'luk ülkeyle, 10'luk grupla arada çok büyük bir kesinti var, çok büyük bir fark var. Yani bu anlamda, bu şekilde, böyle sıralamaların bir anlamı yok, bir şey ifade etmiyor, bunların bir inanılırlığı yok.

Ha, iddia koymak güzel bir şey, tabii ki konulabilir ama bunun altı nasıl dolacak? Dinamik bir analiz çerçevesine ihtiyaç var, bu ne yazık ki dinamik bir çerçeve değil. Mesela, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanırken uzun vadeli strateji vardı, orada 2001-2023 döneminde yıllık ortalama yüzde büyüme hedefi vardı, büyümenin yüzde 30'unun toplam faktör verimliliğinden gelmesi vardı; 1,9 trilyon dolarlık bir millî gelirle ilk 10'a girmek, ilk 10 ekonomi arasına girmek gibi birtakım hedefler vardı. Burada ise dediğim gibi, bu hedeflerin söylenmiş olması aslında bir taraftan tamam, bir hazırlık yapılmış gibi gidiyor ama bunlara ulaşılabilip ulaşılamayacağına ilişkin çok ciddi soru işaretleri var. Yani otuz yıllık bir süreç için çok uzun bir dönem; bana, benim düşünceme göre daha kısa bir dönem olmalıydı bu ve planın da bu çerçevede onun bir dilimini oluşturması daha anlamlı olacaktı.

Şimdi, 2053 hedefleri güzel ama daha 2023 hedeflerini tutturamamış bir Türkiye var ortada yani bir iktidar var, çok iddialı bir biçimde kendisini 2023 hedefleriyle tanımladı ama şimdi baktığımız zaman 2023 hedeflerinin çok uzağındayız, 2023 hedeflerinin ancak yarısına ulaşabilmişiz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, ancak yarısına. "2 trilyon" dediğimiz millî gelir 1 trilyon dolar, "25 bin" dediğimiz kişi başına millî gelir yarısı kadar, "500 milyar" dediğimiz ihracat yarısı kadar, "tek haneli seviyedeki işsizlik oranları" dediğimiz 2 katı, "tek haneli enflasyon, düşük enflasyon" dediğimiz şey çok üstünde bunun; hiçbiri tutmamış bunun. Neden tutmamış? Ben, açıkçası baktığım zaman bu planda buna ilişkin hiçbir eleştiri görmedim. Yani sonuç itibarıyla son birkaç yıllık dönemdeki istikrarsızlıklar vurgulanıyor ama "pandemi" dediğimiz 2020 yılında ya da Rusya-Ukrayna savaşı 2022 yılında ama uzun zamandan beri hem uzun vadeli stratejide olan hem de 2011 yılında ortaya konulan hedefler var. Niye tutmadı bunlar, neden? Nerelerde yanlış yaptık? Yani yeni bir plan yapıyorsak, yeni bir yol haritası çiziyorsak önümüze, kaynakları buna göre kullanma sözünü veriyorsak o zaman nerede yanlış yaptığımızı konuşma ihtiyacı yok mu? Ben bunu göremedim, buna ilişkin bir şey yok ve baktığımız zaman şunu görüyoruz: Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018, On Birinci Kalkınma Planı 2019-2023, son derece başarısız gözüküyor hedeflere ulaşılması açısından; sonuç ortada, bizim söylediğimiz bir şey değil. Ne oldu Onuncu Kalkınma Planı'nda, 25 Öncelikli Dönüşüm Programı vardı? Ne oldu? Hiçbiri hayata geçmedi.

Şimdi, burada, On İkinci Plan'da söylediğiniz şeylerin hemen hemen hepsi Onuncu Kalkınma Planı'nda vardı hatta özel olarak onun için bir bölüm ayrılmıştı, 3'üncü bölüm -genellikle planlar 2 bölüm oluyor son dönem- ve orada 25 Öncelikli Dönüşüm Programı tanımlanmıştı. Yurt içi tasarrufların artmasından, ara malı ithalatına olan bağımlılığın azaltılmasına, hemen hemen tüm alanları kapsayan bir dönüşüm programı vardı, hiçbiri olmadı; arkadan On Birinci Kalkınma Planı geldi, gene aynı şekilde bu hedeflerin hiçbirini gerçekleştiremedik, yarısında kaldık. 2023 hedeflerini gerçekleştiremedik; şimdi siz "2053 hedefleri" diyorsunuz, önce 2023 hedeflerini tutturun, ne zaman tutturacaksınız, bunu göremedim. 2018 yılında yeni planın rakamlarına baktığım zaman hâlâ 2023 hedefleri gerçekleşmiyor. Ne zaman olacak, buna ilişkin bir cevap almak isteriz. 2023 yılında ulaşılmasını hedeflediğimiz birtakım rakamlar -büyümeden tutun işte, ihracata kadar, hepsine kadar- ne zaman, hangi yıl gerçekleşecek? 2028' de değil, hangi yıl olduğunu görmek istiyoruz.

Şimdi, tabii, sonra, plan öncesi dönemde gelişmeler var, ona bir gelmek gerekiyor. Orada da baktığımız zaman şunu görüyoruz: Özellikle son döneme ilişkin, hani bu birkaç yıllık dönem, plan öncesi dönem ki bu dönemin de şekillenmesinde önemli; Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu krizin dış etmenlerden kaynaklanan bir kriz olduğu anlaşılıyor, öyle yazıyor, Pandemi krizi, Rusya-Ukrayna Savaşı; bunun sonucunda arz talep dengesizliklerinin oluşması, dünyada enflasyonun yükselmesi, gıda ve emtia fiyatlarındaki artış, bunlar var tabii ki ama şunu açık ve net olarak söylemek lazım, ona ilişkin de hiçbir şey göremedim.

Sonuç itibarıyla, bu son iki yıl içinde yaşadığımızın krizin nedeni, 2021 yılının Eylül ayında, yaklaşık iki yıl önce, enflasyonun yükselme eğiliminde olduğu bir noktada Merkez Bankasının politika faizini indirmesidir. Yüzde 19'ken Merkez Bankası politika faizi, enflasyon da yüzde 19'du; dolar kuru 8 lira 30 kuruştu. Dört ay sonra dolar kuru 8 lira 30 kuruştan 18 lira 30 kuruşa çıktı, enflasyon yüzde 19'dan yükselmeye başladı; önce 30-35'lere, sonra 85'lere kadar çıktı ve Türkiye'nin bütün dengeleri bozuldu. Bu, neden oldu? Merkez Bankası bunu neden yaptı? Çünkü Cumhurbaşkanının bir tezi vardı "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." diye. Böyle bir tez yok, iktisatta böyle bir şey yok. Ama o Merkez Bankası, kendisine kanunla verilmiş olan görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası, faizleri indirdi ve bunun sonucunda, dört ay sonra kur korumalı mevduat sistemi geldi. Ondan beri de hâlâ şu anda da bir saatli bomba gibi büyümüş, devasa bir kur korumalı mevduat sisteminin sıkıntılarıyla uğraşıyoruz; nasıl tasfiye edileceği, nasıl bu sistemden çıkılacağı konuşuluyor. Bu "Faiz sebep, enflasyon sonuç." tezi çok ilginçtir On Birinci Kalkınma Planı'nda da var; 288'inci maddesi -isteyen arkadaşlarımız, basın mensuplarımız da bakabilir- işte bu tezi özetliyor. Çok ilginçtir, o tez On Birinci Kalkınma Planı'na da girmiş; bu kadar gayriciddi bir iş olabilir mi? Hâlbuki o faiz indirimi olmasaydı, o dönem belki yüzde 19 olan faiz yüzde 20'lere, 22'ye, 23'e çıkarılmış olsaydı -ki şu anda 30, iki gün sonra belki 35'lere çıkacak- dolar kuru şu anda 12 lira, 13 lira seviyesindeydi, enflasyon da belki yüzde 20, yüzde 25'ler seviyesindeydi. Ben baktığım zaman planda, buna ilişkin plan öncesi gelişmelerde hiçbir şey görmedim, hiçbir öz eleştiri yok. E, iyi ama yeniyi inşa edeceksek, yeni bir şeyler koyacaksak öncekilere ilişkin bir şeyleri söylememiz lazım. Bu, bu planın samimiyetini de zedeliyor, ortada samimi olmayan bir plan var. Gerçekten olanları, esas itibarıyla doğru biçimde neden-sonuç ilişkisini ortaya koymayan bir planla karşı karşıyayız. Bu hem planın samimiyetini hem güvenilirliğini ve inanılırlığını ciddi anlamda zedeliyor.

Başka bir konu var dikkatimi çeken: Çok ilginçtir, plan ile orta vadeli program ilişkisi sıkıntılı. Âdeta plan dönemi ikiye ayrılmış, biraz sonra birkaç örnek vereceğim. 2024-2026 OVP, aynı zamanda da beş yıllık planın üç yılını karşılıyor, bir de 2027-2028; ikisi ve arada ciddi bir kırılma var. Bakın, planda diyor ki: "Sabit sermaye yatırımları plan döneminde yüzde 5,5 artacak, yıllık ortalama." İyi ama OVP'ye baktım, 2024, 2025, 2026; sırayla söyleyeyim, yüzde 3,6; yüzde 3,8; yüzde 4,7. Yani şu anda zaten ortalama 4 civarında, 4'lerin altında. Nasıl çıkacak; 5,5 olacak? 2027-2028'de ancak yüzde 15,4'lük -kabaca bir aritmetik ortalama aldım- olacak ki yüzde 5,5 tutsun. Yani OVP son derece daha temkinli hazırlanmış fakat anlıyorum ki planda bir şeyleri... "Ya, bu OVP'nin hedefleri bizi tatmin etmiyor, daha iddialı bir şey koyalım." diye 2028'e onu koymuşsunuz. Ama o zaman plan dönemi ikiye kırılıyor; ilk üç yıl ve sonraki iki yıl diye.

Ödemeler dengesi 2024 yılında eksi 34,7 milyar dolar, 2025'te eksi 31,7; 2026'da eksi 30 milyar dolar yani belli bir eğilim içinde hafifçe yükselmiyor, aşağıya doğru iniyor. Fakat birdenbire 2028 yılında eksi 2,8'e iniyor; inanılmaz, 30 milyar dolardan 2,3'e, yaklaşık 3 milyar dolara... Nasıl olacak?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Turizm gelirleri...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Arkadaşlar, turizm geliri değil, ben ihracat ithalata da baktım. İhracat ithalat yaklaşımlarını söyleyeyim: 2028-2026 diyeyim; ihracat yüzde 24 artıyor, ithalat yüzde 16 artıyor; sadece turizmden gelmiyor. E, başka bir şey söyleyeyim o zaman onunla ilgili: Dolar kuru ne biliyor musunuz? 2026'da dolar kuru OVP'ye göre 47 lira 80 kuruş. Dikkat buyurun, önemli bir şey söyleyeceğim: 2028'de ne kadar biliyor musunuz? 49,64. Yani 2027 ve 2028 yılında dolar 1 lira 84 kuruş artacak iki yıl yani yılda 1 lira artacak ortalama, 1 lira bile değil. Nasıl olacak bu? Yani bu, Türk lirasının değerlendiği yeni bir sistem, yeniden sıcak para politikasına dönmek demek. Eğer bunu yapıyorsanız böyle bir yapı içinde hem sabit sermaye artacak hem dolar kuru ciddi reel anlamda değer kazanacak; o zaman ne olur? O zaman ithalat patlar, o zaman cari açığa ulaşamazsınız. Yani 2000... Ne güzel, belli rakamlar bir yere kadar gelmiş fakat birdenbire, dediğim gibi yani iki yılda 2 liralık bir dolar kuru artışı olacak yani hani öbür rakamların tuttuğunu varsayalım. Şimdi bu da gösteriyor ki ortada ciddi bir sıkıntı var.

Aklıma şu geliyor: Ya OVP'yi başka bir kadro hazırladı, planı başka bir kadro hazırladı ve ekonomiye bakış açıları arasında ciddi bir farklılık var ya da ciddi bir hata var. Bakın, lütfen düzeltin bunları. Bu 5,5'luk şey... Yani 2027'yi vermediğiniz için göremiyoruz ama 2027'yi gördüğümüz zaman aslında bunu çok açık ve net olarak anlayabiliriz. Ortalama yüzde 5,5'a nasıl ulaşılacağı... Yani içeride ciddi sıkıntı var, bir şey içinde, OVP ve plan birbirlerini tamamlamıyor. Plan özgürlüğünü ilan etmiş "OVP'yi de ben dinlemem, ben kendime göre bir beş yıllık plan perspektifindeyim." diyor. Yani burada ya ciddi yanlışlık var ya da biraz önce söylediğim gibi ekonomi yönetiminde ciddi bir yarılma var, ekonomiye ciddi bir farklı bakış var. Eğer öyleyse bu da son derece vahimdir.

Genel anlamda şunu söylemek istiyorum: Elbette bu plan için birtakım iddia sınırları ortaya koymak, iddia sahibi olmak önemli bir şey ama bunların altını doldurabilmek koşuluyla ancak bu mümkün. Burada baktığımız zaman, planı genel olarak da incelediğimiz zaman, daha önce söylediğimiz bir kısım şeyler, daha önce Onuncu Plan'da söylenen, On Birinci Plan'da söylenen, orta vadeli programlarda söylenen, yıllık programlarda söylenen şeyler burada tekrarlanmış. Bu Planın önümüzdeki beş yıl için, Türkiye, Türkiye ekonomisindeki karar alıcılara doğru biçimde bir sinyal iletmesi ve ona dayalı olarak sağlıklı kararlar alınması mümkün gözükmüyor. Ama ekonomide güven ve istikrarın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Güven ve istikrarın sağlanması da demek, sonuç itibarıyla hazırlanan dokümanların kendi içinde bir bütünlük içinde olması, bu dokümanların diğer dokümanlarla olan ilişkisinin ciddi biçimde bir perspektif içinde planlanması demek, aynı zamanda ulaşılabileceği söylenen hedeflere ulaşılabilmesi demek.

Bakın, çok ilginçtir bu cari işlemler açığıyla ilgili -şimdi burada arkadaşlarımız "turizm" dediler- geçen seneki orta vadeli programda da 2025 yılı için eksi 10 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı öngörülmüştü, bu sene "31,7 milyar dolar." dedi. Bir senelik OVP'de 10 milyar dolar dediğimizi 31,7 milyara, 32 milyar dolara çıkardık. Aynı şey On Birinci Kalkınma Planı'nda 9,9; gene 10 milyar dolarlık bir cari açık var. Cari işlemler açığının azalması güzel bir şey ama cari işlemler açığının azalması ekonomide ciddi anlamda değişikliklerin yapılmasını gerekli kılıyor. Yani mevcut üretim yapısının, ihracat yapısının ara malı ithalatına olan bağımlılığını azaltabilmek gerekiyor ve bu, böyle, bir yılda, iki yıla yapılabilecek bir iş değil, uzun zaman alacak bir iş. Ve politikaların ciddi bir biçimde ortaya konulması ve onların arkasında durulmasına ihtiyaç var. Şimdi bir yıl içindeki hedefleri... Her sene OVP'de hedefleri yeniliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Her yıl yeniliyoruz. 2023 hedeflerini tutturamamışız, şimdi de 2053 hedefleri var ama 2053 hedefleri zaten böyle bir perspektif içinde inanılırlığını kaybetti. Bu anlamda tabii yarın da ayrıntılı bir biçimde sektörler bazında da bölümler bazında da konuya ineceğiz ama biraz önce de söylediğim gibi, bu plan, kendi içinde tutarlı olmayan, diğer dokümanlarla ciddi anlamda çelişkisi olan, samimiyeti olmayan, ekonomiye ilişkin yaptığı tespitlerin gerçekliği olmayan, neden-sonuç ilişkilerini doğru bir biçimde belirlememiş bir plandır. Bu da aslında dediğim gibi önümüzdeki dönemde bu planın ekonomiye yön verme niteliğini ortadan kaldırmaktadır diyorum.

Teşekkür ediyorum.