KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokrat arkadaşlarım, değerli basın mensupları; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Plan önümüze geldi. Ben, emeği geçen bütün arkadaşlara; başta, tabii, Strateji ve Bütçe Başkanlığı olmak üzere, kamu kuruluşlarımıza, akademi dünyamıza, sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyorum. Plan yapmak hakikaten zor bir iştir -yani Altıncı Plan'dan itibaren beş plan çalışmasında çok aktif bulunmuş, kimisinin tamamen bütün koordinasyonunu üstlenmiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum, zor bir iştir- ama bunun daha zoru uygulamaktır -Sayın Cumhurbaşkanı, Yardımcısı onu da siz biliyorsunuz- uygulanması zordur, uygulanmadığı zaman planlar iyi niyet dokümanlarından ibaret kalır, bir süre sonra da kalitesi düşer; maalesef, o kalite düşüklüğünü burada görüyoruz, vaktim oldukça onları anlatmaya çalışacağım. Yalnız planın üstünlüğü şudur: Eksik olabilir ama ciddi hata olmaz yani kolay kolay olmaz. Tabii, çok baskı yaparsanız -az önce Aşkın Bey'in söylediği gibi- On Birinci Kalkınma Planı'nın 288'inci maddesindeki "faiz sebep, enflasyon sonuç" paragrafını oraya eklettirirseniz... Ancak yine de makro dengelerle ilgili çok fazla hata olmaz çünkü ortak akılla yapılıyor, dünya kadar insan o çalışmanın içerisinde bulunuyor. Eksiği olabilir, eksiklerini zaten söyleyeceğiz.

Şimdi, Onuncu Kalkınma Planı çok kaliteli, çok nitelikli bir kalkınma planıydı, 25 tane dönüşüm programı vardı; maalesef, üzülerek görüyoruz ki onların hiçbiri hayata geçirilemedi ve hepsi şimdi bir anlamda tarihin tozlu raflarında yerini aldı. Bu iddiama ilişkin "Bunlardan hayata geçirilenler var." diyorsa, bürokrat arkadaşlar burada Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı lütfen beni hemen çürütün, yalanlayın "Şu kadarını biz hayata geçirdik, şöyle başarılar elde ettik." diye söylerseniz ben hakikaten çok sevinirim çünkü o planın bütün teknik koordinasyonunu yapmış bir kişiydim ben, çok emek verdik fakat maalesef hiçbir şekilde hayata geçirilemedi. Bu, siyaset kurumunun suçu; bu, bürokratın suçu değil.

Şimdi, tabii, ben DPT meselelerine girmeyeceğim, Aşkın Bey ifade ettiler. Tabii, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden, yeni hâliyle kurulmalıdır. Strateji ve Bütçe Başkanlığı, bu hâliyle devlet planlama teşkilatı değildir, o fonksiyonu yerine getiremez; bunu görüyoruz. Bu plan haziran ayında gelmeliydi ama geçen dönem planı bir yıl geç gönderdikten sonra buna şükrettik, en azından plan dönemi başlamadan geldi çok şükür. Çünkü arkadaşlar, biliyorsunuz geçen dönemki plan 2019'un başında yürürlüğe girecekti, plan 2019 Temmuzda geçti yani bu, işte iktidarın, Cumhurbaşkanlığının -artık "Cumhurbaşkanlığı" diyoruz, "hükûmet" falan da yok- bu işlere verdiği kıymeti gösteriyor. Tabii, iş böyle olunca da şu anda anayasal bir formaliteyi yerine getirmek gibi bir noktaya maalesef bizi götürüyor bu iş.

Şimdi, tabii, On İkinci Plan'ın diğerlerinden temelde çok fazla bir farkı yok, olmaması da normal çünkü sorunlar çözülmedi. Biz 1989'da kamu maliyesine bakıyorduk, girdik "Kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadele edilecektir, vergi tabana yayılacaktır." dedik. Ya 1989, 2023; 2053'ünüzde bile var, altmış yıl. 1989-2023 derseniz kaç yıl oluyor? Yaşım da ortaya çıkıyor. Otuz beş yıl mı oluyor? Yani bu kadar... Aynı şeyleri söylüyoruz. Niye? Çünkü sorunların temeline inmiyorsunuz ki yani semptomlarla uğraşıyoruz, kök nedene inildiği filan yok; bu sorunları çözme iradesi ortada yok. Ondan sonra yazıyoruz yazıyoruz, aynı şeyleri yazıyoruz; yazıyoruz yazıyoruz, aynı şeyleri yazıyoruz. Burada da olan şey bu. Şimdi onların örnekleriyle vaktinizi almak istemiyorum.

Tabii, bir şey var. Arkadaşlar On İkinci Kalkınma Planı'na diğerlerinden farklı olarak yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm ve yapay zekâ sosu eklenmiş." diyorlar. Burada, bu, biraz sosun ötesine geçmiş. Şimdi onu saydırdım, planda "yeşil dönüşüm" ifadesi 68 defa geçiyor, her taraf "yeşil dönüşüm" sadece "yeşil" ifadesi 174 defa geçiyor. "Dijital dönüşüm" 85 defa, sadece "dijital" 281 defa geçiyor. Bir de işte "yapay zekâ" biraz geçiyor. Şimdi, tabii, sadece trend kavramlar iyi yakalanıyor, burada bir sorun yok. Bunlar yazılıyor ama bunlarla ilgili hiçbir şey yok. Şimdi soruyorum: Bu kadar önem verdiğiniz, 200-300 defa geçirdiğiniz kavramlarla ilgili şu anda elimizde üç yıllık harcama programları var değil mi? Bütçe de geldi, bir yandan bütçeyi görüşüyoruz -bunları bütçe görüşmelerinde daha detaylı konuşacağız- bunlar için ne kadar kaynak ayrıldı? O programların hangisinde bu ifadeler var? Bir tane "yeşil" ifadesi, sadece üniversitelerin sahalarındaki yeşil alanla ilgili bir şey var. Yani o yeşil bu yeşil mi bilmiyorum yani burada bahsettiğiniz "yeşil dönüşüm" meselesi mi? Ya, böyle bir şey olmaz. Yani bu kavramı kullanıyorsunuz, Allah rızası için ya, aynı kurum yapıyor, aynı kurumlar yapıyor, aynı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı buraya geliyor. Birazcık, iki tane para ayırın şuna ya. Bu kadar çok şey yaptığınız, yüzlerce defa yazdığınız kavramları, arkadaşlar, bir saydırın. Orhan Bey, gülümsüyorsunuz da Allah aşkına bir Word'den saydırın, bunlar kolay biliyorsunuz, teknoloji var. Yani bir bakıyorsun, pat pat pat, her sayfada üçer beşer tane "yeşil" var.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Yani saydırmak biraz lüzumsuz uğraş. Bunlar kıymetli kavramlar.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, yok yok, öyle bir şey değil, bunun harcama... Şimdi, vurguyu anlatmaya çalışıyorum. O zaman sen tek tek bak, bunu bir ayda yaparsın. Tek tek bak, sen teknolojiyi kullanma; teknoloji karşıtlığı var demek ki sizde.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Plana bu açıdan bakmak da önemli.

ERHAN USTA (Samsun) - Mesele o değil, mesele şu: Bunun için ne kadar kaynak ayırdın değerli arkadaşım? Bizim gördüğümüz, 5 kuruş para ayrılmamış. Bunun tersini söyleyebiliyorsanız ben çok memnun olurum.

Şimdi, On Birinci Kalkınma Planı'nın performansını -tabii, vakit çok hızlı geçiyor, daha slaytlarım var- ölçtünüz mü diyorum. Ölçmediniz. "Ölçülmesini söyledik, her defasında söyledik. Şimdi siz ölçmediğiniz için bunu ben burada ölçmeye çalışacağım; vakit de çok yetersiz olacak ama...

Tabii, şimdi, sizi önceki söylediklerinizden mi, başaramadıklarınızdan mı, yeni söylediklerinizden mi değerlendirelim diye, meseleye de öyle bir bakmak gerekiyor. Yurt dışını, dünya gelişmelerini maalesef sadece başarısızlığınıza mazeret uydurmak için kullanıyorsunuz, bunu görmek lazım. "Pandemi var." deniyor. Hâlbuki pandemi bizi... Tamam, bütün dünyada vardı, çok ciddi bir problemdi ama bizim lojistik avantajımız vardı. Ham petrol fiyatları düştü, belli bir süre enerji fiyatlarından avantaj sağladık ama büyümenin düşmesi beklendi, siz o dönemde dünyaya fark atarak büyüme yaptınız. Bu ne kadar doğru bir büyümeydi, ona bakmak lazım. "Rusya-Ukrayna savaşı" diyorsunuz, Rusya'da yüzde 7 enflasyon, Ukrayna'da yüzde 6 enflasyon, Türkiye'de yüzde 65 enflasyon. Kurlarına bakıyorsunuz -birazdan tabloda göstereceğim- yani onların kurlarında bir artış yok, bizim kurumuz 5 katına, 6 katına çıkmış. Ya, Allah rızası için bir şeye mazeret uyduracaksanız biraz, azıcık ayakları yere bassın demekten insan kendini alamıyor.

Şimdi, 2053 hedefleri... Tabii, bir yılda enflasyonu 4 defa değiştirirseniz, kusura bakmayın, 2053 hedeflerinize kimse inanmaz. Enflasyonu bir yılda 4 defa -tek tek burada var- değiştirmişiz; 2023 enflasyonu için söylüyorum. 2053'ü de hedef koyuyorsunuz. Sonunda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Türkiye'nin 10'uncu büyük ekonomi hedefi 2023'tü, şimdi 2053'e ertelediniz. 2011'de koydunuz, orijinali 2000'de Sekizinci Kalkınma Plan'ında konulmuştu ama onlar, o günkü hükûmetler o reklamı yapamadı, siz bunun reklamını 2011'de yaptınız, koydunuz; 11 tane seçim aldınız, on iki yıl sonra -2023 hedeflerinin birazdan rakamlarına bakacağız, orada görünüyor zaten- bakın, yani tek tek rakamları saymayacağım; 2,1 trilyon, revizyonu koyarsa 2,4 trilyondur aslında hedefiniz. Şimdi "1,067" diyorsunuz, yüzde 55'lik sapma var. Görebiliyor musunuz? Şimdi, yine bakıyorsunuz, dünya sıralaması ilk 10'du, şu anda 19; Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı 17'yi kullanıyor. Orada bir de IMF rakamlarına göre "trick" yapmışlar. Ya, siz IMF rakamına mı güveniyorsunuz, kendi rakamınıza mı güveniyorsunuz? Niye 2023'te IMF rakamını alıyorsunuz? Türkiye rakamını alırsanız 19'uncu sıra, IMF rakamınızı alırsanız şu anda... Demek ki IMF'nin sizden daha iyi bizi tahmin ettiğini mi varsayıyorsunuz? Böyle bir şey olamaz. Ben hep şunu yaparım yani benim yaptığım şey de bu kuraldır: Türkiye'nin her zaman kendi rakamını alırım yani hedefler açısından kendi rakamını alırım, 19'uncu sıra.

Şimdi, 500 milyar dolar zaten ihracat hedefinin olmadığını... Enflasyon "yüzde 5" demişsiniz, yüzde 65 olmuş; ondan sonra, işsizlik oranına "yüzde 4, yeni seriye göre yüzde 4,6" demişsiniz, yüzde 10 olmuş; böyle bir şey.

Şimdi, bu ilk 10 ekonomi meselesi zannediliyor ki sadece şeyde var veya 17, 18 falan şimdi oluyor. Arkadaşlar, bakın, beşer yıl arayla almış, kural bazlı gidiyoruz, 2023'ten geriye doğru beşer yıl; 93'te Türkiye 18'inci büyük ekonomiymiş. Türkiye en kötü olduğu yıllarda bile 18'inci olmuş, 17'nci olduğu yıllar var. Sonra, siz iktidara gelmeden biraz kötüleşmiş, iyileştirmişsiniz, 16'ya kadar düşürmüşsünüzama geldiğiniz noktada -93'ten 2023'e- otuz yıl sonra Türkiye geldiği noktadan daha kötü bir seviyede. Bunu yirmi iki yılda siz başardınız, Sayın Cumhurbaşkanı yaptı. Dolayısıyla, şimdi yani 2011'de hedefi koyduğunuzu düşünürsek 2023'e kadar on iki yılda Türkiye'yi otuz yıl geriye götürme başarısını gösterdiniz, sizi tebrik ediyorum. Otuz yıl geriye attınız Türkiye'nin hedeflerini, Türkiye'nin hayallerini yıktınız, milletin hayallerini yıktınız. 11 tane de seçim kazandınız bununla, "2023 hedefleri, 2023 hedefleri." diye Nilgün Hanım.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Nasıl?

ERHAN USTA (Samsun) - Yani 2023'te olan 10'uncu sıra hedefi şimdi 2053'te kardeşim, "Nasıl?"ı var mı işte? Daha açık ne söyleyeceğiz size?

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Peki, ne oldu 2003'ten sonra, bir de ona bakmak lazım Erhan Bey.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, bakın, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı 2002'lere gitti, uzun vadeli stratejiyi konuşuyoruz, o zaman geriye doğru da uzun vadeli bakalım, ileriye doğru da uzun vadeli bakalım. Ne olmuş Türkiye'ye? Şimdi, gelişmekte olan ülkelerin ve Türkiye'nin büyüme karşılaştırması değerli arkadaşlar, bakın, ikinci taraf AK PARTİ'yle yirmi bir yıl, öncesi de AK PARTİ'den önceki yirmi bir yıl. 82-2002 ortalaması, gelişmekte olan ülkeler maviler, turuncu olan da Türkiye. Gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 3,68 büyümüş yirmi bir yılda, Türkiye yüzde 4,02 büyümüş; gelişmekte olan ülkelerin yüzde 0,3 puan üzerinde büyümüş. Bakın, hep şunu söyledik: 2000'li yıllar gelişmekte olan ülkeler açısından büyümenin arttığı, sermayenin aktığı yıllardı, dolayısıyla bütün gelişmekte olan ülkelerde büyüme arttı; bizde de arttı, onlarda da arttı. Ama 2003-2023 arası sizin olduğunuz yirmi bir yılda ne olmuş? Yüzde 5,25-5,36 sadece aradaki fark yüzde 0,1'e düşmüş yani daha önceden yüzde 0,3 farkla güçlü bir performansımız varken şu anda o fark yüzde 0,1'e düşmüş. Dolayısıyla "Biz Türkiye'yi şöyle büyüttük, böyle büyüttük." demeyin, dünyadaki genel trend, gelişmekte olan ülkeler açısından olan trend buydu zaten. Dolayısıyla göreceli olarak baktığımızda Türkiye'nin performansı maalesef düşüyor, onu da şu tablodan görelim. Bu ne? Türkiye GSYH'sının gelişmekte olan ülkeler GSYH'sı içindeki payı. Yani "Dünyayla alın." diyor, dünyayla almak yanlış. Şimdi, vakit çok az, onlara falan burada girmek istemiyorum. Dünyada yaşlanmış yani gelişmiş ülkeler var. Gelişme çağında olan bir çocuğun boyunun uzaması ile 60 yaşında bir insanın boyunun uzaması aynı olur mu? Yani oraya yaklaşmasını alabilirsiniz, o değil ama oran olarak alamazsınız. Dolayısıyla alınması gereken oran bu. Bakın, gelişmekte olan ülkeler içerisinde Türkiye'nin payı yüzde 5'miş 90'lı yılların başında. Şu anda kaça düşüyor? Yüzde 2,13'e düşüyor en son 2022 itibarıyla. AK PARTİ iktidara geldiğinde de kaçmış? Yüzde 3,35'miş payı, gelişmekte olan ülkelerin yüzde 3,35 payını Türkiye oluşturuyormuş, şu anda yüzde 2,13'ünü oluşturuyor. Dolayısıyla hiç kimse bize Türkiye'nin son yirmi bir yılda performansının iyi olduğundan bahsetmesin.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - İhracat ne oldu?

ERHAN USTA (Samsun) - Sıran gelince konuşursun.

Şimdi gelelim gelişmekte olan ülkelerdeki kişi başı gelire, Türkiye ve gelişmekte olan ülkelerdeki kişi başı gelire bakalım nüfus etkisini de çıkardıktan sonra, yine 90 yılından itibaren. Bakın, bundan haz alıyor falan değiliz, Türkiye hakikaten kötü gidiyor. Bakın, az önce söylemeyi unuttum, o kırmızı trend çizgisidir arkadaşlar, trendimiz aşağı doğru, baş aşağı maalesef gidiyoruz. Şurası otuz, otuz iki yılsa bunun yirmi bir, yirmi iki yılında da siz varsınız. Kaçmış bizim şeyimiz? 3,5 katıymış 90'lı yılların başında.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Ülkeler aynı mı baştan sona?

ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, tamamı aynı, tamamen IMF'nin "database"inden alınmış veriler bunlar yani artık dünyada herkes bu tanımı kullanıyor, Cumhurbaşkanı Yardımcısının kitaplarında kullanılan tanımlar da bu tanımlar, bütün ülkeler aynı. 3,5-4 katıymışız, şimdi geldiğimiz noktada 1,7 katına... Evet, hâlâ onlardan iyiyiz ama kişi başı 3,5 katı millî gelirimiz varmış, yakında bunlar başa baş gelecek, biraz da altında kalacağız eğer performansımız bu şekilde kötü giderse. Yine, arkadaşlar, AK PARTİ'nin geldiği 2002'de 3,1 katıymışız, gelişmekte olan ülkelerdeki kişi başı gelirin 3,1 katı kişi başı gelir varmış Türkiye'de, şimdi geldiğimiz noktada 1,7 katına düşmüş bu. Şimdi, kim diyebilir "Bizim performansımız iyi, biz şöyle uçtuk, böyle kaçtık." diye?

Şimdi, gelelim diğer bir şeye. Büyüme-dış finansman ilişkisi... Şimdi, az önceki grafiği hatırlayın yani Türkiye, gelişmekte olan ülkelere göre AK PARTİ'den önceki yirmi bir yılda daha güçlü bir büyüme performansı gösterdi ortalamada dedik. Bunu Türkiye neyle yapıyor biliyor musunuz? Cari açıkla. Bakın arkadaşlar, şimdi, o teknik konuya girecek değilim; cari açık dediğimiz şey dış tasarruf bir anlamda, diğer yönüyle. Dolayısıyla bir ülkenin büyümesi için tasarrufa ihtiyacı var. Kendi tasarruf etmezse dışarıdan tasarruf kullanır, bunun adı da cari açıktır.

Şimdi, 1982-2002 yıllarında Türkiye millî gelirin -ortalamada yine- 0,6'sı kadar cari açık vererek o gelişmekte olan ülkelerin 0,3 puan üzerinde dediğimiz yüzde 4'lük büyümeyi gerçekleştirmiş. Arkadaşlar, AK PARTİ'li dönemde cari açık ortalamada yüzde 4'e çıkmış ve büyüme performansımız gelişmekte olan ülkelere göre baktığımızda da izafi olarak, göreli olarak düşmüş. Bu rakamların millî gelire oranı değil, dolar olarak verirsek AK PARTİ'den önceki yirmi bir yılda o güçlü büyümeyi sadece 25 milyar dolar dışarıdan tasarruf kullanarak sağlamışız ama AK PARTİ hükûmetlerindeki bu büyümeyi 654 milyar dolar cari açık kullanarak, dış kaynak kullanarak sağlamışız. Bu para da neye geliyor? Ya borç olarak geliyor ya arsanızı, arazinizi satıyorsunuz ya fabrikanızı satıyorsunuz ya şirketlerinizi, bankalarınızı, bilmem neyinizi satıyorsunuz. Dolayısıyla, yani, böyle de baktığımızda, dışarıdan kullanılan kaynak açısından baktığımızda da çok kötü bir performans olduğunu mutlaka görmemiz lazım.

Şimdi, yine uzun dönem bakmaya devam ediyoruz. 80'den itibaren Türkiye'de işsizlik oranları -arkadaşlar, kırmızı çizgiyi görüyor musunuz, bu trend çizgisi yani eğimi gösteriyor- yukarıya doğru gidiyor. AK PARTİ geldiğinde yüzde 9,8; şu anda 10 civarında, 10,1; 10,3 olacak gelecek yıl için diyor. Yani bu trendi değiştirebilmiş mi AK PARTİ hükûmetleri? Değiştirememiş. Tam tersine, orada AK PARTİ'den sonra eğim yukarıya doğru hızlanıyor -veya eğim yükseliyor mu denir- yani daha hızlı bir işsizlik oranı var.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Kayıtlılık oranı da değişiyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Kayıtlılık oranı değişiyor... Nasıl? Bu, kayıtlı-kayıtsız, hepsini kapsar, merak etme sen, tamam mı? Yani bu sadece resmî şeyler değil, SGK kayıtları değil; bu, TÜİK'in kayıtlarıdır. Kayıtlıları da kayıtsız... O kayıtlılık kayıtsızlık durumu ayrı bir şey. Şimdi, bana bir taş atacağınız zaman elinizin arkasında birkaç tane taşınızın olması lazım, tamam mı? Bunları ben çalışmadan...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bu kadar kibre ne gerek var ya!

ERHAN USTA (Samsun) - Kibir geliyor değil mi size? Zorunuza gidince böyle, bu şekilde sizin konuşmanız yakışmıyor.

Şimdi, gelişmekte olan ülkeler ile Türkiye'nin enflasyon karşılaştırması... 2002 yılında 6,7 gelişmekte olan ülkelerde. Şimdi bunu birkaç grafikle şey yapacağım çünkü enflasyon en büyük problemimiz hâline geldi, tamam mı, en büyük problem hâline geldi, hiçbir şey yapılmıyor. 6,7 gelişmekte olan ülkelerin 2002'de enflasyonu, bizde 29,7. Enflasyon bütün dünyada artıyor, şöyle oluyor; dünya yokluk, kıtlık... Ya, arkadaş, gelişmekte olan ülkelerin enflasyonu 6,7'den 8,6'ya çıkmış. Bizim -turuncu- niye 29,7'den 65'e çıkmış ya, bunu bana birisi izah etsin. "Dünya, dünya" diyorsunuz da dünyada böyle bir şey yok. Ha, dünyada var, dünya bunu çok önemsiyor, 2 puan artışı önemsiyor. Sizin 50 puan artışı önemsemediğiniz yerde dünya 2 puan artışı önemsiyor, faiz kararları alıyor, bir sürü kararlar alıyor, siz ondan sonra "Enflasyon 5 puan, 10 puan yukarı gitmiş, ne olur?" diyorsunuz.

Şimdi, bunun biraz daha yıllar itibarıyla detaylarına bakalım hemen hızlı hızlı. Bakın, burada yine kırmızılar Türkiye, yeşiller gelişmekte olan ülkeler. Üç aşağı beş yukarı, bakın, sizin devraldığınızda biz yüksekmişiz, düzeltmiş AK PARTİ, bunları hep söylüyoruz zaten. Bizim de emeğimiz var ama son dönemdeki bozulmaya bakın arkadaşlar, ilişki kopmuş. Yeşiller birazcık artmış, bizimkiler 10 katına çıkmış, böyle bir şey yok. Dolayısıyla dünyayla olan bir şey değil, bugünkü enflasyona kimse dünya kılıfı uydurmaya çalışmasın. Bir de şu: Enflasyon, sadece Türkiye, AK PARTİ dönemi; bakın, bir çanak oluştu, düştü yani yüksekti, düşürüldü ama geldiği nokta aldığı noktanın 3 katı, 2 katı.

Şimdi, hani, mazeretlerden bir tanesi neydi? Kur, değil mi? Yani bütün dünya, işte, pandemi var, bilmem ne oldu, efendim, Rusya-Ukrayna savaşı oldu, jeopolitik riskler, bilmem ne. Arkadaşlar, gelişmekte olan ülkelerin para birimleri -sondan 2'nci sütuna bakın sadece, çok karışık tablo- bakın, Arjantin 2018-2023 -bunun içinde pandemi de var, Rusya-Ukrayna savaşı da var, bugün olan her şey var, tamam mı- yüzde 1.155 kur artışı, Arjantin göçmüş, "default" olmuş bir ülke. Çok şükür, Arjantin'e göre iyiyiz, daha henüz "default" olmadık. Diğer ülkelere bakın arkadaşlar: Brezilya, yüzde 30 artış var kurunda ya, yüzde 30, beş yıllık dönemde. Çin yüzde 10, Hindistan yüzde 21, Endonezya yüzde 11; tek tek saymayayım, Malezya, Meksika, Filipinler ya, en yüksek olanlar. Bakın, Rus rublesinde yüzde 52 artış var -adam savaşıyor, tamam mı- ondan sonra, Ukrayna grivnasında yüzde 41 artış var, Türkiye'de yüzde 515 artış var arkadaşlar. Bunu bana neyle izah ediyorsunuz; bu, Rusya-Ukrayna savaşı mı? Pandemiyse pandemi bunlara yok muydu, bu pandemi sadece geldi bizi mi vurdu Allah aşkına, böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla tespitleri doğru yapmak lazım ki teşhise doğru gidilebilsin.

Şimdi, tablo uzun bir tablo, ben bu slaytları isteyen arkadaşlar olursa, zaten vereceğim. Burada şunu söylemeye çalışıyorum: Evet, On Birinci Kalkınma Planı büyüme açısından başarılı bir plandır; "4,3 büyüme" demiş ve 4,7 büyümeyi gerçekleştirmiş ama bu büyüme iyi bir büyüme mi, bu büyüme doğru bir büyüme mi, kaliteli bir büyüme mi; buna bakmak lazım. Bu büyüme neye rağmen oldu yani bu büyümenin bize maliyeti ne oldu? Cari açığı patlattık arkadaşlar, 2018 yılında -2018'i baz yıl olduğu için alıyorum, cari işlemler açığını söylüyorum, her birini söylemeyelim- 2,5'miş millî gelire oranımız; On Birinci Kalkınma Planı'nda bunu "0,9'a düşüreceğim." demişsiniz, 4 olmuş; 2022'ninki 5,4 arkadaşlar yani "0,9'a düşüreceğim." dediğiniz cari açık 5,4 olmuş; cari açığı bozmuşsunuz, iyice bozmuşsunuz büyüme yapmak için. Ondan sonra enflasyonu 20 almış, 20'yle baza girmişiz, "5 olacak." demişsiniz, 65 olmuş, fiyat dengesini bozmuşuz.

İşsizlik... "4,3 milyon istihdam yaratacağım." demişsiniz, istihdam artışı 3 milyonda kalıyor; biraz bir şey var ama çok yetersiz. Hele hele büyüme... Yani "4,3 büyümeyle 4,3 milyon istihdam yaratacağız." diyorsunuz ama 4,7 büyüme oluyor, istihdamınız 3 milyonda kalıyor; bunu bana nasıl izah ediyorsunuz bilmiyorum. Sonra, Gini katsayısı -birazdan bunların detaylarına vaktim olursa gireceğim- 0,408'miş 2018'de -baz yılında- "0,38'e düşüreceğiz." demişsiniz, 0,415 arkadaşlar; gelir dağılımı allak bullak olmuş. Ekonomi büyümüş ama kim büyümüş? Yandaş büyümüş, büyükler büyümüş. Beş yılda 78 milyar dolar bankaların net kârı olmuş arkadaşlar yani bunlara hiç kimsenin baktığı ettiği filan yok ancak "Büyüme, büyüme, büyüme, büyüme..." Ya, büyüyelim -büyümeyi önemseyen bir iktisatçıyım- ama bu dengeleri bozmadan büyüyelim ve kaliteli büyüyelim. Birazdan ücretler dengesine de geleceğim vaktim kalırsa.

Yurt içi hasılaya geçiyorum, bütçe dengeleri bozulmuş; baz yılı açığımız -millî gelire oranı- yüzde 2. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı "Bunu "2'de tutacağız." demişsiniz, yüzde 6,4 oldu. Bunda da şimdi "Deprem var." diyeceksiniz, hiç kimse "Deprem var." demesin, şimdiden söyleyeyim. Deprem için koyduğunuz paranın karşılığında daha fazla vergi koydunuz. Depremin parasını, harcamasını çıkarıyorsan vergisini de çıkar; o zaman görelim bakalım deprem etkisi mi yoksa normalde olan bir etki mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, ilave iki dakika sürenizi veriyorum, toparlayın lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, hani büyüme dedik ya... Arkadaşlar, bakın, bu çok kritik bir şey yani bu siyasi bir konu olmanın artık ötesine gitti -tabii, bu politik bir tercih, iktidar açısından filan diyorum- ama bugün insanlar feryat ediyorsa işte şu grafiktir insanların feryadına neden olan şey. Nedir bu? İş gücüne yapılan ödemelerin katma değerden, üretimden -veya siz ona "millî gelir" deyin; ufak farkı var, o detaya girmiyorum- millî gelirden aldığı pay 2018 yılında yani baz yılında -e, plan yapıyoruz, planda birtakım şeyleri iyileştirmemiz lazım- 33,5; 2022'de 26,3'e düşüyor; 7,2 puan arkadaşlar; bunun 1 puanı çalışanların ve emeklilerin cebinden 250 milyar lira civarında paranın alınması demektir yani millî gelirdeki payını o kadar düşürmek demektir, burası 7 puan düşüyor. Kim artıyor? "Kâr" dediğimiz net işletme artığında artış var, diğerlerinde bir miktar artış var; büyük firmalar yani bunun içerisinde esnaf filan da yok.

Şimdi arkadaşlar diyecek ki: "2023'ün ilk çeyreğinde biraz düzelme var." Evet, düzelme var -onu da söylerlerse dikkat etsinler- EYT'den kaynaklanan, kıdem tazminatı ödemeleri bir anda yapıldığı için ondan kaynaklanan bir düzelme; ona rağmen çok ciddi bir şekilde ücretlilerin millî gelir içerisindeki payında bozulma var değerli arkadaşlar, bunu görmemiz lazım. Yoksulluk oranlarına filan girmiyorum, sürekli yoksulluk oranı 12,7'den yüzde 14'e çıkıyor, yüzde 60 medyana göre dikkate aldığınız yoksulluk oranları artıyor; Gini katsayısı bozuluyor, ücretlilerin payı düşüyor yani "Keşke büyümeseydik." diyesi geliyor insanın. Dengeleri bozduk, enflasyon dengesini, bütçe dengesini, cari dengeyi bozduk ama aynı zamanda kalitesiz, niteliksiz, kötü bir büyüme yaptık; bu büyümeyle lütfen gururlanmayalım.

Şimdi, son slaytım da bu. Tabii, bu kadar bir şey yapınca ne diyoruz? Şimdi, burada da aynı kavramlar, "teknoloji, teknoloji" diyoruz: Çok güzel bir şey, dememiz de lazım. Ya, teknoloji yoğunluğuna bir bakalım, üretimin, ihracatın... Değerli arkadaşlar, şu griler yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içerisindeki payı: Baz yılında 3,5; gerçekleşme -2022'si var- 3,1. Hedefimiz neymiş? 5,8'miş değerli arkadaşlar. Şimdi, On İkinci Kalkınma Planı'na göre 5,5 yani On İkinci Kalkınma Planı'nın hedefini bile bir miktar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, bitiriyorum, son slayt.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim.

2053 için de hedef yüzde 17 yani zaten ona bakmanın bir mantığının olmadığını anlıyorsunuz. 2018'e göre yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içerisindeki payı düşmüş; Türkiye teknoloji üretemediği gibi, seviyesini dahi koruyamıyor. Hadi, yüksek yok diyelim, Iphone üretemiyoruz, hiç olmazsa orta yüksekte durum nedir diye bakıyorsunuz, o da çok kötü, orada da aynı durum var arkadaşlar: 36,4 baz yılı, gerçekleşme 33,8; hedef 44, şimdiki hedef de yine 44. Dolayısıyla yani bunlara, buralara odaklanmak lazım, bu sorunları çözmeye odaklanmak lazım. Daha söyleyeceğim meseleler vardı, onlara zamanım kalmadı.

İnsanlarımız çok mutsuz, insanlar çok kaygılı, geleceğiyle ilgili insanların çok ciddi endişeleri var Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Bunlara, uluslararası endekslere siz de bakıyorsunuz, onlarda zaten bunların hepsini görüyorsunuz. Bütün bunlara rağmen, tabii, biz memleketimiz için iyi şeyler olsun istiyoruz. Plan çalışmalarının da hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Ancak, belki Genel Kurulda fırsatımız olacak, biraz önerilerimiz filan da olacak. O öneriler çerçevesinde bu planda bir miktar değişiklik yapılırsa makro dengelerini bozmadan -biliyorsunuz makro dengelerini değiştirme imkânımız olmayacak- bu memleket açısından faydalı olur diye düşünüyorum.

Emeği geçen arkadaşlara Tekrar teşekkür ediyorum.