Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin (3/770) Birinci Bölümü |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 23 .10.2023 |
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli bürokratlar, milletvekili arkadaşlarım, Sayın Başkan; ben de öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
On İkinci Kalkınma Planı'nı değerlendiriyoruz. İçerisinde değerlendirmeye, eleştirmeye açık çok düzenleme var, öncelikle onu ifade edeyim. Ancak bu değerlendirmeye bir madde üzerinden devam etmek istiyorum çünkü bugün ülkemizin içinde bulunduğu en önemli sorunu, iktidarın yarattığı tabloyu iktidarın gerek kamu düzeni içerisinde gerek sosyal hayat içerisinde toplumun hemen hemen her kesimini etki altına alan uygulamalarıyla alakalı yaşanan bir süreç içerisinde bulunduğumuzu ifade etmek istiyorum. Kalkınma planı içerisinde "Düzenleyici, Denetleyici ve Güvenilir Kamu Yönetimi" başlığı altında, aslında ülkenin iktidar tarafından hangi aşamaya geldiğinin açıkça ifşası niteliğini taşıyan şöyle bir cümle, bir ifade bulunmakta; bakın, deniyor ki: "Kamu politikalarının meşruiyetinin ve etkinliğinin artırılması, toplumsal uyum ve istikrarı sağlamak amacıyla, vatandaşların kamu yönetimine azalma eğiliminde olan güveninin yeniden tesis edilmesine yönelik arayışların güçlendirilmesi." Evet, ben de gerçekten böyle bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu ifade etmek istiyorum çünkü bu iktidar devleti o kadar yozlaştırdı ki, kamu kurumlarını o kadar yozlaştırdı ki bugün birçok kamu kurumu artık o bildiğimiz devlet kurumu ya da birçok görevli, bildiğimiz devlet memuru statüsünden uzaklaştı, siyasetin etkisi altına sokuldu. Sonuç itibarıyla da bugün, toplumun barışık bir toplum olmasından uzaklaştırılan bir dönemi yaşıyoruz. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte Cumhurbaşkanının, bir taraftan Cumhurbaşkanı ama bir taraftan da bir partinin Genel Başkanı olmasıyla birlikte tamamen siyasallaşan bir devlet görünümüyle vatandaşın alınan kararlara ve uygulamalara karşı ön yargısının artık maalesef arttığı ve toplumdaki huzur ve barışın neredeyse tamamen yok edildiği dönemleri yaşıyoruz. Bu yönüyle baktığımızda, ülkede yeniden toparlanmaya ihtiyaç var, yeniden barışmaya ihtiyaç var, yeniden kamunun gücünün herkese eşit uygulandığının hissedildiği bir döneme ihtiyaç var. Bu ifadeyle gerçekten, burada Hükûmet tarafından, iktidar tarafından önemli bir tespitin yapıldığına dair bir durum söz konusu; bunu önemsiyorum, maalesef ki getirilen durum bu.
Geçtiğimiz dönemde de iktidara mensup yöneticilerin, milletvekillerinin şöyle bir alışkanlıkları vardı, klasik alışkanlıkları: Ülkede eğer varsa olumlu bir gelişme -çok nadir de olsa bazen oluyor- "Biz yaptık, iktidar olarak biz becerdik, biz başardık." ama ne kadar olumsuz uygulama varsa bunları ya dış güçler, işte, son dönemlerde pandemi, efendim, jeopolitik gerilimler... Daha iki aylık savaş döneminde bile Rusya-Ukrayna savaşını ülkenin içinde bulunduğu o kötü ekonomik koşullara, geçmişten gelen tüm olumsuzluklara bile gerekçe yapan -işte, bugün iki yıla yaklaştı ama daha iki aylıkken bile- bu sözleri biz çok duymuştuk. Yani iyi bir şey varsa kendinden ama olumsuzsa -o kadar çok şey var- başkasından bilen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Bununla birlikte, bir konu burada dikkatimi çekti çünkü ilk kez kullanıldığını görüyorum: Mülteci krizi. Yani bu mülteci krizinin şimdiye kadarki ülkenin içinde bulunduğu olumsuzluklar yönüyle, Hükûmet tarafından sayılan birden fazla gerekçe içerisinde belki de ilk kez sayıldığını görüyorum. Ülkeye kontrolsüz şekilde sokulan, bugün sayısının tam net olarak kaç olduğunu bilmediğimiz, bir sayıya göre 5 milyon, bir sayıya göre 14 milyon gibi açıklamaların olduğu ve Türkiye'nin yol geçen hanına döndürüldüğü, sınır kapılarından elini kolunu sallayarak ülkeye giriş yapan yabancıların yarattığı tabloyu herhâlde ifade ettiğinizi düşünüyorum bu olayla birlikte.
Bu konudan söz açılmışken şunu da ifade edeyim; bakın, bu düzenleme içerisinde şöyle bir cümlenizi de görüyorum; yine göç hareketleriyle ilgili bir ifade, bölüm var: İşte, göç hareketleri, düzensiz göçle mücadele, bu mücadele kapsamında geri göndermeyle ilgili faaliyetlerin artırılması. Bakın, bu konuyu da daha önce de çok tartıştık ve ben bu konunun çok önemli bir konu olduğunu, kontrolsüz gelen yabancılar nedeniyle Türkiye'nin geleceğinin gerçekten büyük risk altında olduğunu, hatta tehlike altında olduğunu ifade etmek istiyorum. Bunu da açık yüreklikle söylüyoruz çünkü eğer Suriye'den gelenler savaş nedeniyle geldiyse, bugün Suriye'de bir savaş kalmadığını, bayramlarda gidip orada bayramlaşıp geri gelen binlerce, milyonlarca Suriyeli olduğunu biliyoruz veya 2 bin kilometre kadar mesafesi olan Afganistan'dan yanında eşi olmayan, çocuğu olmayan Afgan göçmenlerin, elini kolunu sallayarak o 1.900 kilometre, 2 bin kilometreye yakın mesafeden getirilip araçlarla sınır kapılarına bırakılan yabancıların bu ülkede yaratacağı travmayla ilgili gerçekten büyük sıkıntılar olacağını defalarca söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. Ama burada bir taraftan geri göndermenin arttırılacağını söylerken esas itibarıyla da iktidarın bu konuda kafasının karışık olduğunu, bir söylediğinin diğer söylediğini tutmadığını, göçmenlerin gönderilecek mi, gönderilmeyecek mi konusunun net olmadığını ve hatta Sayın Cumhurbaşkanının "Göndereceğiz göçmenleri. Uygun koşullarda evet göndermemiz gerekir." diyen Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olan Genel Başkanımızı değişik platformlarda şikâyet ettiğini ve bu fikrini eleştirdiğini biliyoruz. Bir taraftan "Bu böyle olmayacak." derken bir taraftan da işte, gönderileceğine dair cılız laflar... Bu konunun netleşmesi lazım. Bakın, göçmen sorunu Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir. Hep söylüyoruz, ekonomi bazen kötü olabilir ama gün gelir, ekonomiyi doğru yönetecek kişiler aracılığıyla düzeltilebilir ama bu konu ülkenin geleceği için büyük risk oluşturmaya devam ediyor. Bunun mutlaka çözüme kavuşması gerekmekte.
Başta söyledik, iktidarın yarattığı tablo gerçekten ülkede önemli bir güvensizlik yaratmakta yani bugün ülkede -en az yüzde 50 diyelim- en az yüzde 50 yani sayısal anlamda 45-50 milyon, hatta iktidara oy vermiş olsa bile birçok vatandaşımızda artık iktidara güven olmadığını söylemek istiyorum çünkü en temel konulardan biri hukuka güvendir, hukuka güven bırakmadınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Arı, ilave bir dakika süre veriyorum.
Buyurun lütfen, sözlerinizi toparlayın.
CAVİT ARI (Antalya) - Tamam.
Arkadaşlar, hukuka güven kalmadı bu ülkede. Geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı Yardımcısının vermiş olduğu resmî bilgiyle, cevapla bakın, hukuka güven yüzde 38 seviyelerindeydi. Eğer bir ülkede hukuka güven yüzde 38'e inmişse bu ülkede hukuk kalmamış demektir, adalet kalmamış demektir.
Yine, kamuda vatandaşımız eşit muamele bekler ancak iktidar kendinden olmayanı, kendine oy vermeyeni yok sayan bir anlayışa hâlâ devam etmekte.
Değerli arkadaşlar, kısacası, bu temel konularda öncelikle iktidarın doğru adımlar atmasına, bu ülkede yeniden belli değerlerin yükselmesine ihtiyaç var. Bu konuların çözülmesi hâlinde diğer konular çözülecektir ancak yirmi bir yıllık AKP iktidarının bu temel konuların hemen hemen çoğunda başarısız olduğunu görüyoruz. Maalesef, bu da bugün yaşanan bütün olumsuzlukların temelidir diyorum.
Teşekkür ediyorum.