| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/770) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .10.2023 |
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli milletvekili arkadaşlarımız, basınımızın kıymetli mensupları; ben de hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Ben Ümit Bey'in bıraktığı yerden devam etmek istiyorum ancak dünden itibaren burada, özellikle planla ilgili yapılan değerlendirmelerde 2053 vurgusu bazen yerinde, bazen eleştirsel bir bakışla değerlendirildi. Aslında 1963'teki ilk planın da on beş yıllık bir vizyonla ortaya konduğunu düşündüğümüzde, 2023'te hadi bırakın otuz yıllık bir vizyon ortaya koyabilelim diyebiliriz. Tabii, şu eleştiriyi hepimiz yaptık: Eğer yeni Kızılelma'mız 2053 ise, 2023 hedefleri 2053'te gerçekleştirilecekse o da kabulümüzdür. Ancak beşerî sermaye, verimlilik, verimliliğin artırılması ve bütün bunların ötesinde daha güçlü bir demokrasi vurgusu burada aslında Cumhurbaşkanı Yardımcımızın da AK PARTİ'deki arkadaşların da muhalefetin de hepimizin üzerinde mutabık olduğu konulardan bir tanesi.
Şimdi, benim bazı önerilerim, bazı sorularım, bazı da yine eleştirilerim olacak ama müsaadenizle bugün enerjiyle başlamak istiyorum çünkü Ümit Hoca orada bıraktı. Şimdi, tabii, öncelikli ele alınması gereken, öne çıkartılması gereken sektörlerin başında enerji yer alıyor; bu çok doğru bir yaklaşım ve yenilenebilir enerjinin de toplam elektrik üretimindeki payı -yüzde 30'lardan- yüzde 40'ları aşmış durumda yani biz artık yüzde 40'ların üzerinde elektrik üretimimizi yenilenebilir enerjiden elde ediyoruz. Sorumuz şudur Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım: Şimdi, tabii, yazın bütün Anadolu'yu arkadaşlarla birlikte dolaştık, nereye gidersek gidelim elektrik fiyatlarıyla ilgili konu önümüze geliyor. Yani biz yenilenebilir enerjinin toplam elektrik üretimi içindeki payını yüzde 40'ların üzerine çıkardıysak, bu elektrik hem sanayi için hem konutlar için niye artıyor? Elbette sebeplerinin bir kısmını burada konuşabiliriz ama vatandaş, doğrusu bunu merak ediyor.
Şimdi, ben tarımla ilgili bir meseleyi dün zaman sınırlı olduğu için ifade ettim, bugün biraz açmak istiyorum. Şimdi, kentleşmeyle birlikte insanların artık tarım alanlarını, köyleri, periferiyi boşalttığını biliyoruz. Buradaki temel sorun şu aslında: Pandemi sonrası iklim değişikliğiyle birlikte dünyada bir gıda meselesi var, bir gıda sorunumuz var ve vatandaşlarının karnını doyuramayan devletler aslında en büyük sorunla karşı karşıya kalıyorlar. Önümüzdeki dönemde küresel anlamda kentleşmeyle birlikte gıda en stratejik sektörlerden biri hâline gelecek. Bizim burada tekraren altını çizmek istediğimiz gerçek şu: Katma değerin sektörel dağılımından dün konuştuk, sizlerin cevabını da aldık ama ben onu biraz daha açmak istiyorum. Köyler niçin boşalıyor? Yani hizmetler sektörü dünyada gayrisafi millî hasıla içerisinde bir şekilde genişlerken bizim Türkiye'de en kolay yol alabileceğimiz, dokunduğumuzda en kolay sonuç alabileceğimiz sektörlerin başında tarım geliyor. Dolayısıyla, biz köylerin neden boşaldığını, tarım alanlarında çalışan insanların neden bu işten vazgeçtiklerini düşündüğümüzde çok basit bir nedeni var. İnsanlar artık ektikleri, biçtikleri ya da yetiştirdikleri hayvanların gelirlerinden oralarda geçinemez hâle geliyorlar. Bu insanlar... Bakın, yaklaşık iki ay önce Aşkale'de, Erzurum'da ziraat odalarıyla birlikte bir toplantı yaptık, üç ay önce Adana Kozan'daydık, bütün gördüğümüz şey şu: Tarım alanlarındaki ekim meselesi gün geçtikçe azalıyor. İnsanlar bize şunu söylüyorlar: "Ben sekiz saat traktörümü çalıştırdığımda, burada, yaklaşık 3-4 bin lira mazot parası ödeyeceğim, ayda şu kadar ödeyeceğim, dolayısıyla ekmeye başladığım zaman ben zarar ediyorum." Şimdi, buradan hareketle ben hizmetler sektörünün bu ülkede büyümemesi için Anadolu'daki insanların büyükşehirlere göçünü engelleyecek en temel stratejik yaklaşımımızın tarıma olan destek olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede bu milletin karnını doyurabilmek için o insanları bizim oralarda tutabilmemiz lazım. Bunun için de çok somut bir önerimiz var, biz bunu yaklaşık iki yıldır birçok yerde dillendiriyoruz. Yani eğer "kur korumalı mevduat" diye bir gerçeğimiz varsa ve şu anda ondan kurtulmaya çalışıyorsak bu ülkenin kur korumalı bir tarıma ihtiyacı var. Gelecek-Saadet Grubu adına önerim şudur: Bugün tarımsal girdilerle ilgili olarak, eğer biz 700 milyarı aşkın bir rakamı çok küçük bir topluluğa aktarabilecek bir ekonomi yapısı kurgulayabildiysek yüzde 50 tarımsal girdilere destek vermek zorundayız ve Tarım Kanunu'ndaki -bu çok söylendi, bunu aslında AK PARTİ zamanında uyguladı; çok söyledik bunu- bu gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'inin tarımsal destek olarak verilmesi bence artık vazgeçilmez bir zorunluluk. Yani burada özetle şunun da altını çizmek isterim: Merkez Bankası Başkanımız, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız buraya geldiler, kendilerini dinledik. Az buçuk ekonomik bilgisi olan herkes bilir ki Türkiye'nin şu anda tarımdaki temel sorunu ya da ülkenin yaşamış olduğu gıda enflasyonundaki temel sorun talep enflasyonu değil. Yani biz tarımdaki maliyet enflasyonunu, girdi enflasyonunu kontrol etmeden Türkiye'yi 38 OECD ülkesi içerisinde gıda enflasyonunda şampiyon olmaktan kurtaramayız, dünyada enflasyonda 6'ncı ve 7'nci olmaktan kurtaramayız. Buradan kurtaramadığımız zaman da ülkede yatırımların önündeki en büyük engel olarak maalesef enflasyon çıkmaktadır. Dolayısıyla hizmetler sektörünün büyümemesi, tarımın büyümesi adına dün bu cümleleri kurmuştuk.
Burada tabii, ben, yine, tablolar üzerinden devam edip sorularımı da sormak isterim. Şimdi gayrisafi millî hasılada -tabii, Türk lirası üzerinden gitmeyelim çünkü onun zincirlenmiş birtakım bilgileri, onlar sizde; ben biraz dolar üzerinden gideyim- ben inanıyorum ki bu yıl 1 trilyon 100 milyar doları biz geçeceğiz inşallah yani eğer kurda çok ciddi bir sorun olmazsa. Sorum şudur: Bu hesaplamalarda, gayrisafi millî hasıla hesaplanırken -çok farklı kaynaklarda Türkiye'deki mültecilerin, göçmenlerin sayısı işte 8 milyon, 7 milyon, 10 milyon gibi rakamlar veriliyor; hadi, nüfusun yüzde 10'u diyelim- nüfusun yüzde 10'u eğer göçmen mülteciyse, onlar da bu gayrisafi millî hasıla içerisinde bir katkı sunuyorlarsa, gayrisafi millî hasıla içerisinde hesapladığımız bu rakamlar, kişi başı gayrisafi millî hasıla hesaplanırken onlar düşülüyorsa bu çok adil bir yaklaşım olmaz; bilmiyorum, özellikle bunu öğrenmek istiyorum. Gayrisafi millî hasılada yabancıların bu konudaki etkinlikleri üretim içinde değerlendiriliyor mu?
Şimdi, ben bu iş gücü piyasasıyla ilgili tekrar şunun üzerinde durmak isterim: Bakın, tablo 2'de iş gücüne katılım oranı yüzde 53,7'den yüzde 56,7'ye çıkartılıyor ancak 2023'te yüzde 10,1 olan işsizlik oranımız 2028'de yüzde 7,5 olarak öngörülüyor. Ya, burada çok ciddi bir tutarsızlık, rakamsal anlamda bir tutarsızlık var. Bu nasıl hesap edildi? Doğrusu, şunu düşündük: 5-6 milyon işe gitmeyen, okula da gitmeyen, bizim artık "ev genci" dediğimiz bir gençliğimiz var. Acaba buradan kaynaklı -ki o tablolarda onu gördük- bir yansıma mıdır, bunu doğrusu merak ediyorum.
Şimdi, bir başka konu şu: Bu tablo 6'da ödemeler dengesine ilişkin hedeflerimiz var. Dün cari işlemlerle ilgili konuştuk, bütün konuşmacılar ifade etti, dış ticaret dengesinde ortalama 100 milyar doların üzerinde açık vermeye devam eden bir Türkiye nasıl olacak da cari açığı buraya düşürecek, bu önemli. Tabii, turizm gelirlerinden bahsettik.
Şimdi, Demokrasi Endeksi'nden, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nden, birçok endeksten bahsedildi. Buradan hareketle uluslararası doğrudan yatırımlarla ilgili olarak bu yıl 12,8 milyar dolar bir gerçekleşme tahminimiz var. Tabii, On Birinci Kalkınma Planı'mızda 13 milyar dolardan 23,8 milyar dolara çıkartmayı hedeflemiştik, şimdi 2028 hedefi 27 milyar dolar. Burada sizlerin de çok iyi bildiği iki şeyden bahsedelim. Bir Belirsizlik Endeksi var yani ekonomide öngörülebilirlik malumunuz çok önemli. Belirsizlik Endeksi'nde Türkiye dünyada 4'üncü sırada Eylül 2023'te, şu anda elimizdeki raporlarda yani öngörülemeyen ülkeler arasında belirsizlik noktasında Türkiye 4'üncü sırada. Birinci meselemiz bu. Bu burada dururken biz 2028'de bunu nasıl gerçekleştireceğiz?
Diğer bir konu, hepimizin başını ağrıtan önemli bir konu: Yolsuzluk Algı Endeksi. Bu konuda doğrusunu söylemek gerekirse bir teşekkür etmemiz lazım çünkü benim raporda gördüğüm ve mutlu olduğum en önemli konulardan bir tanesi Kamu İhale Kanunu'nda yapmayı düşündüğünüz değişiklikler. Bunun artık iktidarıyla muhalefetiyle üzerimizdeki büyük bir yükü kaldıracağını düşünüyorum. Eğer başta 21/B uygulamaları olmak üzere -ki Sayıştay raporlarında çokça buna değinilmiş- Kamu İhale Kanunu'muzu daha demokratik, daha şeffaf, daha sorgulanabilir, daha her şeyin ortada olduğu ve Avrupa Birliğiyle, üst düzey ülkelerin standartlarıyla uygun bir hâle getirebilirsek belki bu yolsuzluk meselesinde, Yolsuzluk Algı Endeksi'nde Türkiye 100'üncü, 98'inci ülke olmaz çünkü buralarda gerçekten çok ciddi sorunlarımız var.
Diğer bir konu şu: Bu konuda raporda neredeyse 2023'te sıfırı bulduğumuz bir kamu tasarrufu var yani gayrisafi millî hasılaya yüzdesiyle bakıldığında 2023'te dibi görmüşüz. Doğrudur, deprem vardı, başka sıkıntılarımız vardı, pandemi döneminde bunlar olmuştur; bunu kabul ediyorum fakat 2028'de gayrisafi millî hasılanın yüzde 2,3'ü kadar bir kamu tasarrufu öngörülmüş. Ya, ben şunu özellikle, hassaten rica ediyorum: Bu plan için dün sizin ilk girişinizde bir cümleniz vardı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, doğrusu bunu anlıyorum ama ortada büyük bir yangın varsa -bu söyledikleriniz bürokratlar tarafından not ediliyor- beş yıl sonrası planda olma ihtimali var; biraz öyle anlaşıldı, biraz da pas atıyorum açıkçası bu konuda, onu bir düzeltin çünkü sonuç itibarıyla eğer ortada bir sıkıntı varsa bunun bir an önce giderilmesi, düzeltilmesi için bu toplantıları yapıyoruz; dediğim gibi, maksadımız üzüm yemek.
Burada da şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız, bütçe kısmında bunu daha çok konuşuruz. Yani sonuç itibarıyla, Türkiye'nin KDV ve ÖTV'yle bütçe açıklarının önemli bir kısmını vatandaştan vergiler yoluyla toplayan bir ülke hâline geldiğini işte, bütçede sizin yaptığınız sunumda gördük. Dolayısıyla vatandaşın da kamunun tasarrufuyla ilgili olarak... Sadece genelgeler anlamında söylemiyorum; ya, çok arzu ederiz yani şu Plan ve Bütçe Komisyonunda kamu tasarrufu konusu ayrı bir gündem olsun ve buradan bir deklarasyon çıksın. Yani sadece sıkı para politikalarıyla, maliye politikalarıyla yükün önemli bir kısmının vatandaşa aktarıldığı bir dönem değil "Kamu da buradan bir ders çıkartıyor ve şu tedbirleri alacağız ve bunu çok ciddi uygulayacağız." şeklinde bir yaklaşımın vatandaşla mutlaka paylaşılması gerekiyor. Bu, vatandaşımız nezdinde de politikalara destek konusunda çok pozitif bir katkı yapacaktır.
Tabii, emekliler konusunu geçen hafta Mecliste çok konuştuk. Burada tablo 10'da sosyal güvenlik sistemine ilişkin hedefler ifade edilmiş. Tabii, dün AK PARTİ'de değerli dostumuz... Yani özellikle EYT konusunda muhalefet birtakım şeyler söyledi. Dolayısıyla SGK'ye yapılan bütçe transferlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı 2002'de 2,6 iken bu yıl 3,6; çok doğru bir tespit. Şöyle gülümsetecek bir şey söyleyeyim: Sonuçta dün de ifade ettim; ülke bizim, hepimizin. Muhalefetin sadece rakamlara yansıyan ve sizi mutsuz eden konularını değil arkadaşlar, başka önemli gördüğümüz konuları da bence dikkate almak lazım yani sadece buraya yansımasın bu. Bazen böyle söylenilen şeyleri bu taraftan söyleniyor diye yani bunu muhalefet söylüyor diye algılamayın. Buradan şuraya geleceğim: 2028'de bu yüzde 3'e inecek, bu iyi bir şey. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, yani bunun yüzde 3'e inmesi için iki tane yolumuz var. Ya kayıt dışılığı azaltmak için çok ciddi bir mücadele içinde olacağız ya da bu emekliler... Ki 16 milyon emeklinin şu anda arkadaşlar, 10 milyonu neredeyse 7.500 TL alıyor ve Ocak 2023'ten sonra bunlara zam yapılmadı. Yani enflasyonun durumunu hepimiz biliyoruz ve insanlar 7.500 lira... Her gittiğimiz yerde, hangi partiden olduğu önemli değil "Ya, bunları gündeme getirin." diyorlar. Dolayısıyla bu yüzde 3'e inecekse ümit ediyorum ki bu kayıt dışılıkla mücadele de buraya iner. Aksi takdirde, emeklilerin maaşlarıyla ya da onların alması gereken rakamlarla buralara inerse bu daha büyük bir toplumsal sıkıntıya sebebiyet verecektir; bu konuda da dikkatinizi çekmek isterim.
Diğer bir konu, şu ana kadar hiç konuşulmadı ama dediğim gibi, sanayinin içinden gelen, Türkiye'de şirket el değiştirmelerine son otuz yılda çok acı bir şekilde ekonomik krizlerde şahit olmuş bir kardeşiniz olarak ifade etmek istiyorum. Mesela, bunun plana girmesini çok arzu ederim. Türkiye çok ucuz bir ülke hâline geldi yani şöyle düşünün: 1 milyar dolar parası olan birinin on yıl önce bu ülkeye gelip alabilecekleri ile şu anda alabileceklerini bir tahayyül edin. Buradan hareketle, şunun özellikle dikkate alınmasını istirham ediyorum: Şirketlerimiz mevcut ekonomik krizle birlikte çok ucuzladı dolayısıyla devletin, iktidarın, bu şirketlerin büyük yabancı gruplar, global şirketler tarafından, yapılar tarafından satın alınamaması için mutlaka ve mutlaka tedbir almasına ihtiyaç var. Çünkü bu olmadığı takdirde -ben uzun yıllar dış borç bağımlılık analizi çalıştım- bu ülkede, kendi şirketlerini yabancılara devredip, yabancıların Türkleri, bizim vatandaşlarımızı burada çalıştırıp çok büyük bir transfere yani burada kazanılanın yurt dışına transfer edildiği, Türkiyenin bir proletaryaya dönüştüğü, toplumun... Böyle bir yapının engellenmesi için, özellikle marka şirketlerimizden başlamak üzere, bu yabancı satın almalarla ilgili olarak bir tedbire ihtiyacımız var, şirketlerimizi korumaya ihtiyacımız var.
Borsa konusunda çok önemli hedefler var -kalkınma planlarında çok görmezdik- sanıyorum borsayı teşvik etmek, borsaya bir ivme kazandırmak için bu yapıldı.
Diğer bir konu, yine, dün burada imalat sanayisiyle ilgili konuştuk; onun da altını çizmek isterim. Ya, devlet olarak bir ham madde problemimiz var -ben gerçekten teşekkür ediyorum çünkü sonuç itibarıyla özellikle Afrika'da birtakım girişimlerimiz var- yeni dönemde enerji ve petrol kuyuları başta olmak üzere, ham madde olmak üzere yani Türkiye'de olmayan ve dışarıdan ithal ettiğimiz ürünlerle ilgili olarak devletin dışarıda yatırımlarına da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum; elbette istihdam kaybı olacaktır Türkiye'de ama Türkiye'nin ithalat bağımlılığını, ekonomik bağımlılığını azaltmak için buna da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, tabii, burada ana sektörlerden bir tanesi de savunma sanayimiz -doğrusu, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının göğsünü kabartan bir tablodur, onun için müteşekkiriz- ve ben burada 26 milyar doların, 2028 hedefinin çokça aşılacağını düşünüyorum çünkü 15 milyar dolara gelmişiz yani bu gidişle onun aşılacağını düşünüyorum, burada hedefi düşük görüyorum ancak burada söylemem gereken şey şu: 2022 ve 2023 tarihleri arasında yerlileşme oranında yüzde 7 bir iyileşme olmuş Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, elbette yüzde 100'e yaklaşırken bu yerliliği artırmanın zor olduğunun farkındayız ama sadece 5 puan artmış yani beş yılda 5 puan artmış; bunun da az olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Devam edin lütfen.
Buyurun Sayın Temurci.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Bir dakikam mı var; ona göre konuşacağım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - İki dakikanız daha var.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Peki.
Tabii, tarımla ilgili, sulamanın yüzdesel olarak yüzde 68'den 72'ye çıkması tarımda verimliliği ilgilendiren bir mesele; bu konuda yeterli olmadığını düşünüyoruz. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısının -tabii, tekrar bakacaksınızdır mutlaka- çok ama çok yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Hububat ekim alanına bir bakın; 11,4 milyon hektardan 11,7 milyon hektara çıkıyor yani bu böyle olduğu sürece bu millet bu ürünleri önümüzdeki yıllarda da çok pahalıya yiyecek demektir. Ana sektör olarak tarımın biraz daha öne çıkarılması gerekiyor.
Şimdi, son olarak eğitimle ilgili bir şey söyleyeyim. Eğitimdeki temel şeyin -hepimiz üzerinde hemfikiriz- kalite olduğunu düşünüyoruz, temel meselenin beyin göçü olduğunu düşünüyoruz. Neden bu ülkede on yıl önce, on beş yıl önce, AK PARTİ kurulduğunda, dışarıda ne kadar parlak beyin varsa birçoğu geldi, birçoğu bakan yardımcısı oldu, ülkede görevler aldı, farklı farklı yerlere geldi de şimdi bu ülkenin çocukları -üniversitelerde yaptığımız onlarca sohbette- bu ülkede yetişmiş parlak beyinlerin neredeyse yüzde 90'ı -elimizde veriler var, arzu ederseniz veririz- yurt dışında üniversiteleri hazırlamışlar ve ülkeyi terk etmek istiyorlar? Beyin göçünü engellemenin iki temel yolu vardır: Ehliyet ve liyakat. İkincisi, eğitimde kaliteyi artırmak ve üniversitelerin -sivil toplum başta olmak üzere- siyasetin dışında tutulması.
Ben tekraren çok teşekkür ediyorum.
Son söz olarak, özellikle okullaşma oranında kadınlarda yüzde 100'e varılma hedefini çok anlamlı ve kıymetli buluyorum.
En son şeyi de parlamenterlere ya da partilere söyleyelim -hanımefendi kardeşlerimiz var- Parlamentoda kadın temsil oranını yüzde 25 olarak öngörmüşsünüz; tabii, önce partiler bunu... Yani kalkınma planında siyasi partilere düşen en önemli şeylerden bir tanesi de bu yüzde 25'i gerçekleştirmek olsun.
Tekrar, kalkınma planımız ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olsun diyor, teşekkür ediyorum.