KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Bakan Yardımcım, kamu kurumlarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın ve basınımızın mümtaz temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kalkınma planları Türkiye'nin uzun vadeli hedeflerinin ortaya konulduğu, aynı zamanda da bu hedeflere uygun orta ve kısa vadeli programların yapılmasına zemin hazırlayan ve hazırlanması anayasal zorunluluk olan planlardır. On İkinci Kalkınma Planı cumhuriyetimizin yeni yüzyılında 2053 vizyonu çerçevesinde uzun vadeli bir perspektifle hazırlanmıştır. Planın 2024-2053 dönemini kapsayan uzun vadeli gelişme stratejisinin temel amacı, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda Türkiye'nin dünyadaki başlıca bilim, teknoloji, üretim, ticaret, kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak insanlığa katkı sunan; millî ve manevi değerlerini koruyarak bölgesinin ve dünyanın barış, huzur ve refah içinde küresel gelişmelere yön veren etkili, güçlü ve müreffeh bir ülke olması olarak belirlenmiştir. Planda 2053 vizyonunun ortaya konulmuş olmasını çok isabetli buluyoruz. Tabiidir ki hedefler ve dayanakları sorgulanabilir, sorgulanmalıdır. Bilindiği üzere, vizyon, kısaca, gelecekte ulaşmak istenilen, ulaşılması planlanan konumu ifade eder. Uzun vadeli bir strateji belirlemek ve bir vizyon ortaya koyabilmek çok önemlidir. Planda ortaya konulan 2053 vizyonu bir anlamda Kızılelma'dır. Hâliyle, kısa ve orta vadeli tüm program, politika ve hedefler bu vizyona göre yürütülecektir.

Ülkemizin 21'inci yüzyılda bölgesinde barış ve istikrarın teminatı olan, uluslararası ilişkilerde daha fazla söz ve itibar sahibi güçlü bir ülke konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların hazırlanması Milliyetçi Hareket Partisinin stratejik hedefidir. Bu çerçevede partimiz, 90'lı yıllardan itibaren uzun vadeli stratejisinin bir hedefi olarak topyekûn millî kalkınmayı gerçekleştirerek, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yıl dönümü olan 2023'te Türkiye'yi lider ülke hâline getirmeye yönelik program ve politikalar belirlemiş ve hükûmet ortağı olduğu dönemde Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda "Uzun Vadeli Strateji" başlığı altında 2023 vizyonuna yer vererek devlet projesi hâline getirmiştir. Yaklaşık on bir yıl önce de 4 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Milliyetçi Hareket Partisi 10'uncu Olağan Kurultayı'nda Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli yaptığı açış konuşmasında aynen şöyle seslenmiştir: "İstanbul'un fethinin 600'üncü yılı olan 2053 yılında 'süper güç Türkiye' ülkü ve gayemiz bulunmaktadır. 2013'ten itibaren kırk yılda bu hedefe varmak mümkün ve ihtimal dâhilindedir." Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye'yi küresel güç hâline getirmeye yönelik uzun vadeli stratejisinin politikalarına ve hedeflerine parti dokümanlarında ve seçim beyannamelerinde yer vermiştir. İnanıyoruz ki Türkiye 2053 yılında küresel ölçekte etkili bir güç ve lider ülke hâline gelecek ve bunu sürdürülebilir kılacaktır. Yine, inanıyoruz ki yüzyılları bulan mazlum milletlerin sömürülmesini, demokrasi, insan hakları ve adalet adına sürdürülen zorbalık düzeninin bitirilmesini sağlayacak medeniyet inşasıyla İstanbul'un fethinden altı yüz yıl sonra yeniden bir çağ açılacaktır.

Son dönemde, özellikle de On Birinci Kalkınma Planı görüşülüp uygulandığı dönemde, hemen hemen her yıl 2011 yılında açıklanan 2023 hedeflerinin neden tutturulamadığı sorgulanıp başarısızlık hikâyeleri anlatılmaktadır. Bu süreçte ülkemizi hedef alan komplo, kumpas ve saldırılar, Türkiye'yi teslim almayı hedefleyen odakların alçakça projelendirdiği 15 Temmuz hain işgal teşebbüsü, hendek terörü, isyan denemeleri, terör eylemleri ile ekonomik saldırıların ve bunlarla mücadelenin ekonomimize yüklediği maliyet görmezden gelinmektedir. Dünya ekonomisine büyük darbe vuran pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı ve küresel krizlerin Türk ekonomisi üzerindeki etkisinin yanı sıra 6 Şubatta yaşadığımız asrın felaketi depremlerin ekonomimize getirdiği yük göz ardı edilmektedir. Bilinmektedir ki önceden öngörülmesi mümkün olmayan olağanüstü gelişmelerin hedefler üzerinde etkileri olacağı ve sapmalara yol açacağı bir gerçektir. Son yıllarda yaşanan pandemi, savaş ve küresel krizlerin etkisiyle dünya ekonomisinde arz talep dengesizlikleri, tedarik zincirlerinde darboğazlar oluşmuş, emtia fiyatlarında anormal artışlar meydana gelmiş, gıda ve enerji krizi baş göstermiştir. Tüm dünyada ekonomik dengeler altüst olmuş, bütçe açıkları, borçluluk, işsizlik, enflasyon, yoksulluk artmıştır, küresel ticaret hızla yavaşlamıştır. Dünya Ticaret Örgütünün 2023 için küresel mal ticaretine ilişkin büyüme beklentisi savaş, yüksek enflasyon ve faiz nedeniyle yüzde 1,7'den yüzde 0,8'e çekilmiştir. 2022 yılında yüzde 3,5 büyüyen küresel ekonomide kalıcı enflasyon ve zayıf büyüme uyarısı yapan IMF küresel büyüme tahminini 2023 yılı için yüzde 3 öngörmüş, 2024 yılı için yüzde 3'ten yüzde 2,9'a düşürmüştür. OECD de küresel ekonomide büyüme tahminini 2023 yılı için yüzde 3 olarak açıklamış, 2024 yılı için ise yüzde 2,9'dan yüzde 2,7'ye indirmiştir.

Dünya ekosistemi türbülansı içerisinde Türkiye doğal olarak bu türbülanstan etkilenmektedir. Tüm dünyayı etkileyen pandemi, savaş, küresel krizlerin yanı sıra, ülkemizde yaşanan deprem gibi çok büyük olaylar büyük maliyetler ortaya çıkarmıştır. Elbette, bu maliyet karşılanmak durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, plan döneminde uygulanacak verimlilik ve rekabetçilik odaklı politikalar sonucunda Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyümesi hedeflenmektedir. Plan dönemi sonunda, cari gayrisafi yurt içi hasılanın 1 trilyon 589 milyar dolara, kişi başına gelirin 17.554 dolara ulaşarak ülkemizin yüksek gelirli ülkeler sınıfına girmesi öngörülmektedir.

Esasen, Türkiye büyüyen ve güçlenen bir ülkedir. 2020 yılında dünya ekonomisi küçülürken Türkiye pozitif büyüme kaydeden birkaç ülkeden biri olma başarısını göstermiştir. Türkiye, 2021 yılında yüzde 11,4 büyümeyle elli yılın rekorunu kırmış, G20 ülkeleri arasında en yüksek büyüyen ülke olmuştur. 2022 yılında gerçekleşen büyüme oranı yüzde 5,5 olup OECD ortalaması olan yüzde 2,9'un oldukça üzerinde bir performans göstererek diğer üye ülkelerden pozitif yönde ayrışmıştır. On üç yıl üst üste büyüyen Türkiye ekonomisi yaşadığı asrın felaketi depremlere ve zorlu küresel koşullara rağmen büyüme eğilimini devam ettirerek 2023 yılı birinci çeyreğinde yüzde 3,9; ikinci çeyreğinde yüzde 3,8 büyüme oranıyla kesintisiz ve güçlü büyüme performansını sürdürmüştür. Türkiye ikinci çeyrekte OECD üyeleri arasında 2'nci, G20 ülkeleri arasında 3'üncü en yüksek büyüyen ülke olmuştur. Yılın ikinci yarısında iç talepteki ılımlı seyir, ihracattaki artış ve turizmdeki canlı görünümün devam etmesiyle Türkiye ekonomisinin yıl genelinde yüzde 4,4 oranında büyümesi beklenmektedir.

Türkiye ekonomisinin son yıllarda gösterdiği yüksek performans uluslararası kuruluşların raporlarına da yansımaktadır. IMF Türkiye'nin 2023 yılı büyüme beklentisini yüzde 4'e, 2024 yılı için yüzde 3'e yükseltmiştir. Yine, Türkiye'nin bu yıla ilişkin ekonomik büyüme tahminini Dünya Bankası yüzde 3,2'den yüzde 4,2'ye, OECD ise yüzde 3,6'dan yüzde 4,3'e yükseltmiştir. Yine, kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch Ratings yüzde 2,5'tan yüzde 4,3'e, Moody's yüzde 2,6'dan yüzde 4,2'ye yükseltmiştir.

Plan döneminde yıllık ortalama yüzde 3 oranında artışla 5 milyon yeni istihdam oluşturulması ve plan dönemi sonunda işsizlik oranının yüzde 7,5 seviyesine gerilemesi öngörülmektedir. Ülkemizde istihdam edilenlerin sayısı pandeminin etkisiyle 2020 yılında 26 milyon 695 bine inmiş, istihdamı korumak ve artırmak amacıyla alınan akılcı ve etkin önlemler sayesinde 2021 yılında 2 milyon 102 bin kişi artarak pandemi öncesi dönemi aşmış, 2022 yılında ise 1 milyon 955 bin kişi artarak 30 milyon 752 bin kişiye ulaşmıştır. Türkiye, pandemi sürecinde OECD üyeleri arasında en fazla istihdam sağlayan ülkelerin başında gelmektedir. İstihdam artışı hız kesse de 2023 yılında da devam etmektedir. 2019 yılında yüzde 13,7 gerçekleşen işsizlik oranı her geçen yıl düşerek 2022 yılında yüzde 10,4'e gerilemiştir. 2023 Ağustos ayı itibarıyla da yüzde 9,2'ye inen işsizlik oranı son dört aydır tek haneli gerçekleşmektedir.

Planda, enflasyonun 2028'de yüzde 4,7'ye düşürülmesi öngörülmektedir. Ülkemizde geçen yıl ekim ayı itibarıyla yüzde 85,5'e kadar yükselen yıllık enflasyon oranı aralık ayında yüzde 64,2'ye, bu yılın haziran ayında yüzde 38,2'ye kadar inmekle birlikte tekrar yükselişe geçerek eylül ayı itibarıyla yüzde 61,5'e çıkmıştır. Enflasyondaki katılık, beklentilerdeki bozulma ve döviz kuru gelişmelerinin bileşik etkisiyle TÜFE yıllık artış oranının yıl sonunda yüzde 65 seviyesine yükselmesi, 2024 yılında dezenflasyon sürecine girilmesi, 2026 yılında tek haneli rakamlara inmesi öngörülmektedir.

Şüphesiz, yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı odağına alan kapsayıcı büyüme politikaları çerçevesinde oluşan refah artışından tüm kesimlerin adil bir şekilde faydalanması temel hedeftir. Bu doğrultuda, çalışan ve emeklilerimizin enflasyon karşısında alım gücünün korunması ve yapılan desteklerle tüm toplum kesimlerinin enflasyona ezdirilmemesi temel politika yaklaşımı olmuştur.

Plan döneminde uygulamaya konulacak politika ve tedbirlerle ihracatın 375,4 milyar dolara, ithalatın ise 481,4 milyar dolara ulaşması ve turizmde hedeflenen gelir artışıyla cari işlemler açığının millî gelire oranının dönem sonunda yüzde 0,2 olarak gerçekleşmesi öngörülmektedir. Ülkemizin küresel mal ihracatından aldığı pay ilk kez 2021 yılından itibaren yüzde 1'in üzerine çıkmıştır. 2022 yılında ihracat yıllık 254,2 milyar dolar gerçekleşerek cumhuriyet tarihimizin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Buna karşılık ithalat 2022 yılında yüzde 34 artışla 363,7 milyar dolara çıkmıştır. 2022 yılında dış ticaret açığı 104,5 milyar dolar, cari açık ise 48,8 milyar dolar olmuştur. Cari açığın millî gelire oranı yüzde 0,9'dan yüzde 5,4'e yükselmiştir. 2022 yılında ithalattaki artışta ve cari açığın büyümesinde küresel emtia, özellikle de enerji fiyatlarındaki anormal yükseliş etkili olmuştur. Nitekim sadece enerji ithalatımız 2021 yılında 50,7 milyar dolar iken 2022 yılında 96,5 milyar dolara yükselerek 45,8 milyar dolar artmıştır. 2023 yılı genelinde cari işlemler açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 4 seviyesinde gerçekleşmesi, enerji hariç cari işlemler dengesinin ise gayrisafi hasılaya oranla yüzde 1,4 oranında fazla vermesi öngörülmektedir.

Küresel rekabette Türkiye'yi üst sıralara taşımaya katkı sağlayacak makine ve teçhizat yatırımları 2019 yılının son çeyreğinden itibaren kesintisiz büyümektedir. Yerli ve millî üretimi arttırmak, stratejik alanlarda dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla başlatılan millî teknoloji odaklı sanayi hamlesiyle başta savunma sanayisi, otomotiv, makine, enerji, kâğıt, petrokimya gibi birçok alanda tesisler ve fabrikalar kurulmakta, yerli ve millî ürünler üretilmektedir.

Millî teknoloji hamlesi, ülkemizin gelecek kuşaklarının refah ve istikrar içerisinde yaşaması için başlatılmış en hayati girişimlerden biridir. Millî teknoloji hamlesi, ulusal güvenlik dâhil olmak üzere kritik sektörlerin sınırlayıcı herhangi bir dış faktörün etkisiyle sekteye uğratılmamasını sağlamaya çalışmakta ve bu minvalde Türkiye'nin istiklalini ve istikbalini güvence altına almaktadır.

Enerjide merkez ülke olma hedefine doğru hızla ilerleyen Türkiye, uluslararası enerji piyasasının da belirleyici aktörlerinden biri inşallah olacaktır.

Türkiye, son yıllarda sürdürülen mali disiplin ve etkin kamu borç yönetimi sayesinde AB tanımlı brüt kamu borç yükü AB-27 ortalamalarının çok altına çekilmiş, net kamu borç stoku millî gelire oran olarak önemli ölçüde azaltılmış, faiz harcamalarının vergi gelirlerine oranı keskin şekilde düşürülmüş, borcun vade ve döviz kompozisyonunda önemli iyileştirmeler sağlanmıştır. Türkiye'nin brüt dış borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı gerilemektedir. Türkiye kamu borçluluğu, reel sektör borçluluğu ve hane halkı borçluluğu bakımından en az borçlu ülkeler arasındadır. AB tanımlı genel yönetim borçluluk oranı 2021 yılında yüzde 41,7 iken 2022 yılında yüzde 31,7'ye, bu yıl birinci çeyrekte yüzde 31,1'e inmiştir. Bu oran AB üyesi ülkelerde yüzde 83,7; euro bölgesinde yüzde 91,3 düzeyindedir. Ülkemizde 2023 birinci çeyrek itibarıyla hane halkı borçluluk oranı yüzde 11, finansal olmayan kuruluşların borçluluğu ise yüzde 52 olup diğer ülkelere göre borçluluk düzeyi en düşük ülke konumundadır.

Bankacılık sektörümüz sağlam bir bünyeye sahiptir. Sermaye yeterliliği standart rasyosu yüzde 19 düzeyindedir. Biliyorsunuz yasal sınır yüzde 8, hedef oran yüzde 12'dir. Kredilerin takibe dönüşme oranı da her geçen yıl düşmekte, en son yüzde 1,5'e kadar inmiş bulunmaktadır.

Bu yoksulluk konusu çok gündeme getiriliyor, bununla ilgili de birkaç hususu dile getirmek istiyorum. Birleşmiş Milletler bünyesindeki 5 kuruluşun 2023 Temmuz ayında yayınlanan raporunda, 2022 yılında 735 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kaldığı, 2019 yılına göre sayının 122 milyon arttığı, dünya nüfusunun yüzde 29,6'sı olan 2,4 milyon insanın gıdaya sürekli erişiminin bulunmadığı belirtilmiştir. Dünya Bankası raporuna göre de küresel nüfusun yaklaşık yüzde 8'i aşırı yoksulluk içinde günlük 2,15 dolar, yüzde 23'ü günlük 3,65 dolar ve yüzde 47'si günlük 6,85 dolar yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

Ülkemizde Gini katsayısı 2018 yılında 0,408 iken 2019'da 0,395'e gerilemiş, 2020'de 0,410'a çıkmış ve 2021 yılında ise 0,401'e inmiştir; 2022 yılında tekrar 0,415'e çıkmıştır. Toplumun gelirden en fazla pay alan yüzde 20'sinin gelirinin en az pay alan yüzde 20'sinin gelirine oranı 2018 yılında 7,8 iken 2019'da 7,4; 2020'de 7,8'e çıkmış, 2021 yılında 7,6'ya inmiş, 2022 yılında ise 8'e çıkmıştır.

Eş değer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60'ına göre belirlenen göreli yoksulluk oranı 2018 yılında yüzde 21,2'yken, 2019'da yüzde 21,3'e, 2020'de yüzde 21,9'a çıkmış, 2021 yılında yüzde 21,3'e inmiş, 2022 yılında ise yüzde 21,6 olmuştur. Görüldüğü üzere, ülkemizde gelir dağılımı ve yoksulluk verilerinde aşırı bir bozulma söz konusu olmamıştır. Özellikle, 2022 yılında kısmi bir bozulma söz konusudur.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2022 İnsani Gelişme Raporu'nda küresel İnsani Gelişme Endeksi'nin son iki yılda gerilediği, dünyanın krizden krize savrulduğu, sorunlarla başa çıkamadığı ve daha fazla yoksulluk ve adaletsizliğe sürükleneceği belirtilmiştir. Türkiye İnsani Gelişme Endeksi'nde en yüksek kategori olan "çok yüksek insani gelişme" kategorisine 2019 yılından itibaren üst üste 3'üncü kez girmiş ve 2021 yılında ülkeler arasında 6 basamak birden yükselmiştir. Türkiye'nin üç yıldır "çok yüksek insani gelişme" kategorisine girdiğini, milletimize sürekli kötümserlik aşılayanlardan duyamazsınız. Türkiye 2028 yılına kadar siyasi istikrar içinde ekonomik atılımlarını gerçekleştirebileceği bir vasatı yakalamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Önümüzdeki dönemde dış riskler de göz önüne alındığında, bir taraftan sıkı para politikası ile etkili maliye politikaları uygulanırken diğer taraftan başta üretim, tasarruf, vergi, iş gücü piyasası, eğitim ve tarım gibi temel alanlarda yapısal önlemlerin büyük bir ciddiyetle hayata geçirilmesi önem arz etmektedir. Türkiye ekonomi alanında hızla reform gündemi oluşturmalı ve bunu uygulamalıdır. Türkiye ekonomisinin önünü açacak, ülkemizin ve milletimizin kalkınmasını sağlayacak her türlü düzenlemeyi destekleyeceğimizi peşinen burada taahhüt etmek istiyorum.

Planın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Teşekkür ediyorum.