KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Değerli Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de hepinizi öncelikle saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

On İkinci Kalkınma Planı'nda hedef olarak hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri güçlendirmekle başlayan bir sunumunuz oldu. Bugün hukukun üstünlüğü dediğimizde maalesef ki ülkemizde adaletin tam anlamıyla tecelli etmediği, yargının siyasallaştırıldığı ve şu an kürsülerde 1.000-1.200 civarında AKP'de siyaset yapmış hâkimlerin, savcıların bulunduğu bir dönemi yaşıyoruz. Böyle bir dönemde hukukun üstünlüğünden, adaletten ve adalete güvenden bahsedemeyiz yani yargının herkese eşit muamele yaptığı, o terazinin eşit şekilde tartıldığı bir yargı olması gerekirken bugün maalesef vatandaşımız nezdinde artık adalete güven kalmadı. Bu anlamda, gerçekten adaletin güçlendirilmesi, eşit, adil bir hâle getirilmesi ve hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesine ihtiyaç var.

Yine bu hedefler arasında afete dirençli yaşam alanları, akıllı ve sürdürülebilir şehirler oluşturmaktan bahsedilmekte. Değerli arkadaşlar, yirmi bir yıllık AKP iktidarı döneminde başta İstanbul'da olmak üzere... Bakın, örneğin, Eminönü'nden Bakırköy'e doğru giderken eskiden boş olan ne kadar arazi varsa bugün hepsinde AVM'ler, rezidanslar ve gökdelenler var. Başta İstanbul'da olmak üzere ülkemizin birçok şehrinde depremde toplanma merkezi olarak daha önce tespit edilmiş birçok taşınmazda bugün pahalı rezidanslar var. E, şimdi, siz bir taraftan yatırım programına bunu koyacaksınız -kalkınma planına- ama bir taraftan da yirmi bir yıldır bu ülkede deprem öncesinde ve sonrasında toplanma alanı bırakmayacaksınız; her tarafı ticarileştirdiniz. Bakın, son dönemde, askerî alanlarla ilgili yeşil alan olarak kalması gereken çok sayıda yerin bugün gündemde de olduğu gibi rezidans ve AVM yapımı için ayrıldığını, tahsis edildiğini, bölge halkının tüm mücadelesine rağmen o alanların yeşil alan olmaktan çıkarıldığını görüyoruz, biliyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ülkede iktidar tarafından yaratılan bu güven bunalımıyla birlikte, siz kalkınma planını kâğıt üstünde ne kadar güzel laflarla yazarsanız yazın sonuçta güvenirlilik ve inanırlılık kalmazsa bunun bir anlamı kalmaz.

Şimdi "güçlü aile"den bahsediyoruz. Bugün ülkemizde evlenme ve boşanma oranlarına şöyle bir baktığımızda, AKP iktidarının toplumu nereden nereye getirdiğini maalesef bu olumsuz sonuçlarla görebiliyoruz. Ağzınız açıldığında kültürel değerlere sahip çıktığınızdan, gelenekçilikten bahsedersiniz. Ya, değerli arkadaşlar, şöyle bir bakın, bugün ülkede değerleri mahvettiniz, açık konuşmak gerekirse değerlerimizi yok ettiniz. Televizyonlarda oynanan, sergilenen şu filmleri siz izlemiyor musunuz? "Aile bütünlüğünü nasıl yok ederiz?" üzerine kurgulanmış onlarca sabah programı ve akşam dizisi ve sonuç itibarıyla da verilere baktığınızda, ülkede son dönemde boşanma oranı yani parçalanmış aile oranı sayenizde gelişiyor ve artarak geliyor değerli arkadaşlar, artıyor. Yani siz iktidar olarak buraya, kalkınma planına aileyle ilgili "güçlü aile, sağlıklı toplum" yazdınız ama hem aileyi parçalıyorsunuz hem de sağlıklı toplumu bitiriyorsunuz değerli arkadaşlar.

Şimdi "nitelikli insan" diye ifade ettiniz. Sayın Cumhurbaşkanının yakın tarihte "İstedikleri yerlere gidebilirler." söyleminden sonra, bu ülkenin yetişmiş insanı, yetişmiş gençleri, doktorları, mühendisleri sizlerin yarattığınız bu tabloyla "Yurt dışına gider, oralarda ne iş olsa yaparım." durumuna düştü. Ya, biz bu gençleri yurt dışına gidip buldukları işi yapsınlar diye mi yetiştiriyoruz? Doktor olmuş, mühendis olmuş gençlerimiz çareyi yurt dışında arar vaziyete geldi, getirildi; bu sizin sayenizde oldu değerli arkadaşlar.

İşte, gençlerimiz bir taraftan sınırlı iş imkânları, bir taraftan da adil olmayan seçme değerlendirme yöntemiyle, kendilerinin hak ettiği o mesleğe atanma imkânı varken torpillilerin -açıkça söylüyorum- işe alındıklarını görünce bu ülkeden umudunu keser hâle geldi, bunu da siz başardınız değerli arkadaşlarım.

Söylenecek çok şey var On İkinci Kalkınma Planı'yla ilgili. Temeldeki konu şu: İktidarın yarattığı bugünkü tabloda, insanlarımızın yüzünün artık gülmediği bir ülkede yaşadığımızı açıkça ifade etmek isterim. Mutlu bir azınlık var, devletin bütçe kaynaklarından, sizin çıkardığınız kanunlardan yararlanıp, o bütçe kaynaklarından değişik vesilelerle yararlanıp güçlenen, daha da zenginleşen bir kesim var ama genel anlamda baktığımızda, artık insanların yarın kaygısı içerisinde olduğunu, emeklimizin geçim kaygısı içerisinde olduğunu, işsizin iş bulamama kaygısı içerisinde olduğunu görüyoruz. İşte, bu da toplumu, insanları gerçekten büyük bir moral bozukluğu içerisine soktu. Dediğim gibi, şöyle bir bakın, sokakta bir dolaşın değerli arkadaşlar, kaç kişi direkt "Hayatımdan memnunum." diyebiliyorsa açıkça söyleyin biz de görelim. Herkes yarınıyla ilgili kaygı içerisinde.

Bakın, bu planlamada tarımla ilgili çok net, somut bir çözüm önerisi yok. Değerli arkadaşlar, biz bir tarım ülkesiyiz; bakın, tarım ülkesi olarak başta tahıl olmak üzere yurt dışından 1 kilo buğdaya, samana ihtiyacı olmayacak bir ülkede yaşıyoruz ama yine sayenizde, bu ülke tonlarca saman dahi ithal eden bir ülke durumuna düştü.

Şimdi, bakın, planda "topraksız tarım" ve "kent tarımı" diye bir ifade geçiyor ve bunu da bir yenilikmiş gibi sunuyorsunuz; kitapçığınızda var. Şimdi, önce şunu söyleyeyim: Tarımın da başkenti bir şehrin milletvekili olarak, Antalya Milletvekili olarak zaten topraksız tarım bugün ülkemizde ve özellikle Antalya'da çok yaygın şekilde yapılan bir üretim çeşididir. Bunun değişik şekillerde güçlendirilmesi, desteklenmesi uygundur, doğrudur ama zaten var olan bir uygulama.

"Kent tarımı" diye bir ifadeyi de yeni görüyoruz. Arkadaşlar, kent tarımı bugün kentlerde balkon ve bahçelerde yapılan, aslında ekonomik değeri olmayan bir tarım yöntemi. Ancak bu yöntem özellikle güneşi çok olmayan Orta Avrupa ülkelerinin bazılarında uygulanan bir yöntem ve bu yöntemde güçlü yatırımlara yani büyük yatırımlara ihtiyaç olduğunu öğrendik. "Kent tarımı" diye bir tarım sonuçta "ihtiyaç olmayan bir yöntem" diye ifade edildi işin uzmanları tarafından ama isteyen yaparsa yapar ancak bunun özel bir devlet teşvikine ihtiyacı olmadığını görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın Sayın Arı, ilave süre veriyorum size.

CAVİT ARI (Antalya) - Türkiye'de eğer tarımla ilgili bir girişimde, çalışmada bulunacaksak bakın, şunu söyleyeyim: Türkiye'de 40 milyon dekar tarım arazisi ekilip dikilmiyor. Eğer tarımdaki bu kötü gidişata "Dur!" diyeceksek önce ekilip dikilmeyen bu tarım alanlarının yeniden tarıma kavuşturulmasına ve en önemlisi de tarımda bir planlama yapılmasına ihtiyaç var. Bugün, ülkede, hâlâ stratejik ürünlerin hangi bölgede, ne zaman, nasıl yapılacağına dair bir planlama yok yani geldiğimiz bu çağda bu planlamayı yapamadık şu an.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Antalya) - Son cümle Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

CAVİT ARI (Antalya) - Son olarak tarımla ilgili şunu söyleyeyim: Yine On İkinci Kalkınma Planı'nda geçen, tarım arazilerinin korunmasıyla ilgili bir cümleniz var.

Sayın Başkanım, bakın, tarım arazileri bugün Türkiye'de tehdit altında, başta kaçak yapıların tehdidi altında, maden arama çalışmalarının tehdidi altında ve amacı dışında kullanılan bu alanlarla tarım alanlarımız gitgide küçülmekte, daralmakta. Bu, resmî istatistiklerde de mevcut. Öncelikle, bir taraftan tarım alanlarını koruyalım, amacı dışında kullanılmasını önleyelim ve bu alanlarda da doğru bir planlamayla tarım yapılmasını sağlayalım diyorum.

Teşekkür ediyorum.