Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 26 .10.2023 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, "Sayın Cevdet Yılmaz" diyecektim ama Sayın Bakan, Sayın Komisyon üyeleri, değerli hazırun; herkesi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Komisyon görüşmelerine başlarken, bütçe konuşuyorsak en önemli meselelerden birinin her zaman olduğu gibi bütçe hakkı olduğuna vurgu yapmak istiyorum. Bütçe hakkının korunması, bütçe hakkının tesis edilmesi, her şeyden önce iktidarlar açısından da bir meşruiyet zemininin yaratılması açısından çok çok büyük önem taşır ama geleneksel AKP bütçelerinde alışık olduğumuz şey bütçe hakkının ihlalidir, nitekim 2024 bütçesi de bir bütçe hakkı ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Neden bütçe hakkı ihlali var? Çünkü toplumun katılımı yok, önemli kesimlerin katılımı yok; sadece kendiniz hazırlıyorsunuz, kendiniz uyguluyorsunuz ve dolayısıyla da bir katılımcı bütçe niteliği taşımıyor. Oysa bütçeler her şeyden önce toplumsal ihtiyaçları gidermek, toplumun geleceği üzerine aslında hem iktisadi hem siyasi anlamda bir gelecek inşa etmek üzere kurgulanır ve toplum da buna dâhil olmak zorundadır. Oysa biz dönüp baktığımızda bir katılımcılığı görmemiz mümkün değil. Toplumsal ihtiyaçları içermelidir. Geçmiş yıllardaki bütçelerde olduğu gibi 2024 bütçesine de baktığımızda toplumsal ihtiyaçları gözetmekten çok sermayenin ihtiyaçlarını gözeten bir bütçeyle karşı karşıyayız. Bütçeler öznel durumları dikkate almak zorundadır bütçe hakkının korunması için. Toplumun öznel durumlarını dikkate almıyor yani yoksullar ile zenginler, toplumun farklı kesimleri, işçi sınıfı ile diğer katmanlar dikkate alınmaksızın, dolayısıyla hiçbir öznel durumu değerlendirmeksizin bir bütçeyle karşı karşıyayız. Toplumsal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri ortadan kaldırmak en önemli hedeflerden biri olması gerekirken eşitsizlikleri arttıran, adaletsizlikleri âdeta körükleyen bir bütçeyle karşı karşıyayız yani demokratik bir anlayıştan olabildiğince uzak bir bütçe karşımızda ve bir kez daha çok net diyebiliriz ki bütçe hakkı ihlal edilmiştir.
Peki, denetim hakkı meselesinde ne diyebiliriz? İşte, kesin hesap ve Sayıştay raporu üzerine çok fazla konuşamıyoruz. Zaten ayrı bir komisyon, ayrı bir gündem, ayrıntılı bir gündeme ihtiyaç olması gerekirken burada âdeta geçiştirildiğini söyleyebiliriz. Oysa çok önemli. Sayıştay raporlarına baktığınızda da kesin hesaplara baktığınızda da üzerinde çok ayrıntıyla konuşmamız gereken meseleler olduğunu görebiliriz. Mesela her şeyden önce 2022 bütçe performansını ve Sayıştay raporlarını ayrıntılı incelediğimizde ben kısaca birkaç tane veriden bahsedeyim: Sayıştay 225 kamu birimini incelemiş ve yaklaşık 8 bin bulgu var. Biz 8 tanesi üzerinde bile konuşamayacağız burada. Dolayısıyla burada nasıl ki bütçe hakkı ortada yoksa denetim hakkının da nasıl ihlal edildiğini göreceğiz. Yüzde 3'e yakın yasal sınırların üzerinde yedek ödenek 2022 yılında var, bunu konuşamayacağız. Ödenek üstü harcamalar yasal olmayacak şekilde söz konusu, bunu konuşamayacağız. Bütçe dışı fonları -ki belki de bütçe hakkını da en önemli ihlal eden nedenlerden biri- konuşamayacağız. Savunma Sanayi Destekleme Fonu ne oldu, ne büyüklükte? Buradan yapılan harcamalar ve buranın gelirleri hakkında konuşamayacağız. İşsizlik Sigortası Fonu'nun ne amaçla, nasıl kullanıldığını konuşamayacağız, denetleyemeyeceğiz. Şimdi mesela karşımızda BES var, OKS var; bunun gibi meselelerin İşsizlik Sigortası Fonu'nda olduğu gibi büyük sorunlara neden olup olmayacağını konuşamayacağız. Dolayısıyla hem bütçe hakkı ihlali hem denetim hakkı ihlalinin bir arada olduğu bir durumla karşı karşıyayız.
Peki, 2024 bütçesi nasıl bir bütçe? 2024 yılı bütçesinde hemen şunu söyleyebiliriz ki çok ilginç bir bütçe, garip bir bütçe, şaka gibi. Yani Sayın Cevdet Yılmaz burada olsaydı biraz da benzerlikle ilgili şey diyecektim: Bir Cem Yılmaz bütçesine benziyor. Evet, komik. Neden komik? Çünkü bütçe açığı rakamı 2,6 trilyon, bu başlangıç tahminleri. Yıl sonunda bunun ne olacağını şu anda kestiremiyoruz. Bir felaket senaryosuyla karşı karşıyayız. Şaka gibi dediğim bu. Çünkü bu rakam... Eğer burada biz 2022 bütçesini denetleseydik... 2022 bütçesi yaklaşık 2,8 trilyonla kapanmış. 2022 bütçesi 31 Aralıkta kapandıysa daha 1 Ocak gelmeden 2022 yılı bütçesi kadar açık veren bir bütçe yapmışsınız yani ekonomideki gidişatın nasıl bir felaket senaryosu içerdiğini bütçe açığı rakamı size zaten ifade ediyor. Bu rakam kamu harcamalarının yüzde 23'ü, kamu gelirlerinin yüzde 28'ine tekabül ediyor yani bütçe açığı devasa boyutta. Siz bir borsa deyimiyle açığa satış yapıyorsunuz ve bunun bir karşılığı yok. Karşılığının nasıl olacağı bütçe açığının finansmanı konusunda zaten karşımıza çıkacak ki burada esas sıkıntının da ne denli büyük olduğunu görmemiz mümkün.
Bu nasıl bir bütçe? Bir kere enflasyonist bir bütçe. Enflasyonla mücadele etmek gibi bir hedef var ama bütçe enflasyonist çünkü bütçenin dörtte 1'i açıksa bu, enflasyonun körükleneceği anlamına geliyor. Demek ki enflasyonist bir seçim bütçesi var. Bakın, mayıs seçimlerine giderken de bir seçim bütçesiyle karşı karşıyaydık, bunun yaratmış olduğu sonuçlar şu anda karşımızda ve yine şimdi mart seçimlerine giderken enflasyonist bir seçim bütçesiyle karşı karşıyayız. Tabii ki katlanarak devasa bir boyuta ulaşmış bir açıkla geliyorsunuz. Demek ki 2024 yılı sonunda neyle karşılaşacağımızı aşağı yukarı tahmin edebiliriz.
Sermaye dostu; sermayeyi vergilendirip, bütçe açığını kapatıp enflasyonla mücadele yapmak yerine sermaye dostu bir bütçe hazırlayıp yine gelmişsiniz.
Bir faiz bütçesi; yoksulluk ekonomisini kalıcılaştıran bir bütçe, adaletsiz bir bütçe, güvenlikçi, militarist, otoriter rejimi besleyen bir bütçe.
Şimdi, bütçe açığının kaynakları aynı zamanda bunlar yani izlemiş olduğunuz seçim bütçesi, faiz bütçesi, militarist bütçe yani savaş bütçesi, yoksulluk bütçesi, adaletsizlik bütçesi dediğimiz şeyler. Aslında bunlar neden bütçe açığı verdiğinizi açıklıyor, neden bütçe disiplinine, mali disipline kavuşamadığınızı açıklıyor ve neden ekonominin bu hâlde olduğunu çok net ortaya koyuyor.
Bütçe refleksif değil. Bir kere, eğer ortada ciddi bir istikrarsızlık konjonktürü söz konusuysa maliye politikası para politikasıyla eş güdümlü olarak refleksif olmalı; otomatik istikrar sağlayıcıları harekete geçirecek, istikrar tedbirleri alacak bir şey olmalı. Hazine Bakanı sürekli istikrardan bahsediyor, Arabistan çöllerinde telef oldu kaynak bulmak adına ama siz öyle bir bütçe yapıyorsunuz ki istikrarsızlığı körükleyen, derinleştiren bir yanı var.
Peki, bu bütçe açığının bu denli büyük olmasını neler yaratıyor dedik. Mesela birkaç tane rakam... Güvenlikçi, militarist bütçenin aldığı pay o denli büyük bir duruma ulaşmış ki savunma bütçesi Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini yakalamış; bu kabul edilebilir bir şey değil. Dünyada zaten bu türden kıyaslamalarda her zaman için en önemli gelişmişlik ölçütü olarak eğitime ayrılan bütçe ile silaha ayrılan bütçe karşılaştırılır ve biz bu anlamda dünyada ilk 100'e giremeyecek bir sıraya sahibiz. Bu, bizim adımıza kabul edebileceğimiz bir şey değil. Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun, Türkiye'deki emekçilerin, kadınların yaşamış olduğu yoksulluğun, zulmün en önemli nedeni işte bu savaş bütçesidir fakat neden böyle yapıyorsunuz? Çünkü kalkınma planının arasına koymuş olduğunuz bir şey var. Mesela bir devasa ihracat artışıyla cari işlemler açığını kapatmak gibi bir senaryonuz var. Bu devasa ihracat artışı nereden gelecek? Bunun nereden geleceğini satır aralarında silah sanayisinde yapmış olduğunuz yatırımlar ve onların ihracatına bağlamışsınız çünkü en dramatik artış orada. Yani siz Orta Doğu'da bir barışın peşinde değil, Orta Doğu'da süreklileşmiş bir savaşın peşindesiniz. Yani siz Kürt düşmanlığından beslenerek, savaşı sürekli kılarak ekonomiyi düzeltmeye çalışıyorsunuz. Ekonomideki istikrarın...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Biraz insafa davet ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - İnsaflı ol ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Dinleyin, bir dinleyin, bir dinleyin.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Başkan, böyle bir usule geçeceksek biz de böyle konuşuruz, geçmeyeceksek aynen devam edelim.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Arkadaşlar, lütfen, sükuneti sağlayalım.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Söz sırası size geldiğinde yanıt verirsiniz, söz sırası bendeyse ben konuşuyorum. Böyle yönetildiği söylendi, lütfen riayet edin.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bizim adımıza konuşmayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ben sizin adınıza konuşmuyorum. Usul konusunda burada bir mutabakat vardı. Bu mutabakata uyacaksak uyalım, uymayacaksak ben de konuşurum. Böyle bir usul var mı? Rica edeceğim...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Siz kime "Kürt düşmanı" diyorsunuz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tescilli Kürt düşmanısınız.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan...
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Arkadaşlar, lütfen...
Devam edin.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bizim adımıza konuşmayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ben kendi adıma konuşuyorum, haddinizi bilin.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, oraya döner misiniz; lütfen, oraya döner misiniz önce?
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Tamam, devam edin diyorum ben. Oraya döneceksek kararı ben veririm.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, devam edeceğim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Burada dönmeniz gereken yer orası Sayın Başkan.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Kürt düşmanı sizsiniz ya! Dağa kaçırılan kız çocuklarına bakın, hepsi Kürt çocuğu.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Siz, huzurun düşmanısınız! Barışın düşmanısınız! Kardeşliğin düşmanısınız!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Ankara'nın ortasında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, IŞİD'liye götürüp kız çocuğunu teslim ediyor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Yalan söylüyorsun!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sizin Bakanınız kız çocuğunu götürüp IŞİD'liye teslim ediyor!
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Değerli arkadaşalar, lütfen... Karşılıklı konuşmayalım, lütfen arkadaşlar.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Belgesi var, belgesi; açın bakın ya!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Açıp bakmıyoruz, biz görüyoruz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Afaki konuşma! Git, Ankara'ya sor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Kürt düşmanlığını, ayrımcılığı siz yapıyorsunuz, bölücülüğü siz yapıyorsunuz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Git, Bakanına sor! Git, Bakanına sor, niye IŞİD'liye teslim etti kız çocuğunu?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - PKK'yı sayıyor musun terör örgütü olarak?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - "PKK" deyip durma ya, aynı hikayeyi anlatma.
ORHAN YEGİN (Ankara) - PKK'ya "terör örgütü" diyebiliyor musunuz?
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Koçyiğit, lütfen...
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, önce sussunlar, susalım.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Demin öyle diyordunuz ama siz başlattınız tekrar.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Hanımefendi, bizi itham ederek konuşmayın. Konuşun, bize "Kürt düşmanı" demeyin.
AHMET KILIÇ (Bursa) - Siz her şeye düşmansınız.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Kürt düşmanısınız!
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sezai Bey, lütfen başlayalım tekrar.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Irkçı ve Kürt düşmanısınız.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Tamam konuşsun, konuşmasını yapsın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Hiç inkâr etmeyin, tescilli Kürt düşmanısınız.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen arkadaşlar, müzakerelerimize devam edelim, sonra cevaplayalım.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; bütçenin bu militarist yapısı -buradaki tartışmadan da anlaşılacağı gibi- toplumsal sorunun esas kaynağını oluşturuyor. Dolayısıyla, bizim ifadelerimiz aslında bir soruna işaret ediyor, bu soruna yönelik tepkiler de bunu gösteriyor; ortada demek ki bir sorun var, ortada bir Kürt sorunu var. Kürt sorunu bu yöntemle çözülmeye çalışıldıkça ya da ortadan kaldırılmaya çalışıldıkça sorun derinleşiyor; işte, ortaya çıkan tablo da budur. Hiçbirimiz bundan kaçamayız. Bu sorunun çözümü barışçıl yöntemlerden geçer, bu sorunun çözümü barış bütçesinden geçer; böyle askerî bütçelerden ya da ihracatı artırmak adına silahlanma yarışından geçmez.
Bakın, Orta Doğu'da bugün büyük felaketler yaşanıyor; Filistin meselesi, her gün yaşanan katliamlar, soykırımlar hepimizi derinden yaralıyor. Peki, neden böyle? İşte, İsrail Devleti'nin de sürdürmüş olduğu politikalardan kaynaklanıyor. İsrail Devleti'ne karşı mıyız? Karşıyız. Savaşa karşı mıyız? Karşıyız. O zaman buna her yerde karşı olmak zorundayız, sadece orada değil, Gazze'de değil; Gazze'de yaşayan insanların hayatı ne kadar kıymetliyse dünyanın her yerindeki insanların hayatının da o kadar kıymetli olduğunu savunursak Filistinlileri kurtarma şansımız olur. Yoksa ikiyüzlülükle hareket ederek böyle bütçelerle yol almamız mümkün değil.
İkinci bir konu, faiz bütçesidir, devasa bir faiz ödemesi söz konusudur, tıpkı askerî harcamalar kadar, bir o kadar büyüklükte faiz ödemeleridir. Şimdi, "faiz" deyince, en önemli hassasiyet konularından biri de bu. Bu faiz artışlarının nedeni ne? Bu söz konusu olduğunda, Gezi karşımıza geliyor, deniyor ki: "Eğer Gezi'de böyle bir direniş, böyle bir şey olmasaydı faizler artmayacaktı, ekonomi de buraya sürüklenmeyecekti." Kendi raporlarınızda bunun böyle olmadığı ortaya çıkıyor; faiz ödemelerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Gezi öncesi de Gezi sonrası da aslında son iki yıla kadar değişmemiş. Dolayısıyla, Gezi'nin faizler üzerinde bir etkisi yok; faizler üzerinde etki yaratan şey bütçe açıklarınız, faizler üzerinde etki yaratan şey cari açık, faizler üzerinde etki yaratan şey aslında tasarruf açığınız. Dolayısıyla, eğer sorunu doğru tespit edemezseniz soruna çözüm üretmek mümkün olmaz. Siz sorunları tespit edip sorunlara çözüm üretmek yerine düşman üretiyorsunuz. Hayır, biz, hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız ve birlikte çözüm üretmekle mükellefiz; birbirimize karşıtlık yaratmakla, düşmanlık yaratmakla değil. "Düşman" lafına bu kadar tepki göstereceğinize bu sözün kaynağını ortadan kaldırmak adına bir çözüm üretmekte ortaklaşmak gerekiyor; mesele budur. Şimdi, "Yok, Gezi'den dolayı faizler; yok, Kürt sorunundan dolayı askerî harcamalar; yok, ondan dolayı bu." Bütün bunlar, aslında, işte, karşımıza bu kabus senaryosunu, bu felaket senaryosunu ortaya çıkartıyor. Çok ciddi...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bizim öyle bir cümlemiz yok, "Kürt sorunundan dolayı askerî harcama." diye bir cümlemiz yok, hiçbir zaman olmadı.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, gerçekten size soruyorum. Ya, böyle devam etmek ben istemiyorum.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Orhan Bey, lütfen...
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Siz konuşurken de bu yöntemi kullanmayacağım, siz de lütfen kullanmayın.
ORHAN YEGİN (Ankara) - İthamda bulunmayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ben konuşurum, sen de cevap verirsin. itham mitham da yok, gerçekleri tespit ediyorum ben.
ORHAN YEGİN (Ankara) - İthamda bulunursan cevabı alırsın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Ya, bu nasıl bir tarz Sayın Başkan, nasıl bir tarz!
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Orhan Bey, lütfen...
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Gerçekten, bu nasıl bir tarz ya!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu gerçeklere ya tahammül edersiniz ya da dinlemezsiniz.
Evet, şimdi, burada özellikle bütçe kompozisyonuna baktığımızda bir kere Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri enflasyon dedik. Şimdi bütçe açığının finansmanında enflasyonla mücadele programı, Merkez Bankasının para politikasıyla bir ahenk söz konusu mu? Değil. Nasıl açığa satış yapacaksınız? Devlet tahviliyle. Bu denli büyük bir bütçe açığını kapatmak için o devlet tahvillerini nasıl primleyeceksiniz? Bilmiyoruz. Hazine bonoları? Bilmiyoruz. Kura yönelik beklentileriniz ne? Sayın Cevdet Yılmaz dedi ki: "Biz serbest piyasaya bakıyoruz, kura müdahale etmiyoruz." O zaman 128 milyar doları niye sattınız? Madem müdahale etmiyorsunuz da piyasada kur istikrarı, kuru baskılamak adına niye sattınız bu kadar parayı? Bıraksaydınız da serbest piyasa belirleseydi. Merkez Bankasına sorun, neden döviz alım ve satım ihaleleri yapıyor? Demek ki müdahale ediyorsunuz. Peki, şimdi, bu denli büyük bir açığı kapatmak için ne kadar müdahale edeceksiniz?
Diğer taraftan bu işsizlik problemi; Türkiye'de çok ciddi bir işsizlik problemi var her ne kadar rakamlar, TÜİK bunu olabildiğince çıplaklığıyla yansıtmasa da. Örneğin, bu, bizim Türkiye'deki bütçelerde, sizin yapmış olduğunuz bütçelerde bir kamu istihdam politikası anlayışı yok, işsizlikle mücadele programı yok. Yine, kalkınma planında şunu gördük ki düzenli göç meselesi önemli. Yani istihdamı artırıcı etki olarak -ki araya sıkıştırılmış çok önemli sözcükler vardı, ucuz iş gücü meselesi- 400 dolarlık asgari ücreti 350 dolara nasıl çekeriz hesaplarını biz IMF'den çok iyi biliyoruz. Düzenli göçle işsizlikteki bu durumu bir şekilde farklı yönlendirerek aslında bir ücret politikası söz konusu. Nedir o? Yoksulluk ekonomisidir. Nedir o? Yoksulluğun yönetilmesidir. Dolayısıyla ölümü gösterip sıtmaya razı eden bir iş gücü atmosferi söz konusu.
Kadın istihdamı konusu, baktığımızda OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 55-60'lar arasındayken biz yüzde 35'lerdeyiz, kaldı ki kadınlar çalıştıkça yoksullaşıyor. Kadın yoksulluğunun en belirgin tablosu kadın emekçilerde ortaya çıkıyor. Özellikle, mesela Muş'a gidin, Van'a gidin, tekstil atölyelerine gidin; oradaki kadın emekçilerin almış olduğu ücretler yarım asgari ücrettir, bu felaket bir tablodur. Dolayısıyla giderek tekstil atölyelerinin bölgelere kaymasının nedeni olarak bu ucuz iş gücünü görüyorsunuz ve giderek o "düzenli göç" dediğimiz -tırnak içinde- oralardaki istihdam profilinin bu şekilde değiştirildiğini görüyoruz.
Diğer taraftan, bütün bu meselelerin içinde tabii bütçe açığının büyüklüğünün yanında bir de kur korumalı mevduat meselesi var. Şimdi, bu denli bütçe açığı var ve bunun finansman sorunu ortada ama devasa bir kur korumalı mevduat sorunu söz konusu. Şimdi, bunun ikisinin bir arada yönetilmesini sağlayamak için sıkı bir maliye politikası tedbiri gerekirdi. Evet, peki, biz sıkı bir maliye politikası tedbirini nasıl görürdük? Bütçedeki vergi düzenlemelerinde görebilirdik. Oysa vergilere baktığınızda 2,2 trilyon yani neredeyse bütçe açığına yakın vergi harcaması var, vergiden bir vazgeçme var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sezai Bey, ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
2,2 trilyon vergi harcaması yapıyorsanız eğer, zaten bu mevcut vergi adaletsizliğini derinleştireceği gibi, sıkı bir maliye politikası uygulama olanağınızı da ortadan kaldırır. Oysa yüksek enflasyon varsa, yüksek cari açık varsa o ülkede özellikle vergi çok çok belirleyici bir iktisadi araçtır; buna kimse itiraz edemez, bu böyle. Peki, sizin vergi tablonuz nasıl bir şey? Vergi harcaması bir tarafa, vergilerin yüzde 66'sı dolaylı vergi. Vergilerin 66'sı dolaylı vergiyse vergi adaletsizliğinde ısrar ediyorsunuz demektir, dolaylı vergilerin bu denli ağırlıklı olduğu bir yerde enflasyonla mücadele edemezsiniz, mümkün değil. Ancak ve ancak çok çok kısa konjonktürel dönemlerde şok tedbirler olarak uygulanacak bir şeydir KDV ama bizdeki gibi artık kronikleşmiş, yapısal belirleyici sorunlardan biri hâline gelmiş olan fiyat istikrarsızlığıyla mücadele edecekseniz gelir vergisi ve servet vergisi almak zorundasınız oysa siz gelir ve servet vergisi almıyorsunuz. Gelir vergisinde ortalama vergi yükü yüzde 2'yi geçmiyor, stopajlar hariç. Oysa ücretlilerin, çalışanların, emekçilerin vergi yükü yüzde 27. Dolayısıyla çalışanlar, emekçiler enflasyon üzerinde ücretlerinden dolayı bir baskı oluşturmuyor. Enflasyon üzerinde baskı oluşturan, kârlar; arsızca, abartılı bir şekilde artmış olan kârlar ve siz kârlardan vergi almıyorsunuz. Bakın, hani "Gezi'de faizler yükseldi." diyor ya arkadaşlar, son beş yılda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sezai Bey, ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sağ olun Sayın Başkan.
Çünkü konuşmam sırasında müdahalelerden dolayı bir kesinti olmuştu -yoksa biliyorsunuz, sürelere riayet ediyorum- o yüzden biraz uzuyor.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Peki, o zaman ilave üç dakika daha vereceğim.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Şimdi, hep Gezi gösteriliyor, faiz... Mesela son beş yılda bankaların kârları ne kadar oldu, kümülatif kârları biliyor musunuz? 80 milyar dolar. Bankacılık sektörünün beş yıllık kümülatif kârı 80 milyar dolardı. Peki, siz bunun ne kadarını vergilendirdiniz? Bankacılık işlemlerinden alınan vergileri demiyorum; kârlardan alınan vergileri almadınız, istemediniz. Sermayeyi vergilendirmeden, serveti vergilendirmeden ne gelir dağılımı düzelir ne servet dağılımı düzelir ne de enflasyonla mücadele etme olanağı vardır.
Şimdi, düşük enflasyon meselesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Uğultular)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, bir saniye.
Değerli milletvekilleri, sükûneti tesis edelim.
Sayın Temelli, ilave iki dakika daha veriyorum, toplam yirmi beş dakika olacak süreniz.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Toparladım, toparladım, bitirdim.
Enflasyonla mücadele meselesinde bütün dünyayı izlediğinizde, bütün ülkeleri izlediğinizde, baktığınızda yüksek enflasyon varsa, işsizlik varsa toplumsal barışı, siyasi barışı tesis etmenin yolu aslında ilginç bir şekilde bütçelerden geçiyor; adaletli bütçelerden geçiyor, hakkaniyetli bütçelerden geçiyor. Bunu sağlamanın yolu bu sorunlarla mücadele edebilecek bir bütçeyi hayata geçirmekle mümkündür; bu da ancak halkın bütçesiyle mümkündür, bu da ancak yoksulların bütçesiyle mümkündür; kadınların bütçesiyle, emekçilerin bütçesiyle mümkündür. Yoksa yolsuzlukla mücadele etmeyen sermaye dostu ve militarist bütçelerle, savaş bütçeleriyle bunu gerçekleştirmemiz mümkün değil; mümkün olmadığını da gördük.
Son bir şey... Toplumun bütçeye katılımı konusunda 120 ülke sıralamasında sıfır puanla 120'nci sıradayız, aslında bu bize her şeyi ifade ediyor. Eğer toplum katılsaydı, bütçeyi toplumla beraber yapabilseydik bugün hem bu sorunları çözme olanağı olacaktı hem de toplumsal barışı, siyasi barışı yaratma olanağımız olacaktı.
Teşekkür ederim.