KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sayın milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım. Görüşmelerimizin hayırlı olmasını niyaz ederim.

Şimdi, tabii, önemli bir konuyu görüşüyoruz; orta vadeli program ve orta vadeli bütçe. Üç yıllık bir bütçe önümüzde; birinci yılı detaylı, diğer iki yılı normal olması gerektiği şekilde daha kabaca yapılmış bir bütçe.

Şimdi, tabii, bölgemizde jeopolitik risklerin hakikaten çok yükseldiği bir ortamda bu bütçeyi yapıyoruz.

Şimdi, çok geriye gitmeyeceğim, daha önce kalkınma planı konuşmalarımızda geriye doğru bir analiz yapmıştık ancak bugün Türkiye ekonomisinin aslında içinde bulunduğu bu sıkışıklığın temelinde... Son dönem olarak söylüyorum, geçmişte iyi yaptığı işler oldu AK PARTİ hükûmetlerinin özellikle bütçe bağlamında yani Türkiye'yi çok yüksek bütçe açıklarından 2006'da neredeyse -kamu açığı olarak baktığımızda- sıfıra getirmişti. Birazdan onların rakamlarına vaktim oldukça gireceğim. Yani tabii, çok güçlü bir faiz dışı fazla verilmişti ve ülkede onun getirdiği bir rahatlama olmuştu. Ondan sonra o bütçe kaynakları, tabii, toplumun bekleyen ihtiyaçları vardı, oralarda kullanılmaya başlandı; sosyal yardımlar başta olmak üzere ve diğer yatırım ihtiyaçları falan yapıldı. Fakat sonradan, tabii, birkaç kırılma noktası oldu ama son kırılma 2018 esasında benim tespitlerime göre, buna birçok iktisatçı da katılıyor. Onu tam ayrıştıramıyoruz yani 2018'de yeni sisteme geçmekten mi kaynaklandı yoksa Hazine ve Maliye Bakanı olarak Sayın Berat Albayrak göreve getirilmişti, onun bu politikalarından mı kaynaklandı; bunu ekonometrik olarak çok ayrıştırmak mümkün değil ama o dönemde hakikaten ekonomide ciddi bir kırılma, bozulma başladı. Şimdi, son safhada da tabii, Mart 2021'de Merkez Bankası Başkanının görevden alınması, sonra Para Politikası Kurulu üyelerinin görevden alınması ve Eylül 2021'den itibaren ekonominin temellerinden kopuk bir şekilde uygulanan faiz politikası veya "Faiz sebep, enflasyon sonuç." anlayışının getirdiği politikalar Türkiye'yi şu anda içinden çıkılmaz bir noktaya getirdi.

Biz birkaç yıldır özellikle şunu hep söylüyorduk, arkadaşlarımız da hatırlayacaktır, ben de söyledim, diğer iktisatçılar da söyledi: "Türkiye ciddi bir ikiz açığa gidiyor ve ikiz açığı Türkiye kaldıramaz." Yani hiçbir ülke hemen hemen kaldıramaz ikiz açığı, hani parası rezerv para olan ülkeler ikiz açığı kaldırabilir ama bizim gibi ülkelerin, gelişme yolundaki ülkelerin ikiz açığı yani hem bütçe açığı aynı anda ve yüksek cari açık ve yüksek bütçe açığı... Açık olabilir, olması da beklenir çünkü gelişmekte olan ülkeler kaynak kısıtı çeken ülkelerdir; cari açık demek dış kaynak kullanmak demektir, dolayısıyla bir miktar dış kaynak kullanabilir. Birinden biri fazla olur, iyi işler yaparsınız, o tolere edilir ki işte 2007-2008'e kadar veya hatta 2012-2013'e kadar Türkiye'de de böyle şeyler oldu yani yüksek cari açıklarımız vardı ama bütçemiz sağlamdı, tolere edildi, birtakım şeyler oldu ama şu anda geldiğimiz noktada, mesela geçen yıl cari açık millî gelirin yüzde 5,4'ü, bu yıl yüzde 4 gerçekleşecek diyoruz. Bütçe açığı veya kamu açığı -hangisine bakarsanız bakın- yüzde 6'nın üzerinde, yüzde 6,4 ama gelecek yıl da bunun yine 6,4 seviyesinde bir seviyede olmasını şu anda programlıyoruz. Yani, dolayısıyla ben şimdi baktım, BRICS ülkelerine baktım, "kırılgan 5'li" diye adlandırılan ülkelere baktım, arkadaşlar da baksınlar yani oralarda da var. Mesela, bakıyorsunuz, kırılgan 5'lide işte Brezilya'nın, Hindistan'ın falan da bütçe açıkları yüksek ama cari açıkları çok daha sınırlı bize göre veya Endonezya'nın bütçe açığı 2,2; cari açığı 0,2 -millî gelire oran olarak söylüyorum- Güney Afrika'nın yüzde 6 bütçe açığı var veya kamu açığı -bu "general government" daha doğrusu genel devlet bütçe açığı, hani genel olarak söylüyorum- ama cari açığı 2,5'ta ama bizde ikisi de yani birisi "2023'te 4" olacak diyoruz -muhtemelen biraz üzerinde gelecek ama bütçe açığı anlamında baktığımızda 6'nın üzerinde- ve gelecek yıl da 6'nın üzerinde olacak diyoruz. Dolayısıyla bu ekonomi içerisinde bulunduğu kırılganlığı giderek de artırıyor.

Şimdi, bunu çözmek için ne yapılıyor diye baktığımda, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, yani hakikaten çok fazla bir şey yapıldığını görmüyoruz. Ne yapılıyor? İşte, biraz son dönemde özellikle çalışanların üzerine binildi, çalışanların üzerinden ekonomiye bir rekabet gücü kazandırılmaya çalışıldı. Bunları uzun uzadıya anlattık; işte, iş gücü ödemelerinin millî gelir içerisindeki payının ne kadar radikal düştüğünü, Gini katsayısının bozulduğunu, TÜİK rakamlarına göre yoksulluk oranlarının arttığını hepimiz biliyoruz, aynı rakamları defalarca konuşmanın bir anlamı yok. Yani buradan bir rekabet gücü kazandırarak bir şeyler yapmak mümkün değil. Şimdi, nihayetinde demokratik bir ülkedeyiz, seçimler var, politik baskılar var, vatandaşın durumu ortada. Şimdi tekrar seçimler geliyor, emekliler zam bekliyor, olması gerektiği şekilde nisandan beri hiç zam almamış, bu kadar yüksek enflasyonda maaş artışı yapılmamış emekliler var. 7.500 lirayı aldı, hâlâ 7.500 lirayla bekliyor; 8-10 milyon emekli var bu şekilde yani bunlara bir şey yapmanız gerekecek. Dolayısıyla, her tarafa aynı anda veremeyeceğinize göre ama bu yoksulluk sorunu da çözülmesi gereken bir sorun olduğuna göre başka bir şeylerde bir şey yapmak lazım. Şimdi, bütçe çok ciddi; bir defa dolarizasyon var yani ekonominin genelinde de var "Düşüreceğiz." dediniz bunu. Kur korumalı mevduatı artık konuşmuyorum yani tam bir rezaletti, tam bir sıkıntıydı. Keşke Türkiye öyle bir karar almak durumunda kalmasaydı. Şimdi, bunlar alındı, yapıldı, oralardan ciddi yükler geldi; o da bir dolarizasyondu. Şimdi, bakıyorsun, o tarafta dolarizasyon var; bütçeye bakıyorsunuz, kamu-özel iş birliği ödemeleri olsun, diğer giderlerimizin çok önemli bir kısmı devletin kontratları... Devlet, vatandaşa diyor ki: "Dolarla iş yapma." Yani AVM'lerde dolar üzerinden kira sözleşmesi yapılması falan yasaklanıyor ama devletin yaptığı işlerin temelinde hep döviz üzerinden işler yapıyor; ilaç fiyatımız dövize bağlı, yatırımlardaki harcamaların önemli bir kısmı dövize bağlı, kamu-özel iş birliği projeleri dövize bağlı. Şimdi, bundan kurtarmak lazım. Buralarda radikal bir şeyler yapmadan hakikaten artık işleri çözme imkânı kalmadı. Şimdi, kamu-özel iş birliği projeleri için yapılacak ödemeler ortada yani bütçeye bunu koymuşsunuz; 162 milyar lira bu yıl, gelecek yıl 240 milyar lira, 2026'da 270 milyar lira, üç yılda 673 milyar lira sadece 3 tane kuruluş bağlamında kamu-özel iş birliği projeleri için para ödeyeceğiz. Yani, şimdi, buralardan bunlar devam etsin ama hâlâ "Emeklinin üzerine binelim -işte ne bileyim- asgari ücretlinin üzerine binelim."le bu işi sürdürme imkânı yok. Yani eğer bu ülke demokrasiyle yönetilmeye devam edecekse sizin de bir başka hükûmetle sürdürme imkânınız yok, buralarda bir şey yapmamız lazım. Şimdi, biz devlette çalışırken de söylüyorduk, burada siyasetçiyken de söylüyoruz, şimdi programlarda da görüyorum "Harcama programları gözden geçirilecek, rasyonalize edilecek." diyoruz. Ya, mesela bir soru olarak da sormuş olayım, hakikaten varsa da bilelim yani ama biz göremiyoruz; hangi harcama programını bu çalışmalar kapsamında gözden geçirdiniz de neleri kıstık biz? Hangi harcamalardan yani geçmişte çok yaptığımız harcamalardan neleri kıstık, ne kadar büyüklükte bir tasarruf sağladık buradan? Yani bunları şimdi hani sözel olarak söylüyoruz ediyoruz ama hiçbir şey yapılmıyor, aynı bütçeler devam ediyor. Yani yirmi beş otuz yıl bütçe yapmış birisi olarak söylüyorum bunları. Ama burada, tabii, ciddi bir siyasi irade gerektiriyor. Ha, bürokrata söylerseniz bürokrat bunu yapar ama tabii, bunun kararını alacak olan siyasi irade.

Şimdi, Hükûmet kurulalı dört buçuk, beş ay oldu değil mi? Yani Türkiye'nin bu kadar çok sıkıntısı var, daha hiçbir tane... Bak, Mecliste biz aşağıda boş bekliyoruz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, yani uluslararası sözleşme alıyoruz falan filan, böyle işte geçiştiriyoruz, "soft" geçiyor. Ya, bizim şimdi harıl harıl yapısal reform geçirmemiz lazım aşağıda ama Hükûmetten gelen bir tane... Hani yeni sisteme göre Hükûmetten gelmesi gerekmiyor ama tabii, Hükûmetten geliyor, hepimiz biliyoruz. Aşağıda, Genel Kurulda bir tane iş yok elimizde; bugün uluslararası sözleşme alacağız. Ya, onları biz hiç görüşmeden geçirebiliriz uluslararası sözleşmeleri bekleyen varsa. Ama yani beş ay olmuş, hiçbir şey göndermediniz aşağıya. Yani bunun yapılması lazım, bunları yapmazsak nasıl çözeceğiz? Harcama tarafını söyledik, yapısal reform tarafı böyle, gelir tarafında... ya, şu IMF... Bakın, ben yıllardır bu işin içerisindeyim. Bize her sıkıştığımızda "Genel KDV oranını artırın." derdi. Hep direnildi, Türkiye'nin o kadar zor dönemlerinde genel KDV oranı artırılmadı, şimdi genel KDV oranını artırdık. İşte, biz biliyoruz ki bu KDV, harcama vergileri, en adaletsiz vergiler yani herkesten eşit oranda, gelirine bakılmaksızın alınan vergiler. E, şimdi buranın üzerinden gitmek yerine... Bunları daha çok Maliye bütçesinde konuşacağım ben yani Hazine ve Maliye Bakanının görev alanına daha çok girdiği için detayları ama vergilendirilmeyen bir sürü alan var, buralara bakmak lazım. Oraya dokunma, buraya dokunma, vatandaşa dokun veya hiçbir şeye dokunma, o zaman bu enflasyonu şeyi sürdürmek mümkün değil.

Şimdi ne yapıyoruz? Varsa yoksa... Bugün de şimdi piyasalar kilitlendi faiz ne olacak yani faiz politikası ne olacak, faizler artacak mı diye. Bu para politikası yoluyla bu ekonominin sorunlarını çözme imkânımız yok. Evet, yanlış para politikasıyla işleri bozarsınız Eylül 2021'de yaptığınız gibi ama "Sadece para politikası yoluyla bu işleri çözeceğiz." derseniz emin olun, çok yanlış yaparsınız, ülkeye çok büyük bedel ödetirsiniz. Yani şimdi Arjantin örneği var önümüzde, Arjantin politika faizini artırıyor; o da güven oluşturamadığı için, ekonomide diğer işleri yapamadığı için peşinden enflasyon artıyor. Enflasyon arttıkça faizi artırıyor, faiz artıkça enflasyonu artıyor ama şunu yapmaya çalışıyorsanız... Yani Arjantin aslında Sayın Erdoğan'ın "Faiz sebep, enflasyon sonuç..." Tam öyle olmasa bile yani faiz enflasyon ilişkisini Arjantin doğruluyor, dünyada tek doğrulayan ülke orası; Sayın Erdoğan'ın teorisini. Türkiye'de bunu doğrulatmak istiyorsanız ona bir şey demem yani sadece politika faizi artıralım; bununla işleri çözemeyiz; politika faizi 35 olur, 40 olur, 50 olur, enflasyon artar peşine. Yani büyük bastıramadım ama şurada gözüküyor bunların işte biri politika faizi, biri enflasyon -fark etmez hangisi olduğu- o artıyor, o artıyor. Ya, Türkiye'yi bu kıskaca sokarsak bunun içerisinden hele hele hiç çıkma imkânımız yok. Dolayısıyla mutlaka radikal müdahalelerin yapılması gerekiyor bir defa bütçe tarafında, yapısal reform tarafında.

Şimdi "Cari açığımız var." diyoruz, "İkiz açık var." diyoruz. "İkiz açık" dediğimiz şeyin işte bir tarafında cari açık; ihracat, ithalat ve ticaret kalemleri, hizmet kalemlerinin farkı. Şimdi, ihracatın teknoloji yoğunluğuna bakıyoruz veya diğer işlere bakıyorsun, şuna bakıyorsun, buna bakıyorsun; buralarda önümüzde ümit verici hiçbir şey yok. Planda, tabii, temennilerimiz var. Diğer arkadaşlar da yaptı değerlendirmesini, aynısını ben de yapıyorum. Yani orta vadeli programın üç yılı, beş yıllık planın da ilk üç yılı oluyor. Hakikaten yani üç artı ikide, o ikide ciddi bir iyimserlik bir anda hâkim oluyor. Ben de onu şöyle söyledim: Orta vadeli program kısmına Sayın Mehmet Şimşek daha fazla mührünü vurmuş, ihtiyatlı gitmiş çünkü "Piyasaya bunu ben anlatıyorum." diyor; ondan sonra plan Cevdet Yılmaz planı olmuş biraz, orası da belki daha şey oldu. Bunu biraz hani espri olsun diye söylüyorum ama orada bir kırılmanın olduğunu da hepimiz görüyoruz yani tek tek rakamlarını konuşalım bunların isterseniz. Hani bu şeyle açıkladınız siz de ama bu açıklamanın ben yeterli olduğunu düşünmüyorum. Hani bir takım işler yapacağız, yapacağız, ondan sonra hani işler coşacak, son iki yılda da düzelecek; hani pek öyle gibi durmuyor. O yüzden, buralarda çok ciddi radikal işler yapmamız lazım Sayın Yılmaz.

Şimdi, efendim, bütçeye yapısal olarak baktığımızda planlamacı arkadaşlar, yıllık program da olsa şeyi koyuyorlar... Şimdi, sabahleyin bunu inceleme imkânımız oldu yani yıllık programın 52'nci sayfası... Bakın, yapısal dengede de... Hani deprem var, başka şeyler var filan diyoruz, onu, depremi... Bir defa, onu hiçbir şekilde kimse savunmasın, depremden dolayı bizim açıklarımız arttı, evet, harcamalarımız arttı, artacak ama harcamaların karşısında hiç yapmadığımız bir şey yaptık. İşte, KDV'yi artırdık, bilmem ne vergisini artırdık, ek vergiler koyduk ve bunları, hepsini aşağıda bize savunurken de veya -aşağıya gelenler için söylüyorum- kamuoyunda savunurken de "Deprem oldu, yüz yılın felaketi oldu -Allah bir daha memleketimize vermesin- bundan dolayı vergileri arttırmak durumunda kaldık." dediniz. Yani deprem olmasaydı bunlar artırılmayacaktı anlıyoruz biz bundan. Dolayısıyla deprem bozdu değil, deprem kendi yükünü hafifletecek vergileri de beraberinde getirdi ama açık... Dolayısıyla açığı depreme bağlamak yanlış olur. Ha, şunu bağlayabilirsiniz; hem harcama hem de gelir seviyesi yükseldi. Şimdi, yani ekonominin büyüklüğünü genel devlet üzerinden ölçeriz. "Genel devletin ekonomi içerisindeki büyüklüğü arttı." deyip birisi "Hani, siz devletçi bir politika mı uyguluyorsunuz?" denildiğinde buna karşılık olarak "Hayır, biz öyle bir politika uygulamıyoruz ama işte ihtiyaçlar arttı dolayısıyla hem harcamamızı hem gelirimizi artırdık." dersiniz, o an için bir argüman olur ama bütçe açığının artması için bana göre bir argüman olmaz. Zaten burası da gösteriyor; yapısal açıkta da ciddi bir... Bakın, 2022'de eksi 0,2, 2023'te eksi 3,8 yapısal açık yani "yapısal açık" dediğimiz konjonktürel ve bir defalık etkilerin tamamını, büyümeden kaynaklanan, bilmem neden kaynaklanan etkileri çıkardıktan sonra yapısal olarak bütçe veya genel devlet dengenizdeki düzelmeyi veya bozulmayı gösterir. 3,6 puan millî gelire oranla yapısal bozulma var. Sizin verdiğiniz rakamı söylüyorum ben. Dolayısıyla yani yapısal bozulma ancak yapısal tedbirlerle çözülür, konjonktürel tedbirlerle yapısal bozulmayı çözme imkânımız maalesef yok.

Şimdi, hani, şöyle bir şey var: 99 sonrası işte 57'nci Hükûmet, Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu Ecevit Hükûmeti döneminde, bizim de devlette yönetici olarak çalıştığımız dönemde bir program başlatıldı. Temelinde dezenflasyon programıydı ama temel kriteri yüksek faiz dışı fazla vermekti. Bunu sizin hükûmetiniz de devam ettirdi, yanlış yapıldı, doğru yapıldı ama bütçeye bir denklik getirildi, ciddi bir faiz dışı fazla... Şöyle platolar oluştu: Mesela, IMF tanımlı faiz dışı fazla şu kırmızı, şöyle bir dönem çizgisine bakarsanız yani yüzde 3'lerin üzerinde. Şu dönemde yani 2000'den veya 1999'dan 2007-2008'e kadar. Sonradan buralarda bir gevşeme oldu, sıfırlara geldi. Bakın, şimdi "IMF tanımlı" dediğimiz veya "program tanımlı" -biraz orada hani "IMF" lafını kullanmamak için "program tanımlı" diye bir şey uydurulmuştu- diye geçen denge bu da işte biraz yapısalı da aslında bir anlamda gösteren bir şey... Şimdi bakıyorsunuz, 2018-2023 dönemlerinde ortalaması millî gelirin yüzde 3'üne kadar biz burada bir açık veriyoruz, bu açığı sürdürmek mümkün değil.

Şimdi, tabii, faiz çok ciddi bir yük ama önümüzdeki dönemde çok daha fazla bir yük olacak faiz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir şey oldu, bunu söylemiştik. Ne oldu? İç borç ödemelerinde faiz ana parayı geçti. Hani bunu biz çok kullandık, buna iktidar tarafından "Ya, öyle oldu." ya da "Olmadı." şeklinde herhangi bir cevap alabilmiş değiliz yani. Hani cevap vermediniz de başka bir şey söyleyin yani. Hakikaten bu olmadıysa hazinenin sayfasındaki rakamlar yanlış, bu olduysa bu nasıl yönetilecek, ona bakmak lazım. Yani şimdi, bunu yıllık faiz harcamalarında görüyoruz ama esas önümüzdeki dönemde ciddi bir faiz yükü gelecek.

Şimdi, ben nominal rakamla konuşmayı sevmem ama siz 2002'yi bile nominal rakamla konuştuğunuz için bize de bir miktar yol vermiş oldunuz. Bakın, 2017 yılında 57 milyar lira faiz ödememiz varken 2024'te Hükûmet diyor ki: "Ben bunu 1 trilyon 254 milyar lira olarak ödeyeceğim." Ya, küsuratı kadardı; 2017-2023, altı yılda bir şey 57'den 1.254'e... 2026'sı kaçtı? 2,7 filan civarında mıydı? 40 katına artıyor ama katını biliyorum yani 2017'nin tam 40 katına çıkıyor faiz ödemeleri. Ve bakın, bu, astronomik olarak önümüzdeki yıllarda daha da artacak çünkü önümüzde şu anda kesinleşmiş 3,8 trilyon liralık bir faiz yükü var. Bu kesinleşmiş, bundan sonra hiç borçlanma yapılmasa dahi biz bu iç borç faizini -dış borç da yok içerisinde- ödemek durumundayız.

Şimdi, buralarla ilgili bir şeyler yapılması lazım. Efendim, şunu söyleyebilirsiniz: "Ya, biz teslim aldığımızda 2002'de vergi gelirlerinin çok önemli kısmı faize gidiyordu, şimdi biz bunu düşürdük." Ya, bu düşürülmedi demiyoruz ki zaten programın başarısı buydu yani Türkiye bir şeyler yaptıysa zaten onu yaptı. Yine, oraya mı gidelim? Yani hani hâlâ orayla mukayese etmek yerine kendi içerisinde mukayese edelim. Şu da işte faiz harcamalarının genel bütçe vergi gelirlerine oranı. Yani burada şimdi yukarıya doğru çıkış başladı mı çok hızlanacak, çok dik bir şekilde çıkacak. Ha, hiçbir zaman 2002 kadar belki bozulmaz yani kısa vadede ama emin olun, bu işler çok hızlı bozuluyor. Ben zamanında Hükûmeti bu enflasyonla ilgili ikaz ederken o zaman hatırlarsanız "1 puan, 2 puan yüksek olsa ne olur?" lafları ediliyordu Milliyetçi Hareket Partisinde milletvekili olduğum dönemde; "Bunu hafife almayın, enflasyon çok hızlı bozulur, önümüzde bir Venezuela örneği var." demiştik. Bu da öyle, burası çok hızlı bozuluyor çünkü... Şu anda zaten bozulmuş durumda faiz giderlerinin şeyi. 2026'da 2,295'miş, yüzde 3,64 yani bunlar çok ciddi ödemeler. Bu ödemeleri bu şartlar içerisinde -kötü bir şey söyleyeceğim- Türkiye yapamaz yani ya makro dengelerini çok daha fazla bozacak ya bu ülke "default"a gidecek. Felaket tellallığı yapmak için falan söylemiyorum; emin olun, bunlar yönetilecek şey değil. Veya bir yerleri radikal keseceğiz, şimdi yatırımları kesmeye başladınız ama işte böyle millî gelirin bir puanını, yatırımı kesmekle bu işler olmaz kamu yatırımlarında falan.

Şimdi, Sayın Bakanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım; bakın, önümüzde yaptığınız dengeler var. Ya, şimdi, öyle bir denge yapılıyor ki tasarruf yatırım açığına bakıyorsunuz, 2028 için bile... Tasarruf yatırım açığı dediğimiz ne? Kamu tasarruf yatırım açığı, özel tasarruf yatırım açığı. Yani şöyle diyelim: Kamunun cari açığı, özelin cari açığı. "2028'de -bunu 26 için alın, fark etmiyor ama rakamlar üç aşağı beş yukarı değişebilir- cari açığı 0,1'e düşüreceğiz, sıfırlayacağız." diyorsunuz ki tamamen yanlış bir politika, yapmanız da mümkün değil, yapmanız doğru da değil. Eğer biz büyüyeceksek, kalkınacaksak dış kaynak kullanacağız. Önemli olan bu dış kaynağı taşa, toprağa, betona mı gömeceğiz yoksa üretken alanlarda, verimli alanlarda kullanıp istihdamı mı artıracağız, geliri mi artıracağız? Bu kimin aklı bilmiyorum, bunu bize birisi söylesin. Yani Sayın Mehmet Muş burada olsa ona söyleyecektim; geçen dönem de "Cari fazla vereceğiz." dediler, tarihin en yüksek cari açığını verdiler. Yani, ciddi bir kriz olmazsa 0,1 cari açık, böyle bir şey mümkün değil, böyle bir şey yapmanız doğru da değil. Türkiye bütün yatırım sorunlarını, kalkınma sorunlarını, gelişme sorunlarını halletti de... "Ben denk bir cari denge yapıyorum." diyorsunuz. Bununla ilgili buradaki mantık ne, kafanızın arkasında olan ne; bunu bize anlatmanızı ben istirham ediyorum.

Mesela, bakın, Onuncu Planda biz millî gelirin yüzde 5'i kadar cari açık vereceğiz diye plan yaptık ya çünkü 25 tane dönüşüm programı var. Bunu da sizin Hükûmetiniz yaptı; biz bürokrattık yani şu andaki bürokrat arkadaşlar gibiydik, onu da siz yaptınız. Şimdi, oradan buraya nasıl geldiniz? Yani "Cari açığı sıfırlayacağım." diye nasıl plan yapıyoruz? Bu doğru mu? Yani gerçekçi olmadığı gibi, bana göre mantık olarak doğru da değil; bunu yapmamanız lazımdı ama bunu yaptınız, böyle bir planla karşımıza çıktınız. Şimdi diyorsunuz ki: "Özel sektör, tasarruf yatırım fazlası verecek yani..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Usta, ek iki dakika veriyorum, arkasından ara vereceğiz.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam. Bana yemek baskısı yapıyorsunuz ya, milleti bana düşman edeceksiniz Başkanım.

Evet, şimdi, ne diyorduk? Özel sektör, tasarruf-yatırım... Yani şöyle bir kurgu yapıyorsunuz: Özel sektör fazla verecek, tasarruf-yatırım fazlası verecek yani millî gelir özdeşliği anlamında cari fazla oluyor. Devlet cari açık verecek, ikisinin toplamı sıfır olacak. Niye devlet tasarruf-yatırım açığı veriyor yani cari açık veriyor? Ya, devlet kendisine çeki düzen verecek. Özel sektörü nasıl tutacaksınız, hangi politikalarla onu yaptıracaksınız? Ama esas yapmanız gereken şey hani kendimize... "Ben kamu olarak ne yapacağım, ben devlet olarak ne yapacağım?" Esas bunun üzerinde bize bir şey söylemeniz lazım, programını da onun üzerinden yapmanız lazım; bunlar maalesef yapılmış değil.

Şimdi, harcama programları konusu vardı, esas konuyu tabii konuşamadık ama Başkanım belki birkaç dakika bana müsaade eder.

Program bazlı bütçelemeye geçtik. Doğru bir şeydi fakat tamamen yanlış gidiyor, onu söyleyeyim; bunun yanlış olduğunu ilk çıktığında da söyledik. Şimdi, yanlış gidiyor yani siz de bakıyorsunuzdur değil mi; programlar torba programlar. "İstatistik" diye program var, İstatistik Kurumunun rakamlarını, istatistiğini alıyorsun; "savunma" diye bir program var; program bunlar değil. Bir tane düzgün program ismi var "Bağımlılıkla Mücadele Programı" onun ödeneği de 7,4 milyon lira; Ankara'da 1 tane daire almıyor ya. Yani bir program yapıyorsunuz, bana göre en program vasfı taşıyan tek program o, 2024 ödeneği 7,4 milyon lira; 1 tane daire alamıyor. Şimdi "7,4 milyon lirayla herkesi, her tarafı sarmış bu bağımlılıkla mücadele yapacağım..." Savunması şu: "Efendim, bağımlılıkla mücadeleyle ilgili hususlar başka yerlerde de var." O zaman, niye program bazlı bütçe yapıyorsunuz? Yani buraya onu alıp koyamıyorsanız bir şeyi yanlış yapıyorsunuz; dediğim de o zaten. Elbette sadece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, toparlayın lütfen, size ilave bir dakika daha veriyorum.

Buyurun lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Faydalı şeyler konuştuğumuzu düşünüyorum, eğer birkaç dakika müsaade ederseniz...

Yani dolayısıyla şunu istirham ediyorum: Önümüzde hazır bir plan dönemi var, yeni de başladı yani gelecek yıldan itibaren, gelecek yıl lütfen bunlarla, bu programlarla gelmeyelim. Gelecek yıl gerçekten bu program bazlı bütçeye geçelim. Yani her şeyi buraya almak durumunda değiliz, bütün harcamaların tamamını bir programın içerisine torba olarak atmak durumunda değiliz; bu doğru değil. Sırf bu yüzden de fonksiyonel bütçe sınıflandırmasını kaldırdınız, bilmiyorum hâlâ yapılıyor mu; "Yapacağız." dediniz ama kanunen kaldırıldı çünkü bütün "fonksiyonel" lafları "program bazlı sisteme" diye çevrildi. Hâlbuki "fonksiyonel" dediğimiz şey, tamam, harcama bazlı programlamayı tam karşılamıyordu ama uluslararası bir sınıflandırması olan ve en azından mukayese yapabileceğimiz bir şeydi. Şimdi, onu kaldırdık, tamamen garabet bir şey getirdik, bunu düzeltmek lazım yani burayı... Yapılabilir yani bizim bürokrasimizin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun lütfen, toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Biz, aynı bölgenin milletvekili olduğumuz için bana her zaman siz pozitif ayrımcılık yaparsınız.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yaparız ama...

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, dolayısıyla burayı hakikaten düzeltmemiz gerekiyor. Şunu istiyorum: Yani, bakın, bunu yaparsanız belki harcama rasyonilizasyonu da bu arada aslında yapılmış olur. Yani, şunu göremiyoruz: Bizim burada temel... Yıllarca bu şeyi söyledik -bakın Kutluhan bunları çok iyi bilir- yıllarca dedik ki: Ya, hükûmet politika dokümanlarında gerek planda gerek orta vadeli programda birtakım politika öncelikleri ortaya koyuyor, Hükûmet diyor ki: "Ben, şunu yapacağım, şunu yapacağım." Fakat, biz, bunun için yeterli kaynak ayrılıp ayrılmadığını mevcut bütçe kodlama sistemimizde göremiyoruz. Dolayısıyla bunlarla uyumlaştırırsak yani politikayı esas alan bir harcama programı yaparsak hükûmet de tercihini oradan kullandı mı, kullanmadı mı; bunları görebiliriz. Bakın, şimdi, yazdığınız bütçede o politikanın mali boyutunun olup olmadığını siz de göremiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, bir dakika da Samsun için, bitirelim lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam.

Dolayısıyla bunu hem sizin hem de toplumun görmesi lazım, Parlamentonun görmesi lazım yani bu anlamda hakikaten, en azından bunu yaparsanız ülke için çok güzel bir şey yapılmış olur.

Türkiye'nin riskleri çok fazla, artık bu plandaki bir kısım şeyleri pazartesi günkü Genel Kurul konuşmamızda yapacağız ama şu kadarını söyleyeyim: Elimizde biraz daha fırsat varken bütçede rasyonelleştirme anlamında, verimliliği artırma anlamında birtakım radikal işler yapmamız lazım, oralara bakmamız lazım; çok zengin olan kesim var, onun üzerine gitmek lazım, bunların detaylarını biraz da Maliye bütçesinde konuşuruz.

Ben tekrar bütçenin ve bu görüşmelerin hayırlı olmasını diliyorum, Başkana teşekkür ediyorum.