Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 26 .10.2023 |
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, ilk bir anekdotla başlamak istiyorum. Bundan yaklaşık on beş on altı sene önceydi, akademisyen olduğum yıllardı, Maliye Bakanlığında gelir ve gider kalemlerinin hesaplanması üzerine bir proje yürütüyorduk. O zaman çok değerli bir bürokrat, sizin de tanıdığınız birisi bana şunu demişti: "Allah korusun, bir sene öncenin bütçesi kaybolsa biz bu senenin bütçesini yapamayız." Şimdi, o yüzden benim burada hassasiyetle üzerinde durduğum nokta şu: Burada bizim de hedeflerine inandığımız, gerçekleşmesini çok istediğimiz bir kalkınma planı var. Bu kalkınma planının gerçekleşmesi için orta vadeli program ve bütçeyle bir uyumun olması gerekiyor. Bu uyum için de kalkınma planıyla bütçedeki hedeflerin birbiriyle benzeşmesi, birleşmesi gerekiyor ve bizim çok farklı bir bütçeye ihtiyacımız var. O yüzden "sıfır bazlı bütçe" dediğimiz, belki sizin çok değerli bürokratlarınızın bu andan itibaren çalışmaya başlayacağı bir anlayışla, biz önümüzdeki dönemin hedeflerini, önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarını, Türkiye'nin değişen koşullarını göz önüne alarak bir sıfır bazlı bütçe yaparsak ve bu kaynakları bakanlıklara ona göre dağıtırsak belki o zaman önemli bir iş yapmış oluruz. Şimdi burada benim üzerinde durmak istediğim şeylerden bir tanesi bu. Bir çalışma yaptık -işte, akademisyen olduğun zaman verilerle biraz uğraşıyorsunuz- fonksiyonel sınıflamada hepinizin bildiği gibi 101 tane harcama alanı var. Dedik ki 2024 bütçesi madem yeni bir anlayışla hazırlandı, madem bu bizim çok hevesli kalkınma planımızla uyumlu olacak... Şuna baktık biz: Acaba gerçekten bizim bu kalkınma planımız, 2024 bütçemiz bir önceki bütçelerden farklılık taşıyor mu? Maalesef, görüyoruz ki aralarındaki korelasyon 0,97 yani aslında biz geçen senenin bütçelerinin üzerine biraz enflasyon, belki biraz da işte o zamanki bakanlıkların kulis gücünü, lobi gücünü ekleyerek yeni bir bütçe oluşturuyoruz. Karşımızda yepyeni bir vizyon olduğunu söylüyorsunuz fakat 2024 bütçesinin harcama alanlarına baktığımız zaman korelasyon neredeyse bir önceki senelerle aynı. Daha sonradan dedik ki korelasyona bakmayalım, bir yapısal benzeşme analizi yapalım. Bu 2024 bütçesi en çok hangi bütçeye, hangi yılın bütçesine benziyor? İlginç bir şey bulduk, 2020 bütçesi, pandemi bütçesi. Dolayısıyla önümüzde pandemiyi çoktan aştığımız 2024 yılında, Türkiye'nin farklı ihtiyaçlarının olduğu, farklı beklentilerinin olduğu, dünyanın çok başka bir yere gittiği bir dönemde bizim karşımızda aslında çok da farklı olmayan, geçmiş senelerin bütçelerinde ufak revizyonlar yapan bir anlayış var. İlk önce benim temel eleştirim bu. Eğer biz gerçekten kalkınma planları ve orta vadeli programla uyumlu bir bütçe yapmak istiyorsak belki sizin o değerli insan kaynağınızın bir bölümü artık bir sıfır bazlı bütçe çalışmasına başlayabilir. Şimdi, bu benim önemsediğim şeylerden bir tanesi.
Tekrardan bu seçilmiş programlara baktık. Şimdi, önümüzdeki dönem ödeneği en çok artan 10 tane program, en çok azalan 10 tane program, kalkınma odaklı seçilmiş programlar. Neden? Çünkü biz zaten burada iki gün çok detaylı bir şekilde kalkınma planını tartıştık. Şimdi, ödeneği en çok artan 10 tane programa baktığımız zaman içinde ailenin korunması ve güçlendirilmesi var fakat ödeneği en çok azalan 10 tane programın içinde de yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlaşma var. Şimdi, benim inancım şudur: Yoksullukla etkin bir şekilde mücadele etmezseniz bireyi ve aileyi koruyup güçlendiremezseniz. Dolayısıyla bu ödeneği en çok artan 10 program ve azalan 10 programa baktığımız zaman, bizler hem kendi içerisinde bir uyumsuzluk görüyoruz hem de Türkiye'nin çok temel ihtiyaçlarının biraz göz ardı edildiğini görüyoruz. Şimdi teklif edilen toplam ödenek artış oranı ortalama yüzde 99,4. Ortalamanın üstünde kalanlar, altında kalanlar ve ödeneği en çok artan programlara baktık. Tapu ve kadastro önemlidir, doğrudur çünkü afetlere dirençli bir şehir yaratmak istiyorsak ben bunun mutlaka önemli olduğunu görüyorum. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele, önemlidir. Toplum güvenliği, güvenlikten ne kastettiğimize göre önemlidir. Hayat boyu öğrenme, çok iyidir. Dolayısıyla bunlara bizim bir itirazımız yok fakat baktığımız zaman yoksullukla mücadele gibi, yasama gibi, daha sonrasında şehit yakını ve gaziler gibi, bilgi ve iletişim gibi alanlarda, uzay ve havacılık, enerji arz güvenliği gibi alanlarda bu programların bütçesinin bu kadar fazla azaltılması, sizin sunduğunuz kalkınma planıyla bir uyuşmazlık içeriyor. Hele kalkınma odaklı programlara baktığımız zaman neredeyse bütün programların ortalamanın altında bir ödenek artışıyla karşılaştığını görüyoruz. Mesela, bölgesel kalkınma ortalamanın altında. Araştırma, geliştirme, yenilik, çocukların korunması, tarım, bu tür programlara biz ödenek artışının altında bir artış sağlamışız ki ben bunu, bu önümüzdeki bütçenin temel eksiklerinden bir tanesi olarak görüyorum.
Şimdi, bütün bütçeyi tartışmak zor, zaten benden önceki değerli katılımcılar makro çerçevesinden, bu işin sosyal boyutundan da bahsettiler. Ben iki tane konu seçtim, bunlar bence bizim için önemli. Bunlardan bir tanesi kamu istihdamı; onun dışında, öbürü de AR-GE ve eğitim.
Şimdi, biz beş yıldır kamu istihdamının devamlı arttığını görüyoruz yani baktığınız zaman 2018'den 2023'e ciddi bir artış var. Fakat sağ tarafa baktığınız zaman, personel ve Sosyal Güvenlik Kurumu devlet primi giderlerinin bütçeden aldığı payın giderek düştüğünü görüyoruz. Şimdi, bunun iki tane açıklaması olabilir arkadaşlar; bir, devlet memurları yoksullaşıyor olabilir ve son dönemlerdeki maaş artışları belki bunun biraz telafi edilmesi olarak da yorumlanabilir. İkincisi, bu kadar fazla artışa rağmen personel harcamalarının toplam bütçedeki payının düşmesi bize şunu da gösteriyor olabilir: Devlet memurluğu pozisyonunun, makamının eskisinden biraz daha farklı bir şekilde algılandığını, bunun garantili bir istihdam deposu olduğunu da gösterebilir. Ama nereden bakarsanız bakın, kamu istihdamının önemli bir şekilde arttığı bir dönemde personel toplamının bütçe giderlerine oranının düşmesi açıklanmaya muhtaç bir şey. Yani demek ki burada bizim kamu personel rejimi konusunda bir revizyona ihtiyacımız var.
Şimdi, bu soru gündeme geliyor: Bizim kamu istihdamımız yeterli mi, biz daha fazla devlet memuru çalıştırmalı mıyız? Şimdi, sol tarafa baktığınız zaman, evet, çalıştırmalıyız. Neden? Çünkü OECD ortalamasına baktığınız zaman Türkiye'nin kamu personelinin toplam istihdamdaki payı düşük, yüzde 13,5. Şimdi, baktığınız an, burada bunu artırabiliriz.
Peki, neden devlet memurlarının işe alımında vatandaştan haklı bir tepki geliyor? Bunun iki tane temel sebebi var. Bunlardan bir tanesi devlet memurları işe alınırken liyakat kriterinin gözetilmediği düşünülüyor toplum tarafından. İşte burada bizim haklı bir şekilde dile getirdiğimiz, sizin de reddettiğiniz "mülakatların kaldırılması" fikri buradan çıkıyor çünkü sahaya gittiğiniz zaman kimse devlette işe girmenin sadece liyakatle olmadığı izleniminde. O bakımdan buraya baktığım zaman, evet, kamu istihdamımız yeterli değil ve sizler daha fazla kişiyi kamuda istihdam etmelisiniz ama toplum neden farklı düşünüyor; bir tanesi bu.
İkincisi ise daha önemli bence ya da aynı derecede önemli. Ne kadar kamu istihdamını artırsanız da bakın, kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet artmıyor ve temel problem bu. Yani sizin kamuya daha fazla kişiyi almanız kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyeti artırmıyor; bu, TÜİK verisi. Dolayısıyla Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ve alanlara baktığınız zaman eğitim hizmetlerinden duyulan memnuniyet düşmüş, sağlık hizmetlerinden duyulan memnuniyet düşmüş, ulaşım, sosyal güvenlik düşmüş. Dolayısıyla ben temel problemi burada görüyorum. Evet, biz kamu istihdamımızı artırmalıyız, OECD ortalamasına getirmemiz için daha fazla devlet memurunu işe almalıyız, atanamayan öğretmenler gibi hepimizin içini yaralayan bir problem var fakat daha fazla kamu istihdamı beraberinde bir memnuniyet getirmiyor şu anda. O yüzden de diyorum ki bizim mutlaka yapmamız gereken şeylerden bir tanesi, kamu personel rejiminde ciddi bir değişikliğe gitmek. Yani kamu istihdamının verimliliğini artıralım, onlardan duyulan memnuniyetin ya da memnuniyetsizliğin, artan memnuniyetsizliğin sebebini araştıralım ve kamu istihdamını ondan sonra daha bilinçli bir şekilde artıralım. Ben bunun bütçenin neredeyse dörtte 1'ini oluşturan personel harcamalarını düşündüğümüz zaman çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.
Bakın, bu kamu hizmetlerinden memnuniyet sadece Türkiye'de son zamanlarda düşen bir şey değil, bu da önemli. Gallup'un TÜİK'ten aldığı verilerle de yaptığı bir çalışmaya göre, baktığınız zaman en fazla memnuniyetsizlik bizim de burada, bu Plan ve Bütçe Komisyonunda çok fazla dile getirdiğimiz iki alanda çıkıyor: Eğitim ve adalet. Yani eğitim ve adalet tarafında kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyetsizlik son yıllarda, son beş yıl içerisinde korkunç bir şekilde düşmüş. Dolayısıyla bizler bu kamu personel rejimini bir yandan düzeltirken diğer taraflardan da özellikle fırsat eşitliğinin temeli olan ve aslında mülkün de temeli olan eğitim ve adalet konusunda mutlaka yapısal reformlara ve bir zihniyet değişikliğine gitmemiz gerekiyor. İlk başta vurgulayacağım şeylerden bir tanesi buydu.
İkincisi, şimdi, bizler bize gönderdiğiniz dosyalara bakıyoruz, raporlara bakıyoruz, bütün bu verileri de oradan çıkartıyoruz fakat sonra hayretle görüyorum ki AK PARTİ'li arkadaşlar, orada, bizzat bütçede yazan verilere rağmen eğitim ve AR-GE'nin bu bütçede giderek daha artan oranda yer aldığını söylüyorlar. Oysa biz, bize gönderilen raporlarda -ki verilerle de aramız iyidir- hiç böyle bir şey görmüyoruz. Şimdi kalkınma planında biz devamlı AR-GE vurgusu yaptık ve önemli. Çünkü önümüzdeki dönemde bizim çağ atlamamız için, sizin o yüksek hedeflerinize ulaşmamız için AR-GE harcamalarını artırmamız ve doğru bir AR-GE politikası izlememiz gerekir ki onu zaten Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinde detaylarıyla konuşacağız. Fakat kamu harcamaları içerisinde AR-GE hizmetlerinin payının biz düştüğünü görüyoruz ve fonksiyonel sınıflandırmaya göre baktığınız zaman temel AR-GE, eğitim -ki çok önemli- savunma önemli; bütün bunların payının düştüğünü görüyoruz. Yani bize gönderdiğiniz veriler ile burada bütçeyi savunan AK PARTİ'li arkadaşlarımızın söyledikleri arasında neredeyse tamamen fark var. Yani bu bütçede AR-GE'nin toplam bütçe içerisindeki payı artmıyor ki eğitimin de artmıyor. "Eğitime daha fazla önem verildi." diyorsunuz. Şimdi gösterelim sizlere: Bakın, eğitimin bütçe giderlerindeki payı yüzde 17'den yüzde 11,94'e düşmüş. Şimdi, ben de buradan, aynı Komisyonda yer alan AK PARTİ'li arkadaşlarımıza şunu sormak istiyorum: Yani siz, bu bütçenin eğitime daha fazla önem verdiğini söyleyebilir misiniz? Bakın, bizzat fonksiyonel sınıflandırmada, tablo-8 yani önünüzdeki orta vadeli programda da bütçede de tablo-8'e bakarsanız -o rakamları biz buradan aldık- eğitimin bütçe giderlerinden aldığı pay 17'den 11'e düşmüş. Keza AR-GE harcamalarında da bir düşme var. Şimdi, o yüzden de benim hem hayret içerisinde olduğum hem de kendimde eleştirme hakkı bulduğum şeylerden bir tanesi bu. Bize bütçe veriyorsunuz, bizler bunları detaylı bir şekilde inceliyoruz; kalkınma planı veriyorsunuz, detaylı bir şekilde inceliyoruz. Onlar, aynı veriler; AK PARTİ'li, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarda da var. Sonra bize söylediğiniz AR-GE ve eğitime daha fazla kaynak ayrıldığını biz, bizzat bize verdiğiniz sizin tablolarınızda göremiyoruz, tam tersi bir tablo görüyoruz. O bakımdan ben bu bütçeye baktığım zaman -tekrar başa döneceğim- orta vadeli programla, kalkınma planıyla, Türkiye'nin o ihtiyacı olan sürdürülebilir uzun dönemli büyümeyle çok da uyumlu olmadığını düşünüyorum. Ve bunların yani eğitim hizmetlerinin bütçe giderlerinden aldığı paydaki düşmenin, AR-GE'nin aldığı paydaki düşmenin açıklanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, burada fonksiyonel harcama alanlarının bütçe harcaması gerçekleşmelerinden aldığı paya baktığımız zaman 2024 bütçesinde genel kamu hizmetlerinde bir artış var fakat eğitimde, sosyal güvenlik ve yardımda, kamu düzeni ve güvenlikte ciddi bir düşme var. Yani bu bütçe, bize sunduğunuz orta vadeli programla ve kalkınma planıyla uyumlu bir bütçe değil. Benim bütçeye yönelik eleştirilerim bu.
Bir başka eleştirim de yıllardan beri görüşlerine çok değer verdiğim Sayın Cevdet Yılmaz'la ilgili. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, ben sizin son derece liyakat sahibi olduğunuzu, meslektaşım olduğunuz için bütün fikirlerinize değer verdiğimi bilirsiniz. Pozisyonunuzu da sonuna kadar hak ediyorsunuz ve şu ana kadar da iktisadi konularda genelde siz ve biz çok benzer düşünmüşüzdür. Geçen haftaki kalkınma planının ikinci bölümünde bir cümle sarf ettiniz. Ben biraz da onunla ilgili konuşmak istiyorum çünkü ilk defa sizinle bu kadar ayrı düştük. Dediniz ki: "Türkiye'nin düzenli göçe ihtiyacı var." ve Türkiye'nin düzenli göçe ihtiyacı var dedikten sonra da işte zamanında benim annem ve babamın da bir parçası olduğu Almanya'ya giden Türk işçilerinden örnek verdiniz. O dönem ile bu dönem biraz farklı; bir. İkincisi 1960'ların sonu 70'lerin başında Almanya'nın ucuz iş gücü ithal etmesi gerekiyordu. Bizim şu anda ülkemizde nüfusumuzun ancak yüzde 30-35'i çalışıyor. Bizim çok ciddi bir sosyal güvenlik problemimiz var, çok ciddi bir genç işsizliği var. Bugün eğer bizler "düzenli göç" kavramını tartışmaya başlarsak ve -bu çok daha bence kritik olur- bunu hayata geçirirsek ondan sonra bu ülkede ücretler çok daha baskılanır. Bu ülkede çok büyük bir sosyal çalkantı yaşanır. Bizim burada yapmamız gereken şeylerden bir tanesi beceri politikamızı, eğitim politikamızı değiştirmek olur. Bugün Türkiye'nin düzenli göçü tartışmaya açması ücretleri daha da düşürecektir, emeğin millî gelir içerisindeki payını çok daha düşürecektir ve Türkiye'nin zaten mevcut durumdaki gelir dağılımındaki eşitsizliğini daha da artıracaktır. Bugün ben göç meselesine baktığımda, düzenli ya da düzensiz göç meselesine baktığımda bunun özellikle Anadolu'da -ama İstanbul ve İzmir ya da Ankara'yı da buna dâhil edebilirsiniz- küçük ve orta ölçekli sermayelerin biraz da hayatını kurtarmak için onlar tarafından yapılan bir baskı olduğunu görüyorum çünkü orada kayıt dışı bir ekonomi üzerinde, insan haklarına da aykırı şekilde çalıştırılan düzensiz göçmenler var. Bizzat Sayın Özhaseki "Suriyeliler olmasa Kayseri ekonomisi batar." demişti. Şimdi bu, bence başlı başına bizim düşünmemiz gereken ve önlemler almamız gereken şeylerden bir tanesi. Kayseri ülkemizin en önemli sanayi şehirlerinden bir tanesi. Eğer Kayseri düzenli ya da düzensiz göçle ayakta kalabilecek duruma gelmişse o zaman bunun çözümü düzenli göçe izin vermek değildir, oradaki sanayiyi çağın şartlarına göre geliştirmektir, oradaki sanayiye doğru teşvikler vermektir. O yüzden bence bizim burada yapmamız gereken şey "düzenli göç" kavramını tartışmaya açmaktan ziyade, zaten hâlihazırda toplumun sadece üçte 1'i çalışırken istihdamı nasıl kayıtlı, nitelikli sağlayacağımızı ve yeni nitelikli işleri yeni teknolojilerle ve yeni sahalarla nasıl geliştirebileceğimizi düşünmek olmalıdır.
Ben, beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum.