KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Değerli Bakan Yardımcısı, bürokratlar, sevgili milletvekili arkadaşlarım, değerli basın mensupları; ben de öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

2024 yılı bütçe çalışmalarını gerçekleştirmekteyiz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından bütçe sunumu gerçekleştirildi. İlk tespitimiz, bütçe açığı olarak 2 trilyon 650 milyarlık bir bütçe açığıyla ki bu rakam başlangıç bütçe açığı yani tahmini olarak 2024 yılında böyle bir bütçe açığı beklenilmekte. Ancak biz temenni ederiz ki bu bütçe açığının daha fazla artmaması. Ancak ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar değerlendirildiğinde korkarım ki bu açığın daha da fazla olabileceği düşünülmekte.

Şimdi değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bütçe sunumunda 2024 bütçe programı için "dirençli şehirler, dirençli ekonomi, dirençli toplum" öngörüsünde bulundular yani direnç eksenli bir bütçe yaptıklarını ifade ettiler. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bu bütçenin gerçekleştirilebilmesi için gerçekten dirençli insanlara ihtiyaç var ancak iktidarınız döneminde öyle bir duruma geldik ki artık kimsede direnç kalmadı, toplumsal direnç kalmadı, bireysel direnç kalmadı ve bilhassa gençlerimizin geleceğe dair umudu kalmadı. Ve yine sizin bir cümleniz: "Her bir vatandaşımızın geleceğe güvenle bakmasının sağlanılması." Ben şunu söyleyeyim: Bugün içinde bulunduğumuz Türkiye koşullarında bunun mümkün olmadığını sizler de gayet iyi biliyorsunuz. Yirmi bir yıllık AKP iktidarında en çok başardığınız konu ülkedeki güven bunalımını yok etmeniz oldu. Bugün vatandaşımızın artık AKP'ye, iktidara güveni kalmadı, toplumda bir iç huzur kalmadı, iç barış kalmadı, dayanışma ruhu kalmadı, adalet duygusu kalmadı, ne kadar önemli değerimiz varsa sayenizde hepsi yok edildi. Önceki gün On İkinci Kalkınma Planı'ndaki değerlendirmemde de söylemiştim, örneğin, orada aile bütünlüğüyle ilgili hedeflerinizden bahsettiniz, ben resmî verilere göre söylemiştim evlenme ve boşanma oranlarını, herhâlde bugünkü bir açıklaması Sayın Cumhurbaşkanının, içinde bulunduğumuz süreçte evlenme yaşlarının uzadığı yani geç yaşta evliliklerin olduğu ve boşanma oranlarının da yükseldiği... Yani buna gözünüz aydın demek gerekir çünkü bu toplumda boşanma oranlarının yükseldiği gün güne ortadaydı; her geçen gün, her geçen yıl verilerde boşanma sayısının arttığı bilinmekteydi ancak iktidar olarak hiçbir tedbir almadınız. Ayrıca, bu boşanmaların sebepleri konusunda bir çözüm geliştiremediniz çünkü bunun çok farklı sebepleri var, çok fazla sebepleri var; bunların en temel sebebi de iktidarın yarattığı bir kaos ortamıdır.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız klasik bir sunum yaptı ihracat rakamlarıyla ilgili. Klasik diyorum, sebebi şu: AKP'li yöneticiler, idareciler, bakanlar buraya geldiklerinde hep ihracat rakamlarını söylerler, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız da bizi yanıltmamış ihracat rakamlarını burada söylemiş; 2022 ve 2023 tarihleriyle ilgili ihracat rakamlarını burada, sunumunda ifade etti. Peki, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, ihracatımız artarken ithalatımızla ilgili verileri burada niye yazamadınız, niye söyleyemediniz; ben de size bunu soruyorum.

Şimdi, 2023 yılı içerisinde ülkemizde gerçekten önemli bir deprem meydana geldi ve bu depremde ülke olarak büyük bir üzüntü yaşadık. Özellikle de depremin yaşandığı 11 şehirde büyük mağduriyetler yaşandı. 2023 yılı 762 milyarlık bir harcama yapıldığı ifade edildi, keşke daha fazla yapılabilse, 2024 yılı için de 1 trilyon 28 milyarlık bir harcama yapılacağı hedefi ifade edildi. Değerli arkadaşlar, tüm bütçe kaynakları aslında temelde insana yatırım amaçlı olmalı. O nedenle, hem toplumun genel kesimleriyle ilgili bütçe kaynaklarının değerlendirilmesinde hem de özelde depremle ilgili de kaynakların doğru bir şekilde değerlendirilmesinde fayda olduğunu ifade ediyorum ve deprem bölgesiyle ilgili yapılabilecek olan tüm çalışmalara, katkılara da destekçi olacağımızı ifade etmek isterim. Ancak bu bütçede şunu söyleyebilir miyiz? Örneğin, bugün ekonomik sıkıntıları nedeniyle krediye ulaşmakta sıkıntı yaşayan esnafımız krediye ulaşabilecek mi? Esnaf Kredi Kooperatiflerinden yeterli derecede kredi alabilecek mi? Bu, birinci konu ve ikinci konu da gitgide artan esnaf sayısının yani krediye ihtiyaç duyan esnaf sayısının önüne geçebilecek mi? Buradaki iki durum var, bir krediye ulaşma, ikinci krediye ihtiyacı olan yani muhtaç duruma gelen esnaf sayısını azaltabilecek miyiz? Esnafımız krediyle ayakta durur hâlde.

Yine, tarıma yeterli destek sağlanabilecek mi? Destekler yeterli olacak mı? Çiftçinin yüzü bu sene gülebilecek mi? Efendim, çalışanın elde ettiği gelirin reel karşılığı olarak yani o çektiği paranın bir cebine girmeden öbür cebinden uçup yine gitmesine engel olacak mı? Katma değeri yüksek ürünler elde edebilecek miyiz ülke olarak? Ve yine eğitimle ilgili sorunları giderebilecek miyiz? Örneğin, taşımalı eğitime ayrılan ciddi bir para var bu ciddi para -geçtiğimiz bütçelerde de söyledik- kademeli olarak öğrencinin ihtiyacı olan yerlerde yeni okullarla desteklenecek mi? 20 bin köy okulu kapatıldı bu ülkede, geçtiğimiz süreçte bizlerin de ciddi baskılarıyla eğer birazcık kullanılabilir vaziyette ise 2 bin eski köy okulu mevcut binalar kullanılmak şartıyla açıldı. Biz, isteriz ki özellikle köylerde yeni binalarla köy okullarının tekrar yaşatılması ve eğitimin yerinde sağlanılması.

Değerli arkadaşlar, Göç İdaresinin 2 açıklama yaptığı iddia ediliyor. Birinci açıklama, ülkemizde 4 milyon 990 bin yabancının olduğuna dair. Yalnız göç idaresiyle ilgili bir de polemik yaşandı biliyorsunuz, 17 milyon yabancı olduğuna dair bir açıklaması var diye geçti, inşallah doğru değildir; bakın, inşallah doğru değildir diyorum. Ancak bununla ilgili bir polemik yaşandı çünkü 17 milyon sayısı ciddi bir rakamdır, doğru olmayacağını tahmin ediyorum, inşallah doğru değildir ama bu konu ülkemizde yani yabancı konusu sorun olmaya devam etmekte.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Nerede geçti bu 17 milyon?

CAVİT ARI (Antalya) - Basında yer aldı, bununla ilgili geçtiğimiz haftalarda vardı.

Şimdi, bununla beraber aslında bunu şundan söylüyorum; bakın, doğru olmadığını varsaymakla beraber bu konuya dikkat çekmek ve konunun hassasiyetini dile getirmek için söylüyorum: Göç İdaresinin verilerine göre, 3 milyon 270 bin Suriyeliden bahsedilmekte, yine 1 milyon 150 bin ikametgâh izni olan yabancıdan yani toplamda ülkemizde 4 milyon 900 bin yabancıdan bahsedilmekte.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Türkiye'de doğan Suriyelileri saymıyorsunuz.

CAVİT ARI (Antalya) - İkamet eden yabancı sayısının yüzde 71'i-bunu sizin kendi verilerinizden aldım- İstanbul, Antalya, Ankara'da. Yani şehrim Antalya'da 136 bin yabancı vatandaş yaşıyor şu an ve önemli bir rakam.

Yine, sizin verdiğiniz bilgilerden yola çıkarak söylüyorum, bu ülkede 5-17 yaşları arasında yabancı uyruklu 1 milyon 318 bin çocuk veya genç var. Yani buna hangi pencereden baktığımızla alakalı değerlendirme yapılabilir. Biz, bu genç veya çocukların ve her geçen gün yeni doğumlarla artan yabancı sayısının ülkemizin geleceğiyle alakalı bir risk oluşturacağını bir kez daha ifade etmek isterim. Buradan sizlere soruyorum: Türkiye'de bu yakın tarihte -bu göçmen süreci yaşandığı dönemden itibaren söylüyorum- doğan yabancı çocuk sayısı, Türk vatandaşlığına alınan yabancı sayısı ve seçmen olarak oy kullanan yabancı sayısı... Bakın, artık bu yabancılar ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, demografik yapısı dâhil birçok şeyi etkiler vaziyete geldiği gibi, vatandaşlığa kabul edilen ve seçmen olarak oy kullanan yabancı, ülkenin geleceğine, hepimizin geleceğine yön verir hâle geldi. Benim kullandığım oya karşı yabancının kullandığı oyla ülkenin idari yapısı şekil değiştirir hâle geldi. O nedenle, bugün kaç tane çocuk doğdu? Kaç tane yabancı Türk vatandaşı oldu? Kaç tane de seçmen var? Bunların da açıklanmasında fayda olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, depremi yaşadık ülkemizde. Deprem bölgesine depremin ilk saatlerinde gittik. O günlerde gördüğümüz en önemli konu... Depremle ilgili söylüyorum çünkü bu yıl önemli bir bütçe depreme ayrılacak ancak hâlâ deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın büyük mağduriyetleri devam ediyor. Bugünün sorunu, artık depremde mağdur olan vatandaşlarımızın sorunlarının nasıl çözüleceği konusu. Şimdi, onlara konut edindirme, iş yerlerinin tekrar açılması, okullarının açılması, şehirlerin yeniden yaşanabilir hâle getirilmesi bugünün sorunu.

Ancak bakın, depremin olduğu günlerde ise nelere şahit olduk? Bir kere deprem oldu, ilk bir, iki, üç, dördüncü günlerde iktidar olarak çuvalladığınıza şahit olduk, bir koordinasyon yapamadığınıza şahit olduk; oraya ulaşımda, oraya müdahalede, yardımda başarılı olamadığınızı gördük, AFAD olarak ve diğer resmî kurumlar olarak bir koordinasyonun öncesinde planlanmadığına şahit olduk. Bunları niye söylüyorum? Bugün depremin yaralarının sarılmasıyla ilgili çözüm aramakla beraber depreme hazırlıklı olmak gerektiğini bir kez daha hatırlatmak için söylüyorum. Bir deprem olduğunda, hangi şehirde deprem olduğunda hangi illerden yardım gideceğine; hangi illerden hangi iş makinesi, hangi teknisyen, hangi yardım için gidecek hangi işçi, gönüllü; bunların bir planlaması yapıldı mı? Bugün dahi yapıldığına ben inanmıyorum. İşte, geçen yaşadığımız depremde bir keşmekeşlik... İki gün, üç gün vatandaş, yoldan geçerken yalvar yakar bulabildiği o kepçeye, iş makinesine kendi enkazına müdahale ettirdi ama önceden bir planlama yapılmış olsa... Bir şehirde bir deprem veya bir benzeri afet meydana geldiğinde "Evet, şu illerden şu iş makinesi, şu çalışan oraya müdahale edecek; onu şu -efendim- yolcu otobüsü götürecek, şu şekilde bir planlama yapılacak." denilmiş olsaydı bu kadar keşmekeşlik yaşanmazdı. İşte, ileriye dönük başta AFAD olmak üzere, tüm kurumların buna ilişkin çalışmalarını planlamasında fayda var. Bakın, deprem oldu, telefonlar çalışmadı; ne internet çalıştı ne normal telefonlar çalıştı, deprem bölgesindeki insanlara ulaşılamadı. Ya, bu telefon böyle zamanda kullanılmayacak da ne zaman bize lazım olacak? İşte, en önemli etkenlerden birisinin... Binalara baz istasyonları kurulduğu söylendi çünkü o baz istasyonları çalışmayınca, yeterli bir teknolojik destek de sağlanmayınca telefonlar çalışmadı ve böylelikle de yeterli yardıma ulaşmakta zorluk çekildi.

Bu ülkede ilk defa sayenizde, AKP iktidarı sayesinde ülkenin en köklü yardım kuruluşu olarak bilinen ve hepimizin çocukluğundan beri gönül desteğiyle katkılar sunulan, katkılar konulan Kızılayın, vatandaşın soğukta, çamurda, dışarıda beklediği günlerde çadırlarının parayla satıldığına şahit olduk, bu da AKP iktidarının bir utancıdır. Genel Müdürü sonradan görevden almış olmak sizin bu utancınızı yok saymak anlamına gelmeyecektir. İşte, ülke ilk defa Kızılayın çadır sattığına, konserve sattığına şahit oldu, bunları yaşadık. Ve yine deprem döneminde Türkiye Tek Yürek kampanyasıyla ilgili elde edilen gelirlerin nerelere kullanıldığına dair de yeterli bir açıklama yapılamadı.

Son olarak da Antalya'yla ilgili birkaç konu var Sayın Başkanım, müsaadenizle onları hızlı bir şekilde dile getirmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Antalya'da önemli bir sorun yaşanmakta, o da balıkçı barınağı... Balıkçı barınağımız var, O balıkçı barınağı liman bölgesinde yer alan ve 400 balıkçının yararlandığı ve zamanında da Türkiye'nin en önemli, en büyük sayılabilecek bir balıkçı barınağıydı. Şimdi bu balıkçı barınağında, burada alın teriyle geçimini sağlamaya çalışan balıkçılarımız buradan atılarak burada faaliyette bulunan 2 kooperatifin tamamıyla balıkçı barınağından tahliye edilme süreci başlatıldı. Biz buranın özelleştirileceğinden ve buranın -özellikle de işte, yatlar ve benzeri şekillerde- ticarileştirileceğinden kaygılanmaktayız çünkü gidişat onu göstermekte, ülkemizde buna dair de kötü emsaller var. Bugün Türkiye'de balıkçı barınaklarının yat marinasına dönüştüğü çok sayıda örnek var. Böyle bir süreç yaşanıyor, bu, Antalya adına, Antalya balıkçısı adına gerçekten çok yanlış olur, bunun önüne geçmeniz gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yine, özel bir sorun: Antalya'mızın Kepez ilçesinde Karşıyaka Mahallesi olarak geçen 15.500 nüfuslu bir mahallemiz var, bu mahallede bin civarında ilkokul çağında olan çocuğumuz var. Buradan Millî Eğitim Bakanlığı temsilcilerine, yetkililerine de sesleniyorum: Bakın, bu mahallede bir tane ilköğretim okulu yok. 15.500 yani bir ilçe nüfusu kadar büyük olan bir mahallede, Kepez ilçesi Karşıyaka Mahallesi'nde ilkokul sorunu devam etmektedir. Bin civarında öğrenci trafikte tehlike atlatarak başka mahallelere gitmeye çalışmakta.

Yine, Antalya'da tarihî saat kulemiz var. İki yıla yakındır saat kulemizin -ki bu kale kapısında en önemli tarihî değerimizdir, gelen tüm turistlerin görmesi arzusunda oldukları bir tarihî eserimiz, değerimiz- restorasyon çalışması devam ediyor. Etrafı çevrilmiş, böyle ucube bir bina hâline gelmiş durumda, bu konuda da hızlı adımlar atılması gerektiğini buradan tekraren hatırlatmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

CAVİT ARI (Antalya) - Son cümle olarak, Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü konut amaçlı olarak kiraladıkları ve vatandaşlara ihaleyle kiraladığı, ihaleye katılıp o günün koşullarında en uygun kira teklifinde bulunan vatandaşlarımızdan kiracısı olan vatandaşlarımızı bugün tahliye için girişimde bulundu. Geçtiğimiz günlerde bin civarında kiracısına tahliye yazısı göndererek 31 Aralık 2023 tarihi itibariyle bu konutları boşaltmaları gerektiğine dair ihbarda bulundu ya da gelip "Yılbaşından itibaren idarenin teklif ettiği rakam kaç paraysa onu kabul ediyorum." şeklinde bir taahhütle oturabileceklerine dair beyanda bulunmuşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

CAVİT ARI (Antalya) - Şimdi ben size soruyorum: Bu Komisyondan ve Genel Kuruldan konutlarda kira için uygulanacak artışın yüzde 25 olacağına, şahıslar arasındaki bir kira sözleşmesinde geçerli oranın yüzde 25 olacağına dair kanun çıkardınız, biz de buradaydık. Şimdi, bu kanun sadece vatandaşlar için mi geçerli; bu kanun iktidara tabi, iktidarın yönetiminde olan bir vakıflar idaresi için geçerli değil mi? Yani boş bir taahhüt imzasıyla "İdarenin istediği kirayı ben kabul edeceğim." diyen vatandaş bu durumda mağdur olmayacak mı? İdare bu kanuna uymamış anlamına gelmeyecek mi? İşte, Antalya'mızda şu an en az bin kişiyi ilgilendiren bir konu var; bu konunun da çözülmesi, vatandaşımızın kanuni seviyeler üzerinden kira artışının sağlanması veya hakkaniyete uygun bir artışla vatandaşın mağduriyetinin önüne geçilmesi gerekir diyorum, hepinize teşekkür ediyorum.