KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, Sayın Paylan söyleyince -hep aynı şeyler söyleniyor ama- onunla başlayayım istedim. Güvenlikçi politikalar, özgürlükçü politikalar... Türkiye hep böyle bir ikileme sokuluyor. Yani, güvenlik olmadan özgürlük olur mu? Siz benim güvenliğimi sağlayamazsanız ben nasıl özgür olacağım? Efendim "Laik misiniz, Müslüman mısınız?" Ya laik olmadan Müslümanlık olmaz mı, kişiyle ilgili bir şey. "Milliyetçi misiniz, değil misiniz?" Yani, ben laik de olurum, Müslüman da olurum; laik de olurum, Yahudi de olurum; laik de olurum, Hristiyan da olurum. Yani, efendim "Ya şusun ya busun; ya bizdensin ya değilsin." Ötekileştirmeyi söylüyorum, işinize geldiği gibi anlamayın.

İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Yok, biz de sizin söylediğiniz gibi anlıyoruz da...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - "Bizden değilsiniz; yüzde 49 bizden, yüzde 51 sizden." E, kardeşim, herkes, bu vatandaşlar buradaysa, benim güvenliğim sağlanmadan, ben eğer yattığımda rahat yatamıyorsam ben özgür olamam. Öğretmenin çıkmış tayini, seviniyor. Bakıyorsunuz, 30 bin kişi tayin ettik, bir kısmına bakıyorsun "Ben oraya nasıl gideceğim?" diyor. Bakanımızdan rica ettim burada -arkadaşların haberi yok- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza söyledim, eş durumunda tayini çıkmış, Antalya'ya gelecek, hanımefendi gidip ilişiğini kesemiyor şu anda o hendeklerin olduğu yerden. İlişiğini kesmeye gidemiyor çünkü giriş çıkış izni yok. "Faksla kesin." diyoruz, yapılabiliyormuş, "Olmaz, gel buraya." diyorlar. Şimdi, siz o kadının güvenliğini sağlayamıyorsanız nasıl özgür olacak? Hep böyle onunla o; birbirinin alternatifi değil arkadaşlar bunlar. Yani, hem o hem de onu isteyemez miyiz? Özgür olmak için illa ki güvenlik olmaması mı gerekir veya güvenli olmak için özgür olmayacak mıyız? Hepsinin yeri ayrıdır. Bir kere bunlara bu şekliyle, böyle basmakalıp şeylerle yaklaşmaya Türkiye maalesef alıştırıldı. Hep böyle paradoksal bir şekilde, klasik Marksist teoriden beri devam eden veya böyle "Hegel'in diyalektik yaklaşımı" diyoruz ya, hep ya o ya o. Ya, ben her şeyi birden istiyorum kardeşim. Yani "Onu aldın, bu yok; bunu aldın, o yok."

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben öyle bir şey söylemedim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, yok, oradan çıkarak söylüyorum. Hep "güvenlikçi, güvenlikçi" diye diye...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yani, dengesine söyledim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ben sadece sizin referans koyduğunuz yerden devam ediyorum. Sürekli, söyleyeceğim de hazır unutmadan söyleyeyim diye.

Yani, değerli arkadaşlar "Ya elma ya armut." diyor, ben ikisinden de yarım yarım yemek istiyorum. Yani "Onu aldın, bunu alma." diyorlar.

Sayın Bakan, bir kere bunu niye söyledim? Arkasından devam edeyim. Türk Silahlı Kuvvetleri henüz daha tam olarak şu anda içinde bulunduğumuz kısım... Az önce İçişleri Bakanlığımızın bütçesini bitirip gönderdik, Jandarma kısmen mücadele ediyor ama "Özgürlükçü olacağız." diye hava atarak yaptığınız ve yerine yenisini koymadığınız EMASYA Protokolü sonrası koordinasyon sağlanıp değişik alanlarda operasyonlar değişik illerde koordineli bir şekilde yapılamadığı için bugün bu hâllere geldik, onun için söylüyorum. Özgür olacağız, herkesin özgürlüğünü sağlayacaksınız ama bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için, herkes için -bir etnik gruba, bir cemaate, herhangi bir coğrafi bölgeye değil- hepimiz için onu sağlayacaksınız. Ben Antalya'da da aynı şekilde özgür olmak istiyorum, aynı güvenliği hissetmek istiyorum. Onun için, böyle şahıslara sürekli olarak bir gruba bir şey yaptığımız zaman asıl biz de bu ötekileştirmeye katkıda bulunmuş oluyoruz. Hem "Barış dili konuşalım." diyoruz ama yine onu yaparken de ötekileştiriyoruz. Bunlara dikkat etmemiz lazım. Özellikle arkamızdaki arkadaşlar burada duruyor, onlara da tam yetki vermek lazım. Ortada böyle Bakanlık emriyle, yazılı şeyle değil; kanuni olarak korumalarını sağlamak lazım. Niye diyorum? Geçtiğimiz on yıl içerisinde yaşananları görerek söylüyorum. Sonra komutanlarımız korunmasız kalıyor. Az önce İçişleri Bakanlığı bütçemizde söyledim. İlk çıktığında Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: "İşte, şey çıkmasın, bilmem ne olmasın diye komutanlarımız, valilerimiz..." Sonra biraz düzeltti Allah'tan "Biz talimat verdik." diye. Sonra onlar ortada kalıyorlar. Yarın bir şey oluyor, efendim "Yetkin yoktu, sen bununla mücadele ettin." Onun için, güvenliğimizin sağlanması gerekiyor, ondan sonra da, ha orada kanuni olmayan bir şey olursa, yetkisiz işlemler yapılırsa onların soruşturulması, yapılması ayrı ama bununla ilgili enteresan bir şey söyleyeceğim. Hepimizin içi acıyor, demin de "Kaç şehit geldi?" diye Sayın İçişleri Bakanına sorduk. Tam bu temmuz olaylarından sonra Antalya'ya gidişimde eski bir milletvekili olan bir arkadaşımız -kendisi de korucu ailesi- dedi ki: "İran-Irak sınırında çıplak gözle, elde kalan eski dürbünlerle bir 400-500 kişilik heyetin katırlarla yani yüklerle donanımlı şekilde geçtiğini tespit ettik." Kendileri de o sınırdaki 4-5 tane köyün mensupları. Doğal olarak gidip bilgi vermişler, tugay komutanımız tabii valiye müracaat etmiş -vali de malum Öcalan'ın mesajlarını kutsayan bir valiydi o zaman- maalesef o işler olmadı. Onlar olmadıktan sonra kaç tane daha terör olayı yaşandı. Bizatihi kendisinden dinlediğim için söylüyorum. E, ne yapacak şimdi komutan, ne yapacak yani? Bizatihi ben kendim eski milletvekilimizle konuştuğum için biliyorum. Örnek, şimdi söyleyince aklıma geldi. Gitti, oradan katırlarla gelen Doçkalar kaç tane askerimizi, polisimizi şehit etti. O anda müdahale edilmiş olsa -belki o grubu tamamen durduramasak da- zayiatını az bir yere indirgemiş olacaktık. Dolayısıyla, tam yetki verin, arkasında durun. Öbür taraftan ama yine gelsin... Sayın Davutoğlu açıklama yapıyor. İkisini birbirine karıştırmayalım, bunlar alternatif değil. Güvenlik ayrı bir şey. O bölgedeki insanlarımızın değil, bütün insanlarımızın refah düzeyini, yaşam seviyesini asgari refah düzeyine getirmek, herkes için de özgürlük düzeyini aynı seviyeye getirmek bizim zaten görevimiz. Onları birbirine karıştırmayalım ve alternatifmiş gibi konuşmayalım diye öyle söylüyorum. Bütün vatandaşlarımız için geçim düzeyini de, özgürlük düzeyini de yükseltmek zorundayız.

Şimdi, arada "Millî Mayın Merkezi" dediniz. "Mayın" deyince ben alarma geçiyorum, arkadaşlar biliyor, 2008 Mayın Kanunu'ndan beri. Siz o zaman Turizm Bakanlığındaydınız ama sonrasını siz de biliyorsunuz Sayın Bakanım.

Mayın Merkezi kurulmuş, güzel ama orada bir cümle geçiyor, geçen sefer, kanun çıkarken de tartışıp, hatta sağ olsun arkadaşlar, bir cümleyi değiştirterek bir an önce size geçmesini sağlayalım diye -arkadaşlarımız burada- hukuk müşavirlerimizle de görüşmüştük ama hâlâ "Birleşmiş Milletlerle koordineli" diyor. İhaleyi kim yapıyor? Millî Mayın Merkezi mi yapacak?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yaptı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hayır, ama devamında Birleşmiş Milletlerle sadece işin istişaresini mi yapıyoruz? Önceki kısım vardı ya Sayın Bakanım, onu diyorum, sınırdakinden bahsediyorum, uzatmayayım diye, başka konular da var ya. Geçmişini arkadaşlar biliyor. Tamamen işin sizin kontrolünüze geçeceğini biliyorum, orayla bir şey kaldı mı? Onlar sadece para mı verecekler? Biz onların parasını da almayalım. İlişki hangi boyutta, onu merak ediyorum. Açıklayabilirseniz... "Tamamen onlardan kurtulalım, bizim o kadarlık paraya ihtiyacımız yok." demiştim kanun çıkarken. Tamamen size geçti mi, geçmedi mi? Sadece ihalenin kontrolü değil, bakın, o iş, tamamıyla sizin ihalenizle, sizin uhdenize geçti mi? Onu merak ediyorum.

Tank projesi... Bu şeyleri de siz bari yapmayın diye geçen sefer de tartıştık; siz Millî Savunma Bakanısınız, böyle siyasi yapmayın, arkadaşlar da askerlerin hassasiyetine dikkat edip, on iki yıldır, on üç yıldır şöyle oldu, böyle oldu demesin ya.

Bakın, ben, kısa dönem askerlik yaptım. Askerliğimi de Polatlı Topçu Okulunda tamamladım, bütün Eğitim Öğretim Başkanlığında tam 44 tane modernizasyon projesi vardı, sene 1990 Sayın Bakanım. Ben, kendi Hükûmetimizden bahsetmiyorum, Topçu Okulunun tam 44 tane tank, uçaksavar, bugün kullandığımız obüslerle ilgili, tankların üzerine monte edilmesiyle ilgili gelen şeylerin 1990 yılında elimden geçen 44 tane modernizasyon projesi vardı. Ha, o günün şartlarında o vardı, onları monte ediyorduk, şimdi tankı yapıyoruz, şimdi ötekini almaya çalışıyoruz. Siz yapmayın çünkü Millî Savunma Bakanlığı ayrı. Biz, orduyu Peygamber Ocağı olarak görüyoruz yani Türk milletinin şeyi bu. Dolayısıyla, biraz daha böyle şeylere karışmayalım, siyaset üstü kalsın ki biz de o nezaheti, nezaketi göstermeye devam edelim. Siz öyle yapınca bizim de ağzımızdan başka şeyler çıkar ama aramızdaki ayrı, bu sefer kurum arada gider. Bunlara biraz daha dikkat edelim diyorum.

Bunların dışında, MİLGEM'le ilgili yine "3 ve 4 devam ediyor." dediniz. Bu, ihale iptal edilmeden önce sanki 4 taneydi gibi. O ilk MİLGEM'le, hani Sayın Erdoğan Koç'lara kızıp iptal ettiğinde 2 miydi, 4 müydü? Yani şu anda devam eden 2, başka var mı? LHD onun içinde miydi, tam anlayamadım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Onun dışındaydı o.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Çünkü ilk aşamada ihale 4'tü galiba, sonra iptal olunca 2 mi yaptık? Şu anda 2 tane var, başka yok, değil mi? Siz "2 tane, 2018-2020" dediğiniz için, önceki 4'tü herhâlde.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Şu anda 2 tane var.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Tamam. Yani o 2 tanesi, sanki acaba o LHD ayrı mıydı, onunla beraber miydi? Neyse... Onun da üstünden geçelim. Koç rahmetli oldu, Sayın Cumhurbaşkanı da bir gece önce onlarla helalleşmiştir herhâlde, ona diyecek bir şey yok artık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, süre verecek misiniz?

BAŞKAN - Tabii, ilave süre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sağ olun.

Metin Kalkavan muradına ermiş, inşallah gemileri zamanında yapar.

Bunun içerisinde bir de söylemek istediğimiz, Hükûmetin önceki eylem planlarında da vardı, havacılık ve uzay kurumunun kurulmasını biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak kendi beyannamemizde de söylemiştik. Geçen "Ajans kurulması için faaliyetler var." dediler. Bu, Savunma Sanayiinde, özellikle havacılık ve uzay alanını da öncelikli sektör olarak belirlememiz gerektiğini ve bunun bir an önce ama bir an önce derken, aceleyle, yarım yamalak değil de ne olması gerekiyorsa tam olarak çıkması gerektiğini, bu entegrasyon açısından gerekli olduğunu düşünüyorum.

Hemen onu söylemişken de bizim füze savunma sistemi ne oldu? Çin'dekini tamam, yeni dönem geldi, yeni bir siyasi çizgiye Türkiye girdi, Rusya'yla savaş hâlindeyiz, Çin'le füze sistemini iptal ediyoruz ama Patriotlar da gitti. Rusya'yla bir taraftan savaş hâli olduğu gibi, bir taraftan da Suriye'de karşılıklı söylemler var. Suudi Arabistan'ı buraya getirdik, hava üssümüzü kullanacak, sonra, bir şeye girdiğimiz zaman, bizim füze savunma sistemi ne olacak? "Birkaç tane yine Patriotlardan geri gönderiyoruz." dediler ama bu bize yetecek mi? NATO birtakım şeylerde tepki vermiyor yani "Ortağız." diyoruz, NATO'yla kuruluşundan beri müttefikiz ama maalesef biraz daha sanki yuvarlak geçiştiriyorlar gibi Sayın Bakanım. İnşallah, bu konuda da yine Savunma Sanayii aracılığıyla, ROKETSAN aracılığıyla birtakım çalışmaların yapıldığını biliyorum ama bir an önce neticelenip bu konularda da biraz ilerleme sağlamamız gerektiğini, bu coğrafyada bir ülke olarak önemsiyorum ve size tekrar hatırlatıyorum.

Son bir şey, ama son derken, önemsiz değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bitirdim Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Son oldu diye önemsiz diye bakmayın, en önemlilerinden birisi. PARDUS sistemini, bütün ilgili bakanlıklarda söylüyorum Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızda olduğu gibi. Bunu lokomotifi siz olun, Savunma Sanayiine, arkadaşlara söylüyorum çünkü oradan ASELSAN'la, HAVELSAN'la onların ilişkilerini biliyorum; gelin, bu şeyi, HAVELSAN aracılığıyla mı olur, onlarla mı olur, Unix tabanlı bir Türkçe işletim sistemini... Bu gibi şeylerde ordu öncüdür, millî güvenliğimiz açısından, veri güvenliğimiz açısından... Az önce e-kimlikle ilgili Sayın İçişleri Bakanıyla tartıştık, onların kendi içinde kullandıklarını biliyorum. Bursa'da amatör olarak çıktığından beri o sistemi takip ediyorum ama bir el dokundu, bir şey oldu -Millî Eğitim Bakanımıza söyledim, tabletlere konacaktı önce- gecikti, gitti o, öldürdü birisi. Lütfen, canlanmasına sizler öncü olun, ordu bu işi belli ölçüde yaparsa diğer kurumlar da yavaş yavaş... Uygulanabilirliğini gördükten sonra en azından onun geliştirilmesi daha kolay, arkadaşlarımız biliyor, size de teknik bilgiyi aktarırlar, bize de verirlerse seviniriz, bu konuda öncü olurlarsa sevinirim.

Allah bütçemizi hayırlı etsin. İnşallah, bir an önce bu sorunlardan kurtulmamıza o bütçe vesile olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum.