KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, komutanlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında ben bir hayal kırıklığı yaşadım. İlk defa Millî Savunma Bakanlığının bütçesinde, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde bulunuyorum. Bu yaptığınız sunum ve elimize verdiğiniz bu kitapçık gerçekten benim için bir hayal kırıklığı oldu. Yani sanki işte, bir bilgi veriliyor, halkla ilişkiler şeyi yapılıyor gibi. Burası demokratik bir ülke Sayın Bakan. Yani şu kadar senelik demokrasi tecrübemiz var. Bir de sizin iktidarınız sürekli Yeni Türkiye'den söz eder. Ama burada aslında Millî Savunma Bakanlığı bütçesini filan sunmadınız.

Biz milletvekilleriyiz, halkı temsil ediyoruz. "Halk" derken, bu ülkeye, bütün bu harcamalara para veren, vergi veren halk, ülke savunmasına çocuklarını gönderen halk. Bize soruyorlar, "Savaş mı oluyor, ne oluyor?" Halk bize soruyor, cevap vermemiz gerekiyor. Burada bunları konuşmamız gerekiyor ama siz işte usulen bir sunum yaptınız Sayın Bakanım. Demokrasilerde böyle bir sunum olmuyor. Milletin parası burada konuşuluyor, nereye gidiyor, nasıl gidiyor, politikalar konuşuluyor. Tabii, şunu demiyorum yani "Askerî stratejileri gelip burada tartışalım.", filan, bir şey demiyorum, onu elbette uzmanlar yapacak, öyle bir şey demiyorum. Ama biz milletvekiliyiz, dolayısıyla bize bir sunum yapmanız gerekiyordu Millî Savunmayla ilgili.

Şimdi, gerçekten, arkadaşlarımız da ifade ettiler, yani herkes tedirgin, savaş mı oluyor, ne oluyor? Çok zor zamanlardan geçiyoruz, terör, her gün gençlerimiz ölüyor, her gün şehit cenazeleri var. Daha büyük şeyler mi olacak? Suudi Arabistan uçakları geldi, kara harekâtı mı yapılacak, ne oluyor, niye yapılıyor, Suriye'de neler oluyor, bütün bunları konuşuyoruz. Bölgemizdeki savaşın yüklediği en önemli sorun göç. İfade ettiniz; 2,5 milyonun üzerinde, belki daha fazla, 3 milyon insan.

Bakın, geçenlerde Davos'ta yapılan görüşmelerde önümüzdeki dönem Türkiye'yi, dünyayı bekleyen risklerden söz edildi ve bunlardan en önemlisi göç. Yani göçün sebebi sadece savaşlar değil, aynı zamanda su, iklim değişikliği, bütün bunlar.

Rusya Başbakanı "Üçüncü dünya savaşı çıkabilir." filan dedi, inşallah çıkmaz ama çıkarsa muhtemelen son petrol savaşı olur. Fakat dördüncü dünya savaşı ya da önümüzdeki şeylerde bu su, göç, iklim değişikliği, gıda, kıtlık, bunlar üzerinde olacak ama bunlarla ilgili Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin sunumunda bir tek kelime duymadık.

Gerçekten neler oluyor Sayın Bakanım, soruyorum, yani bölgede neler oluyor, Suriye'de neler oldu? Biraz evvel bir iktidar partisi milletvekili şöyle bir ifade kullandı: "Uluslararası güçler, karanlık güçler 'Demokrasi getireceğiz.' diye geldiler ama acıdan başka bir şey getirmediler." Sayın Cumhurbaşkanı da bu konuyla ilgili bir çıkış yaptı Güney Amerika'dan dönerken, "Irak'ta yaptığımız yanlışı Suriye'de yapmayacağız." Hâlbuki Irak'ta demokrasi getirmek için güçler geldiler; 1,5 milyon insan öldü, Irak'ta 5 milyon insan yerinden yurdundan oldu, arkasından Suriye'de. Suriye'de neler oldu Sayın Bakanım? Gerçekten, o dönem çok açık ifade edildi, yirmi gün sonra Emevi Camisi'nde cuma kılınacaktı, her şey biliniyordu, her şey öngörülmüştü, işte, ondan önce sıfır sorun vardı, nasıl bu noktalara geldik? Ne oldu? Aslında her şey gözümüzün önünde oldu.

Suriye'yle ilgili açıktan dost sohbetlerinde, gazetelerde yorumlarda anlatıldı, "Suriye Suriye'den ibaret değildir, orada sadece Suriye yok; orada İran var, orada Hizbullah var, orada dengeler var, Rusya var, Amerika var, Çin var." Bütün bunlar biliniyordu. Bütün bunlara rağmen, Suriye politikasının şu anda geldiği, Türkiye'ye yüklemiş olduğu durum nedir? Sadece göç değil, Türkiye gerçekten bir savaşa mı girecek?

Sanıyorum Obama, 2011 bütçesini Kongre'ye sunarken önemli bir tespitte bulunmuştu ve Amerikalıların da o günden bugüne değişmeyen stratejisi "Biz yukarıdan vuracağız, aşağıya inmeyeceğiz, kara gücü olarak yerel güçleri kullanacağız, yerel unsurları kullanacağız." denildi.

Şimdi, öyle görünüyor ki Suriye'de yerel partnerler arıyor, işte, PYD'yle ilgili bir tartışmamız var, tartışıyoruz. Son zamanlarda farklı şeyler oluyor, Suudi Arabistan açıkladı, "Biz kara hareketi yapabiliriz.", Dışişleri Bakanı bir şeyler söyledi, tam olarak ne anlama geldi, yorumlayamadık ama öyle görünüyor ki Amerika'nın yerel unsurları olmaya doğru gidiyoruz ve böyle gitmemizin sebebi de aslında Kürt meselesiyle ilgili bugüne kadar ciddi bir çözüme ulaşamamamız; bu konuyla ilgili ciddi endişelerimiz var, bunları burada konuşmamız gerekiyordu.

Şimdi, sürekli olarak şöyle bir şey söyleniyor, "Bayır Bucak Türkmenleri soydaşlarımız." filan deniliyor, sanki bunun üzerine politika kuruluyor gibi; bu, ne eksik bir politika.

Peki, Suriye'nin Kürtleri soydaşlarımız değil mi? Şu kadar Kürt'ümüz var, onlar da soydaşlarımız. Bütün bunları burada konuşmamız gerekiyordu Sayın Bakanım, konuşalım da zaten, konuşmamız lazım.

Şimdi, Başbakan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına bir çağrı yaptı, "Safını belli et." Tabii, Sayın Genel Başkanımız bu konuda açıklama yapıyor ama ben de Cumhuriyet Halk Partisi, ana muhalefet partisi milletvekili olarak şurada, açık, net söylüyorum; safımız belli, savaşa hayır, savaş istemiyoruz. Çünkü, bu savaş kimin savaşı? Suriyeli için niçin savaşacağız? Niye gireceğiz? Bir önceki oturumda bir arkadaşımız demokrasi götürmekten söz etti, yani Suriye'ye biz demokrasi mi götüreceğiz?

IŞİD nedir, nasıl bir unsurdur? IŞİD'in bu noktaya gelmesinde Türkiye'nin rolleri nedir? Bu IŞİD nasıl bir şey ki herkesin işine yarıyor, hiç kimse de bunun üstesinden gelemiyor? Bir bakıyorsunuz, Rusların bir ihtiyacı var, IŞİD görünüyor, Türkiye'nin bir ihtiyacı var, IŞİD görünüyor, PYD'nin bir ihtiyacı var, IŞİD görünüyor, Amerika'nın ihtiyacı var, IŞİD çıkıyor. Nedir bu? Bu konuyla ilgili söyleyeceğiniz bir şey var mı bize Sayın Bakanım?

Suriye'yle ilgili, aslında Suriye'ye çok sonra gelindi, daha öncesinde Libya'da, Mısır'da bir sürü yanlışlıklar yapıldı.

Hatırlayın, Sayın Cumhurbaşkanı, Libya'yla ilgili NATO'nun müdahalesi gündeme geldiği zaman, "NATO'nun orada ne işi var yahu!" dedi, bir hafta geçmeden Türk gemilerini NATO'nun emrine oraya gönderdi.

Nasıl politikalar bunlar? Burada bir tutarsızlık yok mu? Bir siyasi sorumluluğunuz yok mu? Bunu düzelttiniz mi, düzeltiyor musunuz? Bunu bize anlatacak mısınız, ne oluyor? Bunu bilmek zorundayız.

Bizim çocuklarımız gidecek Sayın Bakanım. Hem de hangi çocuklar gidecek biliyor musunuz? Geçenlerde Meclisten arka arkaya iki tane kanun çıkardınız, torba kanunlar. Torbalardan bir tanesinde ne vardı biliyor musunuz Sayın Bakanım? Sözleşmeli erlerle ilgili bir düzenleme yaptınız. Nasıl bir düzenleme yaptınız? Şöyle bir düzenleme yaptınız Sayın Bakanım: Sözleşmeli erler, biliyorsunuz daha önce maaşlarını asgari ücrete endeksli bir şekilde alıyordu, siz onu memur maaşlarına endekslediniz.

Sayın Bakanım, böyle bir vicdansızlık yapılır mı? Niye? Çünkü asgari ücret 1.300 liraya çıkacak, dolayısıyla bunların maaşı yüzde 30 artacak ve oradaki hiyerarşi bozulacak. Yazdığınız gerekçe oydu Sayın Bakanım. İnsaf edin.

Daha sonra başka bir torbada başka bir düzenleme daha getirdiniz. Orada ne yaptınız? Orada da uzman er ve erbaşlarla ilgili bir düzenleme yaptınız. Normalde bir memur istifa etti mi, daha sonra şartları tutuyorsa tekrar müracaat eder, geri döner, ama Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olarak "Uzman er ve erbaşlar için bu süre yedi yıl" dediniz.

Sayın Bakanım, bakın, şehit haberleri geliyor. Tabii, her şehidin rütbesini filan sormuyorum, sorgulamıyorum, her rütbeden şehidimiz oluyor, ama çoğunlukla bakıyoruz, sözleşmeli erler, uzman jandarmalar, uzman erbaşlar geliyor. Bu insanlar, bu çocuklar niye uzman er, erbaş oluyor, sözleşmeli er oluyor? Elbette vatanı için filan, doğru. Vatanımız için gerektiğinde hepimiz ölüme gideriz ama ben de milletvekiliyim, onları burada temsil ediyorum, niye ölmeye gittiklerini sorgulamak durumundayız. İşte, bu ölmeye, ölüme gönderdiğimiz çocuklara arkadan dolanarak gol attık Sayın Bakanım, böyle bir şey yapılabilir mi? Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti bu ölüme gönderdiği çocuklarla ilgili, orada uzman komutanlarımız var, benden çok daha iyi şartları biliyorlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurunuz efendim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu uzman erbaş, uzman jandarmalar, sözleşmeli erlerle ilgili dört başı mamur, adam gibi bir şey çıkaramazlar mı?

Bakın, bu insanların emeklilikle ilgili ciddi problemleri var, bir yaşa geldikten sonra artık emekli ediliyorlar, ordudan ayrılıyorlar, ayrılmak zorunda kalıyorlar ama emeklilik hakları olmadığından dolayı bekliyorlar. Bütün bunlar düzenlenemez mi? Bu insanlar hangi şartlarda çalışıyorlar?

Bakın, bu sözleşmeli erlerle ilgili, Sayın Bakanım, sanıyorum 50 bin civarında kadro var -yanılabilirim- 10 bin ya da 11 bin civarında kadro doldurulabilmiş, bunların yarısı da firarda. Niçin? Çünkü çok kötü şartlarda çalışıyorlar.

Burada askerlerin kötü şartlarda çalışması gündeme gelince, orduda çok sık bir şekilde intihar vakaları geliyor. Bu konularla ilgili bir çalışma yapılmış mıdır? Niçin bu kadar sık intihar olayları oluyor? Mutlaka yapılmıştır, bu konuda da bilgi verirseniz çok memnun olurum.

Sözlerimi bitireceğim. Gerçekten Türkiye demokratik bir ülkedir, bunu artık herkes bilsin, buradan geriye dönüşü yoktur, "eski Türkiye" filan da yoktur.

Bundan böyle Millî Savunma bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılırken her şey konuşulacak, gerekirse kapalı yapılacak, her neyse bilemiyorum ama 1 kuruşun hesabını soracağız. Hesabını soracağız derken tartışacağız, fikrimizi söyleyeceğiz çünkü millet adına para harcama yetkisi, bu yetkiyi size verme bize ait, hem Plan ve Bütçe Komisyonuna hem de Meclise. Bunları konuşacağız, tartışacağız, demokratik bir ülke böyle bir ülke.

Dolayısıyla, bununla gelmeyin; bu, milletvekillerine, hepimize hakarettir Sayın Bakanım.

Saygılarımla.