KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyeleri, hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de ilk önce cumhuriyetimizin 100'üncü yılıyla başlamak istiyorum konuşmama. Dün de bahsettim, burada farklı şehirlerden, farklı gelir gruplarından, farklı kimliklerden gelen insanlar olarak bulunuyoruz ve bu topraklarda fırsat eşitliği sayesinde vekil olabildiysek, üst düzey bürokrat olabildiysek bu, cumhuriyetin bize sağladığı fırsat eşitliği sayesindedir. Bu coğrafyanın emperyalizme karşı kazandığı en büyük zafer, millî bağımsızlığımızı cumhuriyetle taçlandırmaktır. O yüzden, bizler bugün, başta, şu anda neredeyse bir soykırıma maruz kalan Filistin halkına destek olmak istiyorsak, başlarındaki kuklaların sessizliğine isyan eden Orta Doğu'daki halklara örnek olmak istiyorsak cumhuriyetimizi çok daha coşkulu kutlamalıydık. Bu cumhuriyetin sadece Türkiye için değil bütün coğrafya için anlamı çok büyük. Eğer geçtiğimiz yüzyıla biz "Türkiye Yüzyılı" dediysek bu, cumhuriyet sayesinde oldu. Farklı kimliklerden, farklı siyasi görüşlerden gelen insanlar Meclis çatısı altında buluştu ve cumhuriyetin kazanımları sayesinde Türkiye'yi geçmiş yüzyılın da bu coğrafyadaki en önemli ülkesi hâline getirdik. Bugün Türkiye bu coğrafyada pırıl pırıl parlıyorsa cumhuriyet sayesindedir. O yüzden, ben hem yüce Meclisimizin, Gazi Meclisimizin hem de bütün ülke olarak hepimizin, kamu kurumlarının cumhuriyeti çok daha coşkulu kutlamasını beklerdim.

Şimdi Sayın Başkanın konuşmasına geçmek istiyorum. Burada iki gün kalkınma planını tartıştık, daha sonrasında, dün bütçenin geneli üzerinde görüştük, bugün de Meclis Başkanımızın konuşmasını dinledik. AK PARTİ'li arkadaşlardaki temel eksiklik şu: Söylemler ile bütçeye yansıyan veriler arasında hep bir fark var, bir uyuşmazlık var. Mesela, dün neden bahsetmiştik? Buradaki Cumhur İttifakı'nın üyeleri eğitime verilen önemden bahsetmişti; oysa, gösterdi ki son dört beş sene içerisinde bizzat sizin bize verdiğiniz bütçede eğitimin bütçe içerisindeki payı azalıyor.

Şimdi bugün de Sayın Başkan siber vatandan bahsetti, uzay vatandan bahsetti. Bunlar bizim çok önemsediğimiz şeyler fakat baktığımız zaman, tekrar dün burada tartıştığımız bütçeye baktığımız zaman bilgi ve iletişimin, uzay ve havacılığın programdan, bütçeden aldığı payın azaldığını görüyoruz. Yani söylemler gerçekten güzel, bence de bizim siber vatanı, uzay vatanı tartışmamız lazım ama bunların aynı zamanda bütçeye yansımasını da görmek lazım. İşte onu göremediğimiz zaman, söylemler ile veriler arasında bir uyumsuzluk gördüğümüz zaman insan ister istemez hangisinin doğru olduğunu sorgulamaya başlıyor.

Meclis Başkanımız, tekrar, yasama ve denetim kabiliyetinin güçlendirilmesi gerektiğinden bahsetti, yüzde yüz katılıyoruz. Peki o zaman torba yasa mantığını bunun neresine koyacağız? Burada tartıştığımız son torba yasanın bütün maddeleri neredeyse turizmle ilgiliydi ve biz biliyoruz ki ilgili ihtisas komisyonunda bu işe hâkim bir sürü insan var, bir sürü milletvekilimiz var, onların bunu tartışması daha doğruyken bu torba yasa geleneğinin bu yasama döneminde de devam etmesi yasama kabiliyetimizi artırmaz. Sonrasında, çok haklı bir şekilde, burada hep şunu dile getiriyoruz: Kesin hesap komisyonu ayrışmalı ve bir kesin hesap komisyonu kurulmalı; bütçe, kesin hesap komisyonu, Sayıştay raporları ayrı ayrı ele alınmalı. Eğer bizler gerçekten yasama faaliyetini güçlendirmek istiyorsak burada bu komisyonların sayısını artırmalı ve ihtisas komisyonlarını biraz daha etkin hâle getirmeliyiz. O yüzden de yasamanın daha da önemli hâle geleceğini söyledikten sonra torba yasanın devam etmesi, artarak devam etmesi, artı bu komisyonlara, ihtisas komisyonlarına neredeyse hiç iş düşmemesi bana göre, yine, söylemler ile yapılanlar arasında bir farklılık olduğunu gösteriyor.

Bir başka nokta da araştırma önergeleri. Muhalefet partilerinin verdiği bütün araştırma önergeleri reddediliyor, bunu görüyoruz. Şimdi, mesela, geçen hafta çok önemli bir araştırma önergesi verdik. İstanbul'da Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı hepimizi, gerçekten, şaşırtan, üzen, korkutan bir açıklama yaptı ve bizim Meclis olarak bunu araştırmamız gerekiyordu ve bir araştırma önergesi verdik. Bu, aynı zamanda hepimizin şüphelerinin giderilmesi ve siyaset ile yargı arasındaki o ilişkinin -Sayın Başsavcının dediği gibi- olmamasına dair bütün şüphelerin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Bu araştırma önergesi de reddedildi. Ben muhalefetin verdiği araştırma önergelerinin tarafsız bir gözle Meclisimiz tarafından kurulacak komisyonlarla mutlaka incelenmesi gerektiğini düşünüyorum, yasama bunu gerektiriyor.

Denetim tarafına gelecek olursak da Sayıştaydan zaten benden önceki değerli konuşmacılar bahsetti, tek bir konu var benim burada üzerinde durmak istediğim: Varlık Fonu ve Sayıştay.

Şimdi, Türkiye Varlık Fonunun içerisindeki şirketler bizim şirketlerimiz yani buradaki herkesin içinde hissesi olan şirketler. Türk Hava Yollarına baktığınız zaman bunun içerisinde her bir vatandaşımızın bir hissesi var. Dolayısıyla Türkiye Varlık Fonu bir anonim şirket fakat bunun sahibi vatandaşlar, bizleriz. Şimdi, bu Varlık Fonunun Sayıştay denetiminin dışında kalması anlaşılır gibi bir şey değil. İlk önce bunu vurgulamak gerekiyor.

İkincisi de -tabii ki Varlık Fonu geldiğinde de bundan fazlasıyla bahsedeceğiz ama- Türkiye, varlık fonu literatürüne önemli iki tane katkı yaptı. Bir, cari fazla ya da ihracat fazlası vermeden ya da bir doğal kaynağı olmadan bir varlık fonu kurarak literatüre katkı yaptı.

Bir de dünyadaki hiçbir varlık fonunda varlık fonunun başındaki kişi aynı zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı değil. Bu konuda da literatüre bizim Varlık Fonumuz önemli bir katkı yapmış oldu.

Konuşmanın sonuna gelirken de bir başka bahsetmek istediğim konu şu: Bizler eğer Türkiye'de emeğe sahip çıkacaksak, daha iyi bir çalışma ortamını topluma göstermek istersek bizlerle beraber çalışan emekçilerin de hakkını savunmalıyız, o emekçilerle beraber biz burada yasama faaliyetlerini yürütüyoruz. Bizler bizim danışmanlarımız olmasa, grup danışmanlarımız olmasa, burada stenograflar olmasa, idari çalışanlar olmasa yaptığımız işin onda 1'ini bile yapamayız. Bu arkadaşlarımızın ve özellikle de danışmanların çok haklı talepleri var, onları da izin verirseniz biraz okumak istiyorum, yüzde yüz katılıyorum şuna: Birincisi, emek veren, güvencesiz ve esnek koşullarda yıpranan danışmanlar iş sonu tazminatına sahip değiller. Bu Avrupa Sosyal Şartı'na, ILO'ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı. İlk önce bunu bizim mutlaka düzeltmemiz gerekiyor. Biliyorsunuz 27'nci Dönemde Sayın Şentop İş Sonu Tazminatı Kanun Teklifi getirmişti ve o büyük bir umut yaratmıştı fakat bu, sonrasında rafa kalktı, bu da danışmanları, Meclis çalışanlarını çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Bunun mutlaka bu dönemde giderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Peki, başka ne yapılmalı? Mutlaka maaş göstergeleri artırılmalı, tazminat hakkı olmadan; esnek, güvencesiz, yıpranma payı almadan çalışan bu arkadaşlarımızın maaşları yıllar içerisinde eski satın alma gücünden uzaklaşmış, buna mutlaka bir iyileştirme getirmemiz gerekiyor. Bunun dışında, danışmanlara kadro verilmesi yine onların çok haklı taleplerinden bir tanesi. Bugün belediyelerde özel kalem kadrosunda çalışan bir birey altı ayda devlet memuru kadrosuna sahip olurken aynı şey bizlere yardımcı olan, bütün bu faaliyetlerde yardımcı olan danışmanlarımız için maalesef geçerli değil. Güvencesiz ve esnek çalışmaya mutlaka son verilmeli. Bakın, danışmanların iş sözleşmelerinde "Çalışma saat ve koşulları milletvekili tarafından belirlenir." ibaresi bulunmaktadır. Bu iş hukukuna, iş huzuruna, çalışma huzuruna aykırı bir ibare. Ne demek "Çalışma saat ve koşulları milletvekili tarafından belirlenir." İnsana yakışır iş ilkesiyle bunun bağdaşır bir tarafı yok. Dolayısıyla bence bu ibarenin kaldırılması gerekiyor. Ayrıca, aynı görevde bulunan danışmanların farklı standart çalışma koşullarına maruz kalması da bizim bu dönemde mutlaka düzeltmemiz gereken olumsuzluklardan bir tanesi ve tabii ki kamu kurumundan gelen geçici görev danışmanlarının özlük hakları alması, bu da önemli şeylerden bir tanesi. Burada ağır çalışma koşulları altında kendi kamu kurumlarındaki sınavlara çalışamıyorlar, burada danışmanlarımızın, işini layıkıyla yapan danışmanlarımızın ne kadar yıprandığını biliyoruz. Dolayısıyla bu konularda da kendilerinin durumlarının iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyorum, herkesi saygılarımla selamlıyorum.