KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın TBMM Başkanı, kurumların temsilcileri ve tüm emekçi arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, insanlığın gelişiminden günümüze parlamentolar bir ülkenin demokrasi kültürünü yansıtan aynalar olmuşlardır çünkü parlamentolar halkların iz düşümüdür, sorunların çekinilmeden tartışıldığı mekânlardır ayrıca. Zaten "parlamento" kelimesinin kökeni de hepimiz çok iyi biliyoruz, konuşmaktan gelmektedir. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi söz konusu olduğunda bütçe kalemlerini de aşacak tartışmaların yürütülmesi gerekmektedir diye düşünüyoruz. Özellikle son sekiz yılda Meclisin işlevsizleştirildiği, sorun çözme kabiliyetinin kaybettirildiği, denetim mekanizmalarının zayıflatıldığı bu süreçte buna eğilmek yararlı olacaktır. Bu anlamda, demokrasi kültüründe yeri olmayan söylem ve pratiklerin tekrar etmemesini ümit ederek başlamak istiyorum. Her ne kadar bizler ümidimizi korumak istesek de halkın iradesini temsil eden milletvekillerini savunmayan bir durumla da maalesef karşı karşıya olduğumuz aşikârdır. Siyasi iktidarın dokunulmazlıkları hedef aldığı, dokunulmazlıkları kaldıramadığında ise kolluk güçleri tarafından milletvekillerine baskı yaptığı süreçlerde üyesini korumayan bir Meclis gerçekliği var ortada. Özellikle Kürt halkını temsil eden siyasetçilere karşı ciddi bir tahammülsüzlüğün olduğu ortadadır. Bu nedenle son yıllarda Kürt sorunu konuşulmasın, Kürt sorununda çözüm ortaya konulmasın diye ciddi bir çaba sarf edilmektedir. Sokaklarda gösteri, yürüyüş, protesto yapmak her yurttaşın doğal anayasal hakkı iken milletvekilleri kolluk güçleri eşliğinde engellenmeye çalışılıyor. En son geçen ay Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde içinde benim de olduğum; Ağrı Milletvekilimiz Nejla Demir, Van Milletvekillerimiz Zülküf Uçar, Mahmut Dindar ve Gülderen Varli, Hakkâri Vekillerimiz Onur Düşünmez ve Öznur Bartin'in de olduğu bir açıklama esnasında kolluğun hem yurttaşa hem de bize karşı saldırısı basına da yansımıştır, sizler de belki izlemişsinizdir ama maalesef Mecliste bununla ilgili tek bir ses çıkmadı, Mecliste bunu duyan hiç kimse olmadı. Konuyla ilgili milletvekili arkadaşlarımızla beraber Sayın TBMM Başkanımız Kurtulmuş'a da cevaplaması istemiyle bir önerge verdik, milletvekillerine yapılan bu saldırılara karşı tedbir alınıp alınmayacağını, yasama dokunulmazlığının ihlal edilmesine karşın ne yaptıklarını sorduk ama maalesef, bize gönderilen cevaba baktığımızda milletvekillerine yönelik şiddetin kendilerini ilgilendirmediğini gördük çünkü şu cümle geçmekteydi: "Meclisin faaliyetleri arasında değil." denilerek sorularımız yanıtsız bırakıldı. Bu şekilde mi Meclisin itibarı korunacak? Açıkçası bunu da merak ediyor ve buradan tekrar soruyoruz. Sadece bu değil, bununla beraber başka örnekler de var; onları da ifade etmek istiyorum.

Yine, 2022-2023 yılları arasında polis saldırısına uğrayan milletvekillerimiz var. Musa Piroğlu Vekilimiz 12 Nisan 2022'de İstanbul'da bir protesto esnasında, ona katıldığı için tekerlekli sandalyeden bir şekilde düşürülmüştür. Ayşe Başaran Vekilimiz 5 Mayıs 2022'de HDP Genel Merkezi önünde yine bir polis memuru tarafından "Seni çivilerim ha!" sözüyle tehdit edilmiştir. Semra Güzel 2 Eylül 2022'de polisler tarafından gözaltına alınırken işkenceye varan şiddetlere maruz kalmıştır. Habip Eksik ve Sait Dede 9 Ekim 2022'de yine Yüksekova'da polisler tarafından darbedilmişlerdir, hatta Vekilimiz Habip Eksik'in ayağı kırılmıştır. Yine, 28 Mayıs 2023 tarihinde Urfa Haliliye'de Yeşil Sol Parti Vekilimiz Ferit Şenyaşar'ın, HDP'nin, DBP'nin ve Urfa Barosu'ndan avukatların da bulunduğu heyete taş ve sopalarla bir saldırı düzenlenmiştir. 1 Mayıs 2023 tarihinde Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun Kocaeli'deki seçim çalışmaları sırasında, Arzu Eylem Kayaoğlu kolluk gözetiminde fiziki ve sözlü şiddete maruz kalmıştır. Özgül Saki, Çiçek Otlu, Keziban Konukcu, Celal Fırat, Ceylan Akça 24 Haziran 2023 tarihinde Cumartesi Annelerinin açıklamasına destek vermek için gittiklerinde yine, maalesef, polis tarafından ablukaya alınmışlardır. Perihan Koca 9 Temmuz 2023 tarihinde polis tarafından darbedilip yine ters kelepçe takılarak gözaltına alınmak istenmiştir. Ömer Öcalan 20 Ağustos 2023 tarihinde anmaya katıldığı için polis tarafından darbedilmiştir. 12 Ekim 2023 tarihinde protestoya katılan Ayten Kordu Vekilimiz polisler tarafından kalkanlarla sıkıştırılarak darbedilmiştir. Yine, en son DBP Eş Genel Başkanı ve Milletvekilimiz Sayın Keskin Bayındır 17 Ekim 2023 tarihinde katıldığı bir yürüyüşte polisler tarafından darbedilmiştir. Bunlar sadece bazı örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Elbette ki nasıl bugüne kadar partimizin üzerinde büyüdüğü mirasa uygun olarak halkımızla beraber direndiysek bu saatten sonra da daha güçlü bir şekilde direnmeye devam edeceğiz. Sadece milletvekillerimizin değil, hiçbir yurttaşın anayasal hakkının ihlal edilmesine parti olarak sessiz kalmayacağız, bunu buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Radikal demokrasi ve üçüncü yol çizgimizde ısrarımızı da sürdüreceğiz. Mesele "Meclisin 100'üncü yılı, cumhuriyetin 100'üncü yılı" denilip yapılan demokrasi güzellemelerine rağmen ortada bir dürüstlüğün olmaması, ayrımcılığın devam ediyor olmasından kaynaklanmaktadır. Birkaç yıl önce Meclisin de 100'üncü yılı kutlandı ama Meclisin hakkının teslim edildiği, Meclisin toplumsal sorunları çözdüğü bir sonuç yok ortada maalesef. Kutuplaştırmayı bitiren, toplumsal barışı sağlayan, yoksulluğu ortadan kaldıran, Kürt sorununda çözümü başaran bir Meclisin itibarının daha yüksek olduğunu düşünüyoruz.

Filistin-İsrail çatışmasında tüm siyasi parti gruplarımızın uzlaşması bizim için nasıl kıymetliyse aslında, sonraki süreçlerde, Suriye'de yaşayan Kürtler ve Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı bölgelerde de sivil yerleşim alanları, sivillerin bulunduğu yerdeki altyapı ve üstyapı tesisleri bombalandığında da hastanelere ve camilere yönelik saldırılar olduğunda da yine Meclisteki bütün gruplardan aynı tepkiyi beklediğimizi belirtiyor ve bundan sonra bu tepkinin verilmesi gerektiğini düşünüyoruz ama maalesef, söz konusu Kürtler olunca bu konuda yine herkes bir sessizliğe bürünüyor.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi cumhuriyetin 100'üncü yılında savaş tezkerelerine değil, barış tezkeresine imza atmalı çünkü bu Meclisin ülke insanlarına bir borcu var, bir barış borcu var, bir gelecek borcu var. Yüz yıllık dönemeçte bir şeyler değişmeli, sorunlar çözülmelidir.

Sayın Başkan, halklar geçmişlerinde büyük acılar yaşadılar, bu nedenle hassas oldukları birçok nokta var. Bu nedenle bazı konularda da refleksler gösterirler. Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Pomaklar ve diğer halklar ciddi bir inkâr ve asimilasyon sürecine maruz kalmışlardır. Bugün, UNESCO, Türkiye'de Kürtlerin Zazaki lehçesi dâhil olmak üzere 15 dilin tehlike altında olduğunu söylüyor. Coğrafyanın kendisi halklar bahçesi ama tek dil, tek millet, tek din dayatıldı. Ülke uygarlıklar beşiğinde kuruldu ama bazı uygarlıklar inkâr edildi maalesef.

Gelinen süreçte evde, sokakta ana dilinde konuşmak serbest ama eğitimde hâlâ yasak, ana dilinde kamusal hizmet yok. Sadece Kürtçeyle ilgili bu tablo bile Kürt sorununu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Açık bir şekilde şunu ifade etmek gerekiyor: Kürt sorunu aynı zamanda bir Kürtçe sorunudur da. Nasıl ki sizlerin dili sizin için kırmızı çizgiyse Kürtçe de bizler açısından kırmızı çizgidir ama halkımızın bu hassasiyeti yok sayılıyor. Mecliste de Kürtçeye karşı ciddi bir tahammülsüzlüğün olduğunu görüyoruz. Genel Kurulda Kurmanci ve Zazaki başta olmak üzere temsil ettiğimiz toplumun diliyle konuşmak yasak. Allah'ın ayeti dahi Kürtçe okunsa Kürtçe karşıtlığı hemen kendini göstermektedir. Ülkenin 2'nci, Orta Doğu'nun 4'üncü, bazı araştırmalara göre de dünyanın 8'inci dili bir anda maalesef "x" oluyor yani olumsuz anlamıyla üzerine bir çarpı atılıyor.

Yine, Meclis matbaasında Kürtçe kartvizit bastırmak istediğimizde de karşımıza paralı bir tarife çıkıyor, hatta bunun parasını ödediğimizde de yine bazı sorunlarla karşılaşıyoruz. Örneğin işte Hakkâri'yi "..." diye yazmak istediğimizde buna karşı çıkılıyor, milletvekilini "..." diye yazdığımızda buna karşı çıkılıyor. Bu tarz örnekler her geçen gün maalesef fazlasıyla karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Mardin Milletvekilimiz Sayın Beritan Altın'ın TBMM Genel Kurulu 15'inci Birleşiminin Birinci Oturumunda Mardin'in çok kültürlü ve çok dilliliğine atıf yaparak Kürtçe, Türkçe, Arapça, Süryanice ve Zazaca selam vermesi yine Meclisteki bazı gruplar tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Yine, benim verdiğim, tamamıyla Kürtçe yazılan bir soru önergesi hiç işleme alınmadan iade edilmiştir. Yine, Urfa Vekilimiz Sayın Ömer Öcalan'ın bir basın toplantısını Kürtçe yapması gerekçesiyle Türkçe dışında bir dil kullanılmayacağı ifade edilmiş ve kendisiyle ilgili tutanak tutulmuştur. Tabii, biz bu örneklerin her geçen günde maalesef arttığını görüyoruz, buradan karşımıza çıkıyor.

Buradan uzmanlık alanım olan coğrafyayla ilgili bir konuya da değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - İlave bir dakika süre vereceğim, tekrar uzatmayacağım.

Buyurun lütfen.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Hepiniz bilirsiniz, eğer bir kara parçası üzerinde bir dil varsa, bir dil konuşuluyorsa bir halk da vardır ve o kara parçası üzerinde... Şu an bizim yaşadığımız coğrafyayı biz "kürdistan" olarak ifade ettiğimizde buradan yine onunla ilgili de çok ciddi tepkiler açığa çıkıyor. Sonuç olarak, ilk Meclisin açıldığı yüz üç yıl önce Kürtçe konuşulduğunda bilinmeyen dil muamelesi yapılmadı ama maalesef bugün bu muamele yapılıyor. Coğrafi adlandırmalarıyla Lazistan mebusu da Kürdistan mebusu da vardı önceki Meclislerde.

Şunu en son ifade edip bitireceğim. Meclis Başkanı başta olmak üzere iktidar ve muhalefetin de konuya tamamıyla insani, vicdani ve pedagojik açıdan yaklaşması gerektiğini ifade ediyorum. Yeter ki niyet güzel olsun, gönül istesin. Bir Kürt atasözünde şu geçiyor "..."(*) yani çobanın canı isterse tekeden bile süt sağar diyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.