KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin değerli temsilcileri, sayın basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım, görüşmelerimizin hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Öncelikle, Sayın Bakan, hoş geldiniz, hem Meclise hoş geldiniz hem de bir anlamda Türkiye'ye hoş geldiniz. Sayın Cumhurbaşkanı bayağı zorladı sizi Türkiye'ye getirme konusunda, baştan çok nazlandınız ama sonradan gelmeyi kabul ettiniz. Başarılar diliyorum, cesaretinizden dolayı da tebrik ediyorum çünkü ne kadar zor bir ortamda bir görev üstlendiğinizin siz farkındasınız.

Şimdi, biz burada hem kalkınma planı hem de bütçe vesilesiyle birkaç gündür hatta bir hafta on gündür makroyu çok fazla konuştuk. Tabii, Türkiye'nin şöyle bir çelişkisi var; bu, sistem değişikliğinden önce de vardı ama biraz azdı, yönetilebiliyordu, ekonomiden sorumlu bir başbakan yardımcısıyla bu çözülebiliyordu, işte farklı kurumların koordinasyonu. Şu anda bir koordinasyon problemi var; bütün piyasa Mehmet Şimşek'in ağzından ne çıkacak ona bakıyor, yerli yabancı. Bugünkü medya ilgisi de oradan, biz on gündür buradayız, böyle bir medya ilgisi yoktu mesela. Herkes sizin ne söyleyeceğinizi merak ediyor ama sizin Bakanlığınızın bu konuştuğunuzdan ve sizden beklenen konularla ilgili bir sorumluluğu, bir görevi yok hukuki olarak; böyle bir problem var. Kurumsal altyapısı tartışılabilir yani onları yapabilir mi yani bir enflasyon, büyüme, ödemeler dengesi konusunda Hazineden gelen eski birimler nedeniyle belki olabilir ama baktığımızda, Bakanlığın esas ihtisas alanı -normal şartlarda, olması gereken- işte, borç idaresi, borçlanma, gelir ve harcama tarafı ama piyasanın enflasyonla ilgili, büyümeyle ilgili, ödemeler dengesiyle ilgili, sermaye hareketleriyle ilgili sizlerden bir beklentisi var, bir şey duymak istiyor. Sayın Bakan, bir defa bu çelişkiyi gidermek lazım Türkiye'de. Ben hep şunu söyledim başından itibaren -bizim dediğimize geliyor ama aşama aşama geliyor, beş yıl sürdü- ekonomiden sorumlu bir Cumhurbaşkanı yardımcısı bu sistemde... Tabii, en güzeli bu sistemin değişmesi ama vatandaş "Sistem kalsın." dedi, diyecek bir şey yok ama sadece bu işe münhasır ve kimin ağzının içine bakıyorsa piyasa o olacak o görevde, böyle bir şeyin olması lazım. Vaktim sınırlı olduğu için bunu daha fazla uzatmak istemiyorum. Şimdi, yani bu mevzuat ile bu pratik arasındaki bu problemi gidermek gerekiyor.

İkincisi: Bu hâliyle bu Bakanlık yönetilebilir değil, bu hâliyle kalması mümkün değil. Bu Bakanlık eskiden olduğu gibi... Eskiye çok merakımızdan değil ama öyle kötü işler yapıldı ki... Yani şu anda, ben baktım "web" sayfasına, 20 tane bağlı ana birim var sizde, belki bir o kadar bağlı kuruluş var yani bunların her birinin isimlerini öğrenmeniz sizin bir senenizi alır Sayın Bakan, bırakın faaliyetlerini. Az önce bütçe sunuşunuzu gördük yani bütçe sunuşunda da bir süre var, o süreyi önceliklendirmeniz gerekiyor; esas faaliyet alanınızla ilgili hususları sizden duyamadık biz. Bundan sonra bütçeyi de böyle yönetirseniz biz yandık zaten. Şimdi, bu neden kaynaklanıyor? Çok ciddi bir dağınıklık var ve sizden beklenti yüksek, sizden hem makro bekleniyor hem bir sürü iş bekleniyor yani buna bir çözüm bulmak lazım, bu yönetilebilir bir şey değil. Bunu siz de muhtemelen takdir ediyorsunuzdur.

Şimdi, tabii, ben makroya çok fazla, mümkün olduğu kadar girmeyeceğim; konuştuk, aslında keşke sizinle konuşabilseydik ama ona vaktimiz yok artık, bunu kalkınma planında hem Genel Kurulda hem Plan ve Bütçe Komisyonunda grafiklerle, artık bir akademisyen gibi... Ha, şunu söyleyeyim bir defa öncelikle: Uzun süredir sizin oturduğunuz yerde aynı dili konuştuğumuz kimse oturmadı yani biz konuşamadık yani biz bir şey söyledik, o farklı bir şey söyledi. Bu, sizinle düşüncelerimiz aynı olduğu anlamında değil ama aynı kavramları, aynı şeyleri artık iktisatçılar birbirlerine kullanabiliyor, bu anlamda burada bir şansımız var.

Tabii, siz geldiğinizde çok akıllıca bir şey yaptınız, sizden önceki politikaların hepsine "irrasyonel" "akıl dışı" diyerek kendinizin üzerine gelecek bütün şimşekleri attınız bir kenara. Şimdi, geçmişte yapılan hatalarla ilgili size ne diyelim? Yani işte, Bakan Nebati'nin, Şahap Kavcıoğlu'nun, tabii, en başında Sayın Erdoğan'ın yaptıklarıyla ilgili size bir şey diyecek durumumuz yok. Bunları siz çok iyi biliyorsunuz yani oralarda çok ciddi sıkıntılar var ve şu anda milletimiz bir bedel ödüyor; birazdan, bu bedeli kime ödetiyorsunuz, kime ödetilmeli; onu biraz vaktimiz kalırsa konuşacağız.

Çok ciddi zorluklarımız var, yüksek enflasyon, Türkiye çok yüksek bir enflasyon yaşıyor; bu, dünyadaki... Ben mesela onu da yadırgadım yani enflasyonla ilgili dünya gelişmelerini anlatırken çok fazla vurgu yaptınız; siz o niyette değilsiniz, elbette ki Türkiye'deki enflasyonun dünyadaki enflasyondan tamamen koptuğunu, kendi dinamikleri içerisinde hareket ettiğini biliyorsunuz ama sizin dışınızdaki AK PARTİ'li siyasetçiler öyle değil yani öyle bir şey yapılıyor ki sanki dünyada enflasyon arttı, Türkiye'de arttı. Böyle bir şey yok, işte burada bir sürü grafik gösterdik ya kaç gündür yani orada 1-2 puan arttı, bütün dünya alarma geçti enflasyon 2-3 puan yükseldi diye, bütün politika setini ona göre dizayn etti; bizde enflasyon 60 puan arttı, kimsenin umurunda değil bir anlamda. Ha, bu da tabii kazanca çevrildi, son söyleyeceklerimden bir tanesini baştan söyleyeyim: Yüksek enflasyon döneminde ucuz kredi yoluyla Türkiye bir yolsuzluk ekonomisi yaşadı. İktidara yakın olanlar ucuz krediyi aldı, kullandı; bu yüksek enflasyon, ucuz kredi herkesin hoşuna gitti. Ciddi bir sermaye transferi yapıldı Türkiye'de, yazıktır günahtır! Bakın, bunun bütçedeki yansımalarını kamu bankalarında, bilmem neyde göreceğiz. Herkesin hoşuna gitti, şu andaki yüksek enflasyona müthiş bayılıyor iktidara yakın çevreler veya Merkez Bankasında... Soru önergesi verdim; yatırım taahhütlü ihtisas kredisi, milyarlarca lira, 8,5'la; yüzde 80 enflasyon, yüzde 8,5'la kredi. Yatırım var mı? Yok. Kim aldı? Belli değil. Yani böyle bir şey olabilir mi!

Şimdi, yüksek enflasyon, dolayısıyla cari açık, bütçe açığı. Birazdan detayıyla konuşacağız; Türkiye ciddi bir ikiz açıkta, bu ikiz açığı nasıl yöneteceksiniz? Yani parası rezerv para olmayan kaç tane ülke bu ikiz açığı yönetebilmiş? Yani Ümit Hoca'mın çok güzel bir tespiti var, bu ikiz açık ancak nasıl yönetilir; işte, verimlilik artışıyla yönetilebilir. E, verimlilikle ilgili zaten hiçbir şey yaptığınız yok. Yani sizin için söylemiyorum, iktidarınızın... Nihayetinde devlette devamlılık esas.

Şimdi, makroda böyle problemler var. İşsizlik tarafı; ciddi bir yoksullaşma, ciddi bir barınma krizi var Türkiye'de; bunu artık görmek lazım. Ciddi bir barınma krizi yaşıyor bu ülke, insanlar artık 2-3 aile aynı evde yaşıyor yani Türk töresine uygun olmayan şekilde, bağımsız aileler, birbiriyle akraba olmayanlar. Yani ondan sonra gıda krizi var, çocuk yoksulluğu... Ya, bunları çok fazla konuştuğumuz için şimdi tekrar etmek istemiyorum, Sayın Bakan, hakikaten önünüzdeki zorluklar bunlar. Tabii, siz şimdi makrodan bakınca içe bir tarafa bir çekidüzen vereceksiniz ama bu bedeli bugüne kadar ödeyenler mi ödemeye devam edecek yoksa hiç bedel ödemeyip zengin olanlara mı bu bedel ödetilecek? Elbette birisi bu bedeli ödeyecek. Şimdi, dolayısıyla ikiz açık meselesi...

Hani cari işlemleri çok konuştuk oraya girmeyeceğim ama bir şeyinizi yadırgadığımı ifade etmek isterim, yani siz de cari açıkla mücadeleyi Gabar Dağı'ndaki petrole bağlarsanız bu iş olmaz. Biz Türkiye'nin petrol bulmasına, doğal gaz bulmasına seviniriz, onur duyarız ama piyasa sizden... Yani daha ne olacağı belli değil. Bakın, Karadeniz'deki petrolle ilgili günlük 10 milyon metreküp denildi, şu anda 3 milyon metreküpün altına düştü. Enerji Bakanı ortada yok, genel müdür ortada yok. Yani bunları böyle söylüyorlar, şişiriyorlar, ondan sonra bir şey çıkmıyor; keşke çıksa ama piyasa sizden cari açıkla ilgili... Bırakın Gabar Dağı'ndaki petrolü, o gelsin, eyvallah, başımızın üzerinde ama onun dışında cari açıkla ilgili nasıl mücadele edeceğinize ilişkin piyasanın sizden ciddi bir beklentisi var; bence onu söylemeniz lazım.

Şimdi, yıllarca konuştuk, işte, siz Bakan, biz bürokrat o şekilde yıllarca çalıştık. Efendim, işte, bütçe dengesi, IMF tanımlı denge veya program tanımlı denge... Türkiye, sizin iktidarınızdan bir süre önce başlayan, sizin iktidarınızın ilk yıllarında çok yüksek faiz dışı fazlalar verdi, sonra ikinci evre olarak 2008-2016 döneminde bu cari fazlalar sıfıra yaklaştı; şu anda program tanımlı bile eksi 4'lerde. Program tanımlıdan kasıt, arkadaşlar yani faizlerin tamamını harcama gibi kabul etmiyorsunuz, dışarı atıyorsunuz; bir defalık gelir, bir defalık harcama türü şeyleri dışarı atıyorsunuz ve yüzde 4 açık... Yani yüzde 4 fazlalardan Türkiye yüzde 4 açıklara geldi. Biz şunu söylemiyoruz, şimdi, dün bunları söyleyince Cevdet Bey yine "Ya, işte 2002 yılında biz geldiğimizde, efendim, işte, bütçenin vergi gelirlerinin yüzde 80'i faize gidiyordu." dedi. Kardeşim, onu zaten biliyoruz, orada bir şey demiyoruz; "Bu Hükûmetin bir başarısı var burada." diyoruz ama bu başarı tersine döndü, şu anda bütün rasyolar çok hızlı bir şekilde bozuluyor; bunun ne kadar hızlı bozulma potansiyeli olduğunu en iyi bilenlerdensiniz siz.

Bir şeyinizi daha yadırgadım; hani siyaseten bunlar söylenebilir tabii, nihayetinde siyaset yapıyorsunuz. Aslında siyaset yapmıyorsunuz, bu sistemde Bakanlar eski müsteşarlardır, teknokratlardır bana göre; tartışmak gerekirse bunu tartışırız. Şimdi, bütçe açığını, bütçedeki bozulmayı depreme bağladınız; Sayın Bakanım, değil. Bakın, bütçedeki temel bozulmalardan bir tanesi... Yani çok geçmişe gitmiyorum, 2018'dir son dönem bozulmaları, Sayın Berat Albayrak'ın gelişinden sonra veya sistem değişikliği; onun hangisinden kaynaklandığını ben ekonometrik olarak ayırt edebiliyor değilim ama son bozulma da bu 2021 Eylülden itibaren "Faiz sebep, enflasyon sonuç; nas var." deyip bütün ortalığı yangın yerine çeviren o anlamsız kararların alınmasındandır. Şimdi, 2021 bütçesine bakın, 2022 bütçesinin bütçe dengesi nasıl oldu da açık düştü; onu biz anlayamıyoruz ama 2021'de de çok ciddi bozulma var. Şimdi bütçedeki bozulma daha eski veya yani depreme... Şimdi depremin harcaması geldiyse depremi gerekçe kılarak tarihte olmamış vergi artışları yaptınız, o zaman hani depremin harcamasını dışarı çıkarıyorsanız "deprem" diye koyduğunuz vergileri de dışarı çıkarmanız lazım. O zaman da baktığınızda yani yüzde 6,4'lük bütçe açığı ki çok yüksek bir açık... Türkiye bunu 2006 yılında sıfırlamıştı, kamu açığı açısından sıfırlamıştı; şimdi yüzde 6'larda, 7'lerde bir kamu açığı veya bütçe açığının hakikaten hele hele yüzde 4'lük, 5'lik cari açıkla birlikte sürülebilir olmadığını siz çok iyi biliyorsunuz.

Şimdi, bakın, şu yıllık programın 52'nci sayfasında yapısal bütçe dengesi var. Zaten buraya bakarsanız burada da yapısal olarak bütçenin ne kadar bozulduğunu görüyoruz. Burada deprem harcamalarını çıkarıyor hatta burada bir şey yapıyor, depremden gelen vergiyi gelir olarak gösteriyor, harcamayı çıkarıyor sadece; buna rağmen yüzde 3,6'lık -son bir yılda- bozulma var. Şimdi, vergisiyle birlikte düşündüğünüz zaman... Yani dolayısıyla hani bunu depreme bağlamak yanıltıcı olur; bu, doğru bir tespit olmaz.

Şimdi, Sayın Bakan, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bütçe, esnekliğini ciddi ölçüde yitirdi, bütçede ciddi bir katılaşma var. Dolayısıyla şimdi, Türkiye'ye... Ha, bunları yine harcama programları bağlamında, kalkınma planı ve bütçenin geneli üzerinde filan konuştuk. Yani güzel, cafcaflı laflar yazılıyor; "yeşil dönüşüm" 200, 300 defa geçiyor, bilmem ne yapıyor; harcama programlarına bakıyorsunuz, yeşil dönüşümle ilgili bir tane ayrılmış kaynak yok. Önümüzde üç yıllık bir bütçe var değil mi; orta vadeli bütçe getiriyorsunuz veya "Bağımlılıkla mücadele edeceğiz." deniliyor, bağımlılığa ayrılan toplam para 7 milyon lira, Ankara'da bir daire satın alınmıyor veya diğer hangisini söylerseniz söyleyin ya; kaynak tahsisi ile set ettiğiniz politikalar arasında hiçbir alaka yok. Bütçe ayrı bir tarafa gidiyor, ayrı bir şekilde bir bütçe yapılmış, ondan sonra diğer tarafta da politikalar farklı şeyler söylüyor. Bir politikayı hayata geçirmek kaynakla olur, kaynak olmadan zaten bunu yapma imkânınız yok; ya düzenleme yapacaksınız ya kaynak yapacaksınız. E, sizden düzenleme bekliyoruz Sayın Bakan, beş ay oldu geleli, Meclise bir tane reform mahiyetinde bir kanun göndermediniz, göndermediniz! Ha, bu sizin kabahatinizdir, değildir; muhtemelen kabul ettiremiyorsunuz bazı şeyleri, Hükûmetin de hazırlığı yoktu. Bakın, Millet İttifakı tarafı olarak biz ciddi hazırlık yaptık, Cenab-ı Allah bize nasip etmedi, millet takdir etmedi, iktidarı vermedi. Şimdi yeniden Sayın Erdoğan geldi, hiçbir hazırlık yok, ne yapacakları belli değil, beş ay geçti. Bu kadar ciddi problemlerin olduğu bir ülkede bu altın değerindeki beş ayda biz hiçbir şey yapmadık. Aşağıda biz laylaylom yapıyoruz yani Genel Kurulda, tabiri caizse; anlatabildim mi? Uluslararası sözleşme görüşülüyor, bilmem ne görüşülüyor; böyle işte, üzmeden kendimizi, bilmem ne yapmadan falan şey yapılıyor. E, bizim gönderdiğimiz kanun teklifleri gündeme alınmıyor. Dolayısıyla iktidar tarafından gelmesi lazım, bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, katılaşma var. Katılaşmanın birinci nedeni kamu bankaları. Geçmişte hiç olmayan harcama türleri icat olmaya başladı. Yani bunlar... Değerli arkadaşlar, bakın, bizim kamu bankalarına yaptığımız toplam transfer geçmiş yıllarda 3-5 milyar lira filandı. Şimdi -2024'te- ne kadar olmuş? 116 milyar lira iki kamu bankasına, 2025'te 143 milyar lira, 2026'da 162 milyar lira vereceğiz diyoruz ya; son üç dört yılda 480 milyar lira, yaklaşık 500 milyar lira kamu bankalarına para aktaracağız. E, diyebilirsiniz ki: "Efendim, işte, esnafa sübvansiyon, şuna sübvansiyon." Tamam, bu sübvansiyonları daha öncede yapmıyorduk da şimdi niye yapmak durumunda kaldık? Yanlış politikaların bedeli geldi, bütçede 500 milyar lira olarak üzerimize bindi. E, şimdi bunu önümüzdeki üç yılda da yapacağınızı söylüyorsunuz.

Şimdi, tabii, sadece bu da değil kamu bankalarına. Mesela şeffaflık kısmını söyleyecektim -belki vaktim kalmaz- sizin şeffaflığa ne kadar önem verdiğinizi biz biliyoruz. Şimdi, Türkiye, 90'lı yıllarda yaptığı ne kadar kötü iş varsa ve o büyük krizleri yaşatan ne kadar kötü iş varsa emin olun değerli arkadaşlar, aynısını tekrar yapıyor ya, hayret ediyorum ben. Şimdi nakit dışı tahvil veriyoruz. Hiç hesaba kitaba girmeyen, bütçede gözükmeyen, şu anda stokta gözüken 297,6 milyar liralık yani 298 milyar liralık nakit dışı tahvil var kamu bankalarına. Yani bir yandan bütçeden para bir yandan da alt taraftan kâğıt vererek kamu bankalarını ayakta tutmaya çalışıyoruz. Kamu bankaları müflis durumdadır, dünyanın neresinde olursa olsun bu kamu bankalarına el konulur normal şartlarda. Yani bu olmaz ki! Bu problemler üç yıl önce, dört yıl önce, beş yıl önce yoktu da niye var şimdi? Bunları düşünmek lazım değerli arkadaşlar. Bir katılaşma burası, buraya çok ciddi kaynak ayırmak durumundasınız.

Bir de şu var tabii: Biz müteahhitleri kurtarmak durumunda mıyız her defasında? Yani 0,79'la, 0,69'la geçen dönem bir şey verildi, yeni müteahhitlere yeni evler için kredi verildi. Şimdi, biz bunları sorduk, aylık ödemeleri 35-40 bin liraya geliyor. 35-40 bin lirayı şurada kaç kişi ödeyebilir? Ben milletvekili olmuşum, çocuğum yeni memur olmuş, üzerinde ev yok. Yani zengin baba üzerinde henüz, tabii yaşı itibarıyla, ev olmayan çocuğuna 0,69 krediyle ev verdi. Millet fakruzaruret içerisinde perişanken zengine transfer yapıldı 0,69'luk kredi faizleriyle. Niye? Müteahhit kurtarmak için. E, bir de diyorsunuz "Kaynaklarımızı üretken alanlara kullandıracağız." Ya, her defasında üretken olmayan alanlara yani bu alanlara Türkiye bu kadar çok kaynak yığar mı Sayın Bakan?

Bunu niye söylüyorum? Geçmişi eleştirmek için filan değil artık, geçti, geçti gitti ama 1,20 tekrar konuşuluyor, buna mani olmanız lazım. "Tekrar 1,20'yle ucuz kredi verilecek." deniliyor. Yani bu kadar yüksek enflasyonda 1,20'yle... Bileşiği kaça gelir, işte 14-15 filan mı olur, kaç olursa işte o. Yani böyle bir şey olabilir mi! Yine müteahhit kurtaracağız diye... Bu krediyi hiç fakir alamayacak. Garibana veriyorsanız bedava verin, kimsenin bir şey dediği yok. Ya, deprem bölgesinde parayla vereceksiniz, ondan sonra gideceksiniz burada zenginlere... Bakın, zengin bu, bir defa ilk ev olmasının bir önemi yok değerli arkadaşlar. Yani burada birçoğunuzun yetişkin çocuğu vardır, hangisinin üzerinde ev var? Belki babası çok zengin, çocuk üzerine ev alınacak, babası kredilerini ödeyecek. Ya, bu yapıldı ya! Biz hayatın içerisindeyiz, biz bunları görüyoruz. Yazık günah değil mi? İşte, o yüzden de kamu bankalarına oluk oluk para akıtmak durumunda kalıyorsunuz.

KİT sistemi çöktü, yeni bir kara delik oluştu, koskocaman bir kara delik. KİT sistemi fazla veren bir sistemdi, çöktü. Verilen paralar belli, 2024 yılında 750 milyar lira KİT sistemine transfer yapıyorsunuz. Ha, diyeceksiniz ki: "Efendim, işte, doğal gaz yardımı, şu yardımı bu yardımı filan." Ya, bu da yanlış politikalardan kaynaklandı. Yanlış politikaların bedeli buraya geldi, burada da ciddi bir katılaşma var, bunlara şimdi çok fazla...

Kamu-özel iş birliği projelerinin dolar bazında gelirleri devam ediyor. Önümüzde üç yıl için getirdiğiniz bütçede "673 milyar lira kamu-özel iş birliği projeleri kapsamında ödeme yapacağız." diyorsunuz. Bir kuruş kesebilecek misiniz, böyle bir planlamanız var mı? Böyle bir şey yok. Yani "Bir kuruş devlete yük olmayacak. Bunlar hiçbir şey bilmiyor, bunlar hesap kitap bilmiyor." denilerek yapılan projelerde üç yıl içerisinde ödenecek para 673 milyar lira. İşte "katılaşma" dediğimiz bu. Sadece...

Bakın, bir de faiz giderleri var. Faiz giderleri zaten Allah'a emanet yani şimdi 50-60 milyar lira olan daha üç dört yıl öncesindeki faiz giderleri şu anda, bu yıl 1,254 trilyon, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde 2 trilyon, 2,5 trilyon civarına gelecek faiz giderleri bir yılda. Faizin vergi oranına bakın. Yani şunu söyleyin, siz söylemezsiniz de, mesela Cevdet bey söyledi, ben çok yadırgadım: "Ya, efendim işte, 2002..." 2002'ye niye bakıyorsun? 2002 zaten iflas edilmiş dönemin hemen arkasından gelen bir dönemdi. Yani 2002'den biraz iyiyse vergiler... Yirmi yıl mücadele edildi bunlar olsun diye. Şimdi, onun gibi mi, o kadar kötü mü olması gerekiyordu yani yine vergimizin tamamını faize mi vermemiz lazım? Bu ikazı yaptığımız zaman bu ikazın niye yerinde bir ikaz olduğu kabul edilmiyor? Astronomik bir şekilde artıyor yani vergilerin önemli kısmı faize doğru tekrar gitmeye başladı.

Dolayısıyla, Sayın Bakan, bakın, sadece bu üç kalemden baktığınız zaman zaten yüzde kaç oluyor? 2024'te yüzde 21'i bütçenin buraya gidiyor yani personel giderleri var, oralarda bir şey yapamazsınız, oralara basıyorsunuz. Emeklilere para verilmiyor; nisanda 7.500 lira alan 8-10 milyon emekli hâlâ 7.500 lira almaya devam ediyor. Şimdi, artış olarak baktığınızda size çok gelebilir, bütçe yükü çok fazla olabilir ama ciddi bir mağduriyet var; bunu görmek lazım. Her gün yüzlerce mesaj alıyoruz emeklilerden, insanlar perişan. İşte o yüzden işiniz çok zor, bir tercih yapmak durumundasınız yani yeni alanların, vergilenmemiş, zengin olan, servet transferi yapılmış alanların üzerine mi gideceksiniz, bunlara ne kadar müsaade edilecek yoksa yine vatandaşın sırtına mı bineceğiz, işçinin, köylünün? Köylüyü birazdan tarım bütçesinde konuşacağız.

2021 Eylülünden itibaren bütçenin faiz yükünün nasıl patladığını söylemeye gerek yok. Önümüzdeki dönemde ödenecek yükleri siz çok iyi biliyorsunuz, Hazinenin sayfasında var yani daha henüz bütçeye gelmemiş ama gelecek. İç faiz ödemesi -yükümlülük anlamında- önümüzdeki dönem için anaparasını geçmiş, hazine tefecilerin eline düşmüş, tefeciye teslim bir hazinemiz var maalesef bizim; bunu görmek lazım. Bunların hepsinin düzeltilmesi ihtiyaç.

Şimdi söylüyorsunuz, stratejiniz son derece doğru. Eğer Hazine Müsteşarlığı... O yüzden ayrılmalı diyorum. Hazine Müsteşarlığı eski sistemde olsaydı Berat Albayrak 2018'den itibaren bu memlekette bütün borcu altına, dövize, kura, bilmem neye dayandıramazdı; hiçbir Hazine müsteşarı bunu imzalamazdı ama aldı Bakanlığın bünyesine, genel müdürlük hâline getirdi; batırdı adam ya, batırdı ya! Bunu görmek lazım ya! O yüzden Hazine Müsteşarlığının -hele hele artık eskisiden daha da bir zaruret oldu- kesinlikle ayrılması lazım, sorumluluğu müsteşar üzerinde hissetmesi lazım; başka türlü olmaz, başka türlü bunları yapma imkânımız yok.

Şimdi, hâlâ siz de söylüyorsunuz, diğerleri de söylüyor: "Borçlarımızın millî gelire oranı..." Maastricht Kriterleri veya diğer ülkelerle mukayese ettiğimizde filan düşük."

Şimdi, az önceki çerçevede bakarsanız faizi anaparayı geçti. Şöyle kendime göre bir hesap yaptım, teknisyen arkadaşlar isterse onlarla paylaşırım. Şimdi, bizim stokta gözüken -merkezî yönetim bütçesi- iç borcumuz -Hazineciler bunu bilirler- 102 milyar dolar, milyar dolar cinsinden söylüyorum yani TL olarak 2 trilyon 860 milyar TL, dolar kurunu 28 aldım. Stokta gözükmeyen -hani siz "Stokumuz iyi." diyorsunuz ya- ama ödeme yükümlülüğümüz artık kesinleşmiş -vaktini bekliyoruz ödemek için- 137 milyar dolar var; bu, sizin borç stokunuzda gözükmüyor. Kaç tane ülke var yani merkezî yönetimin stokta gözüken anaparası 102 milyar dolar olup ödeyeceği kesinleşmiş faizi 137 milyar dolar olan yani onun yaklaşık yüzde 35 üstünde olan -ben merak ediyorum- kaç tane ülke var, borçlanmanın vade yapısı bu kadar kısayken? Hani elli yıllık borçlanırsınız da onlarda, orada faiz fazla gözükebilir ama birkaç yıl içerisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Usta, iki dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Dolayısıyla borç rakamlarına akademik anlamda bakıldığında bu anlamda yanlış yani sadece o kadar söyleyeceğim.

Şimdi, bu yoksullaşma meselesinin üzerine durmayacağım. Gini katsayısının bozulduğunu filan biliyoruz. Biraz TÜİK'e vakit ayırmam lazım çünkü esas büyük günahkârlardan bir tanesi TÜİK'tir, ona biraz vakit ayırmamız lazım. Dolayısıyla şimdi, lütfen, çalışana, işçiye filan bedel ödetmeyin. Ücret üzerinden rekabet... Bakın reel iş gücü endeksleri var, bunların hepsi aşağı doğru patır patır düşüyor, oralara iyi bakmamız lazım.

Körfez ülkeleri meselesi... Sayın Bakan yani Körfez ülkeleri doğru politikaya gelmez, Körfez ülkeleri suistimale gelir yani ben bir anlamda da sizin Körfez ülkelerini bu kadar çok ziyaret etmenizi yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Şimdi siz diyorsunuz ki: "İşçi, emekli ücretlerinde..." Yani bu akademik bir tartışma belki, şu grafiğe bir bakmanızı istiyorum. Yani enflasyon farkı vermek, enflasyona ezdirmemek anlamına gelmiyor. Şurada bakın, şu turuncu maaş-ücret, 2022 memur maaşları; şimdi şurada bir enflasyon oluşuyor, şu kırmızı alan altı ayda oluşan refah kaybı. Evet, temmuzda bunu telafi ediyorsunuz hatta şurada bir refah fazlalığı oluşabiliyor ama tekrar hızlı bir şekilde refah kaybı oluşuyor. Mesela, benim hesabıma göre yüzde 8'lik, çok yüksek bir orandır, yüzde 8'lik refah kaybı var 2022 yılında memurlarda. Şimdi, bu sistem dolayısıyla yani baştan artışı düşük verip altı ay gecikmeli enflasyon farkı vermek insanları enflasyona ezdirmeme anlamına gelmiyor. Bunun emekliler için de aynısını yapıyoruz, aynı şeyi görme imkânımız var. Dolayısıyla, burada o zaman baştan biraz daha yüklemeli bir şey vermek gerekiyor.

Şimdi, tarım bütçesini çok kısa söyleyeceğim. Tarımsal amaçlı transferlerin millî gelir içerisindeki... Kendi bütçenizle şey yapıyorum, 2006'da millî gelirin 0,6'sı iken şu anda 0,22'ye düşüyor ve siz "Bunu 2026'da 0,20'ye çekeceğiz." diyorsunuz. Hani yüzde 1 falan filan, kanunu falan söylemiyorum. Ya, diyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, bir iki dakika müsaade ederseniz...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Usta, bir dakika daha uzatıyorum süreyi.

Lütfen tamamlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, çiftçi perişan. Bakın, buğday üreticisi hakikaten çok perişan oldu, bu sene geçen yılın altında fiyatla buğdayını sattı; ayçiçeği üreticisi öyle, arpa üreticisi öyle. Çeltik üreticisi dün Bafra'da, bizim Samsun Bafra'da nümayiş yaptı. Yani TMO alıcı olarak girmiyor. Bunu Tarım Bakanlığına değil size niye söylüyorum? Çünkü KİT'lerden de sorumlusunuz siz aynı zamanda. Yani muhtemelen "Para vermeyeceğim." denildi, dolayısıyla TMO girmiyor, TMO'nun alıcı olmadığı bir yerde buğday üreticisi... Efendim, Tarım Kredi de zaten farklı bir şekilde giriyor, vakit olmadığı için onun detayını vermeyeceğim ama TMO'nun burada alıcı olarak piyasaya girmesi lazım Sayın Bakan, yoksa diğer türlü hiçbir şekilde bunu şey yapamayız.

Şimdi, vergi sistemiyle ilgili o zaman sadece öneri kısmında... Kayıt dışılıkla gerçekten mücadele etmeniz lazım. Çok yüksek, aşırı kârlar var, bunların üzerine mutlak surette Türkiye'nin gitmesi lazım. Bu KDV'yle madeveyle bu işler olmaz. İmar rantlarının mutlak surette tekrar gündeme alınması lazım. Bununla ilgili çalışmaları sizler siyasetçi, bizler bürokrat olarak yaptık, bu çalışmalar var. Türkiye'nin gündemine bunları getirmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Çok özür dilerim, ben hakikaten öneri mahiyetinde...

Finansal sistem üzerinde vergilendirilmeyen ciddi bir alan var. Artık Türkiye'nin bunları vergilendirmesi lazım. Ya, otuz yıldır hâlâ bebek, bebek; olur mu ya? Borsamız bebek, şu bebek, bu bebek filan. Oralarda çok iyi paralar kazanılıyor, bir kuruş vergi vermiyor insanlar. Buraların vergilendirilmesi lazım.

Motorlu taşıtlar vergisinin rakamına bir baktım şimdi yani herhâlde bu sene yaklaşık yüzde 100'lük bir artış yapacaksınız gibi geliyor. Harcama tarafında... Yani şunu planlamacılara sordum, cevap vermediler. Ya "rasyonalizasyon" diyorsunuz, hangi harcama programını rasyonalize ettiniz? Bana bir tane bir şey söyleyin.

Sayın Bakanım, gerçekten harcama programının gözden geçirilmesi lazım; çok ciddi verimsiz alanlar var, öteden beri alınan ödenekler var, buralara mutlak surette bakmanız lazım. Efendim, buraları da hızlı geçiyorum.

TÜİK'e maalesef gelemedim, artık bunu nasıl yapacağız bilmiyorum ama TÜİK'in büyüme rakamlarının yanlış olduğunu sadece söyleyeyim, merak ederlerse niye olduğunu anlatırım. Toplam faktör verimliliğiyle ilişkisine baksınlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, yarım dakikada bitiriyorum.

Toplam faktör verimliliği patlamış gitmiş Türkiye'de. Şimdi, arkadaşlar, büyümenin kaynağına gidiyor planlamacılar, bu büyümenin nasıl olduğunu bulamıyorlar, ondan sonra hepsini tabii "residual" olduğu için toplam faktör verimliliğine atıyorlar. Şimdi, ya, bütün endekslerin bozulduğu, hukukun kalmadığı, yolsuzlukların arttığına ilişkin endekslerin bozulduğu, bütün algının bozulduğu bir ülkede toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı yüzde 35 olabilir mi? Bu niye? Çünkü enflasyon yanlış ölçülüyor, TÜİK enflasyonu yanlış ölçüyor, millî geliri önce cari fiyatlarla bulup enflasyonla büyümeyi hesap ettiği için düşük enflasyonla büyümeyi patlatıyor, yüksek büyüme olduğu için de bütün büyüme toplam faktör verimliliğinden geliyor. Varsa teknik olarak bunu benimle tartışacak, benim odam bir üst katta, bunları tartışabiliriz.

Teşekkür ediyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.