KOMİSYON KONUŞMASI

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; ben de öncelikle 1 Kasım Dünya Kobani Günü'nü kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Evet, Kobani düşmedi, Kobani direndi, Kobani karanlığa geçit vermedi. O gün Kobani'nin düşmemesi için mücadele edenler, insani yardım koridorunun açılması için mücadele edenler, sevgili arkadaşlarımız şu anda Sincan'da yargılanıyor. Oysa o insani yardım koridoru açılmasaydı belki bugün Gazze'de yaşadığımız o soykırıma benzer sahneleri Kobani'de yaşayacaktık. Bugün Gazze'de insani yardım koridorunun bir an önce açılma ihtiyacı vardır; 3.500'e yakın çocuk katledilmiştir, 10 bine yakın sivil katledilmiştir ve devam ediyor. Biz artık sözü bir kenara bırakıp bu insani yardım koridorunun açılması anlamında ve İsrail'in bu saldırganlığına son vermek adına harekete geçmeliyiz. Ama harekete geçtiğimizde inandırıcılığımız neden yok biliyor musunuz? İşte, onun cevabı Sincan'da süren Kobani kumpas davasında. O yüzden, inandırıcı olmak zorundayız.

Sayın Bakan, çok zor bir Bakanlığınız var, gerçekten en ciddi rol sizin Bakanlığınıza verilmiş. Kalkınma planını incelemişsinizdir, orta vadeli programı incelemişsinizdir, bütçeyi incelemişsinizdir kuşkusuz; bürokrasideki arkadaşlar titiz bir çalışma yapmıştır, buna inanıyorum. Ortaya çıkan tablo şu ki: Bütün bu önümüzdeki dönemin en kritik rolü Bakanlığınızda çok ilginç bir şekilde. Bu kadar yükün bir Bakanlığa atfedilmesine biz de hayretle bakıyoruz. Neden mi? Bir kere "ticaret" dediğimiz mesele sınaiyle de finansmanla da doğrudan ilişkili yani sanayi sektöründeki bütün gelişmeler, üretim eninde sonunda realizasyonunu ticarette görecek ve bunu da sağlayacak olan düzenlemeler Bakanlığınızdan geçiyor. Bunun kredilenmesi, finans sektörü dediğimiz mesele de aslında, yine, ticaretin sağlanabilmesine yönelik, ilişkili.

Şimdi, bu iki alandan öte ticaret alanına baktığımızda önümüzdeki dönemin ticaret perspektifi, ticari genişleme perspektifi küresel teknolojik gelişmelerle, küresel finansal gelişmelerle ne kadar barışık, ne kadar bağdaşık şüpheli. Önümüze koyduğumuz model yüklediğimiz sorumlulukla çelişik bir tablo sergiliyor. Müthiş bir ihracat hedefi var; her şey, büyüme... Büyümede en dominant faktör ihracat. Siz de sunumunuzda dile getirdiniz, ihracat hedefleri öyle dramatik bir gelişme sergilemeli ki... Cari işlem açığını düşürecek olan sizsiniz, teknolojik atılımın yapılmasını sağlayacak olan sizsiniz hatta döviz kurlarının stabilizasyonu, istikrarı sizden geçiyor. Bu akla sığacak bir şey değil. Hayalî ihracatla başlamıştı bu serüven 80'lerde, hayalî hedeflere geldi.

Dün Hazine ve Maliye Bakanıyla kalkınma planındaki bir aksaklığı konuştuk, bir hatayı konuştuk, dedik ki: "Kişi başına gelir hesabınızla büyüme projeksiyonunuz tutmuyor." Sayın Bakan bize dedi ki: "Efektif reel kurdaki gelişmeler bu sonucu verecektir." Efektif reel kurdaki gelişmelerin bu sonucu vermesi için 2024 yılında -hatta bugünden itibaren- nominal olarak söylüyorum, bırakın reel hesabı, doların 45 liraya kitlenmiş olması lazım, 2028'e kadar da yerinden oynamaması lazım. Oysa ihracat hedeflerinin tutturulabilmesi için -ihracatçılar sizinle konuştular, dertlerini anlattılar, biliyorsunuz- doların şimdi olması gereken rakam 45 lira. Ülkelerin enflasyon hesaplarını filan bilirsiniz zaten, o ayrıntıya girmiyorum. Bugün olması gereken değere göre TL'nin çok değerli olduğu söyleniyor, doların 45 lira olması gerektiği söyleniyor ama öyle bir ihracat hamlesi gerçekleştirmelisiniz ki reel efektif kur hesabına göre doları 2028'e kadar 45 liraya kitlenecek bir performansı ihracatla sağlamalısınız. Bu nasıl sağlanabilir? Eğer kur oynamayacaksa bunu sağlamanın yolu maliyetleri düşürmenizden geçer.

Şimdi, bu maliyetleri daha ne kadar düşürebilirsiniz, bu mümkün mü? Örneğin, ben size Muş'tan bahsedeyim, Van'dan bahsedeyim. Burada tekstil ihracatı yapan atölyeler var, burada iş gücü maliyetleri yarım asgari ücrete inmiş durumda. Daha ne kadar düşecek de ihracatı dış ticaret hadlerini avantaja çevirerek artırabileceksiniz, bu mümkün değil. Bence iş gücü maliyetleri zaten dipte, finansal maliyetleri düşürmek gerekir. Zaten çok abartılı bir destek veriyorsunuz, teşvik veriyorsunuz. Bu konu da daha ötesi başka bir hesabın bozulmasına neden olacak ki o da zaten bildiğiniz gibi enflasyon hesabı. Yani bütün bunların ucu birbirine bağlı olarak gelişen meseleler. Dolayısıyla cari işlem açığını düşürüp büyümeyi forse edecek, güçlendirecek ihracat artışını sağlamak çok da kolay değil.

İkinci bir yol, teknoloji. Siz de bahsettiniz, başka konuşmacı arkadaşlarımız da dile getirdi, vekil arkadaşlar da dile getirdiler; teknolojik sıçrama. Şimdi, yüksek teknolojideki payımız -beş senede- 2026'ya kadar yüzde 4'e filan çıkacak yanılmıyorsam, bütçede görüyoruz bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Yüksek teknolojiden ne anlaşıldığı konusunda da bir muallaklık var. Şimdi, biliyorsunuz, Endüstri 4.0, 5.0; bunları hep konuşuyoruz. Artık mesela, değerli uzay madenciliğine bağlı android yapay zekâ gelişimleri var yani bizim yüksek teknoloji diye önümüze koyduğumuz hedefler artık o kadar yüksek teknoloji olmayabilir. Yeni dünyanın, önümüzdeki dünyanın yüksek teknolojiye bağlı ticaret gelişmesi de başka bir kulvara geçiyor ki bu da aslında ne kadar sıkıntılı bir şeyde olduğumuzu gösteriyor.

Bir başka mesele, ithalatta alınan KDV. Türkiye'deki vergi yapısındaki bu acayipliğin bir yansıması da zaten geliyor, burada kendi gösteriyor. Dolayısıyla siz ithalatı bu kadar dramatik düşürdüğünüzde yaratacağınız içerideki dengeler açısında da bambaşka sonuçlar var. Bunlar da hesaba katılmıyor yani bu anlamıyla da bir analizin yapılmadığını görüyoruz. Yani nereden baksanız tutarsızlık ama bu tutarsızlığın bütün yükü Ticaret Bakanlığında ben size söyleyeyim. Yani böyle bir modelde Ticaret Bakanlığını hedefe koymak bence anlamlı değil. Bir de silah sanayisindeki artış, oradan gelecek ticaretteki artış da yine hedefler içine konulmuş ki bu da yine yüksek teknolojiyle çok alakalı bir şey, bence orası da fazlasıyla ihmal edilmiş, aceleye getirilmiş hayali hedeflerle dolu.

Bir başka konu, yine önemli; bu ihracatı, ithalatı, dış ticareti çok konuştuk ama bir de iç ticaret var, küçük esnaf var, bunların sorunları var; özellikle perakende sektöründe ayakta kalmaya çalışan esnafın ticaret dünyası içindeki külfeti var. Hem vergi yükü açısından hem ticaret yapabilirlik açısından birçok meseleyle karşı karşıya... Buradaki sorun tekelleşme, bu tekelleşmenin önüne geçmek lazım. Bütün dünyada da yeni trendler, özellikle de son dönemde giderek yükseliyor, antitröst yasaları geçmişte vardı ama şimdi tekelle mücadele çok çok kritik. Bu tekelleşmeyi önleyemediğimiz sürece ekonomide hem adalet açısından hem de sağlıklı bir büyüme açısından bir karşılık yaratmamız mümkün değil. Bunu nereden anlıyoruz? Tekelleşme güçlendikçe aslında ekonomik performans, verimlilik düşüyor. Bu ölçülebilen bir şey, ölçülmüş. Siyasette de tekelleşme var, bu ikisini birbirine bağlıyor. Bu "tek adamlık" dediğimiz mesele bizi işte siyasetin tıkandığı yerlere sürükledi; bu çıkmaz sokaklarda dolaşıyoruz, bir türlü demokratikleşemiyoruz. Aynı şeyi bir karşılaştırma olarak ekonomi için de konuşabilirsiniz. Ekonomide de tekelleştiğiniz sürece ekonomi demokratikleşemez, demokratikleşemeyen bir ekonomide de verimliliği, etkinliği, adaleti sağlayamazsınız.

Son bir şey, kooperatifler. Şimdi, çok yaygın bir söylem var: Sermayenin tabana yayılması. Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanı da bunu dile getirdi, Sayın Cevdet Yılmaz da dile getirdi, kalkınma planında da var. "Sermayenin tabana yayılmasından ne anlaşılıyor?" diye baktığınızda halkın hisse senedi almasını anlıyorlar. Şimdi, halkın hisse senedi alması için halkın biraz varlığının olması lazım, gelirinin olması lazım; Türkiye'deki şirket yapılarının bu kadar aile şirketi olmaması lazım; sermayenin tabana yayılması için o ülkenin orta gelire sıkışmamış, yüksek gelirli ülkeler kategorisinde olması lazım; lazım, lazım, lazım. Bunu uzatabiliriz ama eğer demokratik bir ülkede sermayenin tabana yayılmasından sermayenin toplumsallaşmasını anlıyorsak buradaki kritik başlık kooperatiflerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bitiriyorum.

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Toparlayın, bir dakika ilave veriyorum.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kooperatiflerin mutlaka çok güçlü bir şekilde desteklenmesi, yaygınlaştırılması; üreticisiyle, tüketicisiyle belki de ekonomide belirleyici bir unsur hâline getirilmesi kaçınılmazdır. İhracata verdiğiniz önem kadar kooperatiflere önem vermenizi özellikle tavsiye ediyoruz. Bu konuda atacağınız adımların Türkiye demokrasisine de yerel demokrasiye de önemli katkılar getireceğine inanıyoruz.

Biz HEDEP olarak, güçlendirilmiş güçlü bir yerel demokrasiyle ancak Türkiye'nin demokratikleşeceğine, yerel demokrasilerin gücünü de yerel ekonomideki kooperatiflerden alacağına inanıyoruz, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyoruz.