Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Ticaret Bakanlığı b) Rekabet Kurumu c) Helal Akreditasyon Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 01 .11.2023 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yok, arkadaşların konuşması devam ediyordu, ben özellikle onun için başlamadım. Yoksa arkadaşlarımız tabii ki zaten konuşurken gerekli ihtimamı gösterirler. Karşılıklı olarak birbirimize gerekli ihtimamı gösteriyoruz bizler. Ayrıca, burada, Parlamentoda da illa sadece bizim partiye değil diğer partilere de gösteriyoruz. Burada hepimiz parlamenteriz, seçilmiş insanlarız; sonuç itibarıyla görevimiz bu ülkenin sorunlarını çözmektir, buna ilişkin çalışmaktır. O yüzden de muhalefet olarak yapıcı bir muhalefet anlayışı içindeyiz, hem eleştiriyoruz hem ne olması gerektiğini söylüyoruz. Bunlar yapıldığı zaman da mutlu oluyoruz ama yapılmadığı zaman da üzülüyoruz ve eleştiriyoruz, tabii eleştireceğiz. Lütfen iktidarsanız güzel yönetin ülkeyi, liyakatli bir biçimde yönetin.
Şimdi, Ticaret Bakanlığı bütçesine geldiğim zaman, tabii, bir dış ticaret bir iç ticaret kısmı var. İki kısımda da sürem yettiği sürece bir şeyler söylemek istiyorum. Önce dış ticaretten başlayayım. Şimdi, tabii, Türkiye'nin ciddi yapısal problemleri var. Bu yapısal problemlerin en önemlilerinden bir tanesi de Türkiye'nin yurt içi tasarrufları yeterli değil yani belli bir yatırım düzeyini sağlayabilmek için dışarıdan tasarruf alıyoruz, başka bir ifadeyle cari işlemler açığı veriyoruz. Cari işlemler açığı yeni bir problem değil, çok uzun yıllardır devam eden bir problem ve hiçbir şekilde çözülmeyen ve gittikçe de ağırlaşan bir problem. İktidar olduğunuz zamandan beri hazırlanan daha önceki bütün dokümanlara, planlara, orta vadeli programlara, yıllık programlara bakın, hepsinde "Cari işlemler açığını kapatacağız, bu sorunu çözeceğiz, ihracatın ithalata bağımlığını azaltacağız." gibi tedbirler var, söylemler var, politikalar var ama alınan bir arpa boyu yol yok, ne yazık ki aynı problem devam ediyor.
Ekonomi büyüdüğü zaman cari işlemler açığı yükseliyor ve finansman sorunu ortaya çıkmaya başlıyor. Nasıl finanse edeceksiniz cari işlemler açığını? Çünkü finanse edemediniz mi bir biçimde dışarıdan ithalat yapamazsınız. Orada da baktığımız zaman, ne kadar sağlıklı finanse ediyoruz, o da ayrı problem. Bir taraftan, tabii, bu Merkez Bankasının da görevidir ödemeler dengesi olarak ama dış ticaret kısmında, ihracat, ithalat kısmında sizin de görevinize, sorumluluk alanınıza giriyor. Yani son dönem baktığımız zaman burada şunu görüyoruz: Net hata ve noksan kaleminde anormal yükselişler var. Bakın, 2022 yılında 26 milyar dolar net hata ve noksan kalemi var. Normalde bir cari işlemler dengesi vardır ödemeler dengesinde bir de bunun altında onu finanse eden bloklar vardır yani daha çok dışarıdan gelen finanslar. Bu, doğrudan yabancı yatırımlardır; bu, portföy hareketleridir; yabancılar gelir, Türkiye'de hisse senedi alırlar, borsaya girerler ya da borçlanırsınız ya da rezervlerinizden bir rezervle ödersiniz bunu ama bunlar olmadığı zaman... Net hata noksan kalemi var ama bunun ne olduğu belli değil; bu kalem normalde sıfırın etrafında dalgalanması gereken bir kalem, denkleştirme kalemi ama öyle çalışmıyor.
Şimdi, ihracat, ithalat rakamlarınıza bakıyorum; ihracatta 2023-2024 döneminde yüzde 4,7'lik bir artış var, ithalatta yüzde 1,6'lık. Bir de OVP var, plan da var. Baktığım zaman, OVP'de de -yani üç yıllık alalım çünkü siz de burada üç yıllık bir perspektifi koymuşsunuz- 2026/2023 yani izleyen üç yılda ihracat yüzde 18,5 artacak, ithalat yüzde 12,8 artacak. Ben bunun altındaki varsayımlarınızı öğrenmek istiyorum. Bunların ne kadarı miktar artışından geliyor, ne kadarı fiyat endekslerinden? Mutlaka fiyat endeksinden gidiyorsunuz yani oturup da "Yüzde 10, yüzde 15 artıralım." gibi bir kaba hesaplama yok. Burada ilginç olan, fiyat endekslerinde de işler çok karışmış, öyle gözüküyor. Buradaki esas sıkıntı şu: Türkiye'nin yapısıyla uyuşmayan bir durum var çünkü Türkiye'nin hem üretim yapısı hem ihracat yapısı ara malı ithalatına bağımlı. Yıllardır uygulanan yanlış politikalar, sıcak para politikası; dışarıdan gelen sıcak para, döviz girişi döviz fiyatlarını baskılayarak, TL'yi değerli hâle getirerek ihracatı caydırıyor, ithalatı özendiriyor ve cari işlemler açığı problemi çıkıyor. Nasıl bu şekilde bu problem çözülecek, burada anlaşılabilir değil.
Şimdi, tabii, 2021 Eylül ayında faiz indirimleri var; aslında, baktığımız zaman, faiz indirimleri -bu, aslında iç ticaret kısmında da söyleyeceklerimle ilgili- Türkiye'yi bir anda başka bir ortamın içine soktu. Zaten var olan bu yapısal problem iyice ağırlaştı. Ne oldu? Enflasyonun dünyada yükseldiği bir konjonktürde, Cumhurbaşkanının "Faiz sebep, enflasyon neticedir." tezine göre faizler indirildi, 8 lira 30 kuruş olan dolar kuru dört ayda 18 lira 30 kuruş oldu. Fakat daha ilginci şu, zamanın Maliye Bakanı Nebati dedi ki: "Dolar yükselecek, biz dolara müdahale etmeyeceğiz. Dolar yükselsin, bu şekilde cari işlemler açığı problemini çözeceğiz, cari fazla vereceğiz; ekonomi yeniden istikrara gelecek, dengelenecek." Hatta önce dedi ki "Çin modeli" arkadan hızını alamadı "Türkiye modeli" dedi, sonra o model dört ay sonra patladı "Müdahale etmeyeceğiz." denilmesine rağmen birdenbire müdahale oldu. Devletin bir bakanı müdahale etmeyeceğini söylüyor ve ondan sonra o müdahale kur korumalı mevduat sistemini getirdi ve Türkiye'yi şu anda da hâlâ içinde bulunduğumuz krizin içine soktu.
Şimdi, teknoloji yoğunluğuna baktığımız zaman şunu görüyoruz: Dörtlü ayrımı; yüksek, orta yüksek, orta düşük, düşük diye. Yüksek teknolojide, orta yüksekte ve orta düşükte ithalat ihracattan daha yüksek pay olarak, Türkiye'nin ihracatı sadece düşük teknolojili sektörlerde ithalattan fazla. Düşük teknolojili sektörlerin ihracattaki payı yüzde 32,3; ithalattaki payı yüzde 12,2; onun dışındakilerin hepsinde ithalat daha yüksek. Bu aslında dışarıya olan bağımlılığın ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Bir şey daha söyleyeyim: Yüksek teknolojili sektörler ki çok önemli yani esas itici güç, planda da baktık onun üzerine çok fazla vurgu var. AKP hükûmetleri 2002'de iktidara geldiği zaman yüksek teknolojili sektörlerin toplam ihracat içindeki payı yüzde 6,2'ymiş, şimdi ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 3,1. Artmamış, aksine azalmış, şimdi de gene o seviyelerde. Üretimde de 2002'de yüzde 5,1'miş, 2022'de yüzde 3 olmuş -devletin resmî rakamları- yani bir yükseliş yok ihracatta, ihracatta bir dönüşüm yok. Tabii ki zaman içinde elbette ihracat artıyor, ithalat da artıyor. Burada zaten şunu da anlamak mümkün değil: Hep ihracat üzerinde bir vurgu "İhracat 500 milyar dolar..." Ne oldu 500 milyar dolar ihracat hedefi? Gitti, bitti; şu anda artık hiç kimse konuşmuyor bile, ne zaman olacağı belli değil.
İç ticaret kısmına geçtiğimiz zaman, sunuşunuzda da vardı; özellikle hep çeşitli sektörlerde son dönem yaşanan bu fahiş fiyat artışları, stokçulukla mücadele ve bunlarla denetim, mücadele yöntemleri var ama şunu yeniden tekrar söylemek lazım: Bugün birçok sektördeki, otomotivdeki ve emlaktaki fiyat artışlarının nedeni sadece bu stokçuluk ya da fahiş fiyat artışı ya da birtakım insanların bunu kötüye kullanması değil. Çünkü öyle bir yapı oluştu ki negatif reel faiz verdiğinizde, verdiğiniz faiz oranları enflasyonun altında olduğunda insanlar önce ne yaptılar? Dövize gittiler, altına gittiler. Kur korumalı mevduat sisteminin, onun da önünü kapattınız, baskıladınız, bir taraftan da döviz satışları devam etti, ondan sonra alternatif araçlara gittiler, otomobil aldılar, emlak aldılar. İnşaat-maliyet endekslerindeki artış yüzde 120, yüzde 150; konut fiyatlarındaki artış yüzde 500, yüzde 1.000 yani buradaki hikâyeyi polisiye tedbirlerle önleyemezsiniz: "Ceza keserek denetim yapalım, onları caydıralım." Tabii ki gerekli denetimler yapılacak, itirazımız yok ama esas itibarıyla vatandaşlar barınma için ev almadı, elinde parası olan insanlar yatırım aracı olarak aldı çünkü başka türlü parasının değerini koruyamıyor. Ekonominin işleyişinde kurallar var, o kurallara göre ekonomiyi işletmezseniz insanlar bir biçimde alternatif yollara gider, alternatif araçlara giderler.
Bir de diğer taraftan şunu da söylemek lazım: Piyasalarımız eksik rekabetçi bir yapıda. Türkiye'nin birçok sektöründe tekelci ya da oligopolist yani az sayıda firmanın ekonomiye egemen olduğu bir piyasa yapısı var, bunun üzerinden şekilleniyor birçok şey. Geçmişte de var, hatırlarsınız 2018 yılında da zamanın bakanı tuttu, bütün firmalara talimat verdi, dedi ki: "Herkes yüzde 10 indirim yapacak şeyde; bununla fiyatlarla, enflasyonla mücadele edeceğiz." Mücadele oldu mu, indi mi? İnmedi, inmez ki. Önemli olan o kuralları işletmek; önemli olan ekonominin kuralları, piyasanın işleyişi. Elbette şunu söylemek istemiyorum: Piyasaya tabii ki müdahale olacak, piyasada denetleyici, düzenleyici fonksiyonlar var, tabii ki piyasa kendi başına boşu boş bırakılmayacak; gerektiği zaman müdahaleler olacak, gerektiği zaman planlama yoluyla müdahale edeceksiniz, stratejik hedefleriniz olacak ama esas itibarıyla piyasanın bir işleyişi var. Onu iyi işletmek zorundasınız, rekabetçi yapıları oluşturmak zorundasınız. Bu anlamda baktığımız zaman sıkıntılar çok gözüküyor.
Son bir konuya daha değinmek isterim. Tabii, bir taraftan esnaf ve KOBİ... Aslında "KOBİ" derken de sanıyorum mikro ölçek daha çok sizin Ticaretin alanıdır, aynı zamanda Sanayi Bakanlığının da alanına giriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, ilave bir dakika süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim.
Bakın, pandemi krizi çok ciddi bir krizdi ve esnafı vurdu. O dönemde Türkiye'yi dolaştık -Cumhuriyet Halk Partisi Ekonomi Masası üyesiydim ben- gittiğimiz her yer de -44 il dolaştık- Türkçede "Bir dokun bin ah işit." diye bir laf var, aynen öyleydi ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2021 yılının ortasında bir açıklama yaptı "Bizim şu ana kadar pandemide yaptığımız yardım 661 milyar lira." dedi fakat ilginçtir, bunun 524 milyar lirası yeni kredi verilmesi, kredilerin yeniden yapılandırılması, vergi borçlarının ertelenmesi, sosyal sigorta prim ödemelerinin ertelenmesi; esnafa bütçeden verilen para sadece 5 milyar Türk lirası. Kısa çalışma ödeneği gibi bir kısım paralar vardı, onlar da bütçeden verilmedi; ya İşsizlik Sigortası Fonu'ndan verildi ya da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan verildi; onların yeri belli. Yani baktığımız zaman ciddi sıkıntılar oluştu, esnaf kredilerini ödeyemez hâle geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, toparlayalım lütfen.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - İlave bir dakika daha veriyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tabii, tabii.
Bugün esnafın en büyük sıkıntılarından biri o; esnaf kara listeye girmiş, kredi alamıyor, sicil affı istiyor; çok fazla problem var. KOBİ içinde mikro, küçük ve orta ölçekli grup var. "Mikro" dediğimiz, 10 kişiden az işçi çalıştıran ve bilanço büyüklüğü 10 milyonun altında olan yerlerde ciddi sıkıntılar var; ayakta duramıyorlar, doğru dürüst elemanları yok, finansmana erişmelerinde ciddi sıkıntılar var. Bu anlamda yapılması gereken çok iş var yani bu dönemler... Tabii, dışarıdan da kaynaklanan bir şey vardı elbette, sonuç itibarıyla pandemi küresel bir krizdi ama biz uyguladığımız yanlış politikalarla var olan dışarıdaki etkilerin Türkiye ekonomisini etkileme düzeyini minimize etmemiz, en aza indirmemiz gerekirken bu sorunları çözemedik, tam tersine bu sorunlar büyüdü.
Daha çok fazla sorum var ama bir kısmını da "sorular" kısmında kullanmak istiyorum.
Teşekkür ederim.