KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN FUAT OKTAY - Peki, ben teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, ben birkaç konuda görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Bir; Gazze'yle ilgili... Gazze'yle ilgili zaten Türkiye Cumhuriyeti olarak üzerimize düşeni... Sadece Gazze de değil aslında, dünyada nerede mazlum varsa biz tüm mazlumların yanındayız, bunu çok net bir şekilde de ifade ediyoruz ve biz şunu da ifade ettik: Bugün İsrail'in Filistin'e yaptığını Filistin İsrail'e yapmış olsaydı biz İsrail'in yanında dururduk. Biz İsrail'in yanında durduğumuzu, Yahudilerin yanında durduğumuzu beş yüz yıl önce de gösterdik, altmış yıl önce de gösterdik ve bugün de göstereceğiz, gelecekte de göstereceğiz. Dolayısıyla Türkiye'nin bu tutumu... Hiç kimse tarafından sorgulanamayacak tek ülke varsa Türkiye'dir, aslında Türkiye'nin bu tutumudur.

Şimdi, yardımların oraya ulaşması ve sadece Mısır'a değil aslında, Mısır'dan Refah Kapısı veya da diğer alandan, buna deniz de dâhildir -İsrail'e- Gazze'ye girmesi için aslında sadece Türkiye değil... Türkiye olarak biz bastırıyoruz; tüm kurumlarımızla, birimlerimizle ve sivil toplum örgütlerimizle birlikte biz bunu bastırıyoruz ve siyaseten aynı şekilde ama uluslararası boyutta da bu, artarak devam etmeli. Yani biz şunu görüyoruz: Batı'nın, özellikle Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere buna tamamen duyarsız olduğunu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin isyan etmesine rağmen, Birleşmiş Milletlerin yine zannediyorum oradaki UNRWA sözcüsünün ifade ettiği, ölenlerin yüzde 70'inin çocuklardan ve masumlardan ibaret olduğunu ifade etmesine rağmen yani kulağı sağır, gözü kör bir Batı görüyoruz ve Batı böyle oldu diye biz buna sessiz kalmayacağız, kalmıyoruz da zaten. Ve burada da bütün şeyleri harekete geçirmeye çalışıyoruz hep birlikte ve bu mutlak şekilde içeri girmeli, daha fazla ne yapmamız gerekiyorsa zaten bununla ilgili hepimiz bunun gereğini yapmaya çalışıyoruz. Filistin konusu iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye'de aslında üzerinde hemfikir olunan belki ana konulardan biri yani zalimin kim olduğuyla alakalı, zulmün nerede olduğuyla alakalı.

İkinci kısım ise, hani Türkiye'nin istikrarlı olması veya tutarlı olması konusu. Türkiye hiçbir zaman ne İsrail'de ne başka bir yerde herhangi birisinin tüneli veya farklı bir şeyiyle ilgilenmemiştir, böyle bir şey söz konusu dahi olamaz. Türkiye'nin ilkesel duruşu vardır terörle mücadele konusunda, o da "Terör terördür, terörist teröristtir." Yani "Senin teröristin, benim teröristim." diye bir şey söz konusu olamaz, "Senin terör örgütün, benim terör örgütüm." diye bir şey söz konusu olamaz. Biz bunu Komisyon olarak da Komisyon Başkanı olarak da yine gelen bir Amerikalı heyete -hatırlarsanız, o toplantıya katılan arkadaşlarımızdan- ısrarla bir terör örgütüyle, DEAŞ'la mücadelenin başka bir terör örgütü aracılığıyla, PKK veya PKK'nın uzantılarıyla verilemeyeceğini, hele hele kendisini süper "power" olarak gören -"gören" diyorum çünkü dünyayı mahvettiler- bir ülkenin böyle bir şeyi, uygulamayı sanki yasalmış gibi sunuyor olmasının kabul edilemeyeceğini ifade ettiğimizde şöyle bir cevap aldık; -tutanak var mıydı o toplantıda bilmiyorum, yemekte miydi?- dedi ki: "Yani Saddam zamanında yapılan savaşta, Kürtlere zulümde gördük ki PKK çok iyi şey... Kürtler iyi savaşıyor. Dolayısıyla biz de onlarla burada DEAŞ'a karşı -terör örgütü de olsa- mücadele edebileceğimizi, ortak olabileceğimizi gördük." Bu, gerçekten şok edici bir açıklama, facia bir şey. Ben de şunu söyledim: "O zaman şunu söylüyorsunuz, demek ki o zaman şöyle yapacağız; herhangi birisiyle sorunumuz varsa... Dünyadaki bütün ülkeler terör örgütlerini listeleyecek; hangi terör örgütü daha iyi kavga veriyorsa, daha şeyse o zaman mücadelesini terör örgütleri üzerinden..." Kullanacaklar... Yani bu, kabul edilemez bir yaklaşım. Sonrasında tabii "Onu demek istemedik." vesaire. Hâlbuki bizim tutarlılığımız ta oradan başladı. Saddam da orada zulme başladığında Türkiye oradaydı, kapılarını açan Türkiye idi ve Türkiye'de misafir ettik biz; ilk etapta 400 bindi yanlış hatırlamıyorsam ve aynı şekilde Kobani'de herhangi bir şey olduğunda, Ayn el Arap'ta bir şey olduğunda kapılarını açan Türkiye'ydi. Ben fiilen, şahsen oradaydım, siz orada mıydınız bilmiyorum. Sınırdaydım yani o sınırda, haftalarca ben orada kaldım, o üzerimde üniformayla o çocukları, yaşlıları, gençleri bu tarafa alırken bizi durdurmaya çalışan terör örgütü mensupları vardı, onlarla da mücadele ettik biz Kürtlere yardım etmeye çalışırken çünkü biz orada da ilkesel davranıyoruz Türkiye olarak. Biz hiç kimsenin etnisitesine, inancına, düşüncesine şu veya bu şekilde, hiçbir şekilde bakmayız yani bu, siyasi iktidarın kim olduğuyla da alakalı değildir. Siyasi iktidar kimde olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir zaman böyle bir yaklaşım sergilememiştir. Biz Suriye'de Ermenileri de... Biz orada o gün -AFAD Başkanı sıfatıyla bunu söylüyorum- Ermeniler oradaydı, girdik onları da aldık; Süryaniler oradaydı, girdik onları da aldık. Kürtlere zaten kapımız açık ve bugün de buradalar. E, Kürtler zaten bizim de vatandaşımız ve son derece... Bugün yani bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Cumhurbaşkanı Yardımcımız mesela daha dün Mecliste ifade etti, kendisi Kürt bir vatandaşımız ve bugün Cumhurbaşkanı Yardımcımız. E, orada da son derece net ifade etti yani Cumhurbaşkanı Yardımcılığı pozisyonuna, Cumhurbaşkanlığı makamına ve Başbakanlık makamına her pozisyonda hiçbir etnisite ve inanç gözetmeksizin gelinen bir ülkeden bahsediyoruz. Ha, başka birisinin bu anlamda gidip de hele hele Filistin'deki bilmem şeye, tünellere, nedir, beton taşıma vesaire falan, bu...

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Duvar dedim, tünel demedim...

BAŞKAN FUAT OKTAY - Bunu yapanların kendi utançlarını bize tekrar döndürmeye... Algıyla alakalı bir şeydir; Lafarge'a sormak lazım onu, Fransa'ya sormak lazım onu! Biz Afrin'deki o tünellerin ne olduğunu adım adım biliyoruz, ben de bunu şahsen biliyorum ve o gün bunun Lafarge tarafından yapıldığını söylediğimizde dünyanın kulakları sağırdı, duymaz, gözleri görmez olmuştu ama sonrasında ne yaptılar? Döndü dolaştı, kendileri yargılamak zorunda kaldılar. Yani tutarlılık arıyorsanız tutarlılık Türkiye Cumhuriyeti devletinde ve hükûmetlerindedir, hükûmetler de değiştiğinde hiç fark etmiyor yani. Bence burada adaletli olmak lazım yani görüşler farklı olabilir ve Türkiye'nin terörle mücadelesine baktığınızda Türkiye bir İsrail hiçbir zaman olmamıştır, olamaz. Terörle mücadele eder; bu dünyanın neresinde olursa olsun, burada da kararlılığımız söz konusu. Terörle bir cerrahi operasyon derecesinde hassasiyetle mücadele ediyoruz, dikkat ederseniz yani teröristle mücadele ediyoruz biz, yani sivillere karşı azami bir hassasiyet göstererek ve orada aslında baktığınızda Kürtlere zulmeden terör örgütlerine ve Kürtlerin temsilcisi olduğunu ifade eden terör örgütlerine karşı biz bu mücadelemizi yürütüyoruz, değil mi?

ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Çukur olaylarında da bu çok netti.

BAŞKAN FUAT OKTAY - Ve onun dışındaki her türlü katkıyı da zaten kalkınmayla ilgili, gelişmeyle ilgili de veriyoruz. Dolayısıyla hani bu tür atıfların yapılıyor olması Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı hele hele, asla kabul edilemez; ben bunu hani özellikle notlara da düşmek isterim.

Ben tekrar teşekkür ediyorum, görüşleriniz için de...

SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN FUAT OKTAY - Müsaade ederseniz kapatalım derim.

Gündemimizde görüşülecek başka bir kanun teklifi bulunmamaktadır.

Dışişleri Komisyonumuzun 28'inci Yasama Dönemi 4'üncü Toplantısını kapatıyorum.

Her türlü katkılarınızdan dolayı tüm üyelerimize, her bir üyemize ve Bakan Yardımcımıza, Genel Müdürümüze ve tüm kurumlarımızın her bir temsilcisine, Komisyonumuzun değerli çalışanlarına tekrar yürekten teşekkür ediyorum.

İyi çalışmalar diliyorum, iyi günler.