KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, bürokratlar, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk önce, devamlı bizimle beraber olan basın emekçilerine geçmiş olsun diyorum hem size hem de bize. Dün bir gazeteci daha haksız yere, hukuksuz yere tutuklandı. Buradan Tolga Şardan'a ve bütün basın camiasına geçmiş olsun diyorum.

Yine verilerle dolu bir analiz yapacağım on dakika içerisinde. Başlayabiliriz.

İlk önce, benim hem buraya gelip sunum yapan Bakanlarla hem de AK PARTİ'li milletvekili dostlarımızla anlaşamadığım şey: Söyledikleriniz ile bizzat sizden gelen, TÜİK'ten gelen verilerin birbirine çok uyuşmaması. Şimdi, sol tarafta baktığınız zaman millî gelirdeki büyüme var; yukarı doğru giden millî gelir büyümesi, fena bir şey değil fakat alt tarafta bir türlü millî gelir büyümesini yakalayamayan ne var? Ücretler var, saatlik kazanç endeksi çakılmış kalmış. O yüzden de burada biz bütçe görüşmelerinin ilk başından beri kişi başı millî gelir artıyor, artmıyor, bunun dışında bir ücret problemi olduğunu söylüyoruz. Bu ücret probleminin temelinde de bu var. Mesela sağ tarafa bakın, gelir dağılımına baktığınız zaman, hani kimlerin ne kadar gelirini artırdığına bakacak olursanız, ücretlilerdeki artış kişi başı millî gelirin altında, üstelik işverenlerin de altında. Dolayısıyla buranın, bu ülkenin bir ücret problemi var. Bu ücret problemi giderilmedikçe Türkiye'deki sosyal problemler bir türlü gitmez. Burası TÜİK verisi.

Şimdi devam edelim. Burada biz çok sevdiğim Sayın Güneş'le beraber istihdam konusunda bazen takışıyoruz.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Evet.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Siz diyorsunuz ki: "İstihdamı sağladık, Türkiye'de insanlar devamlı iş bulabiliyorlar, istihdam artıyor." Biz de baktık; şimdi Türkiye aynı ligde yer aldığı üst orta gelir ülkeleriyle ya da aynı büyümeyi yakalamak istediği Çin'le aynı istihdam oranına sahip mi? Önemli olan...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Çin dünyada en fazla büyüyen ülke Allah aşkına!

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Yok.

Almanya, Güney Kore ya da Türkiye'nin beraber yer aldığı üst orta gelir ülkelere de baktık şimdi. Yani bizim istihdamımız gerçekten yüksek mi? İşsizlik oranına bakmak aldatıcı olabiliyor arkadaşlar. Neden? Çünkü eğer siz iş bulmaktan ümidinizi kesmişseniz ve İŞKUR'a başvurmazsanız işsiz kabul edilmiyorsunuz, iş gücüne dâhil olmuyorsunuz, sizler de benden daha iyi biliyorsunuz. Yani Türkiye'nin kendi üst orta gelir grubundaki istihdam oranını yakalaması için 9, Çin kadar olması için de 10,7 milyon daha ekstradan istihdama ihtiyacı var. Dolayısıyla biz...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Olacak inşallah.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - İnşallah tabii yani.

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Bir yirmi beş sene daha inşallah(!)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Evet. Yani dolayısıyla burada istihdamda bir başarı hikâyesinden bahsetmek çok mümkün değil çünkü şu anda bizim çalışan sayımızın toplam nüfusa oranı kendi yer aldığımız ligin çok altında. Bizim en başta 9 milyon istihdam yaratmamız gerekiyor ki üst orta gelir ülkelerle aynı istihdam oranına kavuşalım.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Çin ve Almanya'yla aynı ligdeyiz değil mi biz?

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Yok değiliz, üst orta gelir... Bakın, isterseniz benimle istatistikler konusunda çok yarışmayın, buraya zaten insaflı istatistikler getiriyorum. Üst orta gelir ülke grubu diyorum ben size.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Almanya bizi kıskanıyor, yapmayın gözünüzü seveyim ya(!)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Birleşmiş Milletlerin istatistiği arkadaşlar.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Şimdi, şunu bir kabul etmek gerekiyor arkadaşlar: Bizim 9 ila 10 milyon civarı ekstradan istihdama ihtiyacımız var sosyal güvenlik sistemini de ayağa kaldırabilmemiz için. Bunun tabii ki önemli bir kısmı -ben de öğleden önce konuşan Sayın Temelli'ye katılıyorum- kamuda olmak zorunda ve kamuda bu istihdamı yaratırken aynı zamanda kamudaki memnuniyeti de artırmamız gerekiyor. Hatırlarsanız geçen hafta sizlerle beraber buradaki Memnuniyet Endeksi'ne baktığımda... Kamu istihdamını artırmamız lazım, sizinle aynı şeyi söylüyorum Sayın Güneş yani kamu istihdamını artırmamız lazım ama kamu istihdamını artırırken kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyeti de artırmamız lazım, aynı şeyi söylüyoruz.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Kamu işçisini mi artıracağız? Memuru mu artıracağız?

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Kamu istihdamını, evet; bizim daha fazla devlet memuru, öğretmen, doktora ihtiyacımız var. Neyse, tutanaklara geçti. Bakın, şimdi şunu söylemek gerekiyor...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sayın Temelli'yle aynı şeyi savunuyorsunuz yani?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Güneş, sizin söz talebiniz var sanırım yoksa sürenizden düşeceğim bunları.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Şunu söylemek gerekiyor: Sayın Güneş, siyasi görüşlerden bağımsız olarak bizler burada Türkiye'de farklı illerin seçtiği milletvekilleri olarak çok önemli bir iş yapıyoruz. Benim sizinle de çoğu zaman benzer düşündüğüm şeyler var, Sayın Temelli'yle de var. Dolayısıyla burada bu işi biraz daha siyasetüstü bir mesele olarak algılayıp Türkiye'nin sorunlarını anlatmak lazım. Ben bu Komisyonda herhangi birisiyle aynı fikirleri paylaştığımdan ancak memnuniyet duyarım. O bakımdan yani partiden bağımsız gidelim.

Bakın, şimdi, Türkiye'nin çok ciddi bir ücret problemi var dedim çünkü asgari ücretlilerin oranı zaman içerisinde artıyor. Nereden biliyoruz? İşte, şuradan, bakın, Türkiye'de asgari ücretlilerin oranı -Sayın Bakan da söyledi- yüzde 40. Bizden sonra en yüksek oran Slovenya'da; yüzde 15. Dolayısıyla, asgari ücret açlık sınırının yakınında ve bizim yüzde 40, bizden sonra Avrupa Birliği ülkelerinde en yüksek asgari ücret oranı yüzde 15. Dolayısıyla, burada çok ciddi bir problem var ama "Daha büyük problem ne?" diyorsanız, bence şu: Bakın, Türkiye'nin yüksek vasıf gerektiren işlerde çalışanların ücretlerinin nasıl düştüğüne bakın burada. Şimdi, sol tarafta -TÜİK datasıdır- TÜİK datasına göre, beceri düzeylerine göre işlerin ortalama ücreti asgari ücretin kaç katıymış? Bundan on sene önce 3 katıymış, şimdi 2 katı. Yani "Üniversite mezunları bu ülkeden neden gitmek istiyor?" derseniz bence ideolojik sebeplerden dolayı değil, onun etkisi olabilir ama burada yüksek vasıf gerektiren işlerde çalışanların çok ciddi bir geçinme problemi var; ben demiyorum, TÜİK söylüyor. Bugün yüksek vasıflı bir üniversite mezununun o aldığı ücret asgari ücretin sadece 2,2 katı. Hatta şöyle söyleyeyim size: Yine beceri düzeylerine göre yüksek vasıf gerektiren işlerde çalışanların yaklaşık beşte 1'i asgari ücret alıyor; Türkiye'nin temel problemi bu. Ben Sayın Bakanın sunumunda da bu konulara, beceri politikasına önem verdiğini gördüğüm için mutluyum.

Fakat şöyle bir problem var: İş dünyamıza baktığımız zaman "İş dünyamız ne gibi, ne vasıfta çalışanlar arıyor?" dediğiniz zaman, en fazla düşük düzeyli becerili insanlar arıyor. Bakın, buradaki temel uyumsuzluk ne, biliyor musunuz? Türkiye'nin ilk önce bunu çözmesi lazım. Bizler çok fazla üniversite açıyoruz, biliyorsunuz. Ben fazla üniversite açılmasına bir akademisyen olarak karşı birisiyim, bu üniversitelerin iki senelik teknoloji kampüsleri hâlinde revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum ve burada çağımızın gerekli olan becerilerinin bu kampüslerde verilmesi gerektiğini düşünüyorum Türkiye'de ve yurt dışında ders veren bir öğretim üyesi olarak. Ama bu kadar fazla üniversite mezunu çıkarttıktan sonra, iş dünyası kendi üretim düzeyini ancak düşük becerili insanları çalıştıracak durumda tutarsa, işte o zaman orada bir problem oluyor -Sayın Şimşek'le de Sayın Yılmaz'la da Sayın Bakan'la da bugün bunu konuşmamız lazım- beceri uyumsuzluğu oluyor. Yani iş dünyası aslında çok yüksek vasıflı ya da orta yüksek vasıflı kişiler aramıyor, son beş sene içerisinde düzenlenen yanlış politikalarla beraber öyle bir rekabet ortamı yaratıldı ki siz ucuz iş gücü, ucuz emek ve değersiz Türk lirasına dayalı bir rekabet gücü geliştirmek istediniz: Siz değil, bundan önceki 2 Hazine ve Maliye Bakanından bahsediyorum genelde, onların rekabet politikası bunun üzerineydi. Vasıflı kişiler yetiştirdiği zaman, iş dünyası bu vasıflı kişileri yetiştirecek üretim seviyesinde değil, işte o zaman da şu oluyor: İş dünyası üniversite mezununa en fazla asgari ücret verebiliyor çünkü Türkiye'nin bir verimlilik problemi var. Türkiye'nin üretim deseni bu kadar fazla becerikli üniversite mezununa maalesef iş bulacak, onları istihdam edecek seviyede değil; bizim burada yaklaşmamız lazım. Bir de şu var: Sayın Bakan "iyi işler" dedi, doğrudur fakat bu işleri bizim cinsiyet ve yaş grubuna göre eşit dağıtmamız lazım. Kadınlara baktığınız zaman, gençlere baktığınız zaman, özel sektöre baktığınız zaman -bir Dünya Bankası jargonudur "good jobs"- bu hâlâ son derece maskülen bir toplumda yaşadığımızı gösteriyor; maalesef, orta yaş üstü erkek egemen çalışanlara bu iyi işler gidiyor. Kadın istihdamına çok daha fazla vurgu yapmamız lazım. Mesela, ben sizde şunu görmeyi çok isterdim: Bakım ekonomisine vurgu yapılması gerekiyor. Çünkü demografiden bahsettiniz, toplum yaşlanıyor, kadın istihdamını artırmamız lazım, kadın istihdamını artırmamızın en güzel, en önemli yollarından bir tanesi, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de bakım ekonomisini geliştirmektir. Buraya baktığınız zaman, bir dönüşüm yaşamamız gerekiyor. Dünya, Sanayi 4.0'ı bütün zahmetiyle beraber yaşarken bakın, bizler Türkiye olarak bu dönüşüm riskine en fazla sahip olan ülkelerden bir tanesiyiz. Bir an önce, Türkiye'nin, yükseköğrenim politikasından ziyade bir beceri politikası geliştirmesi lazım yani bu "skills policy" sizin Bakanlığınızın görev alanları içerisinde. Türkiye'deki beceri politikası şu anda maalesef çağın çok gerisinde kalıyor. Peki, becerikli miyiz? Değiliz.

Bakın, bu özel sektör EUROSTAT verisini -TÜİK'ten almışlar bizim verilerimizi- söyleyeyim. Çalışanlarına bilgi ve iletişim becerilerini geliştirmek için eğitim veren işletmelerin toplam işletme içindeki payında Türkiye, küçük ölçekte de orta ölçekte de büyük ölçekte de geride. Yani bugün yapmanız gereken şeylerden bir tanesi, Türkiye'nin ücret problemini çözmek istiyorsanız, daha iyi bir ekonomi yaratmak istiyorsanız, yapmanız gereken şey özellikle bilgi ve iletişim becerilerini geliştirmek için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Biraz daha ek süre alabilir miyim?

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bir dakikayı biraz geçelim.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Peki, iki dakika verelim.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İki dakika verelim, ben kestim ya.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bak işte, sizinle de aynı düşünüyoruz.

Neyse devam ediyoruz. Şimdi bu yetenek yarışında baktığınız zaman INSEAD'ın Küresel Yetenek Rekabetçiliği Endeksi vardır, bakın Türkiye oraya da baktığınız zaman maalesef geride kalıyor yani bizler, önümüzdeki dönemin gerekli olan becerilerini gençlerimize veremiyoruz. O yüzden benim Sayın Bakandan ricam, YÖK'e gidin, Millî Eğitim Bakanlığına gidin, ilgili bütün kurumlarına gidin ve çok sıkı bir koordinasyon hâlinde yeni bir müfredatla gelin, yeni bir beceri politikası anlayışıyla gelin çünkü eğer bu tabloyu değiştirmezsek maalesef hem beceri uyumsuzluğu problemi devam edecek hem ücret problemi devam edecek ve bizler hâlâ rekabeti ucuz iş gücü ve değersiz Türk lirası üzerinden kurmaya çalışacağız.

Şimdi zaman da az olduğu için peki bu istihdamı nasıl yaratırsınız? Biraz önce dedik ya Türkiye'nin 9 milyon ekstra istihdam yaratması lazım. Bu benim TÜSİAD için zamanında yaptığım bir çalışmadır, dünyayla da uyumludur. Gördüğünüz gibi hem HEDEP'le de bazen anlaşıyoruz hem TÜSİAD'la da yani yeter ki Türkiye kazansın burada. Türkiye'de işleri genç ve küçük ölçekli şirketler sağlıyor. Önemli olan şey bu "start-up" dediğiniz şey, evet havalı bir kelime deyip çok fazla böyle göz ardı etmeyin. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yeni istihdam yaratacaksanız genç şirketlere teşviki vermeniz lazım. Yaşlı şirketlere teşvik verdiğiniz zaman onlar istihdam yaratamıyorlar, maalesef kamu bankaları başta olmak üzere krediler onlara gidiyor ve bunlar yüzdürülüyor, onlar istihdam yaratmıyor, verimliliği de sağlayamıyor; yeni Dünya Bankası raporudur. Teşvik verecekseniz genç ve küçük ölçekli şirketlere verin.

Bakın, üniversiteyle ilgili size çok sevdiğim bir slaytı göstermek istiyorum, o da şu: Dünyanın önde gelen 2 tane üniversitesi Stanford ve MIT, sağ tarafta da ülkemiz var; şirket sayısı, çalışan sayısı, ekonomik büyüklük, büyüklük sırası.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Baktığınız zaman bugün bu 2 tane dev üniversiteden mezun olanların kurduğu şirketlerin ekonomik büyüklüğü dünyanın 8'inci ve 10'uncu büyük ekonomisi yapıyor, biz 17'nci ekonomisiyiz bütün ülke olarak. Ne eksik burada? Şu eksik: Bizim, sizin de o yüzden hemen bir an önce üniversitelere gidip, YÖK'le ve Millî Eğitim Bakanlığıyla da istişare hâlinde olup buradan kendi fikirlerini hayata geçirebilecek olan öğrencileri bulup onların müfredatlarını yani üniversitelerin ve teknik liselerin müfredatını ona göre revize etmemiz lazım.

Emeklileri unutmadık. Emekli sistemiyle ilgili burada biliyorsunuz, Bakın burada şimdi sizinle aynı şeyi söyleyeceğim. Ben Türkiye'deki emeklilerin probleminin sizinle başlamadığını düşünüyorum. 38 ila 43 yaşında emekliliğe izin verirseniz -dünyada hiçbir yerde yoktur- kadınların 38, erkeklerin 43 yaşında emekli olmasına izin verirseniz ve ondan sonrasında da SSK'nin primlerini enflasyonun çok altında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Özlale, teşekkür ederim.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Başkanım, son ikinci defa...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - ...hazine bonosu olarak hazineye satarsanız elinize korkunç bir sistem kalır. Bugün SGK sistemi hiçbir şekilde sürdürülebilir değil, bunda bütün partilerin, bakın baştan söylüyorum, seçim zamanında popülist bir şekilde hareket eden bütün partilerin maalesef emeği vardır -kötü anlamda söylüyorum bunu- Türkiye'de emeklilik sisteminin bu hâle gelmesi 80'lerden itibaren izlenen yanlış politikalardır. Bizler bu yanlış politikaları izlediğimiz için bizim çocuklarımız 70 yaşında, 75 yaşında açlık sınırının altında emekli maaşı alacaklardır. Bunun vebali, dediğim gibi sadece sizin değil, 80'den itibaren iyi kötü popülist politikalarla siyasete yön veren bütün siyasi partilerin üzerinedir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler.