KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Yok, estağfurullah.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi hakkında görüşlerimizi paylaşmadan önce herkesi, her bir emekçi arkadaşı saygıyla selamlıyorum.

Yine önceki dönem milletvekilimiz sevgili Hüda Kaya'nın da bir kumpasla tutuklanmasını kabul etmediğimizi, bunu kınadığımızı belirtmek istiyorum. Bunun tam da IŞİD gibi bir barbarizme karşı zaferin adresi olan Kobani'yle ilgili dava gerekçe gösterilerek 1 Kasım dünya Kobani gününde yapıldığını da görüyoruz. Partimizin her bir üyesi, emekçisi gibi Hüda Kaya yoldaşımız da nasıl ki dün 28 Şubatçılara karşı boyun eğmediyse bugünkü faşizme de boyun eğmeyecektir.

Dünya, işçinin ve emekçinin alın teriyle, emeğiyle yaşanacak bir hâle geliyor; fabrikalarda çarklar onların varlığıyla dönüyor ama "hard" kapitalist mantalite onların emeğini yok sayarak haksızlığa karşı itirazını ya görmezden geliyor ya da yasaklıyor. Buradan, zor şartlarda çalışan Trendyol GO kuryelerinin eylemlerini, Sputnik basın çalışanlarının itirazlarını, Schneider Enerji çalışanlarının grevini, TEDAŞ ve FEDAŞ işçileri başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafında sadece emeğinin hakkını talep eden her bir emekçiyi görüyor ve HEDEP olarak onların yanında olduğumuzu belirterek her birini ayrı ayrı selamlıyorum.

Türkiye'de istihdam alanının genişlemesi, iş imkânlarının artması sorunu maalesef artarak devam etmektedir. İçinden geçtiğimiz bu süreçte de ekonomik krizle birlikte derinleşen bir işsizlik ve yoksulluk söz konusu. Dolayısıyla, bugün insanca bir yaşamı sağlayacak bir iş bulmak da insan onuruna yaraşır koşullarda çalışmak da ciddi bir sorun hâline gelmiştir. TÜİK belli kriterlere göre işsizlik, istihdam, iş gücüne katılım oranlarını açıklıyor ama bunların, bağımsız kuruluşların, sendikaların açıkladığı verilerle örtüşmediğini hepimiz çok iyi bir şekilde görüyoruz. Bu nedenle tablonun tamamını tüm çıplaklığıyla gördüğümüzü düşünmüyoruz açıkçası. Oysaki ekonomik krizin emek, emekçiler boyutuyla doğru bir şekilde tam olarak ortaya konulmasıyla bütünlüklü bir çözüm de ortaya konulabilir diye düşünüyoruz.

Tabii, Türkiye'de sadece bir iş bulmakla sorun elbette çözülmüyor çünkü iş güvenliği ve iş sağlığı da bu ülkenin kanayan yaralarının içerisinde karşımıza çıkıyor. Bugün de iş cinayetleri, sakat kalmalar, meslek hastalıkları ve yaralanmalar artarak devam etmektedir. AKP Türkiyesi'nde sosyal haklar çeşitli yasalarla kısıtlanırken neoliberal ekonomi politikalarıyla sermayenin çıkarları esas alınmış, emekçinin iş güvencesi elinden alınmıştır. Ayrıca, güvenlikçi politikaların da etkisiyle bu emek alanına da yansımış, grev ve sendikalaşma hakları da büyük bir darbe almıştır. AKP iktidarı söz ve eylemleriyle işçiden değil sermayeden yana bir tutumu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Açıkça belirtmek gerekir ki ortada bir iş kazası yok, iş cinayetleri var ve iş cinayetleri de özü itibarıyla politik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Bakan, şimdi size bir tablo göstermek istiyorum, bu tabloya hem AKP Grubunun hem sizlerin iyi bakması gerekiyor çünkü; bu tabloda sizlerin yarattığınız politikaların hakikati var, bu hakikati içinde barındırıyor. Bu tablo, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin hazırlamış olduğu bir tablo. Buraya göre İş Cinayetleri Raporu'nda Türkiye'de 2023 yılında, sadece son dokuz ay içerisinde 1.409 kişi iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirmiş ve yine, bu tablo üzerinden şunu ifade etmek gerekiyor: Çocuklar okulda olması gerekirken sizin politikalarınızdan dolayı her yıl 60-70 arası çocuk; yine, tarım, sanayi ve hizmet sektöründe güvencesiz koşullar altında çalışan 120-150 kadın arkadaşımız; yine, yanlış iç ve dış politikalarınızdan dolayı her yıl ortalama 100 civarında mülteci yaşamını yitirmektedir. Birçok iş kazası incelendiğinde gerekli önlemlerin alınmadığını, işçilerin sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda çalıştığını da görmekteyiz çünkü yirmi bir yıllık AKP iktidarı döneminde bir iş cinayeti rejimi inşa edilmiştir diyebiliriz. Yine, Soma, Amasra, Davutpaşa, Ostim, Düzce, Ermenek, Esenyurt, Erzurum, Samsun, Güllük, Şırnak gibi birçok iş cinayeti sizin döneminizde gerçekleşmiştir.

Söz konusu iş cinayetleri olunca seçim bölgem Van'dan da konuşmamak olmaz çünkü hemen hemen her hafta Van'a da maalesef iş cinayeti sonucu yaşamını yitirmiş bir gencin cenazesi gelmektedir. Bunu ne için ifade ediyorum? Çünkü benim seçim bölgem Van dâhil olmak üzere Kürt illerinde yıllardır uygulanan politikalardan dolayı ciddi bir göçe maruz kaldık. Bu göç beraberinde neyi getiriyor? Özellikle genç nüfusun son yıllarda batıya gelmesi ya da yurt dışına çıkmasıyla açığa çıkıyor ve batıya gelen gençlerimizin büyük bir kısmı da inşaatlarda çalışmak, çalıştırılmak zorunda bırakılıyor.

Bu tablo ülkeyi yönetenlerin eseridir, buna çözüm aramayanların ayıbıdır. Eğer siyasi iktidar her şeyi kendinde merkezîleştirmezse, Van halkının iradesine ve diğer belediyelerimize kayyumlar atayıp bunu, bu iradeyi ipotek altına almazsa, yerel yönetimler ve yerel demokrasi güçlendirilirse halk ve kentin dinamikleri çözüm geliştirebilir ama maalesef AKP iktidarı ne bir çözüm yolu buluyor ne de bir çözüm bulunmasına müsaade ediyor.

Sayın Başkan, Sayın Bakan ve değerli konuklar; sosyal yardımlar konusuna da kısmen değinmek istiyorum. Evrensel düzeyde "sosyal devlet" ifadesi bir "refah devleti" tanımına karşılık gelmekte, Türkiye'de ise "sömürülmek üzere üretilen yoksulluğun yönetilmesi" şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Açıkçası sosyal devletin sosyal barışla ve sosyal adaletle ilişkisi de kavranmış değildir. Siyasi iktidar, yardıma muhtaç yurttaşların katma değer üretecek şekilde ekonomik hayata kazandırılmasını amaçlamıyor, toplumu âdeta yardım bekleyen kesim olarak kodlamış durumda. Yurttaşın yasalardan doğan hakkına rağmen devlet imkânlarını bir lütuf, minnet denkleminde kullanan bir iktidar söz konusu.

Bugün, sosyal yardım ödemelerinden etkilenen nüfus oranı yüzde 40 civarında karşımıza çıkmaktadır. Bu, aynı zamanda yaygınlaşan yoksulluğu, artan yoksullaşmayı da tescil eden bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle seçim dönemlerinde yoksulluğun siyasi tercihlerin dönüştürülmesi için nasıl bir araç olarak kullanıldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Hatta, iktidarın sosyal yardım ödemelerini yandaşlarının olduğu yerlerde artırdığı ve tabanı olmayan yerlerde bunu kısıtladığı tartışmaları da kamuoyunda fazlasıyla yer bulmuştur. Dolayısıyla, sosyal yardımların şeffaf dağıtılması gerekirken dağılımın şehir, bölge, cinsiyet ve miktar başlıklarında da ayrıca paylaşılması gerekmektedir. Bugün, sosyal yardımların bütçe içindeki ağırlığı Avrupa Birliği ülkelerinin çok gerisindedir, bunun artırılması gerekiyor ama bu, toplumu sosyal yardıma muhtaç etmeyi kesinlikle amaçlamamalı; yurttaşın asgari düzeyde yaşamını idame edeceği koşullar yaratılmalı, iş olanakları sağlanmalıdır. Bununla gerçekleşen sosyal yardıma muhtaç olanların daha çok yararlanabildiği bir sistem kurulabilir, bu mümkündür.

Tabii, iller bazında baktığımızda sosyal yardıma muhtaç edilmiş bölgeler de dikkatimizi çekiyor, bu da devletin eliyle yaratılan bölgelerarası eşitsizliğe işaret etmektedir, özellikle Kürt illerinde bunun daha da derinleştiğini görmek mümkün. Kimse bize bunun bir tesadüf olduğunu söylemesin çünkü bunun bir tesadüf olmadığını, bunun onlarca yıllık politikaların sonucu olduğunu hepimiz çok iyi bir şekilde biliyoruz. Ekseriyeti Kürt olan kentler sosyoekonomik gelişim endekslerinde son sıralarda, kişi başına düşen millî gelirde son sıralarda ama ne tesadüftür ki sosyal yardımlar konusunda 1'inci sırada yer almaktadır. Bugün hanede kişi başına düşen gelirin asgari ücretin üçte 1'inden az olduğu nüfus oranı Ağrı, Urfa, Muş ve Hakkâri'de yüzde 30'un üzerinde; Van, Diyarbakır, Mardin gibi kentlerde yüzde 25'in üzerinde bir şekilde karşımıza çıkmaktadır çünkü bölgesel eşitsizlikler, ekonomik adaletsizlikler söz konusuysa tabii açığa çıkan tablo da bu şekilde olacaktır.

Siyasi iktidar sosyal yardımlarla rıza üretemez, yurttaş da minnet duymak zorunda değildir, bunun da altını çizmek istiyoruz ama mutlu bir azınlığa hizmet eden iktidar hiç değilse insafa gelerek yoksulluğun maliyetini yoksullara ödetmekten vazgeçebilir. Bu amaçla bizler, HEDEP olarak, insanca yaşanacak ücret politikalarının, sendikal hak ve özgürlüklerin yaşam bulması, cinsiyetçi iş bölümü ve işsizliğin son bulması, emeklilerin ve engellilerin sorunlarının çözülmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Siyasi iktidarı da sermayenin dar iktidar hesaplarının bütçesini değil, emekçi halkın bütçesini yapmaya davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.