Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Sosyal Güvenlik Kurumu d) Türkiye İş Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 02 .11.2023 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Merhaba, öncelikle salonda bulunan herkese, hepimize kalan zamanda verimli bir çalışma diliyorum.
Şimdi Çalışma Bakanlığının bütçe sunumunu dinledik, kitapçığını okuduk. Burada dikkat ederseniz eğer "çalışma rejimi" dediğimiz şey işçilerin üzerinden yürüyen bir rejimdir ama sunumda da dinlediğimiz, metinde de gördüğümüz ifadeler birçoğunda şöyle başlıyor: "İşverenlerimizin ihtiyaç duyduğu tedbirler..." "İşverenlerin talepleri doğrultusunda..." "İşveren" sözcüğü defalarca geçiyor, "işçi" sözcüğünü bulmak mümkün değil metinde. Hiçbir yerde mesela "işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda" diye bir ifade görmüyoruz, görünmez işçiler. Bir bütün olarak çalışma rejimini var kılan, emekleriyle saatlerce çalışan işçiler yok metinde. Ama nasıl var? İstihdamı arttırma anlamında var. "İstihdamı artırma" dendiğinde de sadece "istihdama katılım..." Bir kere, katılan işçilerin çalışma koşulları; hangi koşullarda çalışıyorlar, nerede kalıyorlar, ne yiyorlar, ne içiyorlar, bu metinde tamamen görünmez kılınmış vaziyette. Dolayısıyla "olumlu gelişmeler" diye ifade edilenlerden bir tanesi de bu. İşçiler bir kere silinmiş vaziyette. Bir de burada mesela "kadın işçiler" "göçmen işçiler" "çocuk işçiliği" böyle kategoriler yok çünkü bütün şey sermayenin, burjuvazinin ihtiyaçlarına göre tanımlandığı için ve onlar da zaten kazançlarına kazanç kattıkları için iktidar açısından da bir sorun yok çalışma rejiminde. Ufak tefek sorunlar var, onlar da giderilebilir.
Sendikalaşma oranlarının arttığından söz ediyor metin, sunum da öyleydi. Bir kere, sendikalaşma mücadelesi ta 19'uncu yüzyıldan beri işçi sınıfının dişiyle, kanıyla elde ettiği bir kazanım, kimsenin bahşettiği bir şey değil. Kamu emekçilerinin grevli, toplu sözleşmeli sendikal mücadelesine bu topraklarda hepimiz tanık olduk, bir eğitim emekçisi olarak o mücadelenin parçasıydım ben. Ama "Sendikalaşma oranı yükseldi." deyip grev hakkı olmayan, toplu sözleşme hakkı olmayan -biraz önce Tiryaki arkadaşımızın belirttiği gibi- yandaş sendika yaratılarak şişirilen sayılarla "Sendikalaşma oranı arttı." diyorsunuz, böyle bir şeyi kimseye kabul ettiremezsiniz.
Bir de grev meselesine gelelim. İşçi sınıfı için en mühim haklardan bir tanesi grev meselesi. Greve ilişkin ise olağanüstü hâl döneminde sermayeye verilen bir sunumda bu Hükûmet "Grev tehdidini ortadan kaldırdık." diyor. Nasıl ortadan kaldırdı. Her birimiz biliyoruz.
Peki, 1848'lere gidelim, Karl Marx ve Engels "Bugüne kadar toplumsal mücadeleler tarihi aslında sınıf mücadelesi tarihidir." diyor ve bu tarih devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Bu metinde asla yer almayan, görünmez kılınan işçiler... Mesela Agrobay Seracılık işçileri sendikaya üye oldukları için işten atıldılar, yetmiş üç gündür Agrobay Sera önünde hakları için direniyorlar, iktidar duymuyor. Şöyle duyuyor: Onların direnişlerini kolluk kuvvetleriyle bastırmak, büyük oranı kadın olan bu işçileri yerlerde sürükleyerek gözaltına aldırmak. Çok yakın zamanda, geçen hafta bu kadınlar bir mektup yayınladılar, her birinizin o mektubu okumasını tavsiye ederim, çalışma koşullarının kadınlar için ne demek olduğu o mektupta çok açık yazıyor.
Sputnik çalışanları, Türkiye Gazeteciler Sendikası üyesiler ve yetmiş sekiz gündür grevdeler; Trendyol depo işçileri, altmış yedi gündür direnişteler ve bunlar, bu direnişler devletin kolluk güçleri tarafından bastırılıyor çünkü bu -demin sunumda da gördüğümüz gibi- burjuvazinin, sermayenin, patronların ihtiyaçlarına göre hazırlanmış bir bütçe. Kadınların ne yaşadığı meselesinden söz ederken hemen gelelim, iki gün önce basına yansıyan Malatya'daki BİRTEK-SEN üyesi 2 kadın işçinin eşleri ve babaları Emniyete çağrılıp -bakın, Emniyete çağrılıp- sendikal faaliyetleri nedeniyle kadınlar, kız çocukları babalarına ve eşlerine şikâyet ediliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Saki, süreniz doldu, bir dakika ilave süre veriyorum.
Buyurun, toparlayın lütfen.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bu bize erkek egemenliğinin sermaye düzeniyle, devletle nasıl iç içe olduğunu gösteren çarpıcı bir örnek. Biz şunu söylüyoruz: İşten atılmalar, örgütlü işçi sınıfından korkulduğu için işten atılmalar, sermaye lehine, burjuvazi lehine kolaylaştırılıyor kod 46'yla. Doğruluk ve bağlılığa uymama gibi bir gerekçe... Bu gerekçe tamamen patronların işine yarayan bir gerekçe; tazminatsız, ödeneksiz işten atılıyorlar. Bu raporda hiç adı geçmeyen işçiler. Sonra deniyor ki: "Mahkemeye verin." Senelerce sürüyor işçilerin hak gaspları ve o yargının da kime çalıştığını her birimiz görüyoruz, biliyoruz. Ama son söz olarak diyorum ki ben, biraz önce söylediğimiz gibi, bu işçi sınıfının mücadelesi, emekçi sınıfların mücadelesi sürüyor, sürecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Saki, teşekkür ediyorum, süreniz doldu.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Son bir cümle...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Burada, bu kürsüden, biz sınıf mücadelesini emekçi sınıflarla dayanışma içinde mücadeleyle aldığımız kazanımları bir sonraki raporlara kendi emeğimizle yazdıracağımızın sözünü de veriyoruz.