Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Kalkınma Ajansları (Ahiler, Batı Akdeniz, Bursa Eskişehir Bilecik, Dicle, Doğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu) f) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı g) Türk Standardları Enstitüsü ğ) Türk Patent ve Marka Kurumu h) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ı) Türkiye Bilimler Akademisi i) Türkiye Uzay Ajansı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 07 .11.2023 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler, değerli milletvekilleri ve bürokratlar, basın emekçileri ve salonda emek veren değerli emekçiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve kolaylıklar diliyorum hepimize.
İnsanlık tarihinin gelişmesinde, modern sürecin ilerlemesinde bilim ve teknolojinin önemli bir yer tuttuğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu anlamda, yaşamsal önemde etkinlik ve çalışmaları olması gereken bir Bakanlığın bugün bütçesini tartışıyoruz. Elbette, bizler HEDEP olarak iktidar ve bazı muhalefet çevresinden ayrı, farklı görüşlerimiz, düşüncelerimiz var. Burada "bilimsel çalışma" dediğimizde, "teknoloji üretimi" dediğimizde daha çok emekçiden, işçiden yana konuşmalıyız diye düşünüyorum. Bugün KOBİ'ler de en yaygın üretim merkezleri içinde yer almaktadır. Dolayısıyla, sayıları milyonları bulan üretenler konuşulmadan, emekçilerin hakkı teslim edilmeden yapılan sunumlar da bizce eksiktir ve sermaye taraftarlığıdır.
Bugün Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı şahsında en popüler çalışmalar Togg ve TEKNOFEST olarak karşımıza çıktı. Oysaki bu Bakanlığın çok geniş bir çalışma alanı var diye biliyoruz. Milyonlarca çeşitlilik olmasına rağmen verimli ve özgün bir çalışma açığa çıkmıyor maalesef. Yani açığa çıkmıyor olmalı ki bu Bakanlık, karşımızda sadece birkaç başlığa sıkışmış durumda sunumunu yapıyor. Mesela sanayi diyoruz; bunun ekolojik, demokratik boyutunu işleyebiliyor muyuz, var mı öyle bir boyutu? Çevreyi kirleten organize sanayi bölgelerine yönelik temizleme için kaynak ayırmak gibi bir çalışmanız var mı ya da çevreyi koruma anlamında bunu ne kadar devreye sokuyoruz? Bilimin, teknolojinin doğayla ilişkisini ne kadar değerlendiriyoruz? Yeşil devrim ve yeşil teknoloji neden günümüzde hâlen Türkiye'de revaçta değil? Eğer katma değer üretilecekse bu katma değerlerden toplum da yararlanabilmeli ve doğa da yararlanabilmeli diye düşünüyorum.
Bugün Togg'la övünebiliyoruz ama kaç emekçi işçi bu arabayı alabiliyor? Gerçekten oturup bunu da ciddi şekilde tartışmak gerekiyor. İnsanlar krediye ulaşamıyor, ulaşan kişiler de yüksek bedellerle ancak kredi bulabiliyor ve ödemeleri de günümüzdeki koşullarda zaten çok zor bir şekilde yapılıyor, siz de bunu çok iyi biliyorsunuz. Mesela Almanların "Volkswagen" adında bir arabası var, anlamı da "halkın arabası." Yani amaç her Alman yurttaşın bu arabaya kolayca erişebilmesi ama mesela Türkiye'de Togg'a erişebilecek kaç insan var, gerçekten bunu da merak ediyorum.
AKP iktidarının rasyonel zeminden uzaklaştığı bizzat bir bakan tarafından ifade edilen bir şey. Rasyonel olmanın bir koşulu da bizce nesnelliktir. Bunlar, bilim, sanayi ve teknoloji içeren bu Bakanlığı yakından ilgilendiren kavramlar. Bugün gelişmiş çağdaş ülkelere bakıldığında felsefenin, teknolojinin ve bilimin demokrasi ve özgürlükler bahçesinde geliştiğini hepimiz görebiliyoruz. Elbette totaliter rejimlerde de teknolojik bazı üretimler olabiliyor ama bunun halklar için refah ve mutluluk yaratmadığı da geçen yüzyılda tecrübe edildi. Biliyorsunuz dünya savaşından önce Almanya ve Japonya büyük oranda silah sanayisine yatırım yapan ülkeler içerisinde yer aldılar. Sonuçta kendi halkları ve dünya halkları için de bir felaketin sebebi oldular maalesef. Dolayısıyla, barışı savunmanın en etkili savunma yatırımı olduğunu anlamamız gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli hazırun; Türkiye, dünya genelinde gelişen teknoloji sürecinin bir parçası konumunda. Etkileşim ve iletişim kaynakları artıyor, bilgiye ulaşma imkânları çeşitleniyor. Bu, aynı zamanda özgürlük alanlarını da genişletiyor. İfade özgürlüğü de bilginin paylaşımı da bunun içerisinde yer alıyor. Dolayısıyla, demokrasi, bilimsellik, özgürlükler ile teknoloji, sanayi ile refah arasında bir doğru orantı olması gerektiğini düşünüyoruz ama bugün dünya dijital demokrasiyi tartışıyor, tüm sistemlerini buna uyarlayan ülkeler var. Şöyle bölgesel eşitsizlikleri de sayarak buna baktığımız zaman "dijital bir faşizm" "teknoırkçılık" diyebileceğimiz bir süreçten geçiyoruz.
Genç bir ülkeyiz ama ülkenin tüm gençlerini kapsayan bir gençlik politikamız var mı? Sayın Bakan, çalışmalarınızın her türlü reklamını yapıyorsunuz fakat ülkenin gençleri yurt dışına gidiyor, ciddi bir beyin göçü var. Bakın, bir araştırmaya göre gençlerin yüzde 76'sı bu ülkede iyi bir gelecek bulamadığını, göremediğini söylüyor ve bunun için yurt dışına gitmek istediğini ifade ediyor çünkü her 2 gençten 1'i bu ülkede mutsuz, borçlu olduğunu belirten gençlerin oranı korkunç boyutlara varmış durumda. Genç işsizlik genel işsizliğin 2 katından fazla; bu oran maalesef kadınlarda her alanda olduğu gibi daha yüksek. Bu tablo AKP iktidarının eseri.
"İnovasyon" "teknoloji" diyorsunuz Sayın Bakan, gençler sansür yasalarıyla fikir beyan edemiyor, Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarını protesto eden gençler yurttan atılıyor. Bugün internet özgürlüğünün değerlendirildiği Freedom House raporunda "özgür olmayan ülkeler" kategorisinde yer alıyoruz. Türkiye Demokrasi Endeksi'nde 167 ülke arasında 103'üncü sırada, İnsani Özgürlük Endeksi'nde 139'uncu sırada yer alıyoruz. Sayın Bakan, bu tablo gösteriyor ki bir şeyler yanlış yapılıyor, bir şeyler yanlış gidiyor.
Sayın Başkan, değerli üyeler; teknoloji ve bilimin üretileceği yerler, sizler de çok iyi biliyorsunuz ki üniversitelerdir ama 1980'lerden bugüne YÖK eliyle üniversitelerin özerkliği ortadan kaldırılmış durumda. Geldiğimiz süreçte de bilimselliğin ölçütü nesnellik olmaktan çıkmış, daha çok iktidarın ideolojisiyle veya ulus devlet kodlarıyla uyumlu olmuştur. Oysaki bilimin sadece nesnel gerçekliğe odaklanması lazım çünkü hiçbir güç odağından etkilenmemesi gerekiyor. Üniversiteler, adından da anlaşılacağı üzere üniversaldır. Yüzlerce üniversite var artık Türkiye'de; peki, uluslararası düzeyde intihal içermeyen makalelerin oranı nedir? Önemli bazı bilimsel çalışmalara imza atan Türkiyeli bilim insanlarının çoğu neden yurt dışında yer almakta, orada yaşamakta? Çünkü Boğaziçi Üniversitesi örneğinden de anlaşılacağı üzere bilimsel özgürlük ve özerklik saldırı altındadır. Siyasi ve ekonomik nedenlerle ülkeden âdeta bir kaçış söz konusu, son yedi yılda 700 binden fazla insanın yurt dışına göç etmiş olduğunu biliyoruz.
Ülkeden kaçışın, beyin göçünün AKP'nin politikalarıyla doğrudan bir ilişkisi mevcuttur. Bugün, Instagram, Twitter, Facebook, TikTok gibi ciddi bir etkileşim alanı var, özellikle gençler fikirlerini açıklamaktan korkuyor çünkü bilim dünyasına aykırı bir tartışma zemini maalesef yok. Şunun da adını koymak lazım: Aslında insanlar ülkeden değil, bizzat AKP iktidarının politikalarından kaçıyorlar. Konfüçyüs mezar başında ağlayan bir kadına neden ağladığını soruyor, kadın da eşinin babasının, eşinin ve oğlunun öldürüldüğünü ifade ediyor. Konfüçyüs bunun üzerine "Neden bu diyardan gitmiyorsun?" sorusunu soruyor. Kadın da "Burada hükûmet baskısı yok, o yüzden burayı terk etmiyorum." cevabını verince, aslında Konfüçyüs öğrencilerine o esnada dönüp şunu diyor: "Baskı yapan hükûmetler kaplanlardan daha dehşet vericidir." Aslında bundan çıkarılması gereken şeyi de hepimiz çok iyi bir şekilde biliyoruz.
Sayın Bakan, inovasyon ve teknoloji söz konusu olduğunda Almanya bunun en önemli örnekleri içerisinde yer almakta. İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya'yı hepiniz çok iyi bilirsiniz; Nazizm ideolojisinin bir özelliği silah sanayisi, diğer özelliği de muhaliflere yönelik siyasi baskılardı. Meydanlarda kitapları yaktılar; birçok aydın, entelektüel insan Almanya'dan kaçmaya başladı; Oppenheimer ve Einstein da bunların içerisinde yer alan bilim insanlarıydı. Almanya'dan kaçanlar çoğunlukla Amerika'ya gittiler; tabii, o dönem Türkiye'ye gelenler de var içlerinde. Amerika'nın nükleer ve atomik teknolojisini üretenler bunlardı. Eğer üniversiteler bilim yuvası olacaksa öncelikle üniversitelerdeki akademisyenlerin özgür olması gerekiyor ve bu akademisyenlerin her şeyi bilimsel çerçevede özgür bir şekilde ifade edebilmesi gerekiyor. Ama biz biliyoruz ki "barış" dedikleri için, buna imza attıkları için akademisyenlerin kapısına TEM polisleri gönderildi, yüzlerce akademisyen mesleğinden ihraç edildi ama akademik özgürlüğün olduğu yerlerde böyle olmuyor; bunu, eğer araştırırsak hepimiz çok iyi bir şekilde görürüz. 2000 yılında Profesör Edward Said Lübnan sınırlarından İsrail tarafına bir taş attığında üniversiteden atılması için başlatılan kampanyalar vardı ama Kolombiya Üniversitesi yönetimi "akademik özgürlük" diyerek işten atılmasını reddetti, buna karşı çıktı.
Sayın Bakan, son olarak şuna değinmek istiyorum, TÜBİTAK ve TÜBA'dan bahsetmek istiyorum: Elbette bu kurumlar önemli kurumlar ama başından beri belirttiğim gibi, bütünlüklü bir demokratik değer üretilmeli, farklı diller de kurumların imkânlarından yararlanabilmeli; aksi takdirde, Anayasa'nın "eşitlik" ilkesinin gereği yerine getirilmiş olmaz. Bakın, "Bilim Çocuk" ve "Meraklı Minik" diye 2 tane çok güzel dergi çıkarılmış sizler tarafından, gerçekten çok faydalı dergiler. Burada niye bu iki dergiye değinmek istiyoruz? Bu faydalı ve güzel dergilerden -bu ülkede sadece bir milletin yaşamadığının, aslında 20 milyon Kürt yurttaşın da olduğunun vurgusunu yaparak ifade etmek istiyorum- neden Kürt çocukları da kendi ana dillerinde yararlanamıyorlar? Bunu size soruyorum çünkü bu şekilde, aslında bu teknolojiden de uzak kalıyorlar; bu anlama da geliyor. Eğer asimilasyon politikaları tarih olmuşsa -ki karşı gruptan sürekli bu tarz şeyler çıkıyor; işte, bir asimilasyon politikasının uygulanmadığı ısrarla ifade ediliyor- eğer bir asimilasyon politikası uygulanmıyorsa bu iki derginin Kürtçe basımında da herhangi bir sorun yok herhâlde, bir sıkıntı çıkacağını düşünmüyoruz.
Sayın Bakan, TÜBA kapsamında da Türkoloji Araştırmaları Derneği programları, Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügat Projeleri yapıyorsunuz ama Kürtçeyle, Kürdolojiyle ilgili hiçbir proje yok ortada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika daha süre veriyorum.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim.
TÜBA üyeliklerinde bir Kürdolog üyenin bulunması, Kürt dil bilimcilerin çalışma gruplarında yer alması lazım. Sözde değil, özde bir eşitlik; hukukun inşası için bu iki önemli kurumun çatısı altında Kürtçe de olmalı diyoruz çünkü Kürtçe bizim vazgeçilmez kırmızı çizgimizdir.
Teşekkür ediyorum.